“ Ne yaptın sen ! Nasıl yaptın bunu ailene ? ! ”
“ Derhal yakalayın onu ! Derhal ! ”
“ Sen asla Kraliçe olamayacaksın ! Sende o nitelikler yok ! '
Boğulmaya başlıyordu sanki . Sesler kesilmiyordu , sürekli kulaklarında tekrarlanıyordu . Bu cezasının bir parçası mıydı ? Bir kaç dakika sonra sesler yeniden kendini , uğultulara bıraktı . Sonra bir ışık oluşmaya başladı ve uyanıyordu .
Gözlerini kırpıştırarak nihayet kendine gelmişti , sesler kesilmişti . Moralsiz bir şekilde tavana bakmaya devam ediyordu . Yaşadığı bu hayat gerçek miydi ? O hâlâ inanamıyordu .
Hayalini kurduğu tahta o kadar yakınken , bir anda işler bu hale nasıl geldi anlamadı . Hayat ne garip dimi ? Bir anda her şeyin var , bir bakmışsın elinde hiç bir şeyin yok . Yok olmuşsun . . Mahvolmuşsun . . Sürülmüşsün dünyandan . .
“ Çok az kalmıştı . ” Diye mırıldanıp , düşünceli bir şekilde , yerinden kalkmaya çalışınca , bir ağrıyla çığlık attı .
Neler olmuştu diye hatırlamaya çalışıyordu . Tabi ya denizden atıldı ve esir düştü . Oradan kurtuldu ve ormanda bir şeyler oldu .
Etrafına baktığında , kanlı bezleri gördü ve yüzünü buruşturdu . Vurmuşlardı onu . Yaralıydı . . .
Etrafı bir daha kontrol etti . Umuyordu ki onu , o zalim kral bulmasın .
“ Kaderim böyle olmayacak . . Olmayacak . . ” diye sinirle mırıldanmaya başladı . “ Bana kimse böyle davranamaz ! ”
Çaresizce yatakta kıvranıyordu . Yaşadığı hayattan bıkmış bir şekilde , bağırmak istiyordu . Yaşananları hala kabul edemiyordu . Olanları hakkettiğini düşünmüyordu . Hele böyle bir cezayı hakkettiğini hiç düşünmüyordu . .
Denizden atılmak cezaların en kötüsüydü . Ölümle eşdeğerdi . Lakin lanetleri yüzünden kimse öldürmek istemedi ve sürgün edildi .
John gelen seslerle kendine geldi . Uyandığında , kızın sinirle etrafa baktığını gördü .
“ Nihayet uyandın . ” Dedi ve yanına yaklaşarak su uzattı . Kız şaşkınlıkla , Prense baktı . Yanında onu görmeyi hiç beklemiyordu ama bir nebzede olsa içi rahatlamıştı . Şükrediyordu o zalim kralın eline , yeniden geçmediğine .
Kız önce suyu alıp içti ve sonra Prense sinirle bakmaya başladı . Çabuk sinirlenen bir yapıya sahipti ve kendisini kontrol etmekte zorlanıyordu bazen . .
“ Beni koruyamadın ! ” diye bağırarak konuşmaya başladı .
“ Seni buraya kadar taşıdım . Ayrıca ben seni koruyordum ama sen koşmak yerine sanki geziyordun . ” dedi aynı şekilde Prenste karşılık vererek .
“ Ne sandın aptal ? Ben bir denizkızıyım nasıl kaçayım . Daha bu lanet bacaklara alışamadım . Sen beni nasıl koruyamadın . Şimdi yaralıyım , acı çekiyorum . Ve bu kan benden mi çıktı ? ” Diye eliyle bezleri işaret etti . Gözlerini büyütmüş sinirle , diline gelen her kelimeyi söylüyordu .
“ Evet benden çıkmadı senden çıktı . Ayrıca . . .”
Prens daha bir şey anlatamadan , kelimelerini kesiyordu ve konuşmaya başlıyordu .
“ Benim asil kanım . Kıymetli kanım . Ziyan oldu seni yüzünden . ”
Prensin tek kelime etmesine fırsat vermeden sürekli konuşuyordu .
“ Ayrıca burası neresi ha ? Hani sen Prenstin burada mı yaşıyorsun . ?
Siyah gözleri sürekli etrafı inceliyordu ve durmadan hep konuşuyordu .
Prens sinirle derin bir nefes aldı ve nihayet , kızın laflarını kesip , konuşmaya başladı .
“ Sus lütfen . Seni kurtardığıma beni pişman ediyorsun . Burası ormanda bir köy . Burada saklanıyoruz . Tabi sen böyle bağırmaya devam edersen yerimizi belli edersin . O yüzden Tanrı aşkına sus ! ”
John derin bir nefes alarak geri yerine oturdu . Kız etrafına bir daha bakarak yeni sorularını sormaya başladı . Merakı ve soruları bitmez gibiydi .
“ O zaman bu krallıktan daha ayrılmadık ? Ben kaç gündür böyleyim . Ve biz birinin evindeysek bizi bulurlar . ” Diye dehşetle , ağrıyan omuzunu tuttu .
“ Evet hâlâ krallığın içindeyiz . 2 gündür kendinde değilsin . Seni buraya kadar zor getirdim , göründüğünden daha ağırsın . Kollarım koptu sanki . Ve evet birinin evindeyiz . Bizi saklarsa onu zengin edeceğiz dedim . ”
“ Nasıl zengin edeceğiz ? ” diye sordu kız merakla , bir kaşını kaldırarak .
Prens bir an gülümsedi ve el hareketleriyle komik bir şekilde anlatmaya başladı .
“ Alacaksın taşı eline , altına dönüştüreceksin ve ben köylüye vereceğim . O da bizi satmayacak kimseye . ”
Kız garip bir şekilde kahkaha atmaya başladı . Ağrıyla kendisini zor bir şekilde durdurdu . Eliyle kanlı bezleri gösterip ,
“ Bak görüyor musun ? İyice bak altın orada . Güç orada . Şuan ben iyileşene kadar bir şey yapamam . Köylüyü ısrar ederse öldür . ” Diye ciddi bir tona büründü sesi .
“ Ne kadar vicdansızsın o insanlar bize yardım etti . Kurtulmak istiyorsan o altınları yapmalısın . ”
Gerilerek söyledi bu kelimeleri . Altınlar olmazsa verdiği sözü nasıl tutacağını düşündü . Yine o pis zindana girmek istemiyordu . Tek dileği kendi krallığına biran önce gitmekti .
O kızı orada bırakıp neden gitmedi diye düşündü . Onu kurtardı , o da onu kurtardı diye düşündü . Ama bu kız çok değerliydi . Yürüyen bir altın madeniydi ama güvenilmez biri . Zorla bir şey yaptıramayacağını biliyordu ve başka yolların düşünmeye başladı .
Tanıdığı kızların aksine oldukça zekiydi ve çok sinirliydi . Çok konuşuyordu her kız gibi ama bu daha beterdi . Çenesi çekilmez diye düşünmüyor değildi . Ve farklı olması Prenste merak uyandırıyordu . Bir Denizkızı . . .
Farklı bir dünyadan gelmiş gibiydi . Maceracı bir Prens için , evrenden büyük bir hediyeydi .
Kız mide bulantısıyla prense döndü . “ Sanırım ben çok açıktım . ” Diye tatlı bakışlar atmaya başladı . İnsanlara isteklerini söylemek için nasıl davranması gerektiğini çok düşündü .
Karaya gelince birinden yemek istedi sert bir şekilde ama vermediler . Normalde de denizde sert tavır sergileyen biriydi , hizmetkârlarına karşı . Orada istekleri sorgusuz sualsiz yerine getiriliyordu . Ama burada durum farklıydı . İnsanlar onun hizmetçisi değildi . O yüzden bir kaç deneme sonrası , tatlı surat ifadesi yapmayı öğrendi . . . .
Unuttuğu gülümsemeyi hatırladı ve gülümsemeyi yeniden öğrendi . . .
Gülümseyerek prense baktı . Sanki 2 dakika önce esip gürleyen o değildi .
Kafası karışarak odadan çıktı Prens . O odadan çıktıktan sonra suratı eski duygusuz halini aldı . Çok zor diye düşündü . Gülümsemek mi zor gelmişti ? Sahte duygular sergilemesi mi ?
Yatağında doğrularak , yatak başlığına sırtını dayadı . Elini , ağrıyan omuzuna götürdü ve okşamaya başladı . Böyle bir şeyi denizin altında , kimse yapmaya cüret edemezdi . Ölmesini diliyordu içinden . Bunu yapan insanın taşa dönmesini . . . Mahvolmasını . . .
Bir kaç dakika sonra kapı açıldı ve ettiği beddualar yarım kaldı . Prens elinde , üstünde dumanı tüten bir kase çorba ile geliyordu .
Kız gözlerini kaseye dikince , midesinden garip sesler gelmeye başlamıştı . Hiç vakit kaybetmeden elinden aldı tepsiyi .
Heyecanla kaşığı ağzına götürdükten sonra , kızın yüzü garip bir şekil aldı . Suratından beğenmediği belliydi .
Verdiği tepkiler Prensi gülümsetmişti .
“ Tadı çok kötü ama sen getirdin diye yiyeceğim . ”
Yüzünü buruşturarak yemeye devam etti . Yemeğin tadı kötü olsa da hayatta kalması için yemesi gerekliydi .
“ Gücünü ne zaman toplarsın ? ” diye sordu Prens sessizliği bozarak .
“ İyi bakılmama bağlı . Daha lezzetli yemekle , daha hızlı iyileşirim sanki . ” Diye söylenmeye başladı .
Prens derin bir nefes alıp , sinirle gülmeye başlar . Ona hiç yardım etmemeliydim . Pis , sinir bozucu , cadı diye düşünür içinden . Başına nasıl bir bela aldığını düşünür .
“ Bak yaşamak istiyorsan bu krallıktan biran önce gitmeliyiz . ” diye söylendi John . Onun nazını çekmek istemiyordu . Evine dönmek varken onun için hala burada duruyordu ama bu kız onu gram anlamıyordu .
“ Sen git . Ben başımın çaresine bakarım . ”
Dedi deniz kızı kendinden emin bir tavırla . Gerçi ne yapacağını bilmiyordu . Ama ona da güvenmiyordu . Bu insan onun güçlerini biliyordu . İlerde kendi krallığına götürüp tutsak etmeyeceği ne malumdu ? Onun diğer kraldan farkı neydi ? Bu düşünceler beynini kemiriyordu .
“ Nasıl bakacaksın söylesene ? Muhafızlarda resmin var . Her duvarda resmin var . Herkes seni arıyor , buradan çıktığın an kendini kralın önünde bulursun . Senin cesedini bile getirene ödül var . “
Söyledikleri bir gerçekti ve kızın yüzüne bir tokat gibi çarpıyordu . Bu krallıkta yaşayamazdı . Denize ne zaman döneceği belli değil ve kralın tutsağı olacağı olası bir gerçekti . Saklanamazdı artık burada .
Kafasında yaptığı hesap kitaptan sonra bakışlarını Prense çevirdi . Bu insanla gitmek istemiyordu ama mecburdu . Başka bir krallığın yolunu o biliyordu ve de tek çıkış yolu oydu . Hesaplarına göre şuan için tek gereken onunla gitmekti , sonrasında bir şeyler düşünecekti .
“ Söylesene krallığınızda deniz var mı ? ” Diye sordu merakla , elindeki boş tabağı kenara bırakırken . Ne kadar istemese de , kendini zorlayıp ondan yardım isteyecekti .
“ Evet sarayın hemen yanında var . ” dedi Prens merakla . Kızın onunla geleceği belli olmuştu bu sorusuyla .
Deniz kızı kendisini zorlayarak konuşmaya başladı . Gururu el vermede de , kendisini zorladı .
“ Güzel sana altın vere bilirim . Sende beni güvenli bir şekilde krallığına götüreceksin . Olurda o pis Kral gibi beni zindana falan , hapsetmeye kalkarsan , o krallığını başına yıkarım . Lânetlerim hepinizi . ” dedi ve susup ona kötü bir şekilde bakmaya başladı .
Son cümlesiyle gözlerinden ateş çıkıyordu sanki . Tabi öyle bir gücü yoktu ama koruması için bunu demek zorundaydı .
Bu dünyaya geldiğinden beri kendini hiç güvende hissetmemişti . Sürekli kaçıp saklanmak zorunda kaldı ve yine kaçıyordu . Bu sanırım denize dönene kadar devam edecek diye düşünüyordu . Bu düşünce beynini kemiren bir mikrop gibiydi . Başını ağrıtıyordu , umutsuzluğa kapılıyordu . Sürekli kaçma fikri onu derinden sarsıp , mutsuz ediyordu .
“ Merak etme sırrını saklayacağım . Tek istediğim evime dönmek . Altına sadece yolda ihtiyacımız olacak . ” dedi prens umursamaz bir tavırla . Tabi onu kaybetmek istemiyordu ama öyle zorla da saklayacak değildi yanında . O zalim kral gibi olmayacaktı . Hapiste kalmanın ne demek olduğunu biliyordu . İşkence görmenin , o karanlığın ve delirmenin eşiğine gelmenin .
Saniyelerini , dakikalarını , saatlerini , günlerini saymak ne demek biliyordu ve bir başkasına bu durumu yaşatmak istemiyordu . Özellikle hakketmeyen birine . Tek duası oradan kurtulmaktı ve sonunda , kurtarıcı onu gelip kurtarmıştı . Krallığına götürüp onu hapsetse , diğer zalimlerden ne farkı kaldı ki ?
“ Şimdi git taş getir bana . ” diyen deniz kızının , sesiyle kendine gelmişti . Karanlık düşüncelerinden , onu mutsuz eden anlardan onu kurtarmıştı . Sanki karanlık bir kuyudaydı , kime onu duymazken o bir ışık gibi gelip onu , o hücreden , o karanlıktan , o derin kuyudan çekip çıkarmıştı .
“ Hani iyileşmeden yapamazdın ? ” diye bir kaşını kaldırıp , merak sordu .
“ Bir anda kendimi iyi hissetmeye başladım . Çorba kötü olsa da , etkili oldu iyileşmem de . ” Deyip sırıttı .
‘ Hizmetçi oldum resmen . O pis zindanda daha çok mutluydum . ’ Diye mırıldanarak aşağı inmeye başladı .
Kadın aşağıda onu durdurup “ Altınları ne zaman vereceksiniz ? Biz sözümüzde durduk sizi muhafızlara bildirmedik . Onlarda çok altın veriyorlar . Hatta evinde gizleyene ölüm emri verilmiş . ‘ diye konuşmaya başladı . Prense konuşmasına fırsat vermiyordu . Bu kadınların hepsi böyle çok mu konuşuyor diye düşündü .
Kendisini toparlayıp , kendinden emin bir tavırla konuşmaya başladı . “ Şimdi getireceğim altınları . Bana 10 dakika verin . “ deyip , kadının yanından ayrıldı . Yani 10 dakikaya vereceğini umuyordu . Deniz kızı hemen yaparsa iyi olur diye düşündü . Altın vermezse elbette , altın için muhafızlara bildirilirdi . İki gündür aileye dökmediği dil kalmadı . Tek umudu kızın uyanmasıydı . Onu ölüme terk edemezdi .
Yerden bulduğu taşları avucuna doldurup , eve geri girdi ve yukarı çıktı . Kadının gözü hala prensin üstündeydi .
Getirdiği bir kaç küçük taşı , kız hemen altına dönüştürüp Prense verdi .
John rahatlayarak derin bir nefes aldı . Vakit kaybetmeden evinde kaldığı aileye teslim etti , altınları . Mutluluktan havalara uçuyorlardı resmen .
Bir kaç saat geçerken kızda halsiz bir şekilde uyuya kalmıştı . John sürekli camdan dışarıya bakıyordu . Bu kaç gündür yaptığı tek şeydi . Rüzgar sesini duysa cama koşardı . Bu krallıkta güvende değillerdi . Sürekli diken üstünde gibiydi . Kızın iyileşmesini beklemek uzun sürecekti . O yüzden ayağa kalkar kalkmaz , biran önce buradan uzaklaşmalıydılar diye düşünüyordu . Ama o kız o yolda nasıl dayanırdı ,o yara ile ? Kafasını ellerinin arasına almış , camın kenarında oturup , bunları düşünüyordu . Bir kaçış yolu arıyordu ama tüm düşünceleri olumsuz bitiyordu .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Aile babası aldığı altınların mutluluğuyla kendisini krallığa atar . Sonunda çocuklarına yeni kıyafetler alacağı için sevinir . Biraz da eve yiyecek malzeme almayı düşünür . Ne de olsa evde iki misafiri daha vardı .
Kızın yaralı halini görünce , acıyıp eve kabul etmişlerdi . Karısı korkudan konuşup dursa da , onları dışarı atmamıştı . Krallarının ne kadar zalim olduğunun farkındaydı . Malzeme alıp altınları uzatır satıcıya . Normal altın paralara benzemediğinden , satıcı önce tereddüt eder ama sonunda ikna olur . Adam malzemeleri alıp yola koyulunca , bir anda başında muhafızlar belirir . O altınları nereden bulduğun sorar ve adamı zorlarlar . Adam utanarak ve mecbur olarak söylemek zorunda kalır ve evine doğru , kalabalık bir muhafız ordusuyla yürümeye başlar .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
“ Uyan Kraliçem tehlike yaklaşıyor . . . ”
Kız duyduğu çığlıklarla yerinden , acıyla zıpladı . Küçük bir çiğlik atarak harekete geçti .
Yataktan kalkıp camlardan bakmaya başladı .
John sese odaya girince , panikle dışarı ve terler içinde olan kızı gördü .
“ Ne oluyor ? ” sorusuyla kız hemen onun koluna yapışarak merdivenlerden sürüklemeye başladı . Çektiği acıyı umursamadan evden çıktılar .
“ Geliyorlar . Gitmeliyiz . ” Dedi dehşetle .
“ Kim geliyor ? Neler oluyor anlat . ” Dedi John onu durdurarak .
“ Bizi sattı . Geliyorlar askerler biran önce buradan kaçmalıyız . ”
John uzaktan at kişnemelerini duyunca hemen ahıra koştu ve bir at aldı . Önce kızı bindirdi sonra kendisi binip hızla oradan uzaklaştılar .
“ Nerden bildin geleceklerin ? ” Diye sordu yolda .
Acıyla dişlerini sıkarken “ Bana sadık su ruhları söyledi . ” Dedi. Onlar asla yalan söylemezdi ve ona yardım etmeye yeminlilerdi .
Atın üstünde , yaralı halede olması , durumunu daha da kötüleştiriyordu .
1 saatlik bir yolun sonunda artık bayılacak hale gelmişti . “ Ben artık dayanamıyorum . ” Diye kısık seste söyledi ve kendisini pes ederek Prensin kollarına bıraktı .
“ Hey ölme . Kendine gel . Az daha dayan . ” diye onu sarsmaya başladı prens . Şuan ölürse , kendisini daha kötü hissederdi .
Gözleri kararıyor. Sesler uğultuya dönüşüp sessizleşiyordu .
Bir karanlığın içinde gözlerini açmıştı . Okyanusun içindeydi . Üstünde oluşan dalgaları izliyordu . Siyah ve altın renkli kuyruğunu sağa sola hareket ettiriyordu . Elini pul pul olan kuyruğunda gezdirdi . O hissi özlemişti . Etrafa yarattığı dalgalar ve güneşin denizin altını nasıl aydınlattığı , o görüntü ile gözleri doldu . Bir anda cezasının bittiğini ve denizin onu geri aldığını sandı . Ama öyle değildi . Dalgalar durdu , zaman durdu , renkler kayboldu . Etrafı kararmaya başladı . Kuyruğu yok olup , yerini bacaklara bırakıyordu .
“ Sana bu son yardımım kraliçem . ” Diyen sesle arkasına döndü . Bir su ruhu vardı karşısında . Konuşamıyordu deniz kızı . Kelimeler sessiz bir şekilde ağzından çıkıyordu . Korkuyordu bu durumdan .
Su ruhu kızın arkasına geçerek , eline topladığı iyileştirme enerjisini sırtına bastırdı .
Kız acıyla bağırırken bir anda uyandı . Terler içinde kalmış ve elini sırtına . İyileşmişti . . .
Hissettiği ağrı bir anda geçiyordu . Gülümsedi ve yerinde doğruldu .
Etrafına baktığında bir taşın üstünde olduğunu gördü ve kimse yoktu .
Ayağa kalkarak etrafına iyice baktı bir daha ve sinirle kahkaha atmaya başladı .
“ ne bekliyordum ki bir insandan . Güvenilmezler . ” Diye sinirle konuşmaya başlamıştı kendi kendine . Onu bırakıp gittiğine inanamıyordu .
Sinirle ellerin saçlarına geçirip ağaçları tekmeliyordu . Delirmiş gibiydi ve enerji doluydu . Sinirini neden çıkaracağını bilmiyordu .
“ Ne yapıyorsun sen ? ” diyen sesle yerinden sıçradı . Döndüğünde elinde torbalar olan Prensi gördü . Olduğu yerde donup kalmıştı . Beklemiyordu onu hiç görmeyi . Onu burada ölüme terk edip , kendisi askerlerden kaçıp , krallığına gitti sanıyordu .
“ İyileştin mi sen ağaçları tekmeleyecek kadar ? ”
“ Ha evet . Sen neredeydin ? ”
“ Bu nasıl olur? Yaran kanadı ve sen bayılınca seni burada bıraktım . Yakında bir köyden ilaç almaya gittim . ” dedi endişeyle .
“Su ruhları yardım etti . İyileştim bir şeyim yok . ” Deyip şaşkınlığı üstünden attı . Prensin onu bırakıp gittiğine o kadar inanmıştı ki , görünce hem şaşırdı hem de duygulandı bir anda. Hafif dolan gözlerini , kırparak ona baktı . Sadece bir anlık farklı duyguları hissetmişti . Anında kendine gelip kendisini topladı .
Torbayı taşa bırakıp içinden ekmeği çıkardı John . Yarısını koparıp kıza verdi , yarısını da kendisi yemeğe koyuldu .
“ Nasıl aldın bunları . Altının var mıydı ? ” sorusuyla Prens yutkundu . Parası yoktu ve hayatında ilk kez hırsızlık yapmıştı . Yaptığından yeterince utanıyordu ve bunu ona söylemek istemiyordu . Prenslik hayatında hiç böyle bir şey yapmamıştı . Kendini çok mahcup , utanmış hissediyordu . Bu duygulardan kurtulamıyordu . Kızın sorusuyla ekmek , sanki ağzında taşa dönüşmüştü . Yutkunamıyordu bir türlü . . .
Duygu değişimini gören kız “ Yoksa çaldın mi ? ” Deyip gülmeye başladı .
Kekeleyerek “ Hayır ” demeye çalıştı ama hareketleri onu ele veriyordu .
Kızın kahkahaları sanki ormanda yankılanıyordu . “ Sessiz ol biraz yerimizi mi belli etmeye çalışıyorsun . ” Dedi John kıza bakmayarak .
Homurdanarak ekmeği yemeğe devam etti . Her yutkunduğunda sanki boğazında şişiyordu ekmekler .
“ Sonunda içindeki kötü ortaya mi çıkmaya başladı . ” Diye kıkırdıyordu . Bir kere diline düşen kurtulamazdı . Elini ağzına götürüp , kahkahasını bastırmaya çalışıyordu . Yeryüzüne çıktığından , bu zamana kadar böyle gülmediğini hatırladı . Bir anda her şeyi unutmuş gibiydi . Yer yüzünü , denizi , zindanları , kaçmalarını , yaralanmasını . . .
Sanki sadece bu an vardı .
“ İsmin ne ? ” Diye sorusuyla daldığı ekmekten , kafasını kaldırdı kız ve ifadesiz bir suratla ona baktı .
“ Neden soruyorsun ? ” dedi şüpheyle . İsimlerinin kötü bir laneti vardı . İsmin söyleyemezdi ona . Ya lanetleri hakkındaki gerçeği biliyorsa ve ondan öğrenmek istiyorsa diye düşündü .
“ Seni ne diye çağıracağım ? ” Dedi alayla John onun aksine , hiç bir şeyden haberi yoktu . Sadece ismini bilmediğini biliyordu .
“ Çağırma beni . ” Deyip elinin tersiyle ekmek kırıntılarını yüzünden sildi . Yine o ciddi ve şüpheci haline bürünmüştü .
“ Ama söylemen gerek sana seslenmem için . ” dedi John daha da meraklanarak .
“ Olmaz . Yok isim . ” Diye ayağa kalktı kız . Bu sorular canını sıkıyordu .
“ O zaman sana balık diyeceğim . ”
“ Ne balık mı ? Seni öldürürüm . ” Tehditkar bir şekilde konuşmaya başladı yine .
“ Tamam balık . Sana güzel bir isim bulacağım . ” Deyip kahkaha atmaya başladı . Sanki uğraşma sırası ona geçmişti .
Ormandan sesler gelince bir anda ikisi de sustu ve yavaşça hareket etmeye başladılar . Kız korkarak etrafa bakarken , prens yerdeki torbayı alıp , kızı kolundan tutarak sessizce yürümeye başladılar .
Atı bağladığı ağaca yaklaşıp atı açtı ve vurarak hızlı koşmasını sağladı . İkisi de büyük bir kaya parçasının arkasına saklandılar . Nefeslerini tutmuş izliyorlardı etrafı .
Düşündükleri gibi askerler atın arkasında koşuyorlardı . “ Bu taraftan atı takip edin . ” Diye bağrışmalar vardı .
“ Bu lanet krallıktan biran önce gitmeliyiz . “ diye fısıldadı John .
“ Evet ama nasıl ? “
“ Lanetli ormandan gidelim . Gerçi oraya girenleri , bir daha kimse görmedi . ” Diye eliyle ormanın karanlık bir tarafını gösterdi etti...