AK-14

716 Words
Odama geri döndüğümde üzerimde büyük bir rahatlama vardı. Bir süre rahat olabilirdim. İçimden kahkaha atmak geliyordu ama kameralar aklıma gelince kendime engel oldum ve banyoya gittim. Banyo kapısını kapatınca klozetin üzerine oturup uzun süre güldüm. Kendimi toparlayıp banyodan çıktığımda odanın kapısına yöneldim. Kimse kilitlememişti. Üst kata çıktığımda evin içine bakınmaya başladım. Beni gören adamlardan biri hemen yanıma geldi. Özgürlüğüm bu kadardı işte. Adama bakıp, ''Mutfak nerede?'' diye sordum. Yüz ifadesi sabitti. Eliyle ileride bir kapıyı gösterdi. Oraya doğru yöneldim. Kapalı kapıyı açıp girdiğimde Fatma içeride çalışıyordu. Beni görünce bir an şaşırdı. ''İzin var mı?'' dedim. Sonuçta burası onun alanıydı. ''Buyurun hanımefendi, bir isteğiniz mi vardı? Zile bassaydınız gelirdim hemen.'' ''Hayır,'' Mutfağa girdim. ''Çok sıkıldım ve izin verirsen biraz mutfağını kullanmak istiyorum.'' ''Estağfurullah izin vermek ne haddime.'' Eliyle tezgahı gösterdi. Sabah Ahmet'i kendimden uzaklaştırınca kendimi küçükde olsa bir zafer kazanmış gibi hissediyordum ve bunu kutlamak istiyordum. Fatma'dan istediğim malzemeleri tek tek saydım. Çok geçmeden hepsini tezgahın üzerinde hazır etmişti. ''Hanımefendi...'' ''Lütfen bana sadece Ela de.'' diye sözünü kestim. ''Ela hanım,'' deyince ısrar etmedim. Bu evde alıştığı kurallar vardı ve onları benim sözümle çiğnemezdi. ''İstediğiniz gıda boyası yok. Adamlardan birini hemen gönderir aldırırım.'' ''Olur.'' dedim ve o an fark ettim ki ben onlardan ne istersem yapacaklardı. O zaman adamları birazcık uğraştırmaktan zarar gelmezdi. Eğer burada tutsak olmama göz yumuyorlarsa buna katlanacaklardı. Ben pastanın pandispanyasının fırından çıkmasını beklerken istediğim eksik malzemede gelmişti. Pastayı yapmakla uğraşırken Fatma küçük bir tost hazırlayıp yanıma bırakmıştı. Arada bir o tosttan ısırıklar alıyordum. Bittiğinde eserime mutlulukla baktım. Böyle pasta yapmayalı uzun zaman olmuştu ve ne kadar özlediğimi şimdi fark ediyordum. Yeşil bir bahçe yapmıştım ve üzerine rengarenk çiçekler serpiştirmiştim. Kenarda bir göl ve göl kenarındaki bankta oturan bir kız vardı. Benim gibi yalnızdı. O kadar küçük detaylarla uğraşmıştım ki bitirmem saatlerimi almıştı. Neredeyse güneş batmak üzereydi ve bu kadar zaman Ahmet'in ortalarda görünmemesi tuhaftı. Mutfağa girdiğimden beri köşede nöbet tutan adama baktım. "Ahmet nerede?" diye sordum. Hep yanımda olsa da kulağındaki kulaklığın bir işe yaradığını düşünüyordum. "Toplantıları vardı." dedi. Sonra eli kulağına uzandı. "Geliyor, görmek isterseniz..." "Hayır." dedim. Fatma'ya döndüm. "Pastadan çalışanlara dağıt ama aslan payını yaraladığım o iki adama ver." Fatma önce pastaya baktı sonra bana "Kesmesek mi? Çok güzel, yazık olacak." "Neye yazık olacak?" diyen sesin sahibi mutfağa girdi. "Pastayı kesmeye kıyamadım." diye cevapladı Fatma. "Yeteneklerini sergilemeye karar verdin demek." Ahmet pastaya bakıyordu. Kenardan bıçağı alıp pastayı hiç düşünmeden kestim ve tabağa bir dilim koydum. Elime tabağı ve bir tane de çatal aldım. Fatma'ya bakıp, "Patronun izin verirse kalanını çalışanlara dağıtırsın." diyerek mutfaktan çıktım. Gardiyanımda hemen arkamdan takip etti. Bahçedeki sandalyeye oturduğumda pastadan bir lokma alıp ağzıma attım. Arkamdan adım sesleri geldi sonrasında iki omzumada sert eller kondu ve omuzlarımı sertçe kavradı. Canımın acısıyla dişlerimi sıktım. Kulağıma doğru eğildi. "Adamlarımın yanında bana karşı olan tavırlarına dikkat et. Bu uyarının üçüncüsü olmayacak." Tepki vermedim. Uyarısını net bir şekilde almıştım. Omuzlarımda parmaklarından hatıra morluk kalacağından emindim. Çalan telefonuyla ellerini geri çekti. "Emrim gayet açık." diye birilerine bağırıyordu. "Orası artık benim. Ne kendisi ne de adamları oraya adımını atmayacak. İzin vermeyeceksiniz." Konuşmalarını duymazlıktan gelmeye çalıştım ama ses tonu oldukça yüksekti. "Ateş iyileşene kadar idare edin. İyileşince yanınıza göndereceğim. Orayı sizden iyi koruyacağı kesin." Telefonu kapadığında "Beceriksizler." diye bağırdı. Sonra telefonu tekrar çaldı. ''Efendim abi.'' dediğinde sesi oldukça saygılıydı. Bir süre sessizlik oldu sonra, ''Yapma abi o benim en iyi adamım.'' Tekrar sustu. ''Ama abi...'' dediğinde konuşmanın devamını getiremedi. ''Abi bana biraz zaman ver. İşlerimi yoluna koymama yardım etsin sonra göndereyim.'' Tekrar sessizlik oldu. Karşı taraftakinin kim olduğunu merak ettim. İlk defa Ahmet'in birine boyun eğdiğini görüyordum. ''Evet abi o mesele. Size saygısızlık etmem ama oradan vazgeçmeyeceğim. Lütfen siz karışmayın biz aramızda halledelim.'' Kısa bir sessizlikten sonra tekrar konuştu. ''Bir iki ay abi daha fazla değil.'' Telefonu kapattığında eve doğru yürüdü. ''Ateş nerede? Odada mı?'' diye bağırıyordu. Sesindeki öfke belli oluyordu. Ne olduğunu anlamamıştım ama arayan sanırım Büyük abi dedikleri kişiydi. Onu bu halde görmek bile keyif vericiydi. Arkama yaslanıp bacak bacak üstüne attım ve keyifle pastamı yemeye devam ettim. O sırada Fatma'da pastayı çalışanlara dağıtıyordu. Bana ne kadar kızsa da adamlarının gözünde bir pasta için küçük düşmeyi göze alamamıştı. Ahmet en küçük hücresine kadar kötü bir insandı. Bu evde olduğum sürece beni sevdiğini söylese de güvende değildim. Sağı solu belli olmuyordu. Bir an seviyorum deyip sonra canımı yakıyordu. Buradan kurtulmanın bir yolu olmalıydı ama nasıl?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD