Üç gündür rahattım. Ahmet son yalanımdan sonra odama gelmemişti. Sadece bahçede karşılaştığımızda yanıma geliyor ve yemeklerde onunla aynı masaya oturmamı istiyordu. Tabi her defasında sinirlenecek bir şey buluyordu ve öfkesine maruz kalıyordum.
Yaralı tekrar adamların arasına dönmüştü. İyi olmasına seviniyordum. Bahçeye çıktığımda yanıma geldi. ''Özgürlüğünü almışsın.''
''Kötü bir yoldan.'' dedim. ''Yaran nasıl?''
''Birini öldürmek istersen kullanacağın şey yemek bıçağı olmasın.'' Konuşurken gülüyordu.
''Önüne atlamamalıydın.'' Yeni açacak olan gülün yapraklarını okşadım.
''İşimi yapıyordum.''
Cevap vermedim. Güllerle ilgilenmeye devam ettim. Sonra gülü bırakıp yüzüne dikkatle baktım. ''Sence buradan özgür biri olarak çıkabilecek miyim yoksa o patronunun elinde ölecek miyim? Onu iyi tanıyorsun. Sence hangisi olur?''
Buraya geleli bir ay olmak üzereydi ve kaçma konusunda oldukça başarısızdım.
''Kaçmayı başaramazsın.'' dedi. Sesi üzgün gibiydi ama bana neden üzülsün ki? ''Ona karşı sürekli diklenmeye devam edersen ölümünü erken çağırırsın.'' Eli boynuna gitti ve hafifçe saçlarını karıştırdı. Etrafına bakıp fısıltı halinde konuştu. ''Ela, sana verebileceğim tek tavsiye birazcık boyun eğmen. Aklını kullanırsan bu evde tutsakta olsan çekeceğin acıya engel olursun.'' Sesini daha da alçalttı. ''Hayatın ne getireceği belli olmaz. Sadece acı çekmeden hayatta kalmaya çalış.''
Konuşması oldukça imalıydı ama altta yatanı anlamamıştım.
''Ona karşı boyun eğmek demek kendimden tamamen vazgeçmem demek ve bunun ölümden farkı yok.''
Gözü sürekli etraftaydı, birinin dinlemediğine emin olmak istiyordu. ''Ahmet'in gördüğün yüzü onun masum hali inan bana. Gerçek yüzünü görmek istemezsin.'' Eli kulağındaki kulaklığa gitti. ''Aklını kullan Ela.'' dedi ve yanımdan uzaklaştı.
Eliyle adamlardan birine işaret ettiğinde beni göz hapsinde tutmak için başkası geldi.
Ateş'i çözemiyordum. Bana yardım etmek ister gibi bir hali vardı ama yine de patronuna karşı gelecek tek bir harekette bulunmuyordu.
Açılan kapıya baktım. Ahmet'in arabası içeri giriyordu. Adamların kapısını açmasını beklemeden kendi indi. Beni gördüğünde Ateş'e döndü. ''Ela'yı odasına götür ve sorun çıkmayacağına emin ol.'' Ateş bana doğru yürürken Ahmet adamlarına emirler yağdırıyordu. ''Hepiniz hazırlıklı olun, misafirlerimiz var.''
Adamlarda bir hareketlilik oldu. Ateş yanıma geldiğinde ''Hadi.'' dedi ama adım atmadım. Bu defa kolumdan tuttu ve yürümem için zorladı. ''Yürü, zorluk çıkarma zamanı değil.''
Kolumdan çekiştirerek odaya götürürken etraftaki koşuşturmanın farkındaydım. ''Neler oluyor?'' diye sordum merdivenleri inerken.
''Güven bana dışarıda olmak istemezsin.''
Odaya girdiğimizde beni bırakıp gitmek yerine içeride volta atmaya başladı. Balkona gidip benim defalarca yaptığım gibi sandalyeye basıp duvarın üstünden bahçeye baktı.
Hareketlerinden korkmaya başlamıştım. Balkona çıktığımda dışarıdan araba sesleri geldi. Bir taneden fazlaydı. Ateş sandalyeden geri inip bana baktı. ''Odaya gir. Bir süre balkona çıkmak yok.''
Söylediğini yapıp odaya girdim ve yatağın kenarına oturdum. ''Neler olduğunu söyleyecek misin?''
''Bilmene gerek yok. Sadece orada sessizce otur.''
Telefonu çaldığında cebinden çıkarıp cevapladı. ''Yukarı gelsem daha iyi olmaz mı? Buraya birini gönderirim.'' dedi.
''Tamam Patron.'' Telefonu kapadı. Belinden çıkardığı silahın kurşunlarını kontrol edip tekrar yerine yerleştirdi.
''Beni korkutuyorsun.'' dedim.
Yüzüme baktı. ''Patron bir kaç kişiyle toplantı yapacak ve bazen bu toplantılarda öfkeleri kontrolden çıkabiliyor. Olası bir çatışma olursa diye hepsi gidene kadar yanında kalacağım.'' Daha fazla üstelemedim. Detay öğrenmek dahi istemiyordum.
Oturduğum yerde sıkıntıdan patlıyordum ama aynı zamanda bir sorun çıkacak diye korkuyla bekliyordum. Gözüm sürekli duvarda asılı saatteydi. Yaklaşık üç saat geçmişti. ''Hep bu kadar uzun mu sürer?''
''Konuşulan konuya göre değişir.''
Ayaklarımı ileri geri sallarken dışarıdan sesler duyuldu ve sonra Ateş'in eli kulağındaki kulaklığa gitti. ''Gittiler.'' dediğinde omuzlarım rahatlamayla çöktü.
''Bahçeye çıkabilir miyim?'' diye sordum.
Başıyla onayladığında kapı sertçe açıldı ve Ahmet içeri girdi. Oldukça öfkeliydi. Doğrudan üzerime yürüyünce oturduğum yerden kalkıp geri gittim ve elbise dolabına dayandım. ''Dışarıyla iletişime mi geçtin?'' yüzüme öfkeyle bağırıyordu. Bugüne kadar öfkeli halini çok görmüştüm ama hiçbiri şu anki hali gibi korkutucu değildi.
''Hayır.'' dediğimde yumruk halini almış eli başımın yanından geçti ve dolaba sertçe indi.
''Yalan söyleme. Dışarıyla nasıl bağlantı kurdun?'' Gözlerindeki kötülük ve öfke çok büyüktü. Bakışları delip geçiyordu.
Gözyaşlarım yanaklarıma inmeye başlamıştı. ''Yemin ederim. Bu odadan ve bahçeden başka bir yere çıkmıyorum. Buradakilerden başka kimseyle konuşmuyorum.''
Saçlarımdan tutup yere savurdu. ''Dışarıyla nasıl bağlantı kurdun? Senin burada olduğunu nereden öğrendi de beni bununla tehdit ediyor?''
Söylediklerini anlamıyordum. Kimden, neyden bahsediyordu? Belinden silahını çıkardı. "Bana nasıl ihanet edersin?" Elindeki silahla üzerime yürüdü ve patlama sesi odayı doldurdu. Dudaklarımdan fırlayan çığlıkla ellerim kulaklarımı kapadı. Gelecek acı için bekledim ama Ateş'in son anda silah tutan eli ittiğini fark ettim. Kurşun yanımdan geçip duvara saplanmıştı.
''Patron, kimseyle iletişim kurmadı ben kefilim. Sürekli gözetimim altında eğer bunu yaptıysa da cezasını bana kes çünkü bu benim ihmalkarlığımdır.''
Silahını bu defa Ateş'e doğrulttu. Gözyaşlarım artmıştı. Bu hali çok korkutucuydu. ''Sen de çekeceksin cezanı. Engel olman gerekirdi.''
''Zorla tutulduğunu biliyorlar mı?'' diye sordu Ateş.
''Bilip bilmemeleri çok mu önemli?'' sesi bütün evde yankılanıyordu.
''Eğer birileriyle iletişime geçecek olsa yapacağı ilk şey polisi arayıp kaçırıldığını söylemek olmaz mıydı? Patron, cezamı kesmek istersen bunu yap.'' Başını silahın ucuna dayadı. ''Ama iyi düşün. Zorla kaçırıldığını bilmiyorlarsa muhtemelen uzaktan gözetlemiş ve onu bahçedeyken görerek yorumda bulunmuşlardır. Zorla tutulduğunu biliyorlarsa da içeride bir köstebek var demektir.''
Ahmet silahı indirip bir adım geri çekildi. ''Kaçırdığıma dair bir şey söylemedi.''
''O zaman evi gözetlemişlerdir.''
''Adamlar neden bunu fark etmedi?'' Sesi tekrar yükselmişti.
''Araştırırım.''
Ahmet'in bakışları bana yöneldi. ''Özür dilerim. Seninle tehdit ettiklerinde deliye döndüm.'' Kaldırmak için koluma uzandığında olduğum yerde kendimi geri çektim.
''Dokunma bana.'' gözyaşlarım durmadan akmaya devam ediyordu. Hissettiğim korku şimdiye kadar hissettiklerimin en kötüsüydü. Ateş araya girip durdurmasa o kurşun benim bedenime saplanmış olacaktı.
''Ela!'' deyip bir kez daha uzandığında elini ittim.
''Dokunma!'' diyerek attığım çığlığın evin her köşesinde duyulduğuna emindim. Hissettiğim tüm korku sesimle yayılmıştı.
Ateş uzanıp Ahmet'in hala elinde tuttuğu silahın üzerine kendi elini koydu. ''Patron, zaman ver. Bunlar onun hayatına yabancı.''
Ahmet, Ateş'in omzuna bir iki kez vurdu ve sonra odadan çıkıp gitti. Gözyaşlarım hıçkırığa dönüşmüştü. ''Ben bir şey yapmadım.'' diyerek Ateş'e baktım.
''Biliyorum ve artık Patron'da biliyor.''
Patlayan silahın sesi hala kulaklarımda yankılanıyordu ve bedenim korkuyla titriyordu. Yatağın üzerindeki örtüyü alıp omuzlarıma sardı. ''Geçti, sorun yok.'' Yerden kalkmam için destek oldu. Yatağın kenarına oturduğumda ağlamam devam ediyordu. Silahın üzerime doğrulmasını ve patlamasını unutamıyordum.
"Öldürecekti." dedim gözyaşlarım arasında. "Sen engel olmasaydın öldürecekti."
Önümde diz çöküp gözlerimin içine baktı. "Bu şekilde düşünmeye devam edersen sadece kendine kötülük etmiş olursun. Kalk elini yüzünü yıka ben birazdan geleceğim." deyip kalkarken kolundan tuttum.
"Gitme. Tekrar gelirse? Ya yine öldürmek isterse?"
"İsterse gelir ama sadece seni görmek için gelir. Bir yanlış anlaşılmaydı ve bitti. Seni öldürmek gibi bir düşüncesi yok."
Parmaklarım isteksizce gevşedi ve sonra odadan çıkıp gitti. Oturduğum yerden kalkamadım. Hareket edecek gücüm yoktu. Çok geçmeden Ateş geri geldi. Elindeki suyu yanıma bıraktı ve elimi tutup avucuma beyaz bir hap koydu.
"Bu ne?" dedim.
"Sakinleştirici, iç ve biraz uyu. Sabaha kendini daha iyi hissedersin." Hafifçe gülümsedi. "Şu ben hap yutamam diyenlerdensen tekrar bayıltabilirim. Bir kaç nefes yeter, biliyorsun."
Sözleriyle istemsizce tebessüm ettim ve hapı ağzıma alıp suyla yuttum.
"Hadi şimdi yatıp, dinlen." dedi.
Yatağa uzandığımda üzerime örtüyü örttü. Gözüm kameraya takıldığında "Benimle ilgilendiğin için sana zarar verir mi?" dedim. Daha önce birkaç cümle için ikimizinde canı yanmıştı.
"Beni düşünme." Işığı kapatıp odadan çıktı.
Olanları düşündükçe o an odada Ateş'in olması hayatta olmamın tek sebebiydi. Diğer adamlar onun gibi değildi. Ahmet'e asla karşı çıkmazlardı ama Ateş onun öfkesiyle baş edebiliyordu.
Gözümü kırpmadan yatıyordum. Zaman geçtikte ilaç bedenime yayılıyordu ve titremelerim azalıyordu. Sonra ağır bir uyku bastırdı ve ilaç için küçük bir teşekkür fısıldayarak kendimi uykuya teslim ettim.