AK-13

1032 Words
Bir süre daha bahçede oturduk. Ahmet eline aldığı tabletle uğraşıyordu. Bütün dikkati oradaydı. Oturduğum yerden kalktım. Daha fazla yanında kalmak istemiyordum ve odaya dönüp üzerimdeki kirli kıyafetlerden de kurtulmam gerekiyordu. Bir şey söylemeden eve doğru yürüdüğümde adamlardan birinin hemen arkamdan geldiğini gördüm. Odaya girince kapı arkamdan kilitlendi. Banyoya girip üzerimdeki kirli kıyafetleri çıkardım ve kendimi sıcak suya teslim ettim. Buraya geldiğimden beri sürekli korku ve stres içindeydim ama toprakla uğraşmak ve temiz hava almak iyi gelmişti. Kendimi rahatlamış hissediyordum. Banyodan çıktığımda büyük havluyu alıp bedenime sardım. Islak saçlarım omuzlarıma yapışmıştı ve sularıyla bedenimi serinletmeye devam ediyordu. Elim askılığa gittiğinde içeri girerken yanıma kıyafet almadığımı fark ettim. Kendime bir küfür savurdum. Odada kamera olduğu için banyoya gireceğimde yanıma kıyafet alıyordum ama aklımdan çıkıp gitmişti. Söylene söylene banyodan çıkıp odaya girdim ve elbise dolabına doğru ilerledim. Elime pantolon ve tişört alıp tekrar banyoya yöneldiğimde kapının kilidinin sesi duyuldu ve sonra Ahmet içeri girdi. Bir şey söylemeden doğruca üzerime yürüdü. ''Çık odadan.'' dediğimde aradaki mesafeyi kapamıştı. Eli çıplak omzuma uzandı. ''Sana işim bitince geleceğim bekle demiştim.'' Elini geri ittim. ''Hemen odadan çık.'' Banyoya gitmek için adım attığımda kolunu önüme uzatıp engel oldu. ''Daha yeni geldim ve sen beni kovuyorsun.'' ''Ahmet git.'' Sesim bu defa yalvaran bir tondaydı. Belimden tutup kendine çektiğinde kurtulmak için kolunu itmeye çalıştım. ''Beni böyle daha çok tahrik ediyorsun Ela.'' ''Keşke gebersen.'' dediğimde duvara doğru itti. "Kalbimi kırıyorsun ama." Sırtım duvara dayanmıştı. Elleri bedenimde dolaşıyordu. Ellerine engel olmaya çalışıyordum. "Olmayan kalbini mi? Umrumda değil. O pis ellerini çek üzerimden." Kalçalarımda dolaşan ellerini tüm gücümle geri ittim. Bu hareketimle bedenini bedenime dayadı ve duvarla arasında sıkışıp kaldım. "Sen aldığın nefese kadar benimsin, unuttun mu?" "Bırak beni." dedim. Sertleşen erkekliğini hissediyordum. Üzerimdeki havluyla oldukça korunmasız kalmıştım. Eli havlunun altına doğru kaydı ve kalçamı avuçladığında elini uzaklaştırmayı denedim ama gücü gücümden fazlaydı. "Ahmet lütfen." dedim. "Bunu yapma. Senden daha çok nefret etmeme sebep olma." "Kelime oyunlarınla yönlendirebileceğin biri değilim. Bunu anlaman gerek." Boştaki eli havluya uzandı. Hemen elini tuttum. "Hayır." dedim bağırarak. Bağırışlarımı duymazdan gelerek havluyu tutup çekti ve tamamen korunmasız kaldım. Bir eli göğüslerimde oyalanırken diğer eli yavaşça bacak arama kayıyordu. Dudakları boynumda, omzumda geziniyordu. Gözyaşlarım bir kez daha serbest kalmıştı. Üzerimden itmeye çalışıyor, elinden kurtulmak için çırpınıyor ve durması için yalvarıyordum. Sonunda ellerimi sıkıca tutup onu üzerimden itme çırpınışlarıma engel oldu ve parmakları bacak aramdaki hareketlerini sertleştirdi. Acıyla dudaklarımdan bir inleme çıktı. Sonra eli kendi pantolonunun düğmesine uzandığında dışarıdan bağırış sesleri gelmeye başladı. Seslere aldırış etmedi. İçimden ikimizden birinin şu an ölmesi için dua ediyordum. Elinden kurtulacak gücüm yoktu. Dışarıdan gelen sesler giderek artıyordu. Adamlardan biri "Patron, Ateş" diye bağırdığında "Sikecem belalarını." diyerek geri çekildi ve ne olduğunu anlamak için odadan çıkıp gitti. Yaptığım ilk şey yerdeki havluyu alıp çıplak bedenime sarmak oldu. Sonra yere düşen kıyafetlerı alıp hızlıca banyoya gittim ve kıyafetleri titreyen ellerle giydim. Banyodan çıktığımda yatağa girip örtüyü kafamıda içine alacak şekilde üzerime çektim. Ben bu adamdan nasıl kurtulacaktım? Öyle ya da böyle iki defasındada Yaralı'nın sayesinde elinden kurtulmuştum ama üçüncüsü olmazdı. Vücudum hala titriyordu. Yine korku dolu uykusuz bir gece geçireceğimi biliyordum. Sabah olduğunda gece iyi uyuyamamıştım. Yorgunluktan ara ara uykuya dalmış sonra korkuyla sıçrayarak geri uyanmıştım. Sabah güneş doğmak üzereyken kalkmış dışarı çıkmak istemiştim ama kapı kilitliydi. Kapı kenarındaki zile birkaç kez basıp bekledim. Bir süre sonra Fatma uykulu gözlerle içeri geldi. ''Bir sorun mu vardı?'' ''Bahçeye çıkmak istiyorum.'' dedim. ''Haber veririm.'' Geri gidecekken tutup durdurdum. Dünkü kargaşanın sebebini merak ediyordum. ''Dün Ateş'e ne oldu?'' ''Ayağa kalktığında düşüp bayılmış.'' ''İyi mi?'' Korkuyla dolmuştum. ''İyi. Sorun yok.'' Odadan çıkıp gitti. Ateş'in iyi olmasına sevinmiştim ve farkında olmasa da bayılması beni büyük bir beladan kurtarmıştı. Odanın içinde dolanıp dururken kapı açıldı ve adamlardan biri göründü. Dolaptan omuzlarıma bir şal alıp dışarı çıktım. Bahçeye adım attığımda yüzüme vuran serinlik rahatlatıcıydı. Temiz havayı derince içime çektim ve bahçenin içinde yürümeye başladım. Arkamdan beni takip ederek yürüyeni görmezden gelmeye çalıştım. Adımlarım bahçe kapısına yöneldi. ''O tarafa yaklaşmayın.'' diyen gardiyanıma dönüp baktım. ''Kaçmaya çalışmıyorum. Sadece dışarıya bakacağım.'' Kapıya yaklaşıp demir parmaklıkları tuttum ve dışarı baktım. Uzun bir yol uzanıyordu. Şehir çok uzaktan göz kırpıyordu. Oradaki insanları düşündüm ve ne kadar özgür olduklarını. ''Lütfen kapıdan uzaklaşın. Beni zor durumda bırakıyorsunuz.'' Gardiyanımın sözleriyle kapıdan uzaklaşıp hasır sandalyelerin olduğu yere ilerledim ve oturup gökyüzünü gittikçe aydınlatan güneşi seyrettim. Serin hava uykumu getirmişti. Sandalyede ayaklarımı toplayıp kıvrıldım ve omuzlarımdaki şala sıkıca sarıldım. Uykusuz geçirdiğim gecenin yorgunluğu da üzerime çökünce iyice ağırlaştım ve gözlerimi kapadım. Gözlerimi açtığımda yatakta yatıyordum. Üzerimdeki örtüyü itip yattığım yerde doğruldum. Burası hapis olduğum oda değildi. Yattığım yatak oldukça büyüktü. Ayrı bir giyinme bölmesi vardı ve kenarda da bir boy aynası duruyordu. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Çok derin uyumuştum. Yataktan çıkıp ilerideki küçük pencereye yaklaştığımda bahçenin büyük kısmını görüyordum. Burası kimin odasıydı? Sonra cevabı bildiğimi fark ettim. Bu odadan bir an önce çıkıp gitmek istiyordum. Kapıya doğru adım atmaya fırsat bulamadan diğer köşedeki kapı açıldı ve Ahmet içeriden sadece beline sarılı bir havluyla dışarı çıktı. ''Günaydın.'' dediğinde gülümsüyordu. Cevap vermedim. Sadece ondan uzağa gitme isteğiyle doluydum. Başka tepki vermeden giyinme bölümüne geçtiğinde o taraf arkamda kalacak şekilde döndüm. ''Ben buraya nasıl geldim?'' ''Bahçede uyuduğunu görünce ben getirdim.'' ''Uyandırsaydın kendi odama giderdim.'' dedim. Adım sesleri geldi ve sonra tam karşımda durdu. Pantolonun üzerine sadece bir gömlek giymişti ve düğmelerini kapama zahmetinde bulunmadığı gibi altına atlet dahi giymemişti. ''Yanımda uyumanı istedim ve buraya getirdim. Bu kadar basit.'' ''Uyandığıma göre artık gidebilirim.'' Adım atacağımda engel oldu. ''Sürekli aynı döngüyü yaşamaktan sıkılmadın mı? Sen gitmeye çalışacaksın, ben engel olacağım falan. Hep aynı şeyler. Ben oldukça sıkıldım.'' Gözlerine baktım. ''O zaman engel olma ve bu döngüyü kır.'' Eli saçlarıma uzandı ve bir tutamını alıp parmağına doladı. ''Benim aklımda daha ilgi çekici şeyler vardı.'' Uzanıp gömleğinin yakalarını tutup çekerek birleştirdim ve dudağına doğru uzandım. ''Üzgünüm ama müsait değilim. Kadınsal meseleler, anlarsın ya.'' Aklıma gelen ilk yalanı uydurmuştum. Erken menopoza girmiştim. Yaşım oldukça genç olduğu için doktorlar bunu engellemeye çalışmış fazlasıyla tedavi görmüştüm ama yine de tıp çaresiz kalmıştı ve olan olmuştu. Üç yıllık evliliğimde anne olamamamın sebebi buydu. Tabi bunları bilmesine gerek yoktu. ''Dün gece gayet müsaittin.'' dediğinde gömleğini bıraktım. ''Bu işler böyle işte bir anda olur.'' Geri çekilip kapıya yöneldiğimde bu defa engel olmadı. En azından bir süre rahat bırakacaktı ve hayat işte belki bu sürede kaçmanın bir yolunu bulurdum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD