AK-16

1058 Words
O geceyi takip eden beş gün boyunca odadan çıkmadım. Ahmet'de yanıma gelmedi ki bunun için mutluydum. Onu görmek istemiyordum. Yaralı her zamanki gibi odama geldi. Düzenli uğrayıp ihtiyacım var mı diye sormaya devam ediyordu. Üç gün öncesine kadar birkaç kez sakinleştirici almıştım ama sonra istesem de vermeyip 'Vücudun alışmasın.' diyordu. "O evde mi?" diye sordum. Başını hayır anlamında salladı. "Bahçeye çıkabilir miyim?" "Evin içinde özgürsün ama bir süre bahçe yasak." "Neden?" dedim. Yüzüme baktı. "Senin güvenliğin için." Odadaki kameralardan dolayı yavaş adımlarla odadan çıktım ve o da arkamdan geldi. Merdivenlerde durup Yaralı'ya baktım. "Bahçeye çıkmak neden benim için tehlikeli?" Merdivenlerden yukarı bakıp sonra yüzüme baktı. Daha önce bahçede yaptığı gibi fısıltıyla konuştu. "Patron birilerinin canını fena sıktı ve onlarda seni öğrenmişler. Seninle tehdit ediyorlar. Bahçede uzaktan gelecek tehditlere karşı savunmasızsın. Gizlice uzaktan evi gözetlemeyi başaranlar aynı uzaklıktan bir keskin nişancıyla adamda öldürür." Gözlerim korkuyla büyümüştü. Konuşmaya devam etti. "Bu söylediklerimi unut çünkü Patron bilmeni istemiyor. O gece nasıl korktuğunu gördü daha fazlasını kaldıramazsın diye düşünüyor." "Emrini çiğnedin?" dedim soran bir ses tonuyla. "Bence bilmen gerek. Sana doğrudan yasak dersem o bahçeye çıkmanın türlü yollarını arayacaksın." "Teşekkür ederim." dedim sadece. Geçen tüm bu zamanda beni tanımıştı. Merdivenlerden ağır ağır çıktım ve mutfağa yöneldim. Orada olmak bana iyi geliyordu. İçeri girdiğimde Fatma beni görünce gözleri ışıldadı. "Pasta mı yapacaksınız?" "Biraz kafa dağıtsam iyi olacak." dedim. "O günkü pastanın tadı hala damağımda. Ben hemen malzemeleri çıkarırım." Heyecanına gülümsedim. Pasta konusunda iyiydim ki aldığım birçok ödülde bunu doğruluyordu. Suat ile tanışmış olmasam şu an yurtdışında ünlü bir şefin yanında pastacı olarak çalışıyor olacaktım. Suat için teklifini geri çevirdiğimde bana yine de açık kapı bırakmış ve düşüncem birgün değişirse ona ulaşmamı söylemişti. Tabi birde her yıl e-posta atıp 'düşüncen değişti mi?' diye soruyordu. Keşke o pisliğin gerçek yüzünü zamanında görseydimde evlenmek yerine yurtdışına gitseydim. Fatma'nın tezgaha koyduğu malzemeleri alıp pastanın kekini hazırlamaya başladım. Hepsini birleştirip tepsiyi fırına verdim ve sonra süslemeler için şeker hamuruyla uğraşmaya başladım. Mutfakta olmak gerçekten iyi gelmişti. "Odandan çıktığını görmek güzel." Sesle donup kaldım. Kalbim hızla atmaya başladı. Elimdekine odaklanmak için kendimi zorladım ama ellerim titriyordu. "Dışarı çıkın?" dediğinde içerde yalnız kaldık. Belimden tutup kendine çevirdiğinde elimdeki şeker hamurundan yaptığım balonu yere düşürdüm. O geceye kadar Ahmet'e şimdiki gibi bir korku beslememiştim ama artık fazlasıyla korkuyordum çünkü gerçek yüzünü görmüştüm. Anlık bir öfkeyle beni öldürebilirdi ve bunu yapmaması için onu durduracak bir Ateş'i her zaman bulamazdım. Elleri hala belimdeydi. Hareket etmeden heykel gibi durdum. Başı boyun girintime yaklaştığında ellerim tezgahın kenarını sıkıca kavramıştı. "Kaçmıyorsun, itmiyorsun." dedi. "Kabullenmeye mi başlıyorsun?" Kabullenmiyordum sadece korkuyordum. Onu öfkelendirmekten ve o öfkesini üzerime kusmasından korkuyordum. Elleri belimden biraz daha aşağı kaydı ve kalçalarımda durdu. Boynumu öperken gözlerimi kapadım ve bir an önce bitmesi için dua etmeye başladım. Ona uydurduğum son yalanın üzerinden on gün geçmişti ve artık yalanımın süresi dolmuştu. Dudakları kulağıma yaklaştı. "Benim odama çık ve beni bekle." O anda fırının alarmı ötmeye başladı. "Pasta yapıyordum." dedim titreyen sesimle. "Odama çık ve bekle." Sesi sertti. Karşı gelmeye korktuğum için tepki vermedim. Geri çekildiğinde üzerimdeki mutfak önlüğünün bağını açıp çıkararak kenara bıraktım ve sessizce mutfaktan çıktım. Kapının önünde Yaralı bekliyordu. Kısa bir an göz göze geldik ve sonra adımlarım üst kata yöneldi. Kendimi ölümüne giden kurban gibi hissediyordum. Odadan girdiğimde pencere kenarına gidip önündeki çıkıntıya dayandım ve beklemeye başladım. Ahmet o gece içimde bir şeyleri yok etmişti. Sanırım yok ettiği bu şeyin adı umuttu. O ana kadar hep kaçabileceğime dair bir umudum vardı ama silahıyla üzerime yürüdüğü ve onu bir saniye bile düşünmeden ateşlediği o an umudum tamamen yok olmuştu. Buradan asla çıkamayacaktım. Ya sonsuza kadar onun kölesi olup yaşayacaktım ya da ellerinde can verecektim. Odanın kapısı açıldığında içeri girdi. Hareketleri yavaştı. Üzerindeki ceketi çıkarıp kenara bıraktı. Dudaklarından ıslık sesi yükseliyordu. Gözlerime hücum eden yaşları akmadan sildim ve sessizce beklemeye devam ettim. Gömleğinin düğmelerini açıp onu da ceketinin üzerine bıraktı. Çıplak göğsündeki kasları oldukça belirgindi ve sırtındaki yara izleri parıldıyordu. Olduğum yere doğru yürümeye başladığında bakışlarım yerdeydi. Önümde durduğunda eli boynuma uzandı ve saçlarımı geriye itti. ''Tişörtünü çıkar.'' dediğinde hareket etmedim. ''Tişörtünü çıkar.'' Sesi bu defa yüksek ve öfke doluydu. Yavaşça tişörtümü çıkardım ve yere bıraktım. Sütyenimle kalmıştım. Parmakları omuzlarımda dolaşmaya devam etti. ''O kadar güzelsin ki!'' Başım önde sessiz kalmaya devam ettim. ''Gel.'' diyerek elimden tuttu ve yatağa götürdü. Belimden kavrayıp yatağa yatırdığında engel olmadım. Her ne olacaksa bir an önce olup bitsin ve yanımdan gitsin istiyordum. Dudakları karnımda dolanırken eli pantolonumun düğmesindeydi. Düğmeyi açtıktan sonra tutup çekti ve tek defada üzerimden çıkardı. Tamamen iç çamaşırlarımla kalmıştım. Gözlerimi kapadım ve ellerim yatağa serili örtüyü sıkıca kavradı. Eli bedenimin her noktasında dolaşıyordu. Sertti ve can yakıyordu. Şefkatten yoksundu. Dudakları önce göğsümde gezindi sonra yavaşça boynuma çıktı ve oradan da yüzümü buldu. ''O gece için özür dilerim. Senin düşmanımla konuşmuş olabileceğin düşüncesi beni çileden çıkardı.'' Örtüyü kavrayan elim gevşedi ve hızla yaşları akmadan gözlerimden sildim. ''Ateş orada olmasaydı ben şimdi ölmüş olacaktım.'' Başını göğsüme koyarak yattı ve kolu belimi sardı. ''Ela, geldiğin ilk gün sana sabırlı biri olmadığımı söyledim ama sen sabrımı defalarca sınadın. Sürekli kaçmaya çalıştın. O gece de o şerefsiz karşımda durup beni seninle tehdit edince tamamen çileden çıktım çünkü senin dışarıyla iletişim kurma fırsatı bulsan bunu yapacağını biliyordum.'' ''Yaptıklarım için beni suçlayamazsın.'' Parmağı karnımda dolaşıp duruyordu. ''Bundan sonra şu an yaptığın gibi uysal olmaya devam edersen buradaki hayatın senin için daha kolay olur.'' Sessiz kaldım. Ne söylersem söyleyeyim yaptıkları onun için gayet normaldi ve beni anlayamazdı. Karnımda dolaşan eli yavaşça aşağıya kaydı ve külodumun içine girdiğinde dişlerimi sıktım. Sadece canım yanmadan bitsin istiyordum. Ağırlığının çoğu üzerimdeydi. Nefesinden yayılan sigara kokusuyla midem bulanıyordu. Üzerimden itmemek için kendimi zor tutuyordum. Kapı tıklatıldığında bir an duraksadı. ''Sonra!'' diye kapıya doğru bağırdı. ''Patron, konuşmamız gerek.'' Bu Yaralı'nın sesiydi. İçimde bir mutluluk oluştu. Bu durumdan kurtulabilir miydim? ''Sonra dedim!'' diye bir kez daha bağırdı. ''Patron, önemli.'' ''Ecelin olmadan, bas git.'' Öfkesini bedenimdeki ellerinde hissediyordum. ''Büyük abi aradı. Seninle konuşmadan cevap vermek istememiştim ama idare ederim.'' ''Bekle ulan.'' dedi ve üzerimden kalktı. ''Hepsinin ölümü elimden olacak anlamıyorlar.'' Gömleğini üzerine geçirirken yerdeki kıyafetlerimi alıp yatağa bıraktı. ''Giyin, odana git.'' Kıyafetlerime uzanırken içimdeki rahatlamayı belli etmemeye çalışıyordum. Odadan dışarı çıktı ve sonra bir tokat sesi geldi. ''Eceliniz mi olayım ulan? Odaya gelirken rahatsız etmeyin dedim nesini anlamıyorsunuz. Büyük abiye de, sizede.'' Sonra ayak sesleri uzaklaştı. Üzerimi hızlıca giyip odama indim. İçeride yalnız kaldığımda kapının arkasında yere çökerek oturdum. Bu dört olmuştu. Yaralı beni tam dört kez o adamın elinden kurtarmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD