Gece yine Ahmet ile dolu kabuslarla boğuşup sabah güne yorgun başlamıştım. Yaralı gelip kapıyı açtığında ne için geldiğini biliyordum. ''Bana beş dakika müsaade et.'' dediğimde kapıyı geri kapadı.
Dolaptan temiz kıyafet alıp banyoya gittim. Elimi, yüzümü yıkayıp saçlarımı bileğimdeki tokayla gelişi güzel topladım. Üzerimdeki pijamaları çıkarıp kirli sepetine attım. Mavi renkli kot pantolonu ve beyaz tişörtü üzerime geçirdim. Sandaletleri ayağıma geçirip banyodan çıktım ve odanın kapısına iki kez tıklattım.
Yaralı hemen kapıyı açtı ve açtığı yoldan üst kata yemek odasına ilerledim. İçeri girdiğimde Ahmet kahvaltıya başlamış, bir yandan da gazete okuyordu. Geç kalmamla ilgili herhangi bir şey söylemedi. ''Günaydın,'' diyerek her zaman oturduğum sandalyeye oturdum.
''Günaydın,'' Bakışları yüzüme döndü. ''Gece yine uykusuz geçmiş.'' dedi. Gözlerim geceyi uykusuz geçirdiğimi ele veriyordu.
''Uyku ilacı istemiştim.'' diyerek fincanıma doldurulan kahveye uzandım. Kendime gelmem gerekiyordu.
''İlaç olmayacak. Onun yerine papatya çayı falan dene.'' Kahvemden büyük bir yudum alıp cevap vermemeyi tercih ettim.
Bir süre sessizce oturduk. Elindeki gazeteyi katlayıp kenara bıraktığında. ''Alabilir miyim?'' dedim. O gazeteyi her sabah okuyordu ama bugüne kadar hiç istememiştim. Şu an istememin de özel bir nedeni yoktu. Sadece soyutlandığım dünyada değişiklik var mı diye bakmak istemiştim. Belki de dün Yaralı'yla konuşmak ruhuma biraz olsun iyi gelmişti.
Gazeteyi alıp uzattığında elinden aldım ve sayfalarına bakmaya başladım. Her haber o kadar tuhaf geliyordu ki sanki tamamen farklı bir gezegenden bahsediyorlardı. Sayfaları çevirirken gördüğüm bulmaca ile gazeteyi katlayıp masanın üzerine koydum ve bulmacaya bakmaya başladım.
Bir zamanlar severdim ama en son ne zaman bir bulmacayla uğraştığımı hatırlamıyordum. Hayatım Suat ile alt üst olmaya başlamış Ahmet ile zirveye ulaşmıştı.
Gazeteye konan kalemle Ahmet'e baktım. ''Ela, şu konuda anlaşalım. Senden istediğim tek şey beni kabullenmen. Evin içinde birine zarar verecek ya da kaçmaya çalışacak herhangi bir şey yapmadıkça özgürsün. Ateş yeni bir ev ayarladığında bahçe yasağında kalkmış olur.''
''Zarar vermek sadece sana serbest.'' dedim. Söylediğime çoktan pişman olmuştum. Üzerime gelecek öfke oklarını beklerken aksine gayet sakin cevap verdi. ''O gece tekrarı olmayacak bir hataydı. Sen de unut.''
Gazeteye bıraktığı kalemi alıp bulmacayla uğraşmaya başladım. Konuşmak istemiyordum. Birkaç dakika sonra oturduğu yerden kalkıp arkama geçti ve ellerini omzuma koyup kulağıma doğru eğildi. Hareketsiz beklemeye başladım. ''Şimdi işe gitmem gerek ama akşam geldiğimde bugün mutfağa girmiş olduğunu görmek istiyorum. Sonra bütün gece bizim olacak.''
Yanağımdan öpüp yemek odasından çıktı ve çok geçmeden bahçeden arabanın sesi duyuldu. Bulmacayla uğraşmayı bırakıp sandalyede arkama yaslandım ve derin bir nefes aldım. Fincanda kalan kahveyi kafama dikip ayağa kalktım. Kahvaltı yapacak iştahım kalmamıştı.
Büyük pencereye yaklaşıp bahçeye baktım. Adamlar Yaralı ile sohbet ediyordu. Hepsi onunla vedalaşıyor gibiydi. Mevsim bile onunla gidiyordu. Yaz son zamanlarını yaşıyor ve yeşillikler sararıyordu. Koca bir mevsim burada tutsak kalmakla geçmişti ve daha ne kadar sürecek tahmin yürütemiyordum.
O pastayı bir an önce yapıp kurtulmak için yemek odasından dışarı çıktım. Kapıda bekleyen adam arkamdan takip etmeye başladı. Mutfağa girdiğimde Fatma beni gördüğünde oldukça sevinmişti.
Mutfak önlüğünü uzattığında alıp üzerime geçirdim. Çıkardığı malzemelerle keki yapmaya başladım ve süslemeler için gerekli malzemeleri hazırlaması için tek tek saydım.
Bu pastayı yapmaya zorlandığım için kabullenmek istemesem de mutfakta olmak iyi gelmişti. Son iki aydır ilk defa nefes alıyormuşum gibi geliyordu. Babam hep mutlu yaşamak istiyorsan sevdiğin bir meslek sahibi ol derdi. Çocukken de en mutlu olduğum şey annemle birlikte pasta yapmak olduğu için bu mesleği seçmiştim.
Kek harcını tepsiye döküp fırına verdim ve kreması yapmak için ocak başına geçtim. Geçen sürenin sonunda keki fırından çıkarıp hazırladığımız kremayı ocaktan almıştım. Geriye ikisini birleştirmek ve süslemeyi yapmak kalmıştı.
Krema kekle bütünleştiğinde açtığım siyah şeker hamurunu güzelce pastanın üzerine serdim ve her yerini onunla kapladım. Sonra renkli şeker hamurlarına yöneldim ve üzerini süsleyecek küçük sarı yıldızları yapmaya başladım.
Yaptığım basitti. Ahmet için fazla uğraşmak istememiştim ama o yıldızlar pastayı zengin gösterecek ve üzerinde fazla uğraşmışım gibi duracaktı.
Yıldızları yapmaya dalmışken saat öğleni bulmuştu. Pasta yaparken en sevdiğim şeylerden biri şeker hamurlarını arada ağzıma atmaktı. Yıldızlardan bir tanesini alıp ağzıma attım ve bir tane de Fatma'ya uzattım.
Elimden alıp ağzına attığında dışarıdan sesler gelmeye başladı. Yanımda bekleyen adamın eli kulağına gitti sonra hemen bana baktı. ''Hemen odaya iniyoruz.''
''İşim bitmedi.'' dedim.
''Vakit yok.'' diyerek kolumdan tutup çekti. Üzerimdeki önlüğü aceleyle çıkarıp masanın üzerine koydum.
Merdivenlere doğru koşar adım giderken gözüm bahçeyi gören pencerelere takıldı. Bahçede çok sayıda adam vardı ve hepsi birbiriyle kavga ediyordu. Arada silahlar ateşleniyordu ve birileri yere düşüyordu. ''Neler oluyor?'' dedim korkuyla.
''Açıkta durmayın.'' diyerek merdivenlere doğru çekiştirdi. Odanın içine girdiğimde belindeki silahını çıkardı. ''Sakın odadan çıkmayın.'' Kapıyı kapayıp içeride yalnız bıraktı.