AK-9

1261 Words
Gözlerimi açtığımda içerisi karanlıktı. Ağlarken uyuyakalmıştım. Gözlerim ağırdı ve uykum terk etmeden geri dönmek istiyordum. Uzun bir uykudan uyandığımda sabah olmuştu. Yattığım yerden yavaşça doğrulduğumda kendimi daha iyi hissediyordum. Koluma hala bağlı bir serum vardı. Serum torbasının içindeki miktara baktığımda gece değiştiği belliydi. Derin uyumuştum ve fark etmemiştim. Kapı kilidinin sesini duyduğumda göğsüm sıkıştı. Ahmet'i görmek istemiyordum ki içeri Yaralı ile birlikte yabancı bir yüz girdi. Adam diğerleri gibi takım elbiseli değildi. Basit bir kot pantolon ve tişört giymişti. Elindeki çantayı kenara bırakıp fermuarını açtı ve içinden steteskop çıkarıp bana yaklaştı. ''Siz kimsiniz?'' dediğimde yüzüme baktı. ''Sizi muayene edecek olan doktorum.'' dedi. ''Biraz öne eğilir misiniz?'' Dediğini yaptığımda elindekini sırtıma koydu ve nefes alıp vermemi söyledi. ''Ciğerleriniz iyi durumda.'' başka bir alet ile ateşime baktı. ''Ateş normal. Gece serum içine rahat uyumanız için ilaç eklemiştim. Uykunuz nasıldı?'' ''İyiydi.'' dedim. Derin uyumama şaşırmıştım ama boşunaymış. Çantasından bir kaç ilaç daha çıkarıp seruma ekledi. ''Biraz vitamin takviyesi yapalım. Soğuk algınlığınız ağır değil. Serum bitince başka vermeyeceğim.'' Ağır olmayabilirdi ama kendimi ölecekmiş gibi hissediyordum. ''Bence siz bana o vitaminler yerine sakinleştirici verseniz daha iyi olur. Bu halde olmamın tek sebebi yaşadığım stres.'' Doktor önce bana baktı sonra Yaralı'ya. ''Geçirdiğiniz sinir krizinden bahsetmişlerdi. İsterseniz bir antidepresan verebilirim ama çok ciddi bir durum olmadıkça bu ilaçları verme taraftarı değilim.'' ''İlaç yerine mekan değişikliğine ihtiyacım var.'' Yaralı sözlerimle elini beline götürdü. Bu bana gönderilen kısa bir uyarıydı. Sessizce çeneni kapa diyordu. ''Biraz dışarı çıkıp temiz hava almayı deneyin. Kendinizi odaya kapamayın.'' diyen doktor malzemelerini çantaya geri koydu ve yaralıya döndü. ''Serumu bitince çıkarmak için...'' Yaralı sözünü kesti. ''Hallederiz, teşekkürler.'' ''Pekala,'' Cebinden çıkardığı kağıda kelimeleri karaladı. ''Bu ilaçları düzenli kullansın.'' Yaralı kağıdı aldı ve doktora eşlik etmeleri için adamlardan birini çağırdı. İçeride yalnız kalınca bana doğru yaklaştı. ''Ela, hem kendi iyiliğin için hem de başkalarının iyiliği için o çeneni kapalı tutmayı biraz olsun öğrenmen gerek. Canının istediği gibi konuşup sonrasında bunun sonuçları olmayacağını düşünemezsin.'' ''Bana yaptıklarınızı nasıl kabullenmemi beklersiniz?'' ''Patronu sinirlendirmeye devam edersen sonuçları kötü olur. Bu uyarımı kulak ardı etme.'' ''Canınız cehenneme.'' dedim ve arkamı dönüp yattım. Kapı kapandığında bu defa ağlamamayı başarmıştım. Serum bitene kadar yattım. Doktor haklıydı vitaminler iyi gelmişti. Serum bitince birinin gelmemesi için kendim tutup çektim ve kolumdan çıkardım. Yataktan yavaşça kalkıp banyoya giderek elimi yüzümü yıkadım. Banyodan çıktığımda Fatma odaya giriyordu. ''Kahvaltınızı getirmiştim.'' dedi. ''Balkondaki masaya bırakın lütfen.'' Odada biraz daha kalırsam kafayı yiyecektim. Yavaş adımlarla balkona çıktım ve kenardaki sandalyeye oturdum. Serum ne kadar iyi gelmiş olsada hala güçsüzdüm, kendimi çok yorgun hissediyordum. Başımı geriye duvara dayadım ve gökyüzüne baktım. Özgürlüğün ne demek olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Gökyüzündeki bakışlarımı masanın üzerine çevirerek yiyeceklere göz gezdirdim. İştahım yoktu ama iyileşmek için yemem gerektiğini biliyordum. Bu şekilde güçsüz olmak kendimi daha korunmasız hissettiriyordu. Kahvaltımı yaparken gururum fazlasıyla rahatsız ediyordu. Ahmet şu an kameralardan beni izliyor olabilirdi ve kahvaltıyı yaptığımı görünce uyum sağladığımı düşünecekti ki bu da istemediğim bir durumdu. Yine de gururumu susturup hepsini yedim çünkü bir an önce iyileşmeliydim. Aradan geçen on beş gün boyunca Ahmet'i hiç görmemiştim. Biraz ilaçlarla birazda içinde olduğum durumu kabullenmemle iyileşmiştim. Geçen bu on beş gün içinde sadece Fatma'nın ve Yaralı'nın yüzünü görmüştüm. Fatma düzenli gelip yemek getiriyordu. Yaralı'da günde bir kez yanıma uğrayıp ihtiyacım olup olmadığını soruyordu. Ahmet'in nerede olduğunu hiç sormamıştım. Kim bilir nerede, hangi kanunsuz işin peşindeydi. Balkonda otururken aklım önümde yükselen duvardaydı. Acaba oraya tırmanıp diğer tarafa geçebilirsem kaçabilir miydim? Diğer tarafta ne olduğuna bakmamak için kendimi zorluyordum. Bunu yaparsam kameralardan görürlerdi. Kaçmak istiyorsam önce bu odadan çıkma özgürlüğüne kavuşmalıydım ve bunu kesinlikle her şeye karşı gelerek elde edemezdim. Düşüncelerime daldığımda kapı açıldı ve Yaralı içeri girdi. ''Bir ihtiyacın var mı?'' ''Hayır.'' dedim. Geri gidecekken. ''Hey, Yaralı!'' diye seslendim. Bana doğru döndüğünde tek kaşı havaya kalkmıştı. ''Yaralı?'' Omuz silktim. ''İsmini bilmiyorum ve yüzündeki yaradan dolayı öyle seslendim. İsmini söylersen...'' ''Yaralı yeterli.'' diye sözümü kesti. Fazla uzatmadan konuyu değiştirdim. ''Odada kafayı yemek üzereyim. En azından bahçeye çıkmama izin ver.'' ''Bu benim izin verebileceğim bir konu değil. Patron geldiğinde onunla konuşursun.'' ''Adamlar üzerinde sözün geçiyor ama.'' dediğimde üstüne basa basa konuştu. ''Adamlar üzerinde evet ama o yetkiyi veren de Patron ve ben de ona itaat ederim.'' Bu özgürlüğü elde etmemin tek yolu Ahmet'ten geçiyordu. Yaralı asla kurallara karşı gelmeyecekti. ''O çok sevgili patronun ne zaman gelir acaba?'' dedim alaycı bir sesle ve o esnada içeri girenin sesi kulaklarımda yankılandı. ''Birileri beni özlemiş anlaşılan.'' Yaralı hemen bir adım geri çekildi. ''Patron.'' dediğinde diğeri eliyle işaret verdi. ''Çıkabilirsin.'' Yaralı çıkarken kapıyı da arkasından kapatmıştı. İçeride yalnız kalınca tepki vermeden sandalyede oturmaya devam ettim. Bir kaç adımda gelip karşımdaki sandalyeye oturdu ve bir bacağını kabaca diğerinin üzerine atıp cebinden çıkardığı sigara paketini bana uzattı. Bu hareketine sadece göz devirdim ve paketi geri çekip içinden çıkardığı bir dalı kendi ağzına koyup çakmağıyla yaktı. Pis kokulu dumanı verdiği nefesle havaya savurdu. ''İşler biraz uzayınca gelemedim. Bensiz çok sıkılmamışsındır umarım.'' Arkama yaslanıp kollarımı göğsümde kavuşturdum. Fazlasıyla alaycı bir şekilde, ''Hasretinden ölüyorum.'' dedim. Dudaklarından küçük bir kahkaha çıktı. ''Sen ve bu cesaretin.'' Sigarasından bir nefes daha çekti. ''Seni uzaktan izlediğim onca zaman hep bir gün yanımda olacağını hayal etmiştim ve şimdi buradasın.'' ''Bir insanla tanışırsın, konuşursun ve karşılıklı sevgi oluşursa yola birlikte devam edersin. Evli bir kadını uzaktan takip edip, sonra kaçırıp benimle olacaksın diyerek sevgi bekleyemezsin.'' Sigara dumanını bu defa yüzüme doğru üfledi. ''Sen ve eski kocan gibi mi?'' ''O hala benim kocam.'' dedim. ''Ayrıca evet, onu sevdiğim için evlenmiştim.'' Sigarasını masanın üzerinde söndürüp bıraktı. ''Eski kocan.'' dedi üstüne basarak. ''Boşanma işi çoktan bitti.'' Sözleriyle afalladım. Buraya geleli sadece iki hafta olmuştu. Yüzümdeki şaşkınlığı anlamıştı. ''Avukatlarım iyidir ve bağlantılarım güçlüdür.'' ''Suat bunu kabul etmezdi.'' diyebildim sadece. Sorun ondan boşanmam değildi ama sanki ondan boşandığım an Ahmet'in önündeki tek engelde yıkılacakmış gibi hissediyordum. ''Adamlarım kendisine kısa bir ziyarette bulundu. İlk sözü boşanmak istemiyorum olsada son sözü sadece rakamlardı.'' Ne yani o pislik sadece para karşılığı boşanmayı kabul mü etmişti? Evrene nasıl bir enerji yayıyordum ki böyle insanlar hayatıma giriyordu? Gözlerimin dolmasına engel olamadım. ''Son zamanlarda kumar için fazla borçlanmıştı. Ya o borcu ödeyecekti ya da bir köşede ölecekti. Gerçi Suat gibi insanlar kendilerini öldürmeden bu hayattan kopamazlar.'' Ne yani bu beni rahatlatacak mıydı? Ne olursa olsun bu adamların önüne beni yem gibi atmıştı. Oturduğum yerden kalkıp odaya geri girdim. Ne yaptığımın pek farkında değildim. Adımlarım kapıya yöneldi. Ahmet içeride olduğu için kapı kilitli değildi. Dışarı çıkmak için adım attığımda kolumdan tutan el geri çekti. ''Aklından bile geçirme.'' ''Benden ne istiyorsun?'' dedim gözlerinin içine bakarak. ''Bırak gideyim. Seni asla sevmeyeceğim. O pisliğe ne kadar verdiysen hepsini geri öderim ama yalvarırım bırak gideyim.'' Kapıyı sertçe kapadı. Geri ittiğinde sırtım kapıya dayandı. O kadar yaklaşmıştı ki sigara kokan nefesi yüzüme vuruyordu. Olduğum yerden uzaklaşmak istedim ama ellerini iki yanıma dayayıp buna izin vermedi. ''Hala anlamadın değil mi?'' Bedenimi korku ele geçirmeye başlamıştı. Göğsünden itmeye çalıştığımda bu defa kolu belime dolandı ve beni kendine çekti. O kadar sıkı tutuyordu ki hareket edemiyordum. Dudakları önce yanağımda gezindi sonra boynuma doğru indi. ''Yalvarırım, bırak.'' dediğimde sesim titriyordu. ''Sen sadece benimsin.'' Belimdeki eli sıkılaşırken boynumda dudaklarının ıslaklığını hissediyordum. Ellerimle itmeye çalıştığımda diğer eliyle iki bileğimi birden tuttu ve tamamen kapana kısılmış halde kaldım. Sadece ''Lütfen!'' diyebildim. ''Kabulleneceksin Ela, sadece benim olduğunu kabul edeceksin ve bunu kendin isteyeceksin.'' Konuşurken dudakları boynumdan kulağıma doğru kaymıştı. Gözümden bir damla yaş süzüldü ve onun yanağına aktı. ''Bu ağlamaların gülmeye dönüştüğünde belki bu odadan çıkmana izin veririm.'' Burnunu saçlarıma gömüp derin bir nefes aldı ve sonra tamamen geri çekilip odadan çıkıp gitti. İçeride yalnız kaldığımda yere çökerek oturdum ve dizlerimi karnıma doğru çekip kollarımla dizlerimi sardım. Bedenim hala titriyordu. Onunla karşılaştığım her an korkum daha da artıyordu ve burada çaresizce kapana kısılıp kalmıştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD