Soğuk suyun altından çıktığımda bedenim titriyordu. Oldukça uzun süre suda kalmıştım. Üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarıp kenarda asılı havluyu üzerime geçirdim ve saçlarımı sıkıca havluya sardım.
Banyodan çıktığımda içeride bir kadın vardı ve dağınıklığı toparlıyordu. Bu insanlar neden bu yaşadıklarıma göz yumuyordu? Ben olsam çoktan polise haber vermiştim.
Sağlam kıyafetleri dolaba özenle yerleştiriyor, yırttıklarımı bir çöp torbasına dolduruyordu. O sırada odanın kapısı tıklatıldı. Kadın önce bana baktı sonra kapıya doğru seslendi. ''Bekleyin.''
Dolaptan birkaç kıyafet alıp bana uzattı. ''Hanımefendi, buyurun.''
Elindeki kıyafetleri alıp banyoya girdim ve üzerime giyip geri çıktım. Sadece saçlarımdaki havlu duruyordu. Kadın beni giyinmiş görünce gidip kapıyı açtı ve birkaç adam içeri girdi.
Bana bakmıyor, odanın haline tepki vermiyorlardı. Sessizce kırdığım camın yerine yenisini takıp gittiler. Ben nasıl bir yerde tutsak edilmiştim? Varlığım görülmüyordu ama aynı zamanda tüm dikkatler üzerimdeydi. Kaçmayı denesem bu yüzüme bakmayan adamların hepsi peşime düşerdi.
Oda çok geçmeden eski haline geldiğinde içeriyi temizleyen kadın elinde yemek dolu tepsiyle tekrar geri geldi. ''Yemeyeceğim.'' dediğimde yatağın kenarına bıraktı.
''Ben Fatma, sizinle ben ilgileneceğim. Bir ihtiyacınız olursa şuradaki zile basmanız yeterli.'' dediğinde kapının kenarındaki zil butonunu gösterdi. Şaka gibiydi!
''Neden?'' dedim. Bu kelimeyi iki gündür fazlasıyla kullanıyordum. ''Buna neden ortak olup, göz yumuyorsun. Burada kendi isteğimle olmadığımı biliyorsun.''
Kadın yüzüme bakıp ''Bir ihtiyacınız olursa zile basın. Ben hemen gelirim.'' deyip odadan çıktı ve sonrasında kapı kilidinin dönen sesi geldi.
Yemeğe dokunmadan yatağın üzerine cenin pozisyonunda uzandım. Aç kalırsam ölüp buradan kurtulabilir miydim? Gecenin karanlığı odaya çöktüğünde ışığı açmadım. Acaba içerisi karanlıkken de kameradan beni görebiliyor muydu?
Uyku, uyanıklık arasında gidip gelirken dışarıdan gelen silah sesiyle havaya sıçradım. Kapıya koştum ama tabi ki kilitliydi. Burada gerçekten delirecektim. Yatağa geri dönüp beni koruyabilecekmiş gibi örtünün altına girdim.
Uzun süre titreyen bedenime hakim olamadım. Zaman ilerledikçe sakinleşmeye başladım ve titremelerim yavaşça durdu. Odanın kapı kilidinin sesini duyunca bedenim tekrar titremeye başladı. Sonra yanan ışık örtüden içeri sızdı.
''Korkulacak bir şey yok.'' diyen sesle titremelerim daha çok arttı. Üzerimi örten örtüye daha çok sarıldım. Başımdaki örtüyü tutup çektiğinde engel olmaya çalıştım ama gücü benden fazlaydı.
Yatağa yanıma oturup saçlarımı okşamaya başladığında gözlerimi sıkıca kapadım. ''Cesaretlisin ama aynı zamanda fazla ürkeksin.''
''Lütfen, bırak gideyim.''
''Bu konuda açık konuştuğumu düşünüyorum.'' dediğinde cevap vermedim. ''Kalk ve yemeğini ye. Bütün gün bir şey yemedin.''
''İstemiyorum. Git odadan.''
''Ah, Ela ah!'' deyip kolumdan tutup çekti ve gücüyle yattığımdan yerden kalkmak zorunda kaldım. Yemeklerin olduğu tepsiyi olduğum yere yaklaştırdı. ''Kendin mi yersin yoksa ben zorla mı yedireyim? Yemekleri ısıtsınlar mı?''
''İstemiyorum. Yemek de istemiyorum, burada istemediğim birinin yanında patlayan silahlar arasında da olmak istemiyorum.'' Parmaklarım saçlarımı sıkıca kavramıştı. Ağlamamak için kendimi zorluyordum.
''İkisi de seçim yapabileceğin bir konu değil. Buradan bensiz çıkamazsın ve yemeğini yemezsen zorla yediririm.'' Tepsiyi biraz daha bana doğru itekledi. ''Ye hadi. Gerçekten sinirlenmeye başlıyorum.''
Yavaşça tepsiye uzandım. Öfkesinden korkuyordum. Yemezsem zorla yedireceğini biliyordum. Soğuk yemekten bir lokma aldım ama ağzımda büyüdükçe büyüdü. Yutmakta zorlanıyordum.
Kaşığı tekrar tepsiye bıraktım. ''Yiyemiyorum. İştahım yok.'' dedim.
''İstediğin bir yemek varsa yaptırayım.'' Başımı hayır anlamında salladım. ''Çorbayı bitir. Diğerlerine zorlamayacağım.''
Bu sözüyle bir an önce kurtulma isteğiyle çorba kasesini alıp kafama diktim. İçtikten sonra kaseyi tepsiye bıraktım. ''Artık gidebilirsin.''
Saçlarıma uzanan elinden kaçmak istedim ama izin vermedi. ''Bugün ilk günün o yüzden yaptıklarına göz yumuyorum ama bunun uzun sürmeyeceğini bil.''
''Sende bir gün buradan özgür bir kadın olarak çıkacağımı ve seninde demir parmaklıklar ardında olacağını bil.''
Cevap vermeden odadan çekip gitti. Gittiğinde yemek tepsisini alıp yere bıraktım ve tekrar yatağa uzanıp örtüyü başıma çektim.
Sabah uyandığımda bütün gece deliksiz uyumam beni şaşırtmıştı. Fazlasıyla yorulmuştum ama o kadar uyumama rağmen dinlenmiş hissetmiyordum. Aksine bütün bedenim ağrıyordu ve başım çatlayacak gibiydi. Yaz ayının ortasındaydık ama üşüyordum ve bedenimin titremelerine engel olamıyordum.
Dün soğuk suyun altında çok fazla kalmıştım ve tüm yaşadığım stres üzerine eklenmişti. Hasta olmanın sırası değildi ama olmuştum işte. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkamak istiyordum. Yatağa tutunarak kalktım. Başım dönüyordu. Bir kaç adım attığımda gözlerim karardı ve bedenimi ayakta tutamayınca yere düştüm.
Bilincim açıktı ama hareket edemiyordum. Gücüm tamamen gitmişti. Görüşüm bulanıktı. Kulaklarım suyun altındaymışım gibi uğulduyordu.
Yerde yatarken bedenim titremeye devam ediyordu ve başımın ağrısından ölecekmişim gibi hissediyordum. Derinden gelen bir ses duydum sonra bedenimin havalandığını hissettim.
Ne olduğunu bilmiyordum. Hareket etmekte zorlanıyordum ve çok acı çekiyordum. Alnımda hissettiğim soğukla çırpınmaya başladım ama ellerime engel oldular. Uzun bir süre acı çektim sonra kolumda bir sızı hissettim ve çok geçmeden acı yavaşça geri çekildi. Sonrasında tamamen kendimden geçtim.
Gözlerimi tekrar açtığımda yatakta yatıyordum ve koluma bağlı bir serum vardı. Ahmet yatağın yanındaki bir sandalyede oturuyordu. Gözlerimi açtığımı görünce oturduğu yerde doğruldu. ''Nasılsın?'' dediğinde cevap vermedim. Boğazım kurumuştu ve acıyordu.
Bakışlarımın yatağın yanındaki komodinin üzerinde duran suya kaydığını fark edince hemen sürahiden bardağa doldurdu ve sırtımdan destekleyerek doğrulmama yardım etti. Suyu dudaklarıma getirdiğinde hepsini içtim. Tekrar geri yatmama yardım ederken. ''Teşekkür ederim.'' dedim.
Teşekkür etmem gereken son insandı ama şu an berbat bir durumdaydım ve mantıklı düşünemiyordum. Uzanıp kapının yanındaki zile bastı. Fatma içeri girdiğinde ''Sıcak bir çorba getirin.'' dedi ve kadın hemen gitti.
Çok geçmeden çorbayı gelmişti. Ayağa kalkacak gücüm yoktu. Bedenimdeki her nokta acıyordu. Ahmet bana doğru eğilip belimden tuttu ve kolayca yatakta oturur pozisyona getirdi. Sırtıma yastıkları yerleştirdi. ''Rahat mısın?'' dediğinde başımı salladım.
''Senin yüzünden bu haldeyim o yüzden yaptıkların için sana minnettar olmayacağım.''
Cevap vermedi. Çorbadan bir kaşık ağzıma uzattığında başımı çevirdim. ''Elinden hiçbir şey yemeyeceğim.''
''Hasta olduğun için söylediklerini görmezden geleceğim.'' dedi ve kaşığı tepsiye geri bıraktı. ''Ama sınırlarımı fazla zorladığını bil.''
Susmayı tercih ettim ve kaşığı alıp çorbadan bir yudum içtim. Kolumu oynatmak bile benim için zor geliyordu. Bu yaşadığımın tamamen soğuk algınlığı olmadığını biliyordum. Stres vücuduma fazla etki ediyordu.
Çorbadan birkaç kaşık daha içtim ama midem bulanıyordu. Daha fazla yiyemeyeceğimi bildiğimden kaşığı tepsiye geri koydum ve başımı yastığa gömdüm. ''Yalnız kalmak istiyorum.'' dedim.
Kolundaki saate baktı. ''Bazı işlerim için yarım saate çıkmam gerek. O zamana kadar buradayım.''
Gözlerimi sıkıca kapattım. Öylece yok olup gitmek istiyordum. Buradan nasıl kurtulacaktım?
Yarım saat gözlerimi açmadan yattım. Kapı vuruldu ve bir ses duyuldu. ''Patron araba hazır!''
Gözlerimi açtım ve Ahmet'e baktım. Oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma geldi. ''Geldiğimde seni daha iyi görmek istiyorum.''
''Defolup gitsene.'' dedim.
Yüzüme doğru eğildiğinde kafamı çevirdim. Çenemi kavrayıp yüzümü tekrar kendine çevirdi ve alnımdan öptü. ''Unutma, sen bana aitsin Ela.''
Başka bir şey söylemeden çekip gittiğinde yatağa iyice gömülüp ağlamaya başladım. Son zamanlarda aşırı sulugöz bir insan olmuştum ama engel olamıyordum. Öylece akıp gidiyorlardı. Buradan kurtulmanın bir yolunu bulana kadar da pek dinecek gibi değillerdi.