Banyoya girip suyu açtım ve öptüğü her yeri ovarak yıkadım. Banyodan çıktığımda boynum ovmaktan kızarmıştı. Buradan kurtulmazsam yaşayacaklarımı engellemeye gücüm yetmeyecekti. Mantığım şu an devre dışıydı. Makyaj masasına gidip çekmeceyi açtım ve içindeki malzemeleri karıştırmaya başladım.
Ne aradığımı ben de bilmiyordum. Beni buradan kurtaracak herhangi bir şeye ihtiyacım vardı. Elime geçen törpüye ve tırnak makasına baktım. Sonra makyaj masasını iterek kapının arkasına çektim ve balkona gidip sandalyeye çıktım. Kameraya uzandım ve tırnak makasıyla kablosunu zorlansam da kesip devre dışı bıraktım. Sandalyeden inip duvar kenarına ittim ve tekrar üzerine çıkıp parmak uçlarımda yükselip duvarın diğer tarafına baktım.
Kapının zorlanma sesleri geliyordu. Biri içeri girmeye çalışıyordu. Duvarın kenarına tutunup kendimi yukarı çektim ve duvarın üstüne çıktım. Ev tamamen bahçenin içindeydi, bahçede adamlarla doluydu ama umrumda değildi. Duvardan atladığımda ellerim ve dizlerimin üzerine düştüm.
Hızlıca kalkıp koşmaya başladım. Adamlar beni fark ettiğinde peşimden koşmaya başladılar. Bu çıkmaz bir sokaktı, etrafım tamamen sarılmıştı. Törpü hala bendeydi. Hiç düşünmeden ucunu boğazıma dayadım. ''Geri çekilin yoksa kendimi öldürürüm.'' dediğimde hepsi bir adım geri çekildi.
Yaralı koşarak evden çıkıp geldiğinde tam karşımda durdu. ''Yapma, elindekini bana ver.'' dediğinde törpünün ucunu boğazıma hafifçe batırdım.
''Ya bırakırsınız giderim ya da burada ölürüm.''
Sonra o geldi ve adamlar hemen ona geçebilmesi için yol açtılar. Oldukça soğukkanlıydı. ''Kendini mi öldüreceksin? Emin misin?'' dediğinde yüzüne öfkeyle baktım.
''Blöf yapmıyorum. Burada olmaktansa ölmeyi tercih ederim.''
''Öyle olsun.'' dedi ve belinden silahını çıkarıp Yaralı'ya baktı. ''Diz çök.'' dediğinde Yaralı gelen emre uyup patronunun önünde dizleri üzerine çöktü ve Ahmet elindeki silahı kafasına dayadı. ''Seni koruma görevi onundu ve başarısız olursa cezasını da çeker.'' Parmağı silahın tetiğindeydi. Yaralı karşı koymuyor sadece bekliyordu.
''Bu şekilde seni öldürmesine izin mi vereceksin?'' dediğimde cevap vermedi. Hepsi delirmişti. Adamlar kılını bile kıpırdatmıyordu.
Kendimi öldürürsem gerçekten onu da öldürür müydü yoksa sadece beni kandırmaya mı çalışıyordu? Ahmet'in yüzüne baktım. En ufak bir şüphe kırıntısı yoktu. Birinin ölümüne sebep olamazdım. Elimdeki törpüyü bırakırken bende dizlerim üzerine yere çöktüm.
Ahmet silahını geri indirip belindeki yerine yerleştirdi ve ''İşini düzgün yap.'' diyerek arkasını dönerek gitti. Yaralı gelip kolumdan tutup kaldırarak tekrar eve doğru götürdü. Karşı koymadım. Gerçekten gücüm tükenmişti.
Odaya girdiğimizde içeride biri kamerayı tamir ediyordu ve makyaj masasıda eski yerine konulmuştu. ''Seni gerçekten öldürür müydü?'' dedim yanımdakine bakarak.
''Şüphen bile olmasın.'' dedi.
''Buna neden katlanıyorsun?'' Bu çok saçmaydı. Bu hayatı yaşamak zorunda değildi.
''Patrona sadığım. O ne derse benim için doğru odur. Sorgulamam. Sende bunu öğrensen iyi olur.''
Balkondaki adam işini bitirene kadar odada bekledi ve sonra beni içeride tamamen yalnız bıraktılar. Tek kaldığımda yatağa uzandım. Artık ağlamaktan yorulmuştum. Buradan kaçmanın bir yolu kalmamıştı ve ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum.
Yatakta öylece yatmaya devam ederken bir ara Fatma gelip yemek bırakıp gitti ama iştahım yoktu. Sonra yavaşça gece çöktü ve odanın içi karnalığa hapsoldu. Işığı yakmadan yatmaya devam ettim.
Sonra kapı açıldı ve yatağın kenarına biri oturdu. Elleri saçlarıma uzandığında yine tepkisiz kaldım. Tepki versem ne olacaktı ki? Kendisinin de söylediği gibi istediğini yapıyordu ve ben engel olamıyordum.
Sonra yatağa uzandı ve kolu belime dolandı. Beni kendine çektiğinde sırtım göğsüyle bütünleşti. Gözlerimi kapatıp tepki vermemek için kendimi zorladım. Karşı koydukça daha çok ileri gitmesinden korkuyordum.
''Cesur ama ürkek.'' dediğinde parmakları saçlarımda dolaşıyordu. ''Ve artık tamamen bana ait.''
''Bu şekilde seni sevemem.'' dedim sessizliği bozarak. ''Sürekli korku içinde ve bu dört duvar arasında kafayı yemek üzereyken benden hiçbir şey bekleme.''
Belime sarılı kolu daha da sıkılaştı ve dudakları kulağıma yaklaştı. ''Ben sözlerinle kandırabileceğin aptal bir insan değilim. Bu odadan çıktığın anda kaçma planları yapacağını ikimizde biliyoruz.''
Yattığım yerden kalkmaya çalıştım ama bırakmadı. Sırt üstü çevirdiğinde yüzü yüzüme yakındı ve ağırlığının çoğu üzerimdeydi. Parmağı yanağımda kavisler çiziyordu. ''Lütfen!'' dedim.
''Öncelikle şunu aklına iyice kazı.'' derken parmağı alnımdaydı. ''Buradan ben ne zaman istersem o zaman çıkarsın.''
Yüzümdeki bakışlarından kaçmak için gözlerimi kapadım. ''Ve ben ne istersem onu yapacaksın.'' Dudakları dudaklarıma değdiğinde kaçmaya çalıştım ama üzerimdeki ağırlığını daha fazla artırdı. Elleri göğsümde gezinirken ağırlığı altında kurtulabilmek için kıvranıp duruyordum.
Kapıya vurulduğunda dudaklarımı serbest bırakarak küfretti. ''Belanızı benden bulmadan defolun.'' diye bağırdı ve elleri göğsümden daha aşağılara kaymaya başladı.
''Lütfen, yapma.'' dediğimde dudaklarını bu defa boynuma gömdü.
Kapı bir kez daha vuruldu ve Yaralı'nın sesi duyuldu. ''Patron, Büyük Abi telefonda.''
Parmakları çenemi kavradığında yüzümü yüzüne çevirdi. ''Çok güzelsin Ela.'' Uzanıp tekrar dudağımdan öptüğünde gözümden birkaç damla yaş süzüldü. ''Senin için geleceğim.'' dedi ve sonra üzerimdeki ağırlık hafifledi. Odadan çıkarken kapı önünde bekleyen Yaralı'ya küfür etmekle meşguldü.
Odada yalnız kaldığımda koşarak banyoya gittim ve kapıya dayanıp yere çöktüm. Ağlamalarım hıçkırığa dönüşmüştü. Bu defa kurtulmuştum ama her zaman bu kadar şanslı olmayacaktım.
Gecenin ilerleyen saatlerinde cesaretimi toplayıp banyodan çıktım. Gittikten sonra tekrar gelmemişti. Belki de tekrar gelmeyecekti. Uyuyamayacağımı bildiğim için balkona çıkıp sandalyeye oturdum. En azından bunları tekrar kaçarım düşüncesiyle elimden almamışlardı.
Bütün gece korkuyla beklemiştim ve sabaha karşı oturduğum sandalyede uyuyakalmıştım. Kapının sesiyle sıçrayarak uyandığımda içeri girenin Fatma olduğunu görünce rahat bir nefes aldım. Korkarak ''O evde mi?'' diye sordum.
''Ahmet Bey mi?'' Başımla onayladım. ''Gece gitti henüz dönmedi.''
''Teşekkür ederim.'' dediğimde odadan çıkıp gitti.
Sonra aklıma gelen düşünceyle sandalyeyi tekrar duvar kenarına çektim ve yukarı çıkıp duvarın kenarına oturdum. Duvarlar beni boğuyordu ve en azından böyle bahçenin yeşilliğini görebilirdim.
Duvar kenarına oturalı yarım dakika bile olmamıştı ki Yaralı kapıyı kırarcasına açıp içeri girdi. ''Kaçmıyorum.'' dedim. ''Sadece duvarlar dışında bir şey görmem gerek yoksa delirmeme engel olamayacaksınız.''
Yanıma geldiğinde ayakta beklemeye başladı. ''Orada öylece bekleyecek misin?''
''Sen oradan inene kadar buradayım.''
''Sen bilirsin.'' Bahçeyi izlemeye devam ettim.
Belli aralıklarla adamlar bahçede nöbet tutuyordu. Kenarlara ekilmiş gül ağaçları rengarenk güller açmıştı. Bir köşede oturacak hasır örme sandalye ve masalar vardı. Buradan kurtulabileceğime artık inancım kalmamıştı ama en azından bahçede rahatça dolaşabilmek isterdim.
Sürekli dört duvar arasında olmak çok kötüydü. Bahçede bir hareketlilik oldu sonra içeri siyah bir araba girdi. Adamlardan biri arabanın kapısını açtığında içinden Ahmet indi ve olduğum yere bakıp hafifçe el salladı.
Yaralı'ya baktım. ''Patronun arabadan iner inmez benim burada olduğumu nasıl anladı sence?''
''Kamera görüntülerini telefonundan izleyebilir.''
Bir an aldığım nefes yetersiz geldi. ''Konuşmalarımız?'' dediğimde ''Son teknoloji konuştuğumuz her şeyi duyabilir.'' dedi.
''Büyük abi kim? Dün adını duyduğunda hemen odadan çıktı. Emir aldığı biri yok demiştin.'' Konuştuklarımı duyması pek umrumda değildi.
Yaralı omzunu duvara dayadı. ''Gerçekten seninle patronumun dedikodusunu yapacağıma inanıyor olamazsın.''
''Dedikodu değil küçük bir bilgi akışı.'' dedim.
''Neden bu konuşmaları onunla yapmayı denemiyorsun?''
''Kendisi pek konuşabileceğim biri değil.''
''Denedin mi?'' diye tekrar sordu. ''Bağırmadan, inatlaşmadan, öfke krizlerine girmeden sadece konuşmayı denedin mi?''
Sözleriyle düşündüm ve evet haklıydı bunu hiç denememiştim ama yaşadıklarımla yaptıklarım gayet tutarlıydı. ''Beni kaçıran ve isteğim dışı bana yaklaşan bir adamla oturup medenice konuşmak? Bilemedim, sence mantıklı mı?''
''Denemelisin.'' diye bir kez daha yineledi.
Biz konuşurken içeri bir adam girdi ve balkona doğru ilerledi. Yaralı'ya baktı. ''Patron, çenesini kapayıp yanıma gelsin dedi.'' Sonra bana baktı. ''Sizinde oradan inmenizi emretti.''
İşi zorlaştırmak istemediğimden ellerimle destek alıp sandalyenin üzerine indim ve balkona adım attım. Ben odaya girdiğimde diğer ikisi de odadan çıkıp gitti.