Yarı uykulu yarı uyanık geçen gecenin sabahına uyandığımda hala dün gece oturduğum koltuktaydım. Ağlarken uyuyakalmıştım, uyandırmak yerine üzerime örtü örtüp bırakmışlardı ve içeride biri benim için nöbet tutuyordu. Dağılan saçlarımı elimle düzene sokup ayağa kalkarak odaya giden merdivenlere yöneldim.
Merdivenlerin bitiminde adam takip etmeyi bıraktı. Odaya girdiğimde pencereye ilerledim ve önündeki geniş çıkıntıya oturup ayaklarımı yukarıda topladım.
Buradan evin arka tarafı görünüyordu. Önümde uzanan boş araziden başka bir şey yoktu. Nerede olduğuma dair en küçük bir fikir yürütemiyordum.
Aşağıya baktığımda davetkardı. Pencereden kendimi bıraksam her şey çabucak biterdi. Belki başta biraz acı çekerdim ama aylardır çektiklerimin yanında pek önemli değildi.
Sonra aklımda Yaralı'nın sözleri yankılandı. ''Aklını kullan ve hayatta kal.'' demişti. Gerçekten bir gün özgür olacak mıydım? Düşüncelere dalmışken kapı açıldı ve adamlardan biri içeri girdi. Elindeki tepsiyi sessizce bırakıp gitti. Kahvaltı etmek istemiyordum. Dün gece yediğim o tek köfteyi bile sindirememiştim.
Bulanan midemle koşarak banyoya gittim ve defalarca öğürdüm. Acı sudan başka bir şey kusmadım. Eli yüzümü soğuk suyla yıkayıp tekrar pencere önüne geri döndüm.
Öğlen olduğunda içeri tekrar biri geldi ve yemek dolu tepsiyi bırakıp kahvaltı için bıraktığını alıp geri gitti. Kahvaltı yapmadığım gibi öğle yemeği yemeye de niyetim yoktu. Hareketsiz oturmaya devam ettim.
Küçükde olsa içimde bir umut vardı. Belki Can anlayışlı olur demiştim ama o da beklediğim tepkiyi vermemişti. Savaşacak gücüm çoktan bitmişti. Bu şekilde ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum.
Akşam olduğunda tekrar biri geldi ve yeni yemekleri bırakıp dokunmadığım eskilerini alıp gitti. Onlarıda yemek istemiyordum. Yemek görünce bile midem bulanıyordu. Bedenim bu kadar stresi kaldıramıyordu.
Saat yavaş yavaş ilerliyordu. Sonra kapı açıldı ve Can içeri girdi. Dünkü gibi bir pantolon ve tişört giymişti. Ayağında spor ayakkabı vardı. Ahmet ile kötülükleri dışında bir benzerlikleri yoktu. Bakışları dokunmadığım yemeklerdeydi.
''Eve yeni geldim ve adamlarım bütün gün yemek yemediğini söyledi.''
''İştahım yok.'' Bakışlarımı tekrar pencereden dışarı çevirdim.
Bir kaç adım atıp yatağın kenarına oturdu. ''Ela, bu evde kimse sana zarar vermeyecek. Biraz rahatlasan nasıl olur?''
Sözleriyle dudaklarımdan küçük bir kahkaha çıktı. ''İstediğin kadar zarar vermeyi dene yine de Ahmet kadar başarılı olamazsın.''
''İlişkinizi anlamakta zorlanıyorum.''
Bakışlarımı bu defa yüzüne çevirdim. Ahmet'in üzerime doğrulttuğu silah hala gözümün önündeydi ve buna sebep olan adamda şu an karşımdaydı. Şaka gibiydi!
''Senin yüzünden ölmek üzere olduğumu biliyor muydun?'' dedim.
''Adamlarım bir şey mi yaptı?''
Mavi gözlerine daha dikkatli baktım. ''Hayır, sen yaptın!''
''Açık konuş, anlamıyorum.''
''Ahmet'i benimle tehdit ettiğin o gece seninle iletişim kurduğumu düşündü ve bu yüzden beni öldürecekti. Ateş engel olmasaydı şu an ölmüş olacaktım.''
Oturduğu yerde hafif dikleşti. Sözlerimi sindirmeye çalışıyor gibiydi. ''Sevgili olduğunuzu sanıyordum.''
''O benim sevgilim falan değil. Benimle boşanması için kocama para veren, beni kaçıran aşağılık adamın teki.''
Elleriyle saçlarını geri taradı. ''Ela, her sözünle daha fazla şaşırıyorum. Nasıl bir hayatın var senin?''
''Bana bir iyilik yapmak istiyorsan, bırak gideyim.''
''Bunu yapamam. Ahmet'e bir teklif sundum ve cevabı bekleyeceğim.''
''O yeri geri alman birinin hayatından daha mı önemli?'' Kendi sorumu yine kendim cevapladım. ''Tabi sizin için adam öldürmek ile sinek öldürmek arasında fark yok.''
''Ahmet çiğnememesi gereken bir kuralı çiğnedi ve yerimden çekip gidene kadar yakasını bırakmayacağım.'' Ayağıyla yere serili halıyla uğraşmaya başladı. ''Dün bana bir soru sormuştun. Ahmet mi yoksa Can mı daha kötü diye. Ben sadece bu hayatın kuralına uyuyorum ama Ahmet kötülüğü seviyor.''
''Bırakmayacaksın.'' dediğimde başıyla onayladı.
Oturduğu yerden kalktı. Elleri ceplerindeydi. ''Biraz yemek ye, dışarı çıkıp temiz hava al ve bu evde yapıp mutlu olacağın bir şey varsa onu yap. Ahmet'in yanında neler yaşadın bilmiyorum ama burada rahat ol. Kaçmaya çalışmadıkça kimse sana dokunmayacak.''
Odadan çıkıp gittiğinde pencere önünde oturmaya devam ettim. Burada olmanın o evde olmaktan tek farkı odama her an girip bedenime sahip olmaya çalışacak birinin olmamasıydı.
Saat iyice ilerlediğinde yatağa yatıp gözlerimi kapadım. Kalbimde anlamlandıramadığım bir huzur vardı. Belki bu huzurla güzel bir uyku çekebilirdim.