Telefonda karşılıklı tehditlere devam ediyorlardı. Ahmet üstüne basa basa ''Saçının teline zarar verirsen ölmek için yalvarırsın.'' dediğinde gülüp ağlamak arasında gidip geliyordum. Verdiği onca zarardan sonra beni mi düşünüyordu?
Daha fazla konuşmaları dinlememek için kalkıp yürüdüm ve bahçeyi çevreleyen duvarın yanına gittim. Adamlardan biri yanıma geleceğinde Can'ın eliyle işaret verdiğini gördüm. Adam tekrar eski konumuna döndü. Duvar dibine çökerek oturdum ve dizlerimi karnıma doğru çektim.
Ağlamamak için kendimi zorladım ama başaramadım ve gözyaşlarım sel olup akmaya başladı. Hepsinden kurtulmak istiyordum. Özellikle de Ahmet'in ölüp yok olmasını diliyordum.
Can ağır adımlarla yanıma geldi ve telefonu uzattı. ''Konuşup iyi olduğunu söyle.''
''Konuşmayacağım.''
''Seçenek sunmuyorum. Konuş ve iyi olduğunu söyle.'' İlk defa sesi bu kadar sert çıkmıştı.
''Hepiniz aynısınız.'' Gözyaşlarımı sildim ve telefonu aldım. ''İyiyim.'' diyerek konuşmayı kısa kesmeye çalıştım.
''Ela, seni oradan kurtaracağım.''
Sözleriyle alaycı bir gülüş gönderdim. ''Kimden?'' dedim. ''Aranızdaki fark ne? Orada ya da burada olmam ne fark ediyor?''
''Ela!'' dediğinde sesi yine kötülük dolmuştu.
''Bana iyilik yapmak istiyorsan Can'ın istediğini yapma ve benden vazgeç.''
''Senden vazgeçmeyeceğimi biliyorsun.''
''Hepinizin cehenneme kadar yolu var.'' Telefonu yere fırlattım ve kalkıp koşarak eve girdim.
İçeride bulduğum ilk koltuğa oturarak ağlamaya devam ettim. Çok geçmeden Can içeri geldi. ''Bana bir telefon borçlusun.'' diyerek koltuğun ön tarafında duran orta sehpaya oturdu.
''Defol yanımdan!'' dedim.
''Dışarıda verdiğin tepkiyi anlamaya çalışıyorum da pek mantığıma uymadı. İstediğini yapma ve benden vazgeç demeni anlayabilirim sevgilin için kendinden feragat ediyorsun ama hepinizin cehenneme kadar yolu var sözünü üstüme almaya çalışsamda sanki o söz biraz Ahmet'e de gitti gibi.''
''İstediğin şeyden vazgeçmezse ne olacak?'' Mavi gözlerine yaşlı gözlerimi diktim.
''Vazgeçene kadar burada misafirimsin.''
''Ya vazgeçmezse?''
Oturduğu yerde öne doğru eğilip bana yaklaştı. ''Ahmet'i uzun yıllardır tanırım. Elindekinin alınmasını asla egosuna yediremez. Bu iş onun için artık gurur meselesi. Bir yılda sürse seni geri almak için benden aldığını bana geri verecek.''
''Peki ben geri gitmek istemezsem?''
''Seni anlayamıyorum Ela, sevgilinin evinden kaçırıp buraya getirdik, hapsettik ama geri gitmek istemiyor gibisin. Telefonda Ahmet'in sesini duyduğun anda yüzün bembeyaz oldu.''
''Çünkü istemiyorum.'' diye bağırdım.
''O senin sevgilin.''
Kenardaki yastığı alıp yere fırlattım. ''O benim sevgilim falan değil. Üç ay önce zorla o eve götürüldüm ve o günden sonra orada hapis hayatı yaşıyorum. Çektiğim acıların sınırı yok. Geri gönderdiğinde bana iyilik yapmış olmayacaksın.''
Gözyaşlarım hıçkırığa dönüşmüştü. Yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordum. Beklediği bu değildi. ''Sana fazlasıyla değer veriyor.''
''Ahmet şeytanın bedene bürünmüş hali. Onun verdiği değer de cehennem ateşi.''
''Aranızda ne geçti bilmiyorum ama seni önemsiyor ve bu da benim için yeterli.'' Kalkıp giderken arkasından bağırdım. ''Umarım istediğini yapmaz.''
Tekrar geri döndü. ''İnan bana yapacak.''