Gözlerimi açtığımda bedenim çok ağırdı. Yattığım yerden yavaşça doğrulduğumda kendimi yabancı bir odada buldum. Nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Yataktan dışarı çıkarken komodinin üzerinde duran su ve peçetenin üzerine konmuş ilaç dikkatimi çekti. Peçetenin kenarına kırmızı kalemle ağrı kesici yazılmıştı.
Hiç düşünmeden suyu alıp ilacı içtim. Kazanın etkisiyle her yerim ağrıyordu. Ayağa kalktığımda başım dönünce gözlerimi kapayıp düzelene kadar bekledim. Sonra tekrar gözlerimi açtım. Pencereye doğru bir kaç adım attığımda yatağın ucuna konmuş kıyafetleri gördüm ve üzerimdeki kıyafete baktım. Yer yer yırtılmıştı. Kir içindeydi ve bazı yerlerde kan lekesi vardı.
Odanın her tarafına bakıp bir kamera aradım ama görünürde hiçbir şey yoktu. Yine de tedbirimi alıp kıyafetlerle odanın içindeki küçük kapıya yöneldim. Tahminimde yanılmamıştım, burası banyoydu. Üzerimdeki kıyafetleri çıkardığımda göğsümde, karnımda ve bacaklarımdaki küçük kesiklere baktım. Arabayla kaza yaptığımda kırılan camlardan kaynaklı olmalıydı. Suyu açıp yaraları temizledim ve sonra temiz kıyafetleri üzerime geçirdim.
Can dedikleri adam nasıl biriydi bilmiyordum ama ince düşünceli olduğu kesindi. Banyodan çıkıp odanın kapısına yöneldim. Kilitli olacağını biliyordum ama yine de şansımı denemek istedim. Kapı koluna uzandığımda kapı açılınca şaşkınlığıma yenisi eklendi. Önümde kısa bir koridor ve sonrasında aşağı inen merdivenler vardı. Odanında şekli göz önüne alınınca muhtemelen çatı katındaydım.
Ürkek adımlarla merdivenlere yaklaştığımda bir kaç basamak aşağıda bekleyen adamla göz göze geldik. Tabi birinin bana gardiyanlık yapmaması oldukça garip olurdu.
Merdivenleri inip inmemek konusunda kararsızdım. Üç aylık tutsaklığım oldukça kötüydü ve şimdi nasıl insanlarla karşı karşıya olduğumu bilmiyordum.
''Aşağı inmek isterseniz size eşlik edeyim.'' diyen adamla bir adım geri attım.
''İnebilir miyim?'' dedim ürkekçe.
''Biri size eşlik ettiği sürece serbestsiniz.'' dediğinde korka korka bir kaç basamak indim. Tepki gelmeyince kalan basamakları da indim. Alt kata indiğimde adam arkamdan takip ediyordu.
Alt katta geniş bir salon vardı. Yemek masası, oturma alanı bir aradaydı. Pencereye yaklaştığımda bahçeye baktım. Bir çok adam ortada yakılmış bir mangalın etrafında toplanmış, konuşup gülüyorlardı.
Çoktan akşam olmuştu. ''Saat kaç?'' diye arkamdaki adama baktım.
Bakışları kolundaki saate kaydı. ''Sekiz buçuk olmak üzere.''
Öğlen saatlerinde kaçırdıklarına göre ortalama yedi sekiz saattir baygındım. ''Yemek isterseniz bahçeye çıkalım.'' diyen adamla daha çok şaşırdım.
''Beni mangal partisi için mi kaçırdınız?'' dediğimde yüzünde oynayan tek bir mimik yoktu.
''Siz bizim misafirimizsiniz. Rahatınız önceliğimiz.''
''Yani, şimdi bahçeye çıkabilir miyim?''
''Evet, tabii ki.''
Bu Can nasıl biriydi? Beni sınıyor muydu? Yoksa gerçekten bu kadar rahat mıydı?
Tekrar merdivenlere yöneldim ve alt kata inip bahçeye açılan büyük kapıyı geçtim.
Bahçenin içinde birkaç adım attığımda herkesin gözü üzerime çevrildi. Mangaldaki etlerle uğraşan adam beni görünce elindeki maşayı yandaki adamlardan birine verdi ve bana doğru yürümeye başladı.
Karanlık çökmüştü, bahçeyi aydınlatan loş ışıklar dışında ışık yoktu ama gözlerinin maviliği uzaktan bile parlıyordu. Saçları uzun değildi ama kısa da değildi. Her adımında dalgalanıp sallanıyordu. Boyu Ahmet'le aşağı yukarı aynıydı ve kasları üzerindeki tişörtü yırtmak üzereydi.
Buradaki adamlardan sorumlu kişi o muydu? Yaralı gibi Can'ın da sağ kolu o olmalıydı. ''Beklediğimizden fazla uyudun. İlacın etkisi çoktan geçmiş olmalıydı.'' dediğinde cevap vermedim.
Uykusuz geçen gecelerden sonra bedenim ilacı bulunca uyanmak istememişti muhtemelen. ''Neredeyiz?'' diyerek etrafa bakındım.
''Sevgilinin bulamayacağı bir yerde.'' Eliyle ilerideki koltuk şeklindeki salıncağı gösterdi. ''Geç otur. Adamlar sanada bir tabak hazırlasın. Acıkmışsındır.''
Karşı koymadan gösterdiği yere geçip oturdum. Yüzüme vuran serin hava iyi gelmişti. Adamlardan biri tabağa doldurduğu etlerle, içecek getirip yanıma bıraktı ve geri gitti.
Benimle konuşan mavi gözün sahibi başka bir adamla konuşuyordu. Getirilen köfteden birini ağzıma attım ve sonra tekrar ona baktım. Konuşması bitince bana doğru geldi ve yanıma oturdu.
''Kaçmaya çalışırken kaza yapmışsın. Doktor istersen çağırabilirim.''
Aklıma Yaralı geldi. ''Arabada yanımda biri vardı...'' dediğimde sözümü kesti.
''Ateş.''
''Tanıyor musun?''
''Bu alemde Büyük abinin yeni gözdesini tanımamak için kör ve sağır olmak gerek.''
''O iyi mi? Bilgin var mı?''
''En son iyi olduğunu duydum.'' Rahatlamıştım. Onun zarar görmesini istemiyordum.
''Garipsin.'' dediğinde bakışlarım yüzüne çevrildi. Mavi gözleri yine ışıl ışıldı.
''Bunu düşünmene sebep olan ne?''
''Seni zorla kaçırdık ve buraya getirdik ama sen gayet rahatsın. Başkası olsa çoktan ya kaçmaya çalışırdı ya da sinir krizi falan geçirirdi.''
Sözleriyle gülmeye başladım. Verdiğim tepkiye şaşırmıştı. ''Neden güldüğünü sorabilir miyim?''
Ona Ahmet'in yaşattıklarını anlatmaya niyetim yoktu. ''Patronunla konuşmayı tercih ederim.'' dedim.
''Patron?''
''Sanırım adı Can'dı.'' dediğimde arkasına yaslandı ve salıncağı ayağıyla hafifçe sallayınca içecek dökülmesin diye elime aldım.
''Patrona ne diyeceksen söyle ben iletirim.''
''Benimle bu kadar rahat konuşmana kızmaz mı?'' Ahmet'in etkisi hala üzerimdeydi.
''Neden kızsın ki?''
Sorusuna cevap vermedim. Elimdeki içeceği ve yiyecek dolu tabağı dökülmemesi için yere salıncaktan biraz uzağa bıraktım ve yanımdakinin salladığı salıncakta ayağımı altıma toplayıp yan oturarak yüzüne baktım. ''Patronunu ve Ahmet'i karşılaştıracak olsan sence hangisi daha kötü?'' Can'ın iyi olmasını istiyordum. Yaşadıklarımı öğrenince beni bırakacağı düşüncesine tutunmaya ihtiyacım vardı.
Salıncağı sallamayı bırakıp o da benim gibi bir ayağını altına topladı ve yan oturdu. Kolunu salıncağın arka tarafına atmıştı. ''Sevgilinin kötü biri olduğunu kabul ediyorsun yani?''
Sevgilin lafına karşılık vermedim. ''Soruma cevap alamadım?''
''Bana sorarsan sana Ahmet'i kötülerim ama Can'ın nasıl olduğuna kendin tanıyınca karar verirsin.'' Bakışları yere bıraktığım tabağa kaydı. ''Yememişsin?''
''Bir tane yedim.''
''Bir tane?'' Tavırları oldukça rahattı. Mangalın etrafındaki adamlara baktım. Onlarda rahat görünüyordu. Ahmet'in adamları sürekli tetikteydi. Burada o evdeki gerginlik yoktu.
''Pek iştahlı biri değilim.'' diyerek konuyu kapattım. Etrafa bakmaya devam ettim.
''Kaçabileceğin açıklık mı arıyorsun?''
''O konuda pek başarılı değilim.'' dediğimde kaşları havaya kalktı. ''Sadece buradaki herkes çok rahat. Sizler Ahmet'in evinden beni kaçırdınız, Ahmet'in aynısını yapmayacağından nasıl emin oluyorsunuz?''
''Bu evi burada bulunanlar dışında kimse bilmiyorda ondan.''
''Patronun ne zaman gelecek?'' Can ile tanışmak için sabırsızlanıyordum.
''Zamanı geldiğinde.'' dediğinde telefonu çaldı. Pantolonunun cebine uzanıp telefonu çıkardı. ''Ve beklenen telefon sonunda geldi.'' Telefonu açıp hoparlöre aldı. ''Bu saate kadar çoktan ararsın diyordum.''
''Ela nerede?'' Ahmet'in sesini duyduğumda gerildim. Kalkıp kaçmamak için kendimi zor tutuyordum. Ellerim salıncağın kenarını sıkıca kavramıştı.
''Yanımda. Temiz havada biraz sohbet ediyorduk.''
''Seni öldürmeden Ela'yı geri gönder.''
''Sevgilini geri istiyorsan ne yapman gerektiğini biliyorsun.'' Yanımdaki oturduğu yere iyice yayılmış, kendinden emin konuşuyordu.
''Can, cenazeni düzenlesen iyi edersin.''
Can kelimesiyle yanımdakine baktım. Bu kadar zamandır konuştuğum kişi o muydu? Neden saklamıştı? Ne elde edecekti ki?