Odada yatağın üzerine oturup düşünmeye başladım. Yaralı haklıydı. Sürekli kaçmaya çalışmıştım ki bu yaptığım gayet normaldi ama buradan kaçmamın bir yolu yoktu. Belki biraz boyun eğersem odadan çıkmam için izin verirdi.
Yüzümü ellerimle kapadım. Bu düşünce bile midemi bulandırıyordu ama yapabileceğim başka bir şey yoktu. Belki bahçeye çıkış izni verilirse oradan kaçacak bir yol bulabilirdim. Aklımdaki düşüncelerle kalkıp kapı kenarındaki zile bastım. Denemekten bir şey kaybetmezdim. İki haftadır bu odadaydım ve gerçekten kafayı yemek üzereydim. Bütün gün dört duvar arasında boş oturmak insanı delirmenin eşiğine getirmek için yeterliydi.
Çok geçmeden Fatma odaya geldi. ''Bir isteğiniz mi vardı?''
''Ahmet'e birlikte yemek yemek istediğimi söyler misin?''
''İletirim efendim.'' deyip odadan çıktı ve kapının kilit sesi duyuldu. Denemekten zarar gelmezdi. Zaten batacağım kadar batmıştım.
Aradan geçen bir saatin sonunda kapı açıldı. Yaralı kapının orada durup bana baktı. ''Takip et.'' deyince arkasından yürüdüm. Duvardan atladığımı saymazsak bu odadan ilk defa bu şekilde dışarı çıkıyordum. Merdivenleri çıkınca odalardan birine girdik. Yemek odası olmalıydı. İçeride büyük bir yemek masası ve çokça sandalye vardı.
Biraz ileride de karşılıklı konulmuş koltuklar vardı.
''Akıllıca bir seçim yaptın.'' dediğinde odada tek bırakıp gitti.
İçeride yalnız kaldığımda odanın içinde dolaşmaya başladım sonra yavaşça uzun boydan yapılmış pencereye gittim. Bahçe önümde uzanıyordu. Nöbet tutan adamlar aralarında sohbet ediyorlardı. Bazen konuştukları ile gülüyorlardı.
Bakışlarım Yaralı'ya kaydı. Bahçenin bir köşesinde tek başınaydı, olduğum yere bakıyordu. Sonra yanına bir adam geldi telefondan bir şey gösterdi ve onunla ilgilenmeye başladı.
Diğerlerinden daha farklı bir enerjisi vardı. İyi gibiydi ama değildi. Gardiyanımdı ve emirleri uygulama konusunda çok katıydı ama yine de konuşurken çıkan ses tonunda beni teselli etmeye çalıştığına dair bir hisse kapılıyordum. Olduğu yerde bir ağırlığı vardı ama yine de bu hayata eğretiydi.
''Sadece çiçeklere baktığını düşünmek istiyorum.'' Sesle havaya sıçradım. Geldiğini fark etmemiştim.
''Korkuttun.'' dedim sitem eden bir sesle.
Gelip arkadan belime sarıldı ve saçlarımı kenara itip boynumu açığa çıkardı. Sonrasında iğrenç dudakları boynumda gezinmeye başladı. ''Eğer bakışların adamlarımın üzerindeyse gerçekten korkmalısın.'' Belimdeki kolu biraz daha sıkılaştı.
''Gül ağaçları çok güzel. Rengarenk.'' dedim.
''Öğreniyorsun. Bu iyi.'' dediğinde Fatma yanında iki kişiyle birlikte içeri girdi ve masayı yiyeceklerle donatmaya başladılar. Bakışları asla olduğumuz tarafa yönelmiyordu.
Masa hazır olduğunda çalışanlar bir adım geride beklemeye başladı. ''Yalnız bırakın.'' Ahmet'in emriyle hepsi yemek odasından çıkıp gitti.
Elimden tutup yemek masasına doğru yürümeye başlayınca arkasından takip ettim. Sandalyelerden birini çektiğinde yavaşça oturdum. Oldukça kibardı! Yanımda duran ve baş köşede olan sandalyeye oturduğunda yiyeceklerden biraz tabağına aldı ve yavaşça yemeye başladı.
En son dün akşam yemek yemiştim ve acıkmıştım. Yemekler oldukça güzel görünüyordu. Biraz tabağıma alıp ben de yemeye başladım.
''Yemek isteğinin altında hangi anlamlar aramalıyım?'' diyerek yüzüme baktı.
Elimdeki çatalı masaya bıraktım ve bir yudum su içip boğazımı yumuşattım. Gerilmiştim ama konuşmam gerekiyordu. ''Açıkca konuşsam o öfkeni içinde tutmayı başarabilir misin?'' diye sordum. Parmaklarım kenardaki peçeteyi sıkıyordu.
''Söyleyeceklerine bağlı.'' Sandalyesinde geri yaslandığında kendinden emin konuşmamı bekliyordu.
''Odadan çıkmak istiyorum.'' dedim tek solukta.
''Olmaz.'' diye kestirip attı.
Gözlerimi kısa bir anlığına kapatıp derin bir nefes aldım. ''Buraya geleli iki haftayı geçti ve tüm bu süre içinde kapalı dört duvar arasındaydım. Sürekli tek başıma o dört duvar arasında sadece oturuyorum. Eğer çıkmama izin vermezsen akıl sağlığımı kaybedeceğim.'' Elimdeki peçeteyi biraz daha sıktım. ''Karşına geçip sana yalanlar sıralayıp, seni kandırmaya çalışmıyorum. Senden sadece bir ricada bulunuyorum.''
Masanın üzerindeki bıçağı elinde çevirmeye başladı. ''Neden Ateş'in sözleri üzerinde bu kadar etkili?'' Sesi yılan tıslaması gibi çıkıyordu.
''Ateş?'' diye sordum.
''Senin deyiminle Yaralı, yanında olduğum her an beni geri itiyorsun ama onun seninle konuştuğu bir kaç cümle için benimle sakince konuşmayı kabul ediyorsun.''
Odada konuşmalarımızı dinlemişti. Bu ona ya da bana sorun çıkaracak mıydı?
''Bir mahkum onu hapseden savcıyla mı iletişim kurar gardiyanıyla mı?''
''Bana kelime oyunu yapma.'' dediğinde öfkesi yine sesindeydi. O öfkeye daha fazla kapılmak istemiyordum. Oturduğum sandalyeden kalktım.
''Hücreme geri dönsem iyi olacak.''
Kapıya doğru birkaç adım atmıştım ki saçlarımdan tutup geri çekti ve yüzüme gelen tokatla yere düştüm. Yanımda diz çöküp çenemi sıkıca kavradı. ''Beni iyi dinle, aldığın nefes bile bana ait. Aklında da kalbinde de sadece ben olacağım. Sadece benim sözlerimi duyacaksın. Ben ne dersem onu yapacaksın. O odadan çıkacak kadar özgürlük istiyorsan itaat etmeyi öğreneceksin. Ateş'e güveniyor olmasaydım şuanda ikiniz de ölmüştünüz.''
Yanımdan öfkeyle çekip gittiğinde yerden kalkacak gücü kendimde bulamadım. Biraz olsun kendime geldiğimde kalkıp etrafa baktım ve yemek masasında duran yemek bıçağını alıp gömleğimin kolunun içine doğru ittim.
Yemek odasının kapısını açtığımda kapıda bekleyen bir adam vardı. Yürümeye başladığımda arkamdan takip etti.
Alt kata inen merdivenlere yöneldiğimde bakışlarım bahçeye açılan kapıya kaydı. Kapı açıktı ve Ahmet, Yaralı'yla konuşuyordu. Konuşma sertti ve sonrasında Yaralı'ya tokat attı ama diğeri buna karşılık vermedi.
Elim kendi yanağıma gitti. Acısını hala duyumsuyordum. Sonra koşmaya başladım. Yanımdaki adam tutmaya çalıştığında elinden kurtulmaya çalışırken nasıl olduğunu bile anlamadan bir şekilde onu ittim ve merdivenlerden düşmesine sebep oldum.
Koşarak bahçeye çıktığımda hedefim belliydi. Gömleğimin kolundaki yemek bıçağını elime almıştım.
Arkası bana dönüktü. Adamlar fark etmiş bana doğru hareketlenmişti ama mesafeleri uzaktı. Yaralı beni gördü sonra elimdekini. Bıçağı havaya kaldırıp Ahmet'e doğru salladığımda bıçağın ucu eti yarıp saplandı ve beyaz gömlek kırmızıya boyanmaya başladı ama bu gömlek Ahmet'e ait değildi. Yaralı onu kenara itmiş ve elimdeki bıçağın hedefi olmuştu.
Adamlardan ikisi kollarımdan tutup geri çektiklerinde bakışlarım yaraladığım adamdaydı. Ben bunu istememiştim. Ona zarar vermek istememiştim. Bıçak göğsünde öylece duruyordu.
Elleri bıçağa uzandı ve onu tutup geri çektiğinde açılan yaradan kan boşaldı. Ahmet bir bana bir de Yaralı'ya bakıyordu. ''Götürün şunu odasına.'' dediğinde adamlardan bir başkasına baktı. ''Doktoru arayın.''
Adamlar beni çekiştirerek götürürken bakışlarım hala Yaralı'da ve kırmızının yayıldığı gömleğindeydi. Ahmet kollarından tutup yere oturtuyordu. ''Bana bak koçum, sorun yok tamam mı? İyi olacaksın.''
Eve girdiğimizde merdivenlere yöneldik. Merdivenlerden ittiğim adam baygın yerde yatıyordu. Yanımdakilerden biri hemen yerde baygın yatana yöneldi. Diğeri beni çekiştirerek odaya soktu ve kapı üzerime kilitlendi.
Hedefim o değildi. Ben ne yapmıştım? Hemen balkona gidip sandalyeden duvarın üzerine çıkıp bahçeye baktım. Adamlar Yaralı'yı kollarından ve bacaklarından tutup yerden kaldırmış götürüyorlardı.
İçimden sürekli 'Lütfen ölmesin' deyip duruyordum. Duvardan geri inip odanın içinde volta atmaya başladım. Zarar vermek istediğim o değildi. Neden Ahmet'in önüne kendini atmıştı ki? Hemen öncesinde tokat yediği adamı neden korumuştu? Ya ölürse, o zaman ben bununla nasıl yaşardım?