İlçeden çıktığımda açtığım müziğe kendimi kaptırmıştım. Gözüm bir ara arkadan gelen siyah arabaya takıldı. Göğsümün panikle sıkıştığını hissettim. Araba yanımdan hızla geçip solladığında derin bir nefes aldım. İyice paranoyak olmuştum.
İlerideki benzinliği gördüğümde sinyal verip oraya yöneldim. Arabayı durdurduğumda inip lavaboya girdim ve elimi yüzümü yıkayıp stres seviyemin tamamen normale dönmesi için bekledim. Lavabodan çıkıp market kısmına yöneldim. Soğuk içecek ve yanına kek, çikolata falan aldım. Bütün gün doğru düzgün bir şey yememiştim, pek canım da istemiyordu ama hava sıcaktı ve araba sürmem gerekiyordu. Kan şekerimin düşmesini, hareket halindeyken bayılmayı göze alamazdım.
Tekrar yola çıkmadan aldığım yiyecekleri yiyip, içeceğimi içtim ve sonrasında tekrar yola çıktım.
Nereye gittiğimi bende bilmiyordum. Öylece sürüyordum işte. Yolda ilerlerken arkamda bir siyah araba daha gördüm. ‘Kendine gel Ela bütün siyah arabalar seni takip ediyormuş gibi davranma.’ diyerek yola odaklandım ama gözüm yine arkamdaki siyah arabadaydı.
Rahat gidebilmek için emin olmam gerekiyordu. Yola devam edince bir dinlenme tesisi gördüm ve oraya girdim. Siyah arabada arkamdan girdi. Arabadan inmeden tekrar yola çıktım ve araba da peşimden çıktı. Panik seviyem gitgide artıyordu. Beni sollaması için sinyal verip arabayı yavaşlattım ama sollamadı. Bu defa arabayı gidebildiği kadar hızlandırdım aynı hızda peşimden geldi.
Gözüm yol kenarındaki tabelaları taramaya başladı. bulduğum ilk yerleşim yerine girip polise gidecektim. Korkum git gide artıyordu.
Arabayı ilerletmeye devam ederken yol iyice ıssızlaşmaya başladı. Yerleşim yeri ararken iyice uzaklaşmıştım. Arkamdaki siyah arabanın hızlandığını fark edince hızımı artırdım. Önüme geçmesini istemiyordum ama araba benimkinden daha iyiydi ve hızımı rahatça geçebilirdi.
Çok geçmeden sollayıp önüme geçti ve sonrasında arabayı yolun ortasında yan çevirip durunca çarpmamak için bende durmak zorunda kaldım. Arabadan inen birkaç adam arabama doğru gelirken geri vitese takıp gaza bastım ve o anda gelen patlama sesiyle araba ilerlemeyi durdurdu.
Adamlardan biri silahla ateş edip lastiğimi patlatmıştı. Kapıların kilidine basıp açmalarına engel olmaya çalıştım. Çantamdan telefonumu çıkarıp polisi aramak istiyordum ama ellerim titriyordu ve çantanın fermuarını bile açmayı beceremiyordum.
Adamlar arabaya iyice yaklaşmıştı. Birinin eli kapı koluna uzandı. ‘’Şu kapıyı aç da bizi uğraştırma.’’ dedi.
‘’Defolun gidin. Polis çağıracağım.’’
‘’İyi sen bilirsin.’’ diyen adam elindeki silahın arkasıyla cama sertçe vurdu ve cam kırılınca dudaklarımdan küçük bir çığlık çıktı. Çantayı açıp telefonumu çıkardığımda kırılan camdan uzanan el telefonu tutup elimden aldı ve yere atıp üzerine bastı. Sonra kapının kilidine uzanıp kapıyı açtı. Kolumdan tutup dışarı çektiğinde direnmeye çalıştım ama gücüm onlar için çok azdı.
Kolumdan çekerek yürütmeye çalıştığında bileğini ısırdım ve kolumu kurtarıp koşmaya başladım. ‘’Yakalayın şunu.’’ diye arkamdan bağırıyordu. ‘’Zarar vermeyin patronun kesin emri var.’’
Benden ne istiyorlardı? Koşmaya devam ederken bir kol belime sarıldı ve geri çevirdi. ‘’Bırakın beni. Size bir şey yapmadım." deyip duruyordum ama boşa konuşuyordum. Çeke çeke zorla arabaya oturttular. Diğerlerine emir veren hep aynıydı. ‘’Biriniz burada kalın. Arabayı halledin.’’ dedi ve öne oturdu.
Araba hareket ettiğinde hala kurtulmak için çabalıyordum. ‘’Lütfen, bırakın.’’ dedim tekrar. Öndeki adam torpidoyu açıp bir şişe ve bez çıkardı. Sıvıyı beze döküp yanımdakine uzattı. ‘’Susturun şunu, başım ağrıdı.’’ dediğinde daha fazla çırpınmaya başladım ama sol tarafımdaki kollarımı sıkıca tutuyordu ve sağ tarafımdaki de elindeki bezi yüzüme yaklaştırıyordu. ‘’Hayır, lütfen.’’ diye yalvarmaya devam ettim ama bezin keskin kokusu tüm hücrelerime yayılmaya başladı ve sonra gelen karanlığa istemsizce çekildim.
Gözlerimi açtığımda her yer pusluydu. Başım çatlayacak kadar çok ağrıyordu. Görüşüm yavaş yavaş netleşti ama başımın ağrısı aynıydı. Hareket etmek istedim ama çırpınmaktan başka bir şey yapamadım. Ellerim arkadan bağlıydı. Ayaklarımda aynı şekilde bağlanmıştı ve ağzımı kapayıp konuşmama engel olan bir bant vardı. Hala arabanın içindeydik ve hareket halindeydik. Ne kadar zamandır baygındım, nereye gidiyorduk, bilmiyordum ve öğrenmek de istemiyordum. Sadece içinde olduğum bu durumdan kurtulmak istiyordum.
Olduğum yerde kıpırdanmaya devam ettiğimde öndeki adam başını geri çevirip bana baktı. ‘’Akıllı ol ve usluca otur yoksa tekrar bayıltmak zorunda kalırım.’’
Konuşmaya çalıştım ama ağzımdaki banttan sesimi çıkaramıyordum. Yanımdakinin eli yavaşça ağzımdaki banta uzandı. ‘’Çıkaracağım ama bağırırsan o ağzınla birlikte gözlerini de bağlarım ve bir daha da açmam.’’ Başımla onayladım. Korkuyordum ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ardımda beni merak edip arayacak biri de yoktu.
Ağzımdan bandı çekerken canımın acısıyla gözlerimi kapadım. Bandı tamamen çıkardığında rahat bir nefes aldım. ‘’Beni nereye götürüyorsunuz?’’ diye sordum korkuyla.
‘’Patrona.’’ dedi önde oturan adam.
‘’Patron?’’ dedim.
Önde oturan adam konuşmaya devam etti. Sanırım arabanın içindekilerin lideri oydu. ‘’Biz emirleri sorgulamayız. Başkasına bilgi de vermeyiz. Patron seni istedi biz de götürüyoruz. Gidince kendin görürsün. İster uslu bir kız ol rahatça gidelim ister işleri zorlaştır zorla götürelim.’’
‘’Burada bağlı halde sessizce oturunca isteyerek gelmiş olmuyorum.’’ dediğimde yanımdaki kafama vurunca öndeki hemen müdahale etti.
‘’O elini kırdırma lan. Patron zarar vermeyin dedi, nesini anlamıyorsun?’’
Yanımdaki cevap vermek yerine sessizce oturmayı tercih etti. Bu patron dedikleri Ahmet miydi? Ben onu kendince kabadayı geçinen biri olarak düşünmüştüm ama bu kadarı biraz fazlaydı. Gerçekten o ise adama neler söylemiştim! O söylediklerimin intikamı mıydı bu? Kaçmam gerekiyordu. Bir şekilde kurtulmalıydım.
‘’Ne kadar yolumuz kaldı?’’
Cevabı yine öndeki verdi. ‘’Yarın sabaha varırız.’’
Yarın sabah? Ama Ahmet ilçedeydi ve oraya dönmek uzun sürmemeliydi. ‘’Patron dediğiniz kişinin Ahmet olduğunu düşünüyorum ama o geldiğim ilçedeydi ve yol o kadar uzun değil. Lütfen, kime götürüyorsunuz?’’
‘’Oraya iş için gelmişti ve evine geri döndü. Daha fazla bilgi veremem. Soru sormayı kes ve sessizce otur.’’
Daha fazla zorlamamak için sessizce oturmaya devam ettim. Başımı arkaya dayayıp gözlerimi kapadım ve sakin kalmak için kendimi zorladım. Bu adam benden ne istiyordu? Tanımıyordu bile!
Bir kaç saat daha aralıksız yol gittik. Bu sürede sessizce oturup dedikleri gibi uysal bir kız oldum. Adamlar kendi aralarında maç sohbetine dalmıştı. İlerideki benzinliği görünce ‘’Tuvalete gitmem gerek.’’ dedim.
Adamlar sohbete ara verip bana baktı ve sonra araba yavaşça benzinliğe girdi. Öndeki arkaya dönüp bana baktı. ‘’O ipleri çözeceğim ve usluca girip çıkacağız. En küçük bir numara çevirmeye kalkarsan sonu kötü olur.’’
Öndeki adam arabadan indi ve sonra arka kapıyı açtı. Diğer adamlara ‘’Benzinliğin etrafında yer belirleyin.’’ deyince adamlar arabadan çıkıp dağıldılar. Toplamda dört kişiydiler. Sürekli konuşan adama baktım. Yanağında bir yara izi vardı. İsimleri bilmiyordum ona içimden yaralı lakabını taktım ve yüzünü aklıma kazıdım.
İpleri çözdükten sonra kolumdan tutup indirdi ve yürürkende tutmaya devam etti. Tuvaletlerin olduğu yere geldiğimizde kolumu biraz daha sıktı. ‘’Kaçmak gibi bir saçmalık yaparsan patronun emrini hiçe sayar canını yakarım.’’
‘’Anladım.’’ dedim ve içeri girdim. İçeri girer girmez tuvaletin penceresini gördüm. Küçüktü ama bende zayıftım. Klozetin üzerine basıp pencereden dışarı baktım.
Benzinliğin arka tarafında uzanan bir arazi vardı. Hızlı koşarsam belki kaçabilirdim. Kendimi yukarı çekip pencereden dışarı öylece bıraktım. Ne yüksekti ne de alçak. Düşmek canımı acıtmıştı ama dayanamayacağım kadar değildi. Ayağa kalkıp koşmaya başladım.
Arkamdan biri ‘’Kaçıyor.’’ diye bağırdı. Ayak seslerini duyuyordum. Hızlı olmaya çalışıyordum. Arazi çok uzundu. Yarılamışken ayağım takıldı ve kendimi yerde buldum. Aceleyle ayağa kalkmaya çalıştım ama saçlarımdan tutan el engel oldu.
"Sana kaçarsan canını yakarım demiştim." Saçlarımın yerinden tamamen kopacağını düşünmeye başlamıştım. Patronuna belli etmeden canımı yakmanın yolunu bulmuştu. Acı dayanılmaz bir hâl aldığında elleri gevşedi ve ellerim üzerine yere düştüm.
Yaralının telefonu çalmaya başladığında adamlara işaret verdi. "Götürün arabaya. İyice bağlayın hareket dahi edemesin."
Adamlar çekiştirerek götürürken Yaralı arkamdan telefonla konuşuyordu. "Yoldayız Patron. Sabah evde oluruz." diyordu.
Tekrar arabaya bindiğimizde o ipler bir kez daha zorla bileklerime dolandı. Bu defa ağzımla birlikte gözlerimde bağlandı. Gözlerimi bağlayan kişi başıma vurandı. Gözlerimi bağlarken tehditlerini de ihmal etmedi. "Bir kez daha zorluk çıkarırsan o kulaklarını da kaparım. Duyu organlarından yoksun yola devam edersin."
Sadece ağlayarak çırpındım. Başıma geleceklerden korkuyordum ve kaçış yolu bulamıyordum.