Akşam güneş battıktan çok sonra Can geri döndü. Sabah beni bırakıp gittiğinden beri salıncaktan kalkmamıştım. Dışarıda olmak iyi geliyordu. Dört duvarın arasına dönmek istemiyordum.
Arabadan indiğinde önce adamlardan biriyle konuştu sonra olduğum yere yürüdü. Yürürken bakışlarım kolundaki kaslarına kaydı. Tişörtü pek örtmek için yeterli olmuyordu. ''Dün odandan çıkmamıştın, bugün eve girmemişsin. Her gün farklı bir yöntem mi deniyorsun?''
''İçeride olmak iyi hissettirmiyor.''
Yanımdan uzaklaştı ve çok geçmeden elinde eski bir tenekeyle geri döndü. Yere bırakıp cebinden çıkardığı çakmakla içindeki odunları yaktı. ''Sonbahar serinliği anlamadan insanı hasta eder.''
Can nasıl biriydi? İyi miydi, kötü mü? İnce düşünceliydi. Kötü davranmıyordu. Ne kadar terslersem tersleyeyim sakinliğini koruyordu. Adamlarına yaptıracağı bir çok işi kendi yapıyordu. Ama yine de istemediğim halde kendi istediği olduğu an Ahmet'e geri göndermek konusunda kararlıydı.
''Seni çözemiyorum.'' dedim.
Yanan ateşi olduğum yere yaklaştırdı. ''Çözmen gerekmiyor.''
O esnada adamlardan biri bağırdı. ''Patron, bir semaver yaksak mı?''
Can adama doğru başını çevirdi. ''Çocuk musunuz oğlum? İçeceğiniz çayı da bana sormayın artık.'' Ellerini birbirine sürterek temizledi. ''Akşam yemeği yemediysen birlikte yiyelim.''
''Yemedim.'' diye cevap verdim.
''Şu üzerimdeki kıyafetlerden kurtulayım sonra geçeriz yemeğe.'' Arkasını dönüp eve gittiğinde yaktığı ateşin karşısında oturmaya devam ettim.
Yaklaşık yarım saat sonra adamlardan biri gelip, ''Can Bey, yemek için sizi bekliyor.'' dediğinde salıncaktan kalkıp eve ilerledim. İçeri girmek pek istemesem de yürümeye devam ettim.
Yemek odasına ulaştığımda Can masaya oturmuştu. Elindeki telefonla uğraşıyordu. Sabah verdiği ve hala üzerimde olan ceketini çıkarıp kenara bıraktım. ''Ceket için teşekkür ederim.'' Sandalyeyi çekip oturdum.
Gözünü telefondan ayırmadan.''Çocuklara söylerim birkaç kalın kıyafet ayarlarlar.'' dedi.
Masadaki yiyeceklerden tabağa alıp yemeğe başladım. Bir süre daha telefonla uğraştı sonra telefonu masaya bırakıp yemeye başladı.
''Bugün Ateş ile karşılaştım. Nasıl olduğunu sormuştun. Yüzünde ufak tefek yaralar vardı ama iyi görünüyordu.''
''Sevindim.'' dedim.
Bakışları yüzüme çevrildi. ''Ona değer veriyor gibisin.''
''Sadece benim yüzümden daha fazla ölümle burun buruna gelmesini istemiyorum.''
''Ahmet'in sağ kolu olarak yapması gerekeni yapıyordu.''
''Buna bıçaklamam da dahil.'' diyerek fısıldadım. Sadece kendime söylemiştim ama içerisinin sessizliğinde söylediğimi duymuştu.
''Bıçaklaman?'' Elindeki çatalı masaya bıraktı. ''Her dakika daha çok şaşırtıyorsun.''
''Hedefim o değildi.''
''Ahmet'i öldürmeyi denedin.'' Sözünü başımla onayladım. ''Başarılı olmanı isterdim.''
''Ateş olmasaydı belki olurdum.'' dedim ama bu doğru değildi. Muhtemelen en fazla yaralardım ve sonrası bana acı olarak dönerdi.
Yemek bittiğinde masadan kalktık. Odama çıkacakken mavi gözün sahibine baktım. ''Can,'' diye seslendim. Yüzüme baktığında, ''Teşekkür ederim.'' dedim.
''Ne için?'' Bunu beklemiyordu.
''O cehenneme bir gün geri göndereceğini biliyorum ama burada bana nefes alabileceğim bir alan verdin. Aylar sonra ilk defa bir gece korkmadan uyudum, evin dışına çıkıp rahat bir nefes aldım ve lokmalar ağzımda büyümeden yemek yedim.''
Cevap vermedi çünkü söyleyebileceği bir kelime yoktu. O evde yaşadıklarımı az çok anlamıştı ama yine de zamanı geldiğinde tereddüt etmeden geri gönderecekti.
Arkamı dönüp merdivenleri çıktım ve odama girdim.