Dün Çetin’in yanından ayrıldığımda arkadaş olma isteğine ne evet demiştim ne de hayır. İki kez yüz yüze geldiğim birine hemen evet diyemezdim ama geri çevirmek de istememiştim çünkü verdiği rahatlığı sevmiştim.
Zorlamadan istediğin kadar düşün demişti. Öylece ayrılmıştık. Şimdilik bunu düşünmek istemiyordum çünkü yoğun bir gün beni bekliyordu. Önce röportaj sonra çekim vardı.
Çınar ile röportajın yapılacağı yerde buluştuk. Bugün yanımda ne babam gelmişti ne de Ferit. İkisinin de yapmaya çalıştığını anlıyordum. Tek başıma hareket edeyim istiyorlardı ama zaten bunu yapıyordum. Dün de Çetin’in yanına tek gitmiştim. Yine de biri yanımda olsaydı daha mutlu olurdum.
Röportajı yapacağımız kişi gelince kısaca tokalaştık. Kırklı yaşlarında erkekti. Önceden hazırlanmış bir kağıdı kalemle birlikte bana uzattı. İçinde soracağı sorular vardı. Böylesi daha iyiydi.
Ben soruların tek tek cevaplarını yazmaya başladığımda Çınar ile de sözlü olarak devam ettiler. Klasik şeylerdi. Buz patenine nasıl başladım? Yarışlara nasıl hazırlandık? Bu süreçte yaşadığımız olumsuzluklar var mıydı? Birinci olmak ne hissettirdi?..
Cevapları yazıp bitirdiğimde elimdekini geri verdim. Röportaj son bulunca çekimin yapılacağı buz pistine geldik. Hazırlanmış kostümü üzerime giydim ve makyaj yapılana kadar bekledim.
Piste çıktığımızda görevlilerden biri söylemek istediği her şeyi yazarak gösteriyordu. Yönlendirmeleriyle istedikleri gibi poz verdik. Dergiye basılacak birkaç fotoğrafın çekimi için saatlerce uğraşmıştık. Öyle durun, bu tarafa bakın diye diye o kadar bunalmıştım ki bir an önce bitsin istiyordum.
Beş saat sonra işimiz bitmiş, dışarı çıkmıştık. Çınar telefonuna ‘Eve bırakayım.’ diye yazarak gösterince başımla onayladım. Arabası yolun karşı tarafındaydı. Diğer tarafa geçerken akıllı saatim titremeye başladığında ekrana baktım. Çetin ‘Arkandayım.’ diye mesaj atmıştı. Geriye döndüğümde yol kenarında arabasını gördüm. İçinden çıkıp el salladı.
Buraya geleceğinden haberim yoktu. Yanına gitmek üzereyken Çınar bir anda kolumdan tutup geri çektiğinde dengemi sağlayamayıp yere düştüm ve yanımızdan oldukça hızlı giden bir araba geçti.
Mesaj gelince yol ortasında durmuştum ve gelen arabanın sesini duyamadığım için fark etmemiştim. Çınar düştüğüm yerden kalkmama yardım ederken Çetin de koşarak gelmişti. İkisi de ‘’İyi misin?’’ diye sorup duruyordu dudak hareketlerinden anlıyordum ama onları duyamadığımı hatırlasınlar diye elimle kulağımı göstererek işaret ettim.
Çetin işaret dilinde ‘’Nasılsın?’’ diye sordu. Başımı aşağı yukarı sallayarak iyi olduğumu söyledim. Sert düşmemiştim ve canım yanmamıştı.
Çınar telefonunu uzattı. ‘Araba neredeyse çarpacaktı. Yol ortasında neden durdun?’
Telefonu elinden aldım. ‘Fark edemedim geri çektiğin için teşekkür ederim.’
Çetin de aynı şekilde telefonunu çıkarıp yazdıklarını gösterdi. ‘Yol ortasındayken dikkatini dağıtmamalıydım çok özür dilerim.’
‘Önemli değil.’ diyerek geri cevap yazdım.
‘Dün buraya geleceğini söylemiştin belki sonrasında bir yemek yeriz diye sana sormadan yanına geldim ama müsait misin? Vaktinin birazını bana ayırır mısın?’
Başımla onayladığımda yanımızdakine onunla gideceğimi söylediğini dudak hareketlerinden okudum. Çınar biraz şüpheyle telefonuna yazdığı mesajı gösterdi. ‘Onu tanıyor musun?’
Aynı şekilde mesajla söyleyeceklerimi yazdım. ‘Evet arkadaşım sorun yok.’
Vedalaşıp ayrıldığımızda Çetin’in arabasına bindik ve yola çıktık.
Getirdiği restoranda boş bir masaya geçip oturduk. Siparişleri verdiğimizde hep yaptığımız gibi getirdiği not defterine yazarak konuşuyorduk. İşaret dilinde yeni öğrendiği kelimeleri anlatıyordu; Seni seviyorum, aşkım, hayatım, bir tanem gibi aşk sözcüklerini söylemişti.
‘Neden ilk bunları öğrendin ki?’ diye sorduğumda gülerek cevabını yazdı.
‘En çok söylemek istediklerim bunlardı ama zamanla hepsini öğreneceğim ve bu not defterine ihtiyacımız kalmayacak.’
‘Öğrenmende yardımcı olabilirim.’ dediğimde istekle harfleri karaladı.
‘Olur mesela seni seviyorum dediğinde karşılığında ben de seni çok seviyorum nasıl diyeceğim ya da ben daha çok seviyorum da olur ya da seviyorum yerine sana aşık oldum nasıl diyebilirim?’ Yazdıklarını okuduğumda kahkaha atmıştım. Yüzüme baktığında gözleri yine çok anlamlı bakıyordu. ‘İlk defa sesini duydum ve kalbin kadar güzelmiş.’
Okuduğumda gülmem ciddiyete dönmüştü. Kolay gülerdim ama sesimin çıkacağı kadar kahkaha atmam çok sık olmazdı. Diğer insanların nasıl duyduğunu bilmediğim için çekinirdim.
Tekrar harflere can verdi. ‘Utandırmak istememiştim.’
Elinden kalemi aldım. ‘Utanmadım sadece sesimin duyulması beni rahatsız ediyor çünkü nasıl olduğunu bilmiyorum. Belki çok kötü ya da komik ve ya aşırı rahatsız edici bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğim.’
‘Aksine çok güzel.’ Cevap vermeyince konuyu değiştirdi. ‘Peki söylediklerimi işaret dilinde nasıl söyleyeceğim bana öğretecek misin?’
‘Hangisini öğreteyim?’
‘Sana aşık olmaya başladım sevgilim olur musun, hangi hareketlerle yapılıyor?’
Kalemi elinden çekerek aldım. ‘Cidden bunu mu öğrenmek istiyorsun?’ Evet anlamında başını salladığında burun kıvırarak nasıl yapıldığını gösterdim.
Gülerek yüzüme baktı ve parmakları kalemi kavradı. ‘Duygularımız karşılıklı sevgili olmaktan büyük mutluluk duyarım.’
Yüzüne bakışım şaşkınlık doluydu. Bildiğin oyuna getirmişti. İşaret dilinde ‘’Pisliğin tekisin bu yaptığına dolandırıcılık denir.’’ deyince yazmaya devam etti.
‘Tamam işte şimdi hakaret ettiğine eminim.’
Hala gülüyordu. Anlaması için yazarak gösterdim. ‘Pislik ve dolandırıcı olduğunu söyledim.’
‘Ama az önce sevgili olmak istediğini söylemiştin.’
‘Öyle bir şey söylemedim.’
Kelimeleri yazarken yüzünde halinden memnun bir ifade vardı. ‘İçerideki güvenlik kameralarının görüntülerinden söylediğini gösterebilirim. Sen teklif ettin ben de teklifini kabul ettim yani artık sevgiliyiz.’
Kalemi almak istediğimde elimi tutup üzerinden öptü. Geri çekmek istedim ama bırakmadı. Yine yüzüme anlamlı anlamlı bakmaya başlamıştı ve o bu şekilde bakınca ben de elimi olduğu yerde bırakmıştım.
‘Daha tanışalı üç gün oldu.’ dediğimde hiç düşünmeden karşılık verdi.
‘O üç gün geçmişte kaldı ama önümüzde beni tanıman için uzun bir zaman var. Bu süreyi sevgili olarak da devam ettirebiliriz. Sonrasında gitmek istersen yine gidersin zorla yanımda tutacak değilim.’
Karşı çıkmak istiyordum ama böyle bakınca her şeyi unutuyordum. ‘Neden utanıyorsun ki her zaman erkek teklif edecek diye bir kural yok. Bizim ilişkimizde de sen teklif ettin.’
Boştaki elimle, elimi tutan eline vurdum. ‘Ben teklif falan etmedim.’
‘Gerçekten güvenlik kamerası görüntülerini almamı ister misin?’
Elimi elinden çektiğimde yüzümü kapatmıştım. Ne söylersem söyleyeyim yaptırdığını bana karşı kullanacaktı. Yüzüne baktığımda bakışları yine fazla anlamlıydı. İki elini birbiriyle birleştirip telefonlardaki emoji gibi lütfen işareti yaptı. İstemsizce tebessüm etmiştim. Güldüğümü fark ettiğinde bu defa başparmağını havaya kaldırarak tamam işareti yaptı. Muhtemelen kabul edip etmediğimi sormaya çalışıyordu.
Düşüncelerimi tamamen alt üst etmişti. Tavırları o kadar rahattı ki insanların yanında hissettiğim o gerginlik onunlayken ortadan kayboluyordu. En sonunda ne olacaksa olsun deyip aynı onun yaptığı gibi başparmağımı havaya kaldırıp tamam dedim. Söylediği gibi sonrasında anlaşamazsak giderdim ve biterdi.
Yemeklerimizi yedikten sonra restoranın yakınındaki alışveriş merkezine girmiştik. Gezmeyi ben istemiştim. İçeride yürürken elimi tutunca kalabalığın içinde bir an paniklemiştim ama sonrasında parmaklarımı parmaklarına kenetledim.
Yaptığım hoşuna gitmiş olacak ki yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Yürümeye devam edip en üst kata çıktık. Ortada minik bir buz pisti vardı. Elimle orayı gösterdiğimde hayır anlamında başını salladı.
Başımı yana eğerek yüzüne bakmaya devam ettim. Telefonunu çıkarıp söyleyeceğini yazdı. ‘Bakma öyle hayatımda hiç yapmadım.’
Telefonu elinden aldım. ‘Ben yardımcı olurum.’ Tuttuğum elinden çekiştirerek o tarafa doğru yürüttüm. Gelmek istemedi ama ısrarıma dayanamadı. Görevliden aldığımız patenleri giydiğimizde piste önce ben girdim sonra Çetin’e elimi uzattım. Tereddüt etse de elimi tutup ilk adımını attı.
Dengede durmakta zorlanıyordu. İki elini tuttuğumda çekerek ortaya doğru götürdüm. Etrafımızdaki insanlar sürekli düşüp kalkıyordu. Gerçekten kaymayı bilen sayısı çok çok azdı. Biraz daha ilerlettiğimde ayakta duramadı ve yere düştü.
Gülerek kaldırmaya çalıştım ama bir türlü kalkamıyordu. Güç bela iki ayağı üzerinde durduğunda başını olumsuz yönde sallayarak çıkmak istediğini belli edince daha fazla zorlamamak için çıkışa götürdüm.
Ayakkabılarını değişirken ‘Seni kayarken izlemeyi çok isterim.’ deyince piste geri girdim.
Kayarken kendimi çok özgür hissediyordum. Ortaya ulaştığımda etrafımda dönmeye başladım. Bu hareket öğrenmekte zorlandığım hareketlerden biriydi. Kendi dizimin üzerine kapanıp hızlıca dönüyordum. Dönmeyi bitirdiğimde tekrar doğrulup belli bir ritimde kaymaya devam ettim.
Özgürlüğün verdiği hisse o kadar kapılmıştım ki ne kadar kaydım bilmiyorum. Aslında yaptığım hareketler solo gösterilerimden birine aitti ama normalden daha uzun tutmuştum. Durduğumda pistin tamamen boş olduğunu gördüm. İnsanlar etrafımda toplanmış telefondan videoya çekiyorlardı. Bitirdiğimi anladıklarında alkışlamaya başladılar.
Pistin çıkış yerinde bekleyen Çetin’in yanına gittim. İkimizin de yüzünde aynı gülümseme vardı. Telefon ekranını gösterdi. ‘Çok güzeldi. Buradaki herkes sana hayran kaldı ama ben büyülendim.’
‘Teşekkür ederim.’ diyerek ayakkabılarımı değişmek için kenardaki banka oturdum.
Gitmek için hazır olduğumda kayarken izleyenlerden bazıları kim olduğumu tanımıştı ve fotoğraf çektirmek için yanıma gelmişlerdi. Tekliflerini geri çevirmedim ve hepsiyle tek tek fotoğraf çekildim.
‘Kıskandım!’ dedi Çetin.
‘Neden? Kim olduğumu da hayatımı da zaten biliyordun.’
‘Evet ama yine de kıskandım.’ Kolu belime sarıldığında saçlarımdan öptü.
Alışveriş merkezinden çıktığımızda arabasını park ettiği yere yürümeye başladık. Yol kenarındaki satıcıyı gördüğünde beyaz lalelerden bir buket yaptırıp bana uzattı.
Tebessüm ederek aldığımda tam karşımda duruyordu. Lalelerden bir tanesinin sap kısmında kırdı ve saçlarımdan geçirip kulağıma tutturdu. ‘Yaz ortasında açan senden başka kardelen bulamadım bu yüzden bu laleyi kabul et.’
‘Çok güzeller teşekkür ederim.’ Arabasına bindiğimizde evimin adresini verince yola çıktık.
Eve girdiğimde her zamanki gibi babamı salonda çay, televizyon keyfi yaparken bulmuştum. ‘’Geç kaldın.’’ dediğinde bakışları kucağımdaki lalelerde takılı kaldı. ‘’Yüzündeki tebessümü oluşturan ve sana o çiçekleri alan adam kim?’’
Omuz silkerek ‘’Arkadaşım.’’ dedim ve odama kaçtım.
Arkamdan gelip karşıma geçti. ‘’Kızımın kiminle görüştüğünü bilmek istiyorum. Güvende olduğundan emin olmalıyım ki içim rahat etsin.’’
Çiçekleri komodinin üzerine bıraktım ve omzuma asılı çantayı da yatağın üzerine attım. ‘’Resepsiyonda tanıştığım bir işadamı.’’
Telefonunu çıkarıp uzattı. ‘’Adını yaz.’’
Yazıp verdiğimde telefonla bir süre uğraştı sonra ekranı bana çevirdi. İşaret dilinde ‘’Bu mu?’’ diye sordu.
İşadamı olunca internette hakkında bilgi de vardı, resmi de. Evet anlamında başımı salladım. ‘’Seçimlerine güveniyorum ama ne olursa olsun seni mutsuz etmesine izin verme. Bunu hissettiğin an konuşmayı bırakacaksın. Ayrıca kızımın gece vakti dışarılarda bir adamla olmasını istemiyorum. Buluşacaksan gündüz buluş ve bir saatle yetinsin.’’
Kıskançlığıyla gülmeme engel olamadım. Öfkeyle ‘’Gülme!’’ dediğinde yanağından öptüm.
‘’Benim tek aşkım sensin ve hep öyle kalacaksın.’’
Yüzüne yerleşen tebessümle diğer yanağını uzantınca onu da öptüm.
Odadan gittiğinde üzerimi değişirken titreyen saatimle telefonumu çantadan çıkardım. Çetin mesaj atmıştı.
‘Beni çok sevdiğini biliyorum ben de seni çok seviyorum.’