Bugünüm boştu ve bana aitti. Röportajlardan, fotoğraf çekimlerinden yorulmuştum. Geçen iki gün içinde Çetin ile yüz yüze görüşmemiştik ama mesajlaşmaya devam ediyorduk. Gösterdiği ilgi ilk günden beri hiç değişmemişti.
Hazırladığım hediye paketini alıp evden çıkacakken babam yanıma geldi. ‘’Çetin ile mi buluşacaksın?’’ diye sordu.
Gülümsedim. ‘’Hayır Gönül’ün yanına gidiyorum. Kahve içip kız kıza sohbet edeceğiz.’’
‘’Tamam.’’ dediğinde el sallayıp evden çıktım.
Taksiye bindiğimde adresin yazılı olduğu telefon ekranını gösterdim. Yolda ilerlerken dışarıdaki insanları seyrediyordum. Özellikle parklarda gülen çocuklar dikkatimi çekiyordu. Okuduğum bir kitapta çocukların neşeli kahkahası insanları mutlu ediyor yazıyordu acaba bir başkasının gülmesini duymak nasıl mutlu ediyordu? Mutlu hissettiğim zamanlarla aynı mıydı yoksa daha farklı bir mutluluk çeşidi var mıydı?
Taksi durduğunda apartmana baktım. Cüzdanımdan çıkardığım parayı uzattığımda ne kadar tuttuysa taksici içinden o kadarını aldı.
Evin olduğu kata çıkıp zile bastım. Gönül kapıyı açtığında ikimizin de yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Sıkıca sarıldıktan sonra ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Toprak koşarak yanıma geldiğinde kucağıma alıp yanağından öptüm ve hediyesini uzattım. Onunla konuşamıyordum, duymuyordum ama benimle anlaşmanın bir yolunu bulmuştu.
Gönül balkonu gösterdiğinde o tarafa ilerledim. Balkon açıktı ama tozlanmasına aldırış etmeden yere halı serip minderler yerleştirerek oturma alanı yapmıştı. Toprak’ı kucağımdan bırakıp yere oturdum. Verdiğim hediye paketini gösterip açmam için elimi çekince kenarındaki bandı kaldırıp açtım. İçindeki uzaktan kumandalı arabayı aldığında koşarak annesinin yanına gitti.
Sessizliğimde oturmaya devam ederken Gönül elindeki kahvelerle yanıma geldi ve tam karşıma oturdu. Benimle sessizce konuşmaya alışmıştı. Söyleyeceği her şeyi telefondan yazıp gösteriyordu ben de aynı şekilde yazarak karşılık veriyordum.
‘Nasılsın?’ diye sorduğunda ‘Yorgunum sen nasılsın?’ dedim.
Sözlerime gülümsedi. ‘Tahmin edebiliyorum. Olimpiyatlardan döndüğünüzden beridir Ferit sürekli bir yerlere koşuşturma halinde.’
Kahvemden bir yudum içtikten sonra telefonun tuşlarına hızlıca bastım. ‘Birçoğuna ben yanımda sürüklüyorum. Yazarak anlaşmak uzun sürüyor ve birkaç program tek güne sıkışınca işaret dili bilen birinin olması iyi oluyor.’
Telefon ekranına söyleyeceklerini yazarken yüzünde garip bir gülümseme vardı. ‘Resepsiyonda biriyle konuştuğunu söylemişti. Kimdi? Biraz bahsetsene.’
Onun neden güldüğü belliydi de ben neden gülümsemiştim şimdi? Adam zaten kendi kendini sevgili ilan etmişti de ben de maşallah yok dememiştim. ‘Çetin oradaki davetlilerden biriydi. Tebrik etmek için yanıma gelince ayaküstü biraz sohbet ettik.’
‘Sizin birazınız bir saat mi sürüyor?’ Hala sinsi sinsi gülüyordu.
‘Yazarak konuşunca öyle oluyor.’ diyerek geçiştirme bir cevap verdim.
‘Peki öyle olsun.’ dediğinde Ferit yanımıza geldi.
‘’Hoş geldin Kardelen.’’ Yeni uyandığı belliydi.
Haline güldüm. ‘’Sen bu saate kadar uyur muydun?’’
‘’Boş bir gün bulmuşum acısını çıkaracağım tabi.’’ Dağılmış saçlarını karıştırırken Toprak yanına gelip aldığım arabayı göstermeye başladı. Babasının elinden tutup çektiğinde arabayla oynamak için içeri gittiler.
Gönül ile sohbete devam ederken yarım saat geçmişti ki Ferit geri geldi. ‘’Kardelen, spor federasyonundan haber geldi yarın olimpiyata katılan sporcular için bir piknik düzenleniyormuş gelmek ister misin?’’
‘’Bilmiyorum biraz düşüneyim.’’ dedim.
‘’Hiç düşünme hatta istersen şu arkadaşını da davet et bir de ben tanışayım bakayım kızımıza uygun mu değil mi, değerlendirmesini yapayım. Çınar çekimden sonra beraber gittiğinizi söylemişti. Belli ki seninle ilgileniyor.’’
Burun kıvırdığımda kahkaha atıyordu. ‘’Benimle dalga geçmek hoşuna gidiyor değil mi?’’
‘’Evet o sinirli hallerin bana kendi kız kardeşimi hatırlatıyor. O da senin gibi masum bir melekken öfkelenince anında cadıya dönüşüyor.’’
‘’Kız kardeşin olduğunu bilmiyordum.’’ dediğimde kahkahası tebessüme dönüşmüştü.
‘’Senden iki yaş büyük bir kız kardeşim var. Neyse konumuz bu değil söylediğimi yap ve yarına arkadaşını da davet et.’’
‘’Tamam söylerim.’’ dedim.
Gönül ile iki saat daha sohbet ettikten sonra yanından ayrıldım. Eve dönüş yolunda Çetin’e mesaj atıp pikniği söyledim. Benimle kalabalık içine girmek ister mi bilmiyordum ama cevap olarak yazdığı mesaj da ‘Seni saat kaçta alayım?’ diyordu.
Ayrıntıları Ferit’ten öğrenip ona da söyledim. Kalbim yine hızlı atmaya başlamıştı.
~~~~
Piknik olacağı için rahat edeceğim kıyafetler giymek istiyordum ama aynı zamanda güzel olayım da istiyordum ve ne giyeceğimi bilemez halde bir saattir dolabıma bakıyordum. En sonunda kot tulumumu giymeye karar verdim.
Rahat edebilmek için de saçlarımı atkuyruğu yaptım ve kahküllerimi düzelttim. Güneş kremimi sürüp, hafif makyajımı yaptıktan sonra eşyalarımı minik sırt çantama yerleştirdim. Babamla vedalaşıp evden çıktığımda dışarıda bekleyen arabaya ilerledim.
Ben yanına varana kadar Çetin dışarı çıkmış oturacağım tarafın kapısını açmıştı. Hep takım elbise içinde görmüştüm ama şimdi spor kıyafetleri içinde daha yakışıklı gelmişti. İşaret dilinde ‘’Çok güzelsin yine adımı unuttum.’’ dediğinde tebessüm ettim.
‘’Teşekkür ederim çok naziksin.’’
Arabaya bindiğimde yola çıktık ve pikniğin yapılacağı yere geldik. Bizden önce gelenlerin oluşturduğu bir kalabalık vardı. Arabadan inerken Çetin yanına arka koltuktan spor ceketini alıp koluna asmıştı. Bu sıcakta ceketi ne yapacağını da anlamamıştım. Tanıdıklarımla kısaca selamlaştım. Alan çok genişti ve birçok kişi yeşil çimlerin üzerine oturmuş aralarında sohbete dalmıştı. Bir köşede üç görevli oldukça büyük bir döneri pişiriyordu.
Biz nereye oturacağımıza karar verene kadar Ferit’in arabası göründü. Aşağıya indiğinde el salladım. ‘’Geliyorum.’’ dediğinde ayaküstü birçok kişiyle selamlaşmıştı. En son yanımıza geldiğinde Çetin ile tokalaşarak tanıştılar. Bana ilerideki bir ağacı gösterdi. ‘’Oraya geçelim mi? Güneşten korunuruz.’’
‘’Olur.’’ dediğimde ağacın olduğu yere doğru yürümeye başladık. Çetin elimi tuttuğunda bakışlarım yüzüne çevrildi. Alışveriş merkezinde de tutmuştu ama beni tanıyan bu kadar insanın içinde rahat değildim. Aklımdaki düşüncelere engel olamıyordum. Engelimden dolayı benimle olduğu için onunla dalga geçerler mi ya da Çetin bir yerde benden utanmaya başlar mı?
Ağacın olduğu yere geldiğimizde kolunda taşıdığı spor ceketini oturmam için yere serdi. Hareketiyle yüzümde kolay silinmeyen tebessümüm oluşmuştu. İşaret dilinde ‘’Teşekkür ederim.’’ dediğimde aynı şekilde karşılık verdi. ‘’Rica ederim.’’
Böyle karşılık almaya pek alışkın değildim ne de olsa her defasında öğrendiği bir kelimeyle yanıma gelmişti. Şaşkınlığıma gülerek baktı ve telefonuna yazdığını gösterdi. ‘Seni görmeden geçen iki günü işaret dili öğrenmeye ayırdım. Henüz temel kelimeleri ezberleyebildim ama zamanla daha çoğunu öğreneceğim.’
‘’Bu şekilde çabalaman benim için çok değerli.’’ dedim.
Karşılığında işaret dilinde, ‘’Bu söylediğini anlayamadım.’’ deyince Ferit’in konuşmasını dudaklarından okudum.
‘’İşaret dili öğrenme çabanın hoşuna gittiğini söylüyor.’’
Hoşuma gittiğini söylememiştim sadece değerli demiştim ne diye kafasına göre çevirmişti ki! Dua etsin dudak okuduğumu kendime saklıyordum yoksa yumruğu suratının ortasına geçirirdim.
Yerdeki ceketin üzerine oturduğumda diğerleri de oturdu. Çok geçmeden Çınar yanında Filiz ile gelmişti. Belli ki arkadaşlıkları resepsiyondan sonra daha da ilerlemişti. İkisiyle de oturduğum yerde tokalaşıp başımla selam verdim. Yanımıza oturduklarında Çetin ile de tanışmışlardı ki Çınar zaten daha önce görmüştü.
Filiz sıkıntıyla omuzlarını kaldırıp indirdi. ‘’Hadi oyun oynayalım. Böyle boş boş oturmak çok sıkıcı.’’ dedi.
‘’Ne oynayacağız?’’ diye sordu Çınar.
Ferit söylenenlerin çevirisini bana yapıyordu ki oyun önerisi ondan geldi. ‘’Sessiz sinema oynayalım ama öyle film falan anlatmayacağız. Kardelen altyazısı olmayan filmleri izleyemediği için bizim bildiğimiz birçok filmi bilmiyor.’’
Filiz araya girdi. ‘’Film anlatmayacaksak ne anlatabiliriz?’’
‘’Sebze, meyve ve günlük kullanılan eşyaları taklit ederek anlatmaya çalışalım. Eğlenceli olur.’’ Çetin’in teklifini hepsi kabul edince anlatmak için ilk Çınar kalktı. Puan falan yoktu bilen bir sonraki anlatan olacaktı.
Karşımızda durduğunda bir anda amuda kalktı ama ayakları hafif yana eğikti. Ferit bana söylenenleri çevirmeye devam ediyordu.
Filiz, ‘’Nesin böyle? Ters dönmüş kaplumbağa mı?’’ dediğinde hepimiz gülmüştük ama Çınar ‘’Hayır.’’ demişti.
‘’Mürekkebe batırılmış kuş tüyü kalem?’’ diyen Çetin ile daha çok gülmüştük.
‘’Şimdi bir benzetme yapacağım da kızların yanında onu yapmamışsındır diye düşünüyorum o yüzden patlıcan diyeyim.’’ Ferit’in sözleriyle Çınar şeklini bozup yerden aldığı bir kozalağı antrenörümüze fırlattı.
Bakışlarını bana çevirdi. ‘’Sen de bir tahminde bulun bilemezsen yerime anlatacak kişiyi ben seçeceğim.’’ dediğinde bir süre düşündüm.
‘’Çamaşır ipine kurumak için asılmış pantolon mu?’’ dediğimde Ferit söylemek istediğimi sesli dile getirdi ve Çınar’ın söylediklerini işaret dilinde çevirdi.
‘’Havuçmuş. Toprağın içinde yetiştiği için başı yerdeymiş ayakları da yaprak kısmı olduğu için eğikmiş.’’
Sözleriyle gözümüzden yaş gelene kadar güldük. ‘’Hayatımda gördüğüm en şekilsiz havuç.’’ diye en çok Ferit dalga geçmişti ki Çınar ‘’Sen anlatacaksın.’’ diyerek onu seçti.
Ferit anlatmak için kalkıp karşımıza geçince beli hafif geriye eğildi. Bir kolunu beline koymuştu diğer kolunu koltukaltından tutarak kıvırmıştı. Başını yukarıya kaldırdığında yüzünü güneşe çevirmişti.
Söylenenleri Çetin telefondan yazarak anlamam için uğraşıyordu ama yazmayı yetiştiremediklerini zaten dudaklardan takip ediyordum.
Çınar, ‘’Kesin korkuluksun.’’ dediğinde Ferit bilemediğini söyledi.
‘’Bana süs havuzlarının ortasında ağızlarından su fışkırtan heykellerdenmiş gibi geldi.’’ dedi Filiz ama o da bilememişti.
Çetin’in elinden telefonu alıp tahminimi yazdım. ‘Yüzünü güneşe dönmüş bir günebakan çiçeği.’
Yazdığımı sesli söylediğinde Ferit şeklini bozarak elini çırptı ve bana baktı. ‘’Bildin.’’
‘’Öyle günebakan mı olur?’’ diyen Filiz ile Ferit aynı şekli bir kez daha yaptı ve sonra söyleyeceklerini işaret diliyle birlikte dile getirdi.
‘’Kollarım yapraklarım işte, başımda yukarıda yüzüm güneşe bakıyor benzemese Kardelen de anlamazdı. En azından Havuçtan iyiydi.’’
Ferit oturmak için geldiğinde elini bana uzatınca bir beşlik çakıp kalktım ve anlatmak için karşılarına geçtim. Ne yapacağımı bir süre düşünüp sonra yere yatarak filmlerde ve çizgi filmlerdeki klasik denizkızı pozunu verdim.
İlk tahmin Çınar’dan geldi. ‘’Bence yılan derisini değişip gitmiş sen de arkada kalan o derisin.’’
Ferit işaret diliyle çevirdiğinde başımı hayır anlamında salladım ama söylediklerine gülüyordum. Filiz ‘’Oyuncak çalı bacaklı bebekler oluyor ondan mısın?’’
Hayır dediğimde Ferit, ‘’Çınar tahminini ucundan kaçırdı. Yılan derisi değil ama solucansın.’’
Gülmem iyice artmıştı. Son tahmin hakkı Çetin’indi o da bana hayran hayran bakıp duruyordu. Ferit dürttüğünde dalgınlığından çıkıp cevap verdi. ‘’Denizkızı.’’
Yattığım yerden kalktığımda anlatması için yerimi ona bıraktım. Dümdüz durup iki kolunu yana açtığında Filiz herkesten önce davranıp ‘’T cetveli.’’ dedi. İlk anda bilmişti.
Filiz karşımıza geçtiğinde ellerini yere dayadı. Belden kıvrık halde yarım daire şeklinde duruyordu. ‘’Yarısı doğmuş güneş mi?’’ dediğimde kabul etmedi.
‘’Karpuz dilimi.’’ dedi Çetin ama o da bilememişti.
‘’Sapanın lastik kısmı.’’ Çınar’ın sözlerine cevap verdi.
‘’Bir tane düzgün tahminin yok. Cevapların hep kaba, o buz pistinde dans ederken ne kadar romantik görünüyorsan şu an tam tersisin.’’
‘’Ben hep romantiğim yavrum da şurada eğlencesine oynuyoruz işte.’’
Ferit’e ‘’Bunlar yakında sevgili olurlar.’’ dediğimde o da güldü.
‘’Yakından daha erken olurlar.’’
‘’Patlayıp havası sönmüş top mu?’’ diyen Çetin ile Filiz bana bakarak konuştu.
‘’Erkek milleti neden hep böylesiniz? Bakın Kardelen’e ne güzel romantik tahminlerde bulunuyor.’’
Ferit gülerek araya girdi. ‘’Sen karımın yuvarlak yapmayı bir türlü beceremediği şekli bozuk pankeksin.’’
‘’Seni Gönül’e ispiyonlayacağım.’’ dedim gülerek.
Söylediklerimi diğerleri anlasın diye sesli de dile getiriyordu. Filiz, ‘’Söylemezsen numarasını ver ben söylerim. Erkek milletine acımayacaksın kardeşim.’’ dedi.
Filiz boksördü mesleğinin sertliği genel tavırlarında da vardı. Çınar buz pateniyle uğraşan biri olarak bedeni esnek, nazik ve kibardı. Duruşunda bile o romantikliği görürdünüz ama Filiz tam tersi kolları kadınlara göre daha kaslı, bedeni yapılı ve yürüyüşü kabaydı. Yine de yüzü çok güzeldi ve benim canım partnerimin ona bakışları duygularını ele veriyordu.
‘’Ne olduğunu söylesene merak ettik.’’ dedi Çınar.
‘’Gökkuşağıydım. Onun gibi yarım daire şeklinden bir uçtan diğer uca doğmuştum.’’
‘’Kalbime doğalı çok olmuştun.’’ Ferit Çınar’ın söylediklerini çevirdiğinde sonrasında ekleme yaptı. ‘’Söylediğini fısıltı halinde söyledi ben yanında olduğum için duydum ama Filiz’in duymadığına eminim.’’
‘’Yanakları da kızardı.’’ dediğimde ikimizde sessizce gülüyorduk.
‘’Döner pişmiş. Herkese ekmek arası yaptırıyoruz. Tabak isteyen yoktur diye düşünüyorum.’’ Ferit’in ekmek arası sözünü onayladığımızda Filiz tuvalete gideceğim diyerek yanımızdan ayrılmıştı.
Çetin de yardım için Ferit ve Çınar ile gidecekti ama Ferit engel oldu. ‘’Kardelen’i tek bırakma. Biz alır geliriz.’’
Yalnız kaldığımızda telefona yazdığını gösterdi. ‘Arkadaşların çok eğlenceliler.’
‘Öyledirler.’
‘Beni kendi ortamına dahil ettiğin için teşekkür ederim. Sevgili olma isteğimi kabul ettin ama bizi gerçekte öyle görmediğini biliyorum.’’
Telefonu elinden aldığımda hafifçe tebessüm ettim. ‘Seni tanımaya çalışıyorum.’
‘Farkındayım ve sabırla senin beni gerçekten sevgili olarak gördüğün zamanı bekleyeceğim.’ Elimi tutup üzerinden öptüğünde engel olmadım.
Eli yüzüme uzandığında kahkülüm üzerinde durdu ve ağaçtan düşen küçük bir yaprağı arasından çıkardı.
İlgisi, davranışları kalbimi hızlandırıyordu ve onu tanıdıkça bu duygular hangi boyuta ulaşacaktı bilmiyordum. Pantolonunun cebinden minik bir paket çıkararak yapışkanını açtı.
İçinden çıkardığı bilekliği elimi tutup ince bileğime taktı. Üzerinde küçük mavi bir nazar boncuğu vardı. İşaret dilinde, ‘’Boncuk gözlerin kadar güzel değil ama umarım beğenirsin.’’ dedi.
Uzun uzun beğendiğimi söylesem anlamayacaktı ben de daha önce yaptığımız gibi başparmağımı havaya kaldırarak gülümsedim.