ŞAŞKINLIK

1958 Words
Bilgisayardaki dosya listesine yeni bilgileri eklerken, kahvemden bir yudum daha aldım. Kahvaltı şokundan sonra 1 ay kadar bir zaman geçmişti. Kadir, bu bir ay içinde her sabah kahvaltı yapmam için başımda duruyor ve her akşam benden önce evde oluyordu. Neler olduğu hakkında herhangi bir fikrim olmasa da hareketleri tam bir abiyi andırıyordu. Bunun hayali bile komikti ama Kadir resmen abimmiş gibi davranıyor ve beni bir o kadar da koruyordu. Ben bu düşünceler içerisinde dolanırken masama bırakılan dosya ile yerimde sıçradım. Gözlerim o keskin kahveler ile buluştuğunda Yiğit Bey, "Bunları toparla yarına hazır et" emrini verdiğinde hızla dosyayı aldım. Dosyaya baktığımda gördüklerime inanamadım. Kocasından şiddet gördüğü gerekçesi ile boşanan ve silahlı saldırıya uğrayan bir kadının davasıydı. Bir ara televizyonda da haberini görmüştüm. Bu bakışıma Yiğit Bey, "Bazen bu hayvanlar yüzünden erkek oluşumdan utanıyorum" dediğinde aklıma babam geldi. Annemin kesintisiz yediği dayaklar, hakaretler. Benim hala yemekte olduğum dayaklar. Bu insanların aslında girdikleri o dört duvar arasından hiç çıkmaması gerekiyordu. Gözlerim dosyadan ayrılıp Yiğit bey'in bakışlarını bulunca yutkundum. Titrek çıkan sesim ile "Ta-tamam hazırlıyorum" dediğimde kaşları çatıldı. İçimden 'lütfen bir şey sorma' diye haykırıyordum ki ofisin kapısında beliren Bora Bey, "Av. Yiğit Ertürk, beni savunman gerekiyordu. Resmen infazımı verdirmişsin" dediğinde 1 ay boyunca bu demir adamın suratında ikinci kez bir gülümseme gördüm. Yiğit bey yavaşça arkasında bulunan Bora Bey'e döndü ve "Ben senin değil, şirketin avukatıyım ahbap" karşılığını verince Bora Bey gözlerini kısarak, "Sen dostumsun" diye hırladığında Yiğit Bey kendisinden hiç beklenmeyecek bir şirinlik ile "Seni gerçekten çok özleyeceğim.Yeni yılda Amerika'da ol da yurdum kızları biraz nefes alsın" dediğinde şakalaşarak odasına geçmişlerdi.... 2 ay sonra Günler hızla geçiyordu. Kadir sürpriz bir şekilde bana gerçekten art niyet beslemeden abilik yapıyordu. Ayşe cadısı bu durumdan ciddi anlamda rahatsızdı ve babamın da elinden şu anlık bir şey gelmiyordu. Çünkü Kadir ben evde olduğum sürece sürekli evde vakit geçiriyordu. Babamda ondan korkusundan bana bırakın vurmayı, ses dahi edemiyordu. Rubi ilk defa Kadir sayesinde odamdan çıkmış ve salonda koşturmaya başlamıştı. Kadir onu gerçekten çok sevmiş ve Rubi yerine ona Kuçu kuçu diyordu. Şu durum için her ne kadar rüya olarak yorum yapsam da sanırım Kadir'in içinde bir yerlerde saklanmış olan insanlık ortaya çıkmıştı. Bu karmaşa dolu günlerin ardından şöyle bir baktığımda şirkette resmen 3. ayı tamamlamıştım. Yiğit Bey ile bir birimize fazlasıyla alışmış ama ilk günkü gibi resmiydik. Hala adamın bir bakışından ürküyordum. Nedenini bilmiyorum ama onunda beni tanıdığını hissediyordum. Birçok kez yüzümü inceler tarzda bakışlarını yakalamış ve anlam verememiştim. Eminim tekrar bir iz olup olmadığına bakıyordur. Bu huzurlu günlerin artık bitmeyeceğini ve çok kısa süre içinde Kadir'inde desteği ile evden ayrılmayı düşünüyordum. Ta ki bu akşama kadar. Bu akşam eve geldiğimde eve gelen ekip arabasını gördüm. Kadir'den dolayı bu ekim arabalarına aşinaydık ama şu durumda ne olabileceğinden ürkerek hızla eve gittiğimde polisin, Kadir'i kelepçelemiş bir şekilde götürdüğünü gördüm. Şok olmuş gözleri ile ona bakarken, mahalleden bir kadının "Ah kızım bu Kadir'in zamanında dövdüğü adamın davası sonuçlanmış" diye söylemesi ile olanı biteni anlamıştım. Kadir, geçen senelerde mahallede abuk subuk konuşan bir adamı fena dövmüştü. Adam şikâyetçi olmuş ve dava açılmıştı. 3 yıl hapis cezası ile yargılanıyordu. Karar verilmiş olmalı ki Kadir'i hapse götürüyorlardı. Onca yılın ardından ilk defa ona gerçekten abi demek gelmişti içimden. Şu 3 ayda kesinlikle onun sayesinde bu kadar huzur bulmuştum. Gözlerim, istemsizce dolan yaşlarıma engel olamazken, Kadir ile göz göze geldik. Kadir "Kendini koru. Ben gelene kadar kendini koru anladın mı?" diye sorduğunda gözümden süzülen yaşla beraber yutkundum. Kadir'in bu söylediğine sadece başımı sallayarak cevap verdim. Kadir'i çok bekletmeden yanımdan götürdükleri esnada hemen arkasında bana tüm sinsiliği ile bakan Ayşe cadısı ile göz göze geldim. Bu kadın gerçekten kötülük timsaliydi. Yıllarca onu koruyan kollayan, herkese oğlum dediği kişi şuanda hapse gidiyordu ve o sadece bundan zevk alıyordu. Bir insan kötü olunca, iyilik beklenmiyordu. İyilik böyle insanların üzerinde yabancı duruyordu. Babam kapının ağzından "İçeri geçin hadi kurtulduk işte 3 yıl" diye gürlediğinde tiksinerek baktım. 'Onun yerine aslında senin o delikte olman lazım. Hem de yıllarca çıkmaman gerekiyor. Çünkü çocukluğumun katilisin' diye geçirdim içimden ve derin bir nefes alarak eve geri döndüm.... Eve girer girmez kapıda hüzünle havlayan Rubi, Kadir'in arkasından oyun arkadaşını kaybetmişçesine bakıyordu. Babam içeriye girer girmez yaptığı şey ile gözlerim kocaman oldu. Babam ağzından savurduğu bir küfür ile sert bir şekilde Rubi'ye tekme atması ile çığlık atmam bir oldu. Rubi aldığı darbe ile salonun içine savrulurken canının acıdığı belli eden inleme havlaması ile kulaklarımı doldurdu. O anda tüm öfkem bedenimi ele geçirmişti. Gözlerimi ateş bürürken, hemen kapının ardında duran vazoyu elime aldım ve hangi cesaretin nereden geldiğini anlamadan olanca gücüm ile savurdum. Ayşe cadısının çığlığı evi doldururken, babam kocaman olmuş öfkeli gözleri ile bana baktı. Onun ile tehdit dolu bakışmamızın ardından "Senin gibi bir aşağılık adama baba dediğim için utanıyorum. Ama bir daha Rubi'ye bir zarar vermeye kalkarsan yemin ediyorum, senin gibi bir aşağılık adamı öldürürüm. Bundan da gurur duyarım." dediğimde gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. Ayşe cadısı titreyen sesi ile "Al şu pire torbanı odana geç " dediğinde gözlerim tiksindiren bakışlar ile onu buldu. Bir insan bu kadar iğrenç olabilir miydi? Olabiliyordu işte. Tam babamın yanından geçiyordum ki babamın kolumdan kavraması ile acı içinde duraksadım. Çığlık atmadım ama acı yüzümü ekşitecek kadar fazlaydı. Babam benim ile göz göze gelerek, "Bu söylediklerinin hesabını vereceksin" diyerek hırladığında alaycı bir tavır ile "Yüzüme vurmamaya çalış. Bu seferki patronum genelde şiddete meyilli koca ve babaları hapse tıkmaktan hoşlanıyor." Dediğimde bu cümlem ile daha da sıkılaşan eli canımı fazlasıyla yakıyordu. Eminim sıktığı yer gerçekten moraracaktı. Babamın beni savurması ile sırtımın kapıya yapışması bir oldu. 'Evet, başlıyoruz' dedim ve kendimi babamın o şiddet dolu kollarına bıraktım. Babam gerçekten söylediğimi dikkate almıştı ve o iğrenç ellerini suratımdan uzak tutmuştu. Ayşe cadısı keyifle izlemenin yanı sıra endişeli bakıyordu. Bunun nedeni belliydi. Çünkü ilk defa babama meydan okumuştum. Bu hengâmeyi babamın birkaç tekmesi, karnıma savurduğu bir iki yumruk ile atlatmış ve odama geçmiştim. Odamın kapısını kapatmam ile tekrar açılması bir oldu. Tabi ki gelen Ayşe cadısıydı. Yani zafer sırıtması ve konuşması olmasa olmazıydı. Tiksindiren ses tonu ile "Bundan sonra Kadir'de olmadığına göre ayağını denk alacak ya da kendine bir koca bulup defolup gideceksin. Tercih senin " dediğinde suratına tiksinerek baktım. Midem bulanıyordu artık bu kadının suratından. Onun o iğrenç mide bulandırıcı suratına aynı ses tonum ile "Sırf senden kurtulmak için evlenmeyeceğim. Ayağımı denk almaya sıra gelince sana para vermeyeceğim. " dediğimde gözleri öfke ile doldu ve "O zaman daha böyle çok dayak yersin." Karşılığını verince gülümsedim ve alaycı çıkan sesim ile "Bak şu içerideki babam olduğu için değil, babam olan bir insandan dayak yiyen bir zavallı durumu sergilememek için Yiğit Bey ile konuşmuyorum. Yoksa o kocam dediğin adamı öyle bir deliğe tıktırırım ki o çıkana kadar ben çoktan kendi hayatımı kurmuş olurum. Sende kendine başka bir kukla bulmak zorunda kalırsın beni zorlama." dediğimde resmen yutkunduğunu görmüştüm. Aslında durum gerçekten bu kadar basitti. Sadece omzumu açıp, 'bunu bana babam yapıyor yardım edin' demem yeterliydi. Sadece bu kadarı bile sonsuza kadar bu adamdan kurtulmama yeterliydi. Sebebini bilmiyorum ama bu adamın karşısına bu şekilde çıkmak, ondan bu küçültücü durum için yardım istemeyi kesinlikle istemiyordum. ...................................... Sabahın ışıkları çoktan açılmış olan gözlerimi aydınlattığında derin ve sıkıntılı bir nefes vermiştim. Bu sabahta ağrı dolu bir güne başlamış ve bir sonraki günleri de beraberinde getireceğini hissediyordum. Yataktan kalktım ve yavaşça dolabıma yöneldim. Kıyafetlerimi giyip, saçımı başımı düzelttikten sonra işe gitmek için odamdan çıktım. Kapıya yaklaşınca gözüm mutfak kapısına gitti ve kapalı olduğunu görünce tiksindirici bir gülümseme takındım. Bu kadının iyi ki gerçekten bir çocuğu yoktu. Yani böyle bir kadına anne denmesi utanç verici bir durumdu. Bu durum karşısında gerçekten kahrolması gerekirken, kendinden nefret edilen biri olma yolunda devam ediyordu. Bunları umursamayarak ve kimseyi görmeden evden çıkmış olmama şükrederek otobüs durağına doğru hızlıca yürüdüm. 1 saatlik yolculuğun ardından ofisteydim ve çoğu işimi halletmiştim. Yiğit bey henüz ortalıkta yoktu. Bu bir nevi iyiydi. Adam resmen buz dağı misali olması zaten başlı başına bir gerilme sebebiydi. Yani insan soğuk olabilir ama bu kadarı bir nedene bağlıydı sanki. Bu güvensizliğin, soğuk ve yalnızlığın çok büyük bir nedeni varmış gibiydi. Ben bu düşünceler ile gerilirken masadan kalktım ve kalkar kalkmaz karşılaştığım Ozan Bey ile suratımı ekşittim. Bu adam, kendini bir şey zannetmekten vazgeçmesi gerektiğini ne zaman anlayacak ve ofisin kapısından uzak duracaktı bilmiyorum ama bu duruma bir son vermek zorundaydım. Onun için bana tüm iticiliği ile "Günaydın Aylin " diyen Ozan Bey'e zorunlu bir tebessüm göndererek "Günaydın Ozan Bey" karşılığını verdiğimde Ozan Bey yapmacık bir şaşırma ve ardından kısılan gözleri ile "Hala resmi olduğumuza inanamıyorum aşmadık mı artık" diye sorduğunda ona dik dik bakarak, "Neyi aşmamız gerekiyor ki anlamadım?" diye sordum. Ozan Bey gayet lakayt bir tarzda odadan içeriye girip hızla yanıma yaklaştığında "Bu Bey Hanım resmiyetini" diye söylendi. Resmen sabrımla oynuyor ve beni gerçekten çok sinirlendiriyordu. Bu duruma sert çıkan sesim ile "Sizin pozisyonunuz zerre kadar umurumda değil. Pislik müdür takınızı da alın düşün yakamdan. Sizin ile öğle yemeği yemeyeceğim, akşam bir şeyler içmeyeceğim ve bu şirkette birçok kıza yaptığınız gibi beni yatağa atmanıza izin vermeyeceğim. Uzak durun benden!" diye hırladığım da Ozan Bey sanki o kadar hakareti ona değil de başkasına yapmışım gibi sırıtarak "Memnun kalacağın şeyleri reddetmemelisin Aylin. Sonra pişman olursun" diye iğrenç bir tonda fısıldadığında tam arkadan duyulan gür ses ile gözlerinden korku dalgası geçtiğini gördüm. Duruma şikâyet edercesine "Siktir" diye mırıldandığında sadece kahkaha atmak istiyordum. Ama ciddiyetimi koruyarak, ona baktım. Gür ses Yiğit Bey'e aitti ve Ozan ile göz göze geldiğinde pekte iyi şeyler olacakmış gibi bakmıyordu. Yiğit Bey keskin ve öfkeli bakışları ile "Sana asistanımdan uzak durmazsan sonuçlarına karışmam dediğimi hatırlıyorum" diye dişlerinin arasında sert bakan o bakışlar eşliğinde hırladığında Ozan Bey, "Bende sana onun özel yaşantısına karışma yetkin olmadığını söylemiştim" karşılığını verdiğinde, saniyelik bir bakışmanın ardından duyduğum tek şey Ozan Bey'in suratına sıkıca çarpan sert yumruğun sesiydi. Ozan Bey yere yıkılırken Yiğit Bey çoktan yanına kadar gitmiş ve onun ile göz göze gelmişti. Tüm bedeni öfke saçıyor ve sanırım bir tek kelime daha ederse onu öldürebilecek kıvamdaydı. Yiğit Bey gözlerini eğildiği yerden keskin bir bakışla bana diktiğinde sorduğu soru ile afalladım. Böyle bir soruyu kesinlikle beklemiyordum. Yiğit Bey delici bakışları eşliğinde "Bu pisliğin özel yaşantında yeri var mı Aylin?" diye sordu. Gözleri öfke kusuyordu. Sanki 'evet var' dersem o öfke beni de yutacaktı. Zaten evet deme gibi bir durumum yoktu. Onun için kendime güvenen bir ses tonunda "O pisliğin özel yaşantımı bırakın, bu şirket haricinde hayatımda yeri olabileceğini sanmıyorum " karşılığını verince Yiğit Bey bir kaç saniye suratıma baktı. Sonrasında ise çakan yıldırımın görüntü hızı gibi bir saniye yüzünden bir sırıtma geçti ve anında kayboldu. Gözleri yerde doğrulmaya çalışan Ozan Bey'i buldu ve "Duydun mu? Senin gibi bir pisliği hayatında dahi istemiyor. Onun için seni bir daha bu ofiste görmeyeceğim. Anladın mı?" diye gürlediğinde Ozan Bey ile göz göze geldik. Her ne kadar sırıtmak istesem de sadece gözlerine sert bir ifade ile bakmak ile yetindim. Yerden kaktı ve aynı hızla ofisten çıktığında Yerden kaktı ve aynı hızla ofisten çıktığında Yiğit Bey sırtı bana dönük bir şekilde sert ama bir o kadar net çıkan sesi ile "Yarın Bursa'ya gidiyorum" dedi ve bana döndüğünde gözleri gözlerime anlamadığım bir şekilde bakıyordu. Sert desem değil, nezaketten uzak ama insanın içini titreten bir bakıştı. Saniyelik bakışının ardından "Sende geliyorsun" dediğinde yutkunmadan edemedim. Ben neden gidiyorum ki? Diye içimden haykırmak isterken, buna engel olmayarak "Benim gelmem neden gerekli" diye sordum. Yiğit bey gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan "Oradaki firmanın gecesi var ve Hasan Bey benim katılmamı rica etti. Seninde bana eşlik etmen gerekiyor" karşılığını verince içimdeki ses kayboldu. Gözlerim kocaman oldu. Ben nasıl eşlik ederdim ki bu adama? Nasıl ayak uydururdum? Üstelik bir davette elbise giymek gerekir benim öyle bir davette giyebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Ben bu düşünceler içinde kaybolurken Yiğit Bey "Yarın saat 08.00'da seni alırım" deyip hızla odasına geçince titreyen bacaklarımın, ayakta durmama yardımcı olmadığını fark ettim. Onun için hızla sandalyeme yığılır gibi oturdum. Ne giyeceğim, nasıl davranacağım ve en önemlisi evdeki cehennem zebanilerine ne söyleyeceğim. Kahretsin ....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD