bc

GECEMİN YILDIZI

book_age18+
7.3K
FOLLOW
36.1K
READ
possessive
goodgirl
drama
city
first love
like
intro-logo
Blurb

“Mutluluk, her zaman çok uzakta değildi. İlla her acı bitmeyecek diye bir kural da yoktu. Bir adam canını acıtırken başka bir adam o acıları dindirebilirdi. Öyle de olmuştu. Tüm acılarım, onca kederim bu adamın kollarında son bulmuştu. Bugün geçmişime baktığımda, tek güzel şeyin Yiğit Ertürk olduğunu görüyordum.”

Sevginin bu hayatta aşılamayacak engelleri nasıl aştığının, saf ve masum kalplerin bir araya geldiğinde nasıl mucizeler yaratacağının öyküsüydü Aylin ve Yiğit’in yaşadıkları aşk.

Kötülüğe karşı; inadına sevgi, inadına tutku, inadına güzellik, ama illa da aşk…

chap-preview
Free preview
İŞ GÖRÜŞMESİ
Elimde bilgisayarım, hukuk asistanlığı adına ilan verilmiş tüm iş ilanlarına CV'mi göndererek başvuruyordum. gerçekten sıkıcı ve hatta ciddi anlamda sıkıcı bir durumdu ve bu cidden sıkıcı duruma sadece beni güldürmek adına her yanımda hoplayan Rubi katlanıyordu. Rubi yavru bir kaniş köpekti. Bembeyaz tüyleri, küçücük ağzı ile fındık kadardı. O kadar sevimliydi ki saatlerce onun ile sıkılmadan oynayabilir, seni mutlu etmesine izin verebilirsin. Rubi, annemin küçükken bana aldığı kaniş Roo'nun yavrusuydu. Rubi dünyaya dört kardeşi ile gelmesine rağmen hayatta kalan tek yavruydu. Doğumdan 1 ay sonra annesi onu tıpkı benim annem gibi hayatta yapayalnız bırakmıştı. Oda benim gibi sevgiye muhtaçtı ve biz birbirimizi sevmeye karar vermiştik. Ben Aylin 25 yaşındayım. Babam beni sevmekten çok çalıştırmayı seçtiği için, liseden sonra açık öğretimden okumaya devam etmiştim. Aynı zamanda da çeşitli iş yerlerinde asistanlık yaparak hem kendi masraflarımı hem de babamın para ihtiyacını karşıladım. Öyle yanlış düşünmeyin içkisi kumarı kötü huyları yoktur. Tek kötü huyu, annem öldükten sonra evlendiği bu Ayça cadısıydı. Kadının benden büyük oğlu vardı ama hala gözü benim paramdaydı. Onun sayesinde liseden beri her hafta düzenli dayak yerdim. Babam sormazdı bile "Bu ne? Neden böyle demişsin?" diye. Direk yanına çağırır "Aylin annen ne diyor" der. Cevap bile beklemeden girişirdi. Önceden sadece susardım çünkü okulum vardı. beni okuldan alabilir ve gitmem gereken örgün öğretim zorunluluğunu gözü görmezdi bile... fakat nihayet okulum bitmişti. Geçen haftaya kadar hukuk bürosunda güzelde bir işim vardı ama sağ olsun Kadir geri zekâlısının yaptıklarına artık göz yumamayacaklarına karar vermiş ve o anda benim çıkışımı vermişlerdi. Bu durumu öfke ile dile getirdiğimde, Kadir'in delikanlı olduğunu ve anlayışlı olmam gerektiği vurgulanmıştı. Kadir, şu hayatta görüp görebileceğiniz en geri zekâlı insandır. Abla kardeş ile çıkıp üstelik ikisine de aynı kolyeyi hediye edebilecek kadar hem de. Ayrıca tehlikeliydi. Ne zaman durması gerektiğini, kime ne söylemesi gerektiğini bilmeyecek kadar tehlikeli. Daha önce defalarca iş yerinde sorun çıkarmıştı hepsi bir şekilde anlayış ile karşılanmıştı. hatta Kadir'e küçük çaplı her ne kadar umurunda olmasa da uyarıda bulunurlardı fakat son olayda müvekkilin önünde bana bağırmaya kalktığında bürodaki tüm avukatların sabrını tüketmişti. Tabi ki sabrı tükenen avukatlardan özür dileyip gitmek yerine, avukat ordusuna karşı saçma sapan konuşarak durumu daha da zor bir hale getirmişti. Bu tavrı da herkesi daha çok sinirlendirmişti. Zor bela Kadir'in çıkması ile Cihan hukuk bürosunun sahibi Av. Cihan Bey beni odasına çağırıp, gayet kibar bir şekilde "Aylin'cim seni çok seviyoruz ama bu şartlar altında senin ile devam edemeyiz. Abin için şikâyette bulunmamızı, seni o cehennemden kurtarmamızı kabul etmiyorsun ama bizlerde bu şekilde devam edemiyoruz." Diyerek beni kapı dışarı etmişlerdi. Sonuç olarak, 1 haftadır birçok hukuk bürosun, şirketlerin hukuk departmanına başvuruda bulundum ve halada bulunmaya devam ediyordum. 1 saat boyunca bacaklarıma dolanan, bana türlü sevimlilikler yapan Rubi ile oynuyordum. Bu keyifli dakikaları bozan ise odamın kapısını açan Ayşe cadısı oldu. Resmen o yabancıların inandığı cadılar bayramında cadı kostümü giyenler var ya onlardan bir farkı yoktu. Bu kadın konuşmaya başlayınca gözlerimin önüne o cadı görüntüleri geliyordu. Genelde söylediklerini duymamaya çalışırdım ve başka şeyler ile ilgilenirdim. Fakat bu Ayşe cadısı muhakkak damarıma basacak bir nokta bulur ve beni delirtmeyi başarırdı. Bu delirtme sonucu ben onu bir güzel benzetirdim. Babam da akşam gelince beni benzetirdi. Nihayetinde gereksiz bakışmasına ara verip, o iğrenç sinir bozucu sesi ile konuşmaya başladı. "O pire torbası ile oynamayı bırakıp, iş ilanlarına bak biraz. 1 haftadır bir iş bulamadın." Dediğinde gayet sakin bir ses tonunda, "onun adı Rubi ve tüm iş ilanlarına başvurdum." Dedim ve umursamaz bir ses tonunda devam ederek, "Geri dönmelerini bekliyorum" diye eklediğimde, o lanet olasıca uğursuz ellerini göğüslerinin üzerinde birleştirerek, "Bu evin ihtiyaçları var ve onun için biraz daha hızlı iş bulman gerekiyor" dedi. Onun bu söylediğine sakin kalmak adına dişlerimi sıktım ve sıkılı dişlerimin arasından. "Babamın verdiklerini kullan o zaman" dedim. Ayça cadısının gözleri öfke ile büyüdü ve sinirli çıkan sesi ile "1 haftadır oradan kullanıyorum ve sana bakmaktan yoruldum" dediğinde ise öfke ile "Pislik oğlun işten atılmama sebep olmasaydı bu konuşmayı yapmazdın. Oğlunun tasmasını sıkı tut" dediğimde ise suratıma nereden geldiğini anlamadığım bir tokat savurdu. Bu ise bardağı taşıran son damla oldu. Odadaki hatırladığım son görüntü Ayça'nın yerde ve saçlarının ellerimde olduğuydu. Bunun karşılığı tabi ki gelecekti ama olsun ben içimi rahatlatmış ve harbiden saçını başını yolmuştum ya o bana yeterdi. ...................... Yatağıma uzanmış Rubi ile oynuyordum. Aslında oynamakta sayılmaz o benim ayağımdaki çorabı çekiştiriyor, bense sadece ona bakıp gülümsüyordum. Ne kadar mükemmel bir hayatı vardı aslında. Tek derdi, karnının acıkması o giderildiği sürece hiçbir sıkıntısı olmazdı. Eğer zorda kalırsa dişlerini karşısındakine geçirmekten hiç çekinmez ve bunun için ise kimseye hesap vermek zorunda değildi. Bu düşünceler içinde Rubi'ye gülümseyerek kaybolmuşken, çalınan evin kapısı ile gerçek yalnız dünyama geri döndüm. Babam gelmişti. Sadece 10 dk. Sonrada buraya gelecek, önce çemkirecek, sonra küfredecek, en sonunda da sıkı bir dayak atacak... Bunca şeyi yaparken öz kızına bir kere bile sormayacak 'sana ne yaptı da ona saldırdın'. Yâda ona sormayacak 'durup dururken mi saldırdı sana' diye Bu düşünceler içinde, içeriden gelen sesleri dinlerken babamın ayak sesleri benim odama geldiğini belli ediyordu. Tahminimin sert bir şekilde açılan kapı ile onaylandığında yattığım yataktan kalktım ve ayakta ona bakmaya devam ettim. Babam sanki karşısında ona saldırmaya hazır bir düşman varmışçasına suratıma bakarken, o iğrenç kelimeleri de ağzından çıkarmaya başlamıştı. Onun bu küfürlerine sadece gözlerine dik dik bakarak karşılık veriyordum. Babamın kelimeleri tükenip, artık sinirden konuşamamaya başladığında ise yanağımda hissettiğim ilk acı ile yatağa savruldum. Sonra kolumdan çekildim ve ikinci tokat ile dolaba savrulup çarptığımda kolumun ağrımasını önemsemedim. Ama yerden de kalkmadım. Suratıma attığı o tokat hiç canımı acıtmıyordu aslında alışmıştım. Hiçbir dayağından kaçmamış, bırakması için yalvarmamıştım. Yine öyle olmuştu. Yine kaçmamış, yalvarmamıştım. Bu beni sarması, kollaması gereken eller bana tokat atıyordu ama bir gün benim ellerime ihtiyaç duyacaktı. ....................................... Yerdeydim. Sanırım bu sefer bedenim daha çok hırpalanmıştı. Babam tepemde bana bakıyordu. Nefes nefese kalmış, sesi ile "Bir daha saygısızlık edersen daha fazlasını yersin" demesi ile kendimi zorda olsa yerde toparlayıp, ayağa kalktım. Tamamen ayağa kalktığımda kapıda keyif ile bu durumu izleyen Ayşe cadısına baktım. Sonra ise babam ile göz göze geldim. Bedenimdeki acıya rağmen derin bir nefes aldım ve titreyen ama net çıkan sesim ile "Bir gün" dedim ve acı içinde yutkunduktan sonra tekrar derin bir nefes aldım. Sonra devam ettim cümleme "Bir gün, uğruna kızını dövdüğün bu kadın seni öyle bir halde bırakacak ve sen" dedikten sonra duraksadım ve daha net çıkan sesim ile "beni ellerime düşeceksin. Ama ben bu elleri sana vurmak için değil, sarılmak için kullanacağım baba" dedim. Gözlerimin karardığını, yerin ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Dengemi sağlayamadığımdan karşımda duran babamın göğsünden destek almak istercesine kaldırdım ki uzanamadan her şey karardı. Bilincim sessizliğe bürünmeden duyduğum tek ses Rubi'nin havlama sesiydi. Gerisi ise sessiz, acısız, yalnız ve karanlıktı... Gözlerimi sızlayan bedenim ile açtığımda halen daha odamda olduğumu fark etmem uzun sürmedi. Tek fark bu sefer bir çuval gibi yerde değil, yatağımın üzerindeydim. Boynum, kolum ve ayak bileğim fena ağrıyordu. bu gerçekten çok can acıtıcıydı. Hayatım boyunca bir tek annemin hasta yatağındaki haline ağlamıştım. Ölürken bana söz verdirmişti. ' sadece cenazemde ağla çimen gözlüm. Ondan sonra gözyaşını unut. Sevinçten bile olsa senin için ağlamayana akıtma o gözyaşlarını. Kimsenin seni üzüp, ağlatmasına izin verme. Bunun için bana söz ver" demişti ve bende ağlayarak anneme söz vermiştim. Bu sözden 1 hafta sonra annem gözlerini bu dünyaya ebediyen kapatmış ve ölmüştü. Ben ona söz verdiğim gibi sadece ve son kez gömülürken ağlamıştım. Bir daha da kimse için, hiçbir olay için hatta kendim için bile ağlamadım. Bu aklıma gelenlerden kurtulup, yatakta kıpırdandığım da hemen yanımda uyanmamı bekleyen Rubi'nin o tiz ama insana güven veren tonda havlama sesine gülümsedim. Gülümsememi hissetmiş gibi ayaklanıp yüzümü yalamaya başladığında daha sevinçli havlamaya başladı. Onu sakinleştirmek için, "Şiit kızım daha ağırları da olmuştu. Alıştık artık ama değil mi?" diye söyledim ve acı içinde yatakta doğrulup, oturur pozisyona geçtim. Rubi'yi kucağıma alıp, başını okşamaya başladım. Birkaç saat o şekilde durduktan sonra güzel bir duşun bana iyi geleceğini düşünüp, yataktan kalktım. Yavaşça dolabımın hemen yanında olan lambanın ışığını yaktığımda oda tamamı ile aydınlandı. Karanlıktan aydınlığa yaptığımız hızlı geçiş yüzünden gözlerim kısıldı ve bir süre öyle kaldıktan sonra ışığa alıştım. Dolaba yönelip, temiz kıyafet almaya kalktığım anda aynada gördüğüm yansıma ile donup kaldım. Çenemin altından başlayıp, boğazıma doğru ilerleyen kızarıklık, tokat yemekten kıpkırmızı olmuş iki yanak ve sıkmaktan artık morarmaya yüz tutmuş bir kol. Tamamen darmadağın görünüyordum. Artık çalışmıyor olduğum için yüzüme vurmaya çekinmemişti. Tiksinti ile gülümsedim ve dolaptan bir kaç parça kıyafet alıp yavaşça odamdan çıktım. Odamdan çıkarken şu dünyada karşılaşmayı hiç istemeyeceğim 2. kişi ile olan Kadir ile karşılaştım. Kadir ile göz göze geldiğimizde donuk gözler ile bana baktı. Ardında pis bir sırıtma takınarak yanıma doğru yürüdü. Tam dibimde durmasını iki saniyesini almıştı. Gerçekten mide bulandırıcıydı. Boylu poslu biriydi. Kalıbına göre karakteri olsa 10 numara adam olurdu. Buda onda olmadığı için o mükemmel kalıbı bir işe yaramıyordu. Kadir, "Yine ne yaptın?" diye iğrenç bir tonda sorduğunda, dişlerimin arasından tıslayarak, "Hiçbir şey yapmadım. Sadece bugün annenin canı sıkılmış" karşılığını verdiğimde gülümsemesi soldu ve kızgın surat ifadesi ile tam konuşacakken "Bugün dayak kotamı doldurdum. Hastanelik olmamı ve başının derde girmesini istemiyorsan birkaç gün sabret" dediğimde Kadir şaşkın gözler ile suratıma baka kaldı. Onun bu durumuna aldırış etmeden sarsak bir şekilde yanından geçerken, arkamdan hırlayarak, "Biraz uyumlu olsan bu kadar kötü olmaz aslında " dediğinde gözlerimi öfke ile ona dikip, "Bu eve geldiğiniz ilk gün çok sevinmiştim." dedim ve dolan gözlerimdeki yaşları derin bir nefes alarak geri gönderdim. Ardından, "Annen için değil ama beni hiçbir şey için korumayan babama karşı koruyacak bir abim oldu diye. Bana abi olursun sandım. Azda olsa babamdan korursun sandım ama" dedim ve arkamı dönerek "Ne kadar saçma bir hayal değil mi?" diye sordum ve umursamaz bir havada banyodan içeriye girdim ............. Kollarımın ağrıması ve bedenimin her an yere yıkılacak olmasına aldırmadan üzerimdekileri çıkardım ve duşun altına girdim. Suyun bedenimden akması ve değdiği her yerin biraz gevşemesini hissederken aklımdan bir gün bu evin dışında bir hayatım olacağını geçirdim. Yüzümün acıyla buruşması için değil, kahkahalarla gülmem için uğraşan, beni benden daha çok koruyan, seven hatta beni benden çok seven biri elbette olacaktı. Rubi ben ve beni sevecek olan o aşk. Belki bir gün bende anne olurdum. Güzel hayaller tabi ama hayaller güzel işte. 1 Hafta sonra Tam bir hafta olmuştu. Vücudum düzelmişti. O kadar ağrım yoktu. Kolumdaki kızarıklığın morarması dışında. Bu analiz eşliğinde koluma krem sürerken, çalan telefonum ile dikkatim yatağın üzerindeki telefonuma gitti. Telefonu elime aldığımda ekranda gördüğüm numarayı bilmediğimden kaşlarımı çattım. Sonra anında aklıma gelen başvuru yaptığım iş ilanları ile heyecanlanarak telefonu açtım. Telefonda mekanik bir ses tonunda bana " Merhaba Aylin Duran ile mi görüşüyorum? " diyen bayan ile afallasam da hemen " Evet, benim" karşılığını verdim. Telefondaki bayan "Yılmaz Holding’den Bahar ben. Yapmış olduğunuz asistanlık ilanımız için yarın görüşmeye davet ediyoruz. Müsait misiniz?" diye sorduğunda heyecan ile "Evet, tabi ki müsaidim saat kaçta gelmem gerekiyor " diye sorduğumda bayan saati ve şirketin konumu hakkında bilgi verdikten sonra telefonu kapattı. Yarın saat 11.00 'da iş görüşmem vardı. Ayrıca bu işe gerçekten çok fazla ihtiyacım vardı. Akşam olduğunda ertesi sabah görüşme için kıyafetlerimi hazırlayıp, erken saatte yatağıma girdim. Yarın bu işe gerçekten alınmam gerekiyordu. Artık en azından haftanın 5 günü bu evden kurtulmam ve beni meşgul edecek şeyler ile aklımı doldurmam gerekiyordu. Aynı zamanda para biriktirmem gerekiyordu. Sabahın erken saatinde uyanmıştım. Tüm hazırlığımı yapmış, göndermiş olmama rağmen CV'mi yanıma almıştım. Kolumdaki izin belli olmaması için fakir kol bir gömlek giymiş ve siyah bir kumaş pantolon ile tamamlamıştım. Ok fazla makyaj yapmama gerek yoktu. Saçlarımı da açık bırakmıştım. Aynada şöyle bir kendime baktım. Her şey tamamdı. Trafiği de göz önünde bulundurduğumda evden çıkmamda bir sakınca çoktu. Evden çıkarken kimsenin uyanmamış olmasına şükrederek yola koyuldum. Her zamanki gibi berbat bir trafik vardı. Ama benimde 2 saat gibi bir uzun bir vaktim. Yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuğun ardından devasa bir binanın önünde duruyordum. Giriş kapısının üzerinde kocaman harfler ile Yılmaz Holding yazıyordu. Ciddi ve uzun bir süredir faaliyette olan bir firmaydı. Geçmiş iş yerimdeki ayrılış nedenim göz önünde bulundurulursa çok fazla şansım olacağını sanmıyordum. Derin bir nefes aldım ve her ne kadar şansım olmasa da umudumu kaybetmeden, girişten içeriye adımımı attım. Büyük bir giriş ve aynı büyüklükte bir danışma masası vardı. Her yer şık ve lüks dizayn edilmiş, buram buram kalite kokuyordu. Henüz öğlen olmamasına rağmen çok fazla insan vardı. Çalışan olarak gördüğüm kadınların podyumdaki mankenlerden bir farkı yoktu. Hemen hemen hepsi sanki işe gelmeden önce bir kuaförden çıkmış gibiydi. Her biri sanki dünyadaki tek kadınmış edası ile yürüyordu. Etrafa köyden yeni gelmiş insan imajını bıraktım ve kendini bilgisayara gömmüş olan kıza doğru yürüdüm. Danışmada masasına geldiğimde tedirgin sesimi bir kenara bırakıp, daha net çıkan sesim ile "Merhaba" dedim. Saçları kestane renginde olan ve o güzel yüzü ile bu masada değil, bir ajansta olmasını gerektiren bir bayan ile karşı karşıya kaldım. Öyle güzel kehribar rengi gözleri vardı ki her hali kadın her hali ile 'ben güzelim' diyordu. Hayranlık dolu bakışımı bölen kız "Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?" karşılığını verdiğinde hızla "Bugün hukuk departmanınızda iş görüşmem vardı" dediğimde kızın bana gülümseyen yüzü acı bir tebessüme yerini bıraktı. Yine o acıyan ses tonunun yüklendiği sesi ile "Tabi, sizi şöyle alayım. Yiğit Bey'in Ofisi 5. katta haber vereyim" dediğinde teşekkür ettim ve beklemeye başladım Kız telefonda kısa bir konuşma yaparak, bana döndü ve "Aylin Hanım değil mi?" diye sordu. Cevap vermeden sadece gülümseyerek başım ile onayladım. Onayımın ardından telefonda birkaç kelime daha söyledi ve "Tamam, gönderiyorum" kelimelerinin ardından telefonu kapatarak gözleri gözlerimi buldu. Yine o acı gülümsemesi ile gidecek olduğum ofisi tarif etti ve bende şık bir labirenti andıran bu şirkette yönümü kaybetmemek adına dua ederek asansöre yöneldim. Asansörün 5. kata geldiğimizi belirten sesi duyulup kapı açıldığında, adım attığım bölüm giriş bölümünden daha da hayran kalınacak bir şıklıktaydı. Kahve ve siyah ağırlıklı tam bir hukuk bölümüne yakışır cinsten ağırlık vardı. Hayranlığıma ara verip, hızla ilerideki masada oturan ve beni gördüğünde gülümseyen kıza doğru yürüdüm. Kız, "Merhaba Aylin Hanım, Yiğit Bey sizi bekliyor" dediğinde ona gülümsedim ve peşine takıldım. Kız beni simsiyah bir kapının önüne getirdiğinde duraksadı ve bana dönerek, "Bu işi istiyor musun? Diye sordu. Sorduğu soruya afalladım. Geri zekâlı bu işi istemesem burada ne işim var diyesim geldi ama bunu yutmayı tercih ederek şaşkın ses tonunda "Tabi ki istiyorum" dedim. Kız kendinden emin bir ses tonunda "O zaman içeride sakın yalan söyleme" karşılığını verdi. Duyduğum şey ile daha da çok afalladım ve hızla "Neden yalan söyleyeyim ki " karşılığını verince kız "Çoğu gelen asistan adayları yalan söylüyor. İnan bana içerideki adam yalan yakalama avcısı gibi. Her şeyi doğru söylersen iş hakkında hiçbir şey bilmesen bile işi sen kaparsın" dediğinde kıza kızsam mı? Teşekkür mü etsem bilemedim. Ben düşüncelerimde herhangi bir karara varmadan kız kapıyı çaldı ve açıp kenara çekildiğinde bana sadece içeriye girmek kalmıştı. Tüm yer koyu renk ahşap ile kaplıydı. Şarap kırmızısı ve altın rengi süslemeler ile dekore edilmişti. Yerden tavana kadar olan kitaplıklar, düz mermer, parlak gümüş malzemelerden yapılmış burma figürler ve hukuk terazisi olduğu belli olan heykellerin arasında bir dolu deri ciltli kitaplar birlikte arkasındaki duvarda yükseliyordu. Sol tarafındaki duvar kırmızıya boyanmıştı ve üzerinde yine hukuk ile ilgili resimler vardı. Ahşaptan yapılma büyük masası, göz korkutucu bir hava yaratıyordu. Odayı incelemeye devam ettiğim esnada masada oturan kişi ile göz göze geldim. Sık ve kapkara saçlar, zarif ama keskin bir biçimde çatık kaşlar ve birçok erkeği hanzo olarak göstermesine rağmen onda mükemmel duran kirli sakalı. Gözleri neredeyse ışığı yutan kahvelikte, insanın içini delen bakışlara sahipti. Bakışları o kadar soğuktu ki içimin ürperdiğini hissettim resmen. Nedenini bilmiyorum ama olumlu hiçbir şey hissetmiyordum. Bu dalgınlığımı bozan "Beni izlemen bitti ise otur da mülakata başlayalım" diyen aynı bakışları kadar soğuk olan sesi ile Yiğit Bey oldu. Bir anda bana mı dedi diye şaşkınlık ile etrafıma bakındım. Ama etrafta benden başka salak göremeyince hızla "Şey özür dilerim" dedim ve hızla masasının hemen önündeki sandalyeye oturdum. Dakikalar geçti fakat hala önündeki CVme bakıyordu. Bu durum her ne kadar can sıkıcı olsa da bu işe ihtiyacım olduğundan çenem kapalı durmak zorundaydı. Yaklaşık 5 Dk'nın ardından derin bir nefes aldı ve "Evet" diyerek benim ile göz göze geldiğinde resmen nutkum tutuldu. O bakışlar insanı başka bir âleme götürür, hatta orada bile bırakabilirdi. Yiğit bey sert bir ses tonunda "CV'nizi inceledim. Gayet başarılı. Ama Cihan hukuk senin gibi bir asistanı kaybetmezdi" dediğinde görüşmenin aslında başlamadan bittiğini anlamış oldum. Tam bir şey söyleyeceğim esnada Yiğit Bey lafı ağzıma tıkarak, "Burada işine son verildiği yazıyor. Hangi konuda anlaşamadınız?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Yalan söylemenin bir yararı yoktu. Buradan çıktığımda kesin orayı arayacaklardı. Referans için iyi yorum yapsalar da çıkarılma nedenimi söylemeden o telefonu kapatmayacaklardı. Hele ki birbirlerini tanıyorlarsa. Yutkunarak konuşmaya başladım. "Aslında işle ilgili herhangi bir sıkıntı yoktu" dedim ve duraksadıktan sonra, bir derin nefes daha aldım. Evet, bu işe ihtiyacım vardı ama bu kadar da ezilemezdim. Onun için net çıkan sesim ile "Nasıl olsa sizin içinde sorun olacağından söylememde bir sakınca yok. Üvey abimin iş yerinde birkaç olayını engelleyemediğimden benim ile devam etmeme kararı aldılar." dediğimde hala o sert bakışları içimi delercesine bakıyordu. Buna rağmen konuşmaya aynı ses tonunda devam ederek, "Sanırım sizin de bu şartlarda benim ile çalışamayacağınız kesin. Onun için çok fazla vaktinizi almayayım" dedim ve oturduğum sandalyeden hızla kalktım. Elimi uzatmadan "Hoşça kalın" dedim. Bu süreç içinde o soğuk bakışlarını, gözlerimden bir an bile ayırmamıştı. Gayet sert, soğuk ve her an aşağılayıcı bir laf söyleme havasında bakıyordu. Bu bakışlara aldırmadan arkamı döndüm ve hızla kapıya yöneldim. Tam elim kapının kolunu kavramış açıyordum ki duyduğum ses ile resmen yere çivilendim. "İnsan kaynakları departmanına git ve işe giriş evrakların için neler hazırlaman gerekiyor öğren. Hepsini yarın hazırla ve çarşamba saat 9.00'da öndeki masada ol" dediğinde içimi kaplayan duygu ile her an bayılabilirdim. Ben bu duygu ile savaşırken, "Ben konuşurken kapıya değil, bana bakmanız gerekiyor Aylin Hanım!" diye gürleyen ses ile yerimde sıçradım resmen. Bakışlarım bakışlarına sabitlendiğinde ise nefesim f-resmen kesilmişti. kahverengi karanlık çukurlar neredeyse korku salıyordu. Odadan dışarıya çıktığımda ise derin bir nefes alıp başarmam gereken bir çok konuyu aklımdan geçirdi. disiplinli, dikkatli olamam gerekiyordu. bu duruma yabancı değildim. önceki çalıştığım iş yerim çok yoğun ve normalde bir avukatın asistanı olarak işe alınmış olsam da ofisteki diğer avukatların ilerini takip ediyordum. her biri işimde ne kadar dikkatli, ne kadar öz verili çalıştığımı dile getirir ve kendilerine bir asistan bakmak yerine her biri işlerini bana not aldırırdı. burada sadece tek avukat vardı disiplinli, sistemli ve kuralcı olması sorun değildi bende o şekilde çalışıyordum ve zorlanmayacağımı düşünüyordum.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Kalbimin Derininde

read
10.6K
bc

HÜKÜM

read
158.6K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
17.7K
bc

Leyl Tutkusu

read
398.3K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
8.2K
bc

Ufaklık | Texting

read
2.5K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
10.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook