Tek bir cümle söylemem yeterliydi. İki kelimelik bir cümle tüm hayatımı değiştirirdi. 'yardım eder misiniz?' derdim. Oda ederdi. Bu bakışın, bu karakterin sahibi bana yardım ederdi. Beni o evden, Ayşe cadısından, babamdan çekip kurtarırdı. Ama ya sonra? O evden başka bir yerim yoktu ki. Rubi'den başka hiçbir varlığım yoktu. Ne bir akrabam, ne bir arkadaşım nede param. Hem bana iki kelimem için yalvaran gözler ile bakan bu adam için sadece hayatını şiddetten kurtardığı bir kız olarak, onun yanında çalışmaya nasıl devam edebilirdim ki? Ayrıca nasıl denir ki 26 yaşında, kendi ayakları üzerinde duran fakat babası tarafından şiddete maruz kalan bir kızım, bana yardım eder misin? Diye söylendim içimden ve içimden 'Bak Yiğit Bey, babamdan, yani beni bu dünyada koruyup kollaması gereken bu adamdan en ufak bir şeyde öldüresiye dayak yiyorum. Beni kurtar" diyerek kendim ile alay ettikten sonra, ciddileştim ve bu utancı açıklayamaz, bana acımasına izin veremezdim. Onun için şaşkın duran suratımı toparlayıp,
"Evet, haklısınız" dedim ve derin bir nefes alarak,
"Kahvaltınızı yapabildiniz mi?" diye sordum. Yiğit bey kaşlarını çatarak bana baktı. Ve ben onun bu bakışına aldırış etmeden
"Bende bir çay alayım o zaman" dedim ve arkamı dönüp tam bir adım atacakken Yiğit bey sert sesi ile
"Senin kim olduğunu ve yaşadıklarını biliyorum Aylin Duran" dedi ve bu cümlesi ile ben olduğum yere resmen çivilendim. Ona hiç dönmeden ve tek kelime etmeden öylece durdum. Tamda tahmin ettiğim gibi, kesin suratımı fark ettiği anda birçok araştırma yapmıştı ve her şeyi ayrıntısına kadar öğrenmişti. Yiğit Bey'in adım attığını hissettim. Saliselik bir zamanda onu hemen arkamda milimlik uzağımda hissetmem ile tüm bedenim alev almış ve nefesim ciğerlerime yetmemeye başlamıştı. Bu lanet olası şeyi neden yapıyordu ki? Ona neydi? Neden kendini bir Süpermen sanıyordu ki? O teklifini sundu, bende kabul etmedim. Uzatmaya ne gerek vardı? Evet, o evden, o adamdan, o lanet olası sürtükten kurtulacaktım elbette ama bunu kendim başaracaktım. Daha 3 aydır yanında çalıştığım patronum sayesinde değil. Ben bu düşünceler içerisinde terlerken Yiğit Bey'in
"Karşındaki kişinin şiddet görüp, görmediğini tepkilerinden anlayabilmek için onları yaşamak gerekir Aylin. Bunlara katlanmak içinde nedenlerinin olması gerekir." Dedi ve derin bir nefes verdi. O nefes, saçlarımdan tüm bedenime işleyip, ayaklarımın titremesine sebep olurken hala sesimi bulamıyordum. Yiğit bey,
"Hiçbir kadın, çocuk ya da genç kız, kendinden daha güçlü diye böyle bir duruma maruz kalmamalı, hele ki kurtulmak için fırsatları varken" dediğinde yutkundum ve bu duruma daha fazla dayanamayarak hızla ona döndüm. Karşılaştığım gözler ile kendime lanet okudum. O keskin kahveler bir anda gözlerime kilitlenmişti. O kadar yakındık ki sadece milimlik bir yakınlaşma ile o tehlikeli sulara dalabilirdim. Gözleri tüm yüzümü tarıyor, beni ve içimi ayrı ayrı görüyormuş gibi bakıyordu. Sonrasında ize fark ettiğim his ile tüm bedenim korku ile doldu.
Ben, hiçbir zaman kalbimin yanında bir kalp hayal etmemiştim. Nasıl bir adamı severim? Nasıl bir sevgilim olmalı? Karakteri? Boyu? Tipi? Bunları hiç düşünmemiştim. Ama gözlerim gözlerine takılınca kalbimin, bulunduğu duvarın arkasında kıpırdanması, nefesimi kesmişti. Lanet olsun ben bu adama âşık olacaktım. Bu adam yıllardır hayalini bile kurmadığım kalbin sahibiydi. Bu kollar yıllardır beklediğim korunma kalkanları, bu kaslı geniş göğüs yıllardır özlemini duyduğum huzurlu limandı. Ama imkânsızdı. Ben bu suya dalamazdım. İlk âşık olduğum adam bana acıyan biri olamazdı. Olmaz Aylin topla kendini. Bu adam iyi, dürüst, sağlam bir karakter ve sadece acır. O sana âşık olmayı bırak, acımaktan öte bir his beslemez. Diye aklımdan geçirdiğim düşünceler ile kendimi o denizin kumsalından geriye çektim. Titrek bacaklarımın son gücü ile bir adım geriledim. Sert çıkarmaya çalıştığım sesim ile
"Yiğit bey, hakkımda ne biliyorsunuz bilmiyorum. Neyden bahsettiğiniz hakkında da bir fikrim yok. Ben iş dışındaki hayatının çok fazla didiklenmesinden hoşlanan biri değilim. Evet, zor bir aile yaşantım var. Fakat bu zorluğu kaldırabilirim. Yardıma ihtiyacım yok. Teşekkür ederim." Dedim ve derin bir nefes daha alarak,
"Ben kendime bir çay alacağım sizde ister misiniz?" diye sorduğumda Yiğit Bey birkaç saniye gözlerime baktı. Sonrasında ise sanki saniyelerdir içinde tutuyormuş gibi tuttuğu nefesini bıraktı. Herhangi bir anlam yükleyemediğim ses tonu ile
"Hayır, Aylin Hanım" dedi ve yanımdan geçip, bana hiç bakmadan feribotun içindeki arabaların arasında gözden kayboldu...
.........................................
Feribot 3.30 saat süren yolculuğun ardından Bursa'ya varmıştık. Sonra yola karadan araba ile devam etmiştik. Yolculuk boyunca birbirimize hiç bakmamış, tek kelime etmemişimizi garipsemedim çünkü zaten böyle olması gerekiyordu. O patronumdu ve bende onun asistanıydım. Çok fazla samimi olmaya gerek yoktu. Elimdeki dosyayı incelemeye başlamış ve yolculuğun sonuna kadar da şirketin yeni bir inşaat için Bursa'da bir taşeron firma ile anlaştıklarını ve Yiğit Bey'in hukuki işlemleri halletmek için burada olduğunu anlamıştım. Artı şirketin katılması gereken bir davet olduğunu söylemişti ve ben davetin sıradan bir iş yemeği tarzı olduğunu düşündüğüm için kendime lanet ettim. Resmen büyük bir eğlenceydi ve kesinlikle etrafta sayısız şık kadın olacaktı. Ben bu düşüncelerde kaybolurken yolculuğun bittiğini arabanın durması ile fark ettim. Araba öyle çokta büyük binada olmayan bir firmanın önünde durunca Yiğit Bey, çantasını aldı ve arabadan indi. 2 saatlik toplantının ardından otele geçmiş ve resepsiyonda odamın anahtarı verilirken Yiğit Bey her zaman ki resmi ses tonu ile
"Eğlence zımbırtısı saat 20.00'da başlıyor. 19.30' burada olursan, katılır erkenden de kalkarız" dediğinde hızla
"Tabi Yiğit Bey" dedim ve aynı hızla başka bir konuşma olmaması için odama doğru yürüdüm...
...........
Oda gayet lüks bir odaydı. Hayatımda ilk defa otelde kalıyordum. Garip bir histi ama gülüp geçtim. Ben hayatım boyunca ilk defa yatağımdan başka bir yatakta uyuyacaktım. Hızlı bir duş aldım ve yanımda getirdiğim eşofmanlarımı üzerime giydim. Daha 6 saat vardı. Bu zaman aralığında biraz olsun dinlenebilirdim. Fazlasıyla yorgundum. Azıcık rahat uyku bedenime ilaç gibi gelecekti.
Uyandığım saat 18.00 olmuştu. Hızla elbisemi giydim. Saçlarımı iki yana açıp, sade bir şekil verdim. Çok makyaja gerek yoktu. Zaten sevmezdim. Çantamı aldım ve odamdan çıktım. Odamdan çıkmam ile 3 oda ilerideki odasından çıkan Yiğit Bey ile olduğum yere çivilendim. Gri gömlek, siyah takım ve kravat ile mankenlere taş çıkarır olmuştu. Bu adam kendisine bakan tüm kadınların aklını başından alabilirdi. Resmen nutkum tutulmuş öylece kalmıştım. O bu durumumu fark etmeden kendimi toparladım ve ona doğru yaklaştığım esnada Yiğit Bey,
"Hadi bakalım" dedi ve eli ile önden yürümemi işaret ettiğinde hızla önden yürüdüm. Araba ile yarım saatlik bir yolculuğun ardından, çok şık bir otelin önünde durduğumuzda endişeli gözlerle otele baktım. Dışarıdan bakılınca gerçekten çok şık bir yerdi. Kapıda bekleyen güvenlik otelin dışarıdan görünümü gerçekten lüks bir yer olduğunu belli ediyordu. Her halim ile buraya ait olmadığım belli oluyordu. Gelmeseydim daha iyi olurdu. Ama gelmiştim. Ben bu iç sıkıcı duygular ile boğuşurken endişeli bir ses tonunda,
"Bir sorun mu var?" diye soran Yiğit Bey ile göz göze geldim. Kırılgan bir ses ile
"Sorun yok ta" dedim ve sustuğumda Yiğit Bey hislerimi anlamış gibi,
"Bende pek hoşlanmam. Bir görünelim, kalkarız." dediğinde sadece başım ile onaylayarak cevap verdim. Oda sevmiyordu yani böyle yerleri. Hâlbuki dışarıdan bakıldığında bu tip organizasyonların adamıymış gibi görünüyordu. Sıkıntılı bir nefes veren Yiğit Bey,
"Bak, bana bakınca ne görüyorsun bilmiyorum? Ama ben de senin gibi bir çalışanım ve hayatım böyle değil " dediğine içimde bir şeylerin kıpırdandığını hissettim. ' Lanet olsun bu adamın zihin okuma gibi bir özelliğimi var' düşünmeden edemedim. Sonrasında ise arabadan inince hızla bende arabadan indim. Arabanın etrafında dolanıp, yanıma geldiğinde ise gözlerimin içine bakarak, uzattığı eli ile afallayıp kaldım. Tereddüdümü anlamış gibi
"Bana bu gece eşlik edeceksin. İçeride fazlasıyla yapışkanlar var. Sen beni, ben seni kurtaracağım" dediğinde hafif tebessüm ederek, elimi o kocaman elin içine bıraktım. Elimi sıkıca kavrayıp, beni yürüttüğünde kalbimin atışı korktuğum şeyi yapıp, önüne ördüğüm ilk duvarı parçalamıştı. Tüm bedenim ürpermiş, alev almış ve bacaklarım titremeye başlamıştı. Tam otelin önüne geldiğimizde elimi koluna çıkarıp, koluna girmemi sağlamıştı. Ben asistan Aylin Duran, bir nevi patronu olan Av. Yiğit Ertürk'ün kolunda şirketimizin adına düzenlenmiş bir geceye giriş yapıyordum. İnanılır gibi değil, şu durumun hayali bile imkânsız, gerçek ötesi bir şeydi...
Salona giriş, hoş geldiniz karşılamaları, konuşmalar sonlanmış ve bize hazırlanmış olan masada oturmaya başlamıştık. Etraftaki kadınlarında erkeklerinde gözleri bizim üzerimizdeydi. Bu durum cidden rahatsız edici bir durumdu. Ben etrafı incelerken Yiğit Bey,
"Birazdan geliyorum" diyerek masadan kalktı ve çıkışa doğru gittiğinde, masada tek başıma kalmıştım. Birkaç dakika içinde tepemde beliren, genç ama itici bir adam ile içime bir huzursuzluk doldu. Adam önce anlamsız bakışları ardından da itici bir sırıtma ile beni süzdü ve elini uzatarak,
"Merhaba, ben Önder" diyerek kendini tanıttı ve bende nezaketen elini sıkarak,
"Bende Aylin" diyerek ismimi söyledim. Adam elimi çekmeme izin vermeden sıkmaya devam edince sert bir şekilde çekerek elimi kurtardım. Karşımdaki adam sanki bundan hiç etkilenmemiş gibi
"Ben Yılmaz Holding'in Bursa şubesi Finans müdürüyüm. Seni daha önce Yılmaz Holdingde göremedim. Yiğit'in nesi oluyorsun?" Diye sorunca, duraksadım ve cevap vereceğim esnada elimi tekrar kavrayarak,
"Ya da gel müzik çok güzel. Dans ederken konuşacak konu olur" dediğinde gözlerim kocaman oldu. 'Ne dansı ya' diye söylendim içimden ve panik ile
"Teşekkür ederim ama dans etmek istemiyorum" karşılığını verince adam sanki beni hiç duymamış gibi
"Hadi ama hayatımda hiç reddedilmedim" karşılığını verdi. Hızla cevap verecektim ki arka taraftan gelen ses ile çenemi kapadım. Yiğit Bey,
"Her şeyin bir ilki vardır" diye hırladı ve o anda adamın yüzünde bir tiksinti belirdiğinde Yiğit Bey'in emin adımlar ile adama doğru yaklaştığını hissedebiliyordum. Adamın tam karşısında durduğunda adam sırıtarak,
"Hanım efendi çalışan değil mi? Yani bırak da kendi karar versin" diye alayla söylendiğinde Yiğit Bey'in elini omzumda hissettim. O elin orada sıcaklığını hissetmem ile kalbimin atışı hızlandı. O kadar hızlı atıyordu ki resmen nefes alışım hızlanmış ve aldığım nefes ciğerlerime yetmemeye başlamıştı. Oda yetmezmiş gibi birde kulaklarıma dolan
"Salona kolumda girdiğine göre, benim ile beraber. Şu anda bir çalışan değil" diyen Yiğit Bey'in sözleri ile tüm bedenim felç geçirmişti. Şu anda dayaktan değil ama kesinlikle kalbimin atışından bayılacaktım. Adam kıstığı o itici gözleri ile masadan uzaklaşırken saniyeler sonra kulağıma hırlarcasına fısıldayarak
" Ceylanı 5 dakika yalnız bırakırsan anında etrafını çakallar sarar " diyen Yiğit Bey, saliselik bir bekleyişin ardından
" Çakallar ceylana bayılır ama unutma ceylan, aslanın alanındaysa sadece etrafında dolanmak ile yetinirler" dediğinde kalbim içimde çağladı resmen. Öyle atıyordu ki her an bedenime yayılan bu histen bayılabilir, hatta ölebilirdim. Ama yine de kendimi zorladım ve titreyen sesim ile fısıldadım,
"Aslanın alanında mıyım ki ben?" diye. Yiğit Bey'in küçük bir kıkırtı sesi çıkardığını duydum ve o an yüzünü görmek için neler vermezdim diye düşündüm. Sonrasında ise kulaklarıma gelen
"Benim masamda oturuyorsun Aylin" cümlesi ile nefesim kesildi. Gözlerim kocaman oldu. Bedenim alev aldı. Ve kalbim öldürücü darbeleri ile bu günün ikinci duvarını da yıkmış oldu. Duvarın parçaları tozu dumana katarken içimde Yiğit Bey, omuzumda olan elini, kolumda kaydırdı ve eli avucumu bulduğunda çoktan karşıma geçmiş ve o kahve karanlığı gözlerini gözlerime dikmişti. Sonrasında ise o biçimli, insanın içini kıpırdatan, karnına sancı girmesini sağlayan dudakları ile
"Çakalı def ettiğimize göre Sezen Aksu'nun şarkısında oturmak yakışmaz" dedi ve bana hiç sormadan beni hafice çekip kaldırdı. Beni piste doğru çektiğinde, elimde olan eli, belime dolandı ve boşta kalan elinin içine avucumu yerleştirdi. Bende boşta kalan elimi onun o geniş omzuna yerleştirdiğimde Sezen Aksu'nun Seyirlik değil ömürlük olsun şarkısının melodileri kulaklarıma doldu ve gözlerim o kahve karanlığın sıcaklığında takılı kaldı.