HOŞ GELDİN AŞK

1198 Words
Yiğit'ten Aşk, aşk denilen duygu hiç bu kadar yakınımda olmamıştı. 30 yaşında, kariyerinin çıkışlarında olan bir adam için zor bulunan bir histi bu his. Kız resmen sabun kokuyordu. Bir sabun kokusu hiç insanın nefesini keser mi? Bu kollarım hiçbir zaman, bir tene dolanmak için irade gücüne ihtiyaç duymamıştı. Onu her gördüğümde kollarımın arasına alıp, sarıp sarmalamak, herkesten her şeyden saklama isteği ile dolum taşıyordu bedenim. Yeşil gözleri her ne kadar güçlü baksa da dokunsam ağlayacak gibi duruyordu. Ağlasın, haykırsın, içinde biriktirdiği her ne varsa döksün istiyorum. Ama hatunda öyle bir gurur, öyle bir inat var ki yardımı bile kabul etmiyor. Onu tanıdığım gün, karşımda durup, bana adını gün, hatta abisi yüzünden işten atıldığını söyleyebilecek kadar dürüst olduğu o gün hissettim gözlerindeki acıyı. Birçok davamda şiddet gören kadınları savunmuştum. Yaşadıklarına acımış, kalbim sızlamıştı. Ama bu kıza baktığımda kalbim acımıyor, adeta içime sığmıyor, atışını kontrol edemiyorum. Kendimi 17 yaşında bir ergen sevgili gibi hissediyorum. Onun o tedirgin bakışları, titrek ama güven dolu sesi aklımı başımdan alıyor. Suratındaki iz kesinlikle şiddet kalıntısıydı. Ya abisi ya da üvey annesi diye düşündüm. Sonrasında ise mahallesinde yaptığım küçük bir araştırmayla o izlerin sahibinin öz babası olduğu gerçeğini öğrendim. Bu bilgi ile resmen kanım çekildi. Bir baba evladına nasıl bu kadar acımasız davranırdı. Ve bir evlat nasıl bunca acıya rağmen böyle bir babaya boyun eğerdi. Tehdit mi ediyordu? Kimsesi mi yoktu? Kalacak yeri ya da parası mı yoktu? Keşke benim ile konuşsa, keşke tüm olanları, nedenlerini anlatsa. Bende on o dünyadan alsam, Bambaşka dünyaya soksam. Otel odasında, pencerenin karşısında durmuş, karanlık manzarayı izliyordum. İçimde öfke, adrenalin patlaması vardı. Onunla onun ile karşılaştığımdan beridir içten bir gülüşüne rastlamamıştım. Bu güzel yüz nasıl bir kahkaha atar diye hayal etmeye çabalıyordum. Lanet olsun hayali bile içimi kavuruyor, nefesimi kesiyordu. Bardağımdaki son viski yudumunu da içip, masanın üzerine bıraktım. O esnada fark ettiğim şey ile duraksadım. Gözlerim kocaman oldu, kalbim öyle bir atmaya başladı ki resmen kendimi koşu bandında depar atıyormuş gibi hissettim. Ayaklarım titremeye bedenimi ateş sarmaya başlamıştı. 'siktir ben bu kıza aşık oluyorum.' Hem de deli gibi. Her sabah bana kendi elleri ile yaptığı sandviçi yerken aklımdan yüzünün gitmemesi, onu her gördüğümde kalbimin deli gibi atması, onun ile olan her şeyde, her hareketinde dikkatimi çekmesi, onu her erkekten uzak tutma isteği, ona acımam, korumak istememden değil lanet olsun! Çoktan aşık olduğumdan. Ozan'ı o yüzden uzak tutmak istedim, bu geceki çakalı da o yüzden saf dışı bıraktım. İçimden geçirdiklerim ile aklıma gelen dans sahnesi ile gülümsememe engel olamadım. Aylin'in kollarımda titremesi, o ürkek bakışları, heyecandan kıpkırmızı olması, hayatında çokta fazla birine yer vermediğine işaretti. Şu anda bir sevdiği olmadığı kesindi. Peki, benim gibi adamı sever miydi? O temiz kalp benim için atar mıydı? O gözler bana aşkla bakar mıydı? Ya da bana güler miydi? Bu düşüncelerden kurtulmak için derin bir nefes aldım ve tam o an çalan telefonum ile "Tam zamanında" diye söylendim. Telefonu elime aldığımda arayan kişi ile sırıttım. Arayan Bora'ydı ve yine tam zamanında araması gerektiğini hissetmiş ve aramıştı. "Söyle baş belası" diyerek telefonu açtığımda karşıdan duyulan gür bir kahkaha ile gözlerimi kıstım. Sonrasında hırlayarak, "O piçi sen gönderdin değil mi?" diye sordum. Bora daha da gür bir kahkaha ile "Beklediğim tepkiydi" diyerek karşılık verdiğinde içimden bir küfür savurdum ve bu herif her şeyimi bilmek zorunda mı diye düşündüm. Hemen savunmaya geçersem bastırırım düşüncesi ile "Asistanım benim ile beraber geldi. Çakalların ortasında bırakamazdım" dediğimde Bora "Eski asistanın adı neydi, Sevda mı? Her neyse onun ile Ankara'daki yemeğe gittiğinizde kızı kolunda salona götürmemiş, ona dans teklifi edenlere tepki göstermemiş, hatta dansta etmemiştin. Yanlış hatırlamıyorsam onun ile masada kalmamış ve sen onu eğlenmesi için gecede bırakıp, odana çıkmıştın." Dediğinde karşımda olmasını ve susması için suratına bir yumruk sallamayı diledim. Sonra ise "Bu konuşmanın aynısını pazartesi günü de bekliyorum senden ahbap, ilk yumruğumun yediğin günden bu yana fazlasıyla zaman geçmiş" dediğimde telefonda bir sessizlik oldu ve ben kendime an ağırından bir ton küfür savurdum. Sonrasında ise hızla "Abi o maksatta söylemedim" dediğimde Bora, pişmanlık dolu sesi ile "Sorun değil, sonuna kadar hak etmiştim" dediğinde içim parçalandı. Her gece kendini farklı bedenlere atsa da aklı hep o kızdaydı. Ona aşık olmuştu ama yaptığının verdiği aşağılık duygusunu üzerinden atamıyor ve onun karşısına çıkamıyordu. Bu duruma her ne kadar, bir iddia olsa da berbat bir durumdu. Kız harbiden güzel ve gururlu, nadir mükemmellerdendi. Bora işe işi en başından berbat etmişti. Lanet olsun o gün Can piçini öldürmeme izin vermeliydi. ........................... Sabah kalktığımda hiç işimiz yoktu. Bu gün olan planı ben halletmiştim. Akşama yola çıkacağımız için, Bursa'yı gezebilir, güzel vakit geçirebilirdik. Belki beni biraz tanır, patronluğumun yanında benim aslında güvenilecek bir arkadaş olduğumu düşünürdü. Her ne kadar benim asistanım olsa da, şirketin sahibi değildim. Şirket dışında benim ile arkadaş olabilirdi. Düşüncelerin etkisini kaybetmeden, hızla yataktan çıktım ve duş alıp hazırlanmaya başladım. Odadan çıktığımda, 3 oda geride olan odasının kapısına nasıl geldiğimi anlamamıştım bile. Kapıyı çaldığımda, birkaç dakika içinde kapı açılmış ve o yeşil gözler gözlerime şaşkınca baka kaldı. Biri şu kıza böyle bakmaması gerektiğini söylemeli yoksa olacaklardan ben sorumlu olmayacaktım. Bir insan bu kadar güzel bakabilir mi ya? Diye içimden geçirdiklerime gözlerimi devirdim ve geldikleri yere geri gönderdiğimde Aylin panikle, "şey bu gün iş planı yoktu. Yanlış mı hatırlıyorum. Özür dilerim atladığım bir şey mi oldu" diye sorduğunda sırıtarak, "Evet, bana bir sandviç hazırlamayı unuttun ve ben çok acıktım. Daha fazla dayanabileceğimi zannetmiyorum" dediğimde gözleri kocaman açıldı. Evet istenen tepki buydu diye içimden söylendim ve Aylin, "Ben otelde kahvaltı yaparsınız sandım. Hem burada nasıl hazırlayayım" dediğinde kahkaha atma isteği ile doldum. O kadar tatlıydı ki lanet olasıca resmen başımı döndürüyordu. Kahkaha isteğimi bastırarak, "Tamam, hazırlayabileceğin bir yer biliyorum" dediğimde gözleri soru sorar bir bakış attı ve ben, "Siz kadınlar ne çok soru soruyorsunuz? Al çantanı hadi gidiyoruz." Dediğimde yüzünün kızarması keyfimi yerine getirmişti. Ama bu keyif çok sürmedi. Aylin, dikleştirdiği omuzları ve o sivri dili ile "Siz erkeklerde soru sormamızı gerektiren cümleler kurmasanız, biz kadınlarda sormayız" karşılığını verince başımın fena halde dertte olduğunu anladım. Tamam, işe dilini kesmek ile başlayacağız Aylin Hanım diye içimden söylendim ve alaycı bir tavırla "Dır dır dır, başka bir şey yok. Çantanı al aşağıdayım. Ve bil diye söylüyorum, ben açken gerçekten korkulan biri olurum." Dediğimde Aylin bir an suratıma afallayan bir yüz ifadesi ile baktı ve sonrasında  "Siz her zaman korkulan birisiniz sorun yo.." dedi ve saniyesinde ne söylediğini fark etti ve gözleri kocaman oldu. Korku ile ağzını eli ile kapadı ve panikle, "Şey pardon, yani tamam hemen geliyorum" dedi ve hızla kapıyı suratıma kapadığında hayretle kapıya baktım. Her zaman mı? Ben bu kıza korkulacak yanımı göstermedim ki, buda ne demek oluyor? Şimdi ben korkulacak biri miyim? Bu düşünceler ile gözlerimi kısarak kapıya baktım. Sanki Aylin oradaymış ve gözlerime bakıyormuş gibi işaret parmağımı kapıya doğrultarak, "Bakalım bugünün sonunda da böyle söyleyebilecek misin Aylin Hanım?" dedim ve oradan uzaklaşıp, merdivenlere yöneldim. "Her zaman korkulacak biriymişim. Kıza bak sanki cellat gibi geziyorum ortada. Şirketteki bu sertliğim, her güldüğüm kadının kendini yatağımda hayal etmesinden kaynaklanıyor olamaz mı?" diye kendi kendime söylendim ve bugünün sonunda Aylin'inin bu cümlesi için özür dilemesini sağlamaya söz verdim. Resepsiyonda onu beklemeye başladım. İçimde deli gibi atan kalbime "Hadi bakalım kalbim. Onumu istiyorsun, o zaman al" komutunu verdim ve derin bir nefes alıp sırıttım. Hoş geldin aşk, geç oldu ama umarım pişman etmezsin diye de geçirdim içimden...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD