BİR NİKAH BİR CENAZE

1078 Words
Nikahta giymem için ayrı düğünde giymem için ayrı gelinlik dikiliyordu. Beyazdan hiç bu kadar nefret etmemiştim. Aşkımın kefeniydi sanki. Ruhumun prangası. Modacı eve geliyordu ve prova yaparken bile ödü kopuyordu. Sürekli Alina Hanım iyi mi, beğendiniz mi, çok sıktım mı, rahat mısınız gibi sorular soruyordu. Sanki en ufak bir olumsuz laf etsem ölecekmiş gibi. Resmen ellerinin titremesine şahit oluyordum ama asıl konu nikahın gizlenmesiydi. Kimseye ağzından kaçırmaması için tehdit edilmiş olmalıydı. Benim değerli olmamdan değildi bu durum ama o bunu bilmiyor olabilirdi. Onlarla çalışan herkesin yüzünde korkuyu görmek mümkündü. Alışveriş için gittiğimiz her yerde kapılarda karşılanıyorlardı. Önlerinde eğilmekten neredeyse yeri öpeceklerdi. Babam mutluydu. Annem üzgün ama babam mutluydu. Bu kadar korkulan bir aileye beni verecek olmak hiç mi tedirgin etmiyordu? İnsan evladı için hiç mi korkmazdı. Yaşadıkları hiç mi üzmezdi. Evet eski keyfi yoktu ama yine de gözlerinde gizleyemediği dolar işaretleri vardı. Sadece dünür olmak bile babama ondan çekinilen bir kapı açacaktı. ... Ve yeni kabusumun başlangıç günü geldi. Üç gün sonra okula devam edecek, kayıtlarım değiştirilmeyecek ve düğüne kadar ailemle kalmaya devam edecek olsam da benim için kabusun başıydı. Çünkü üç gün Kaan' la kalacaktım. Bu bir güvenlik önlemiydi. Üç gün içinde nikah duyulmamış olursa hayatıma devam edecektim. Kimse bilmese de ben biliyor olacaktım artık Alina Eser değil Alina Karatan olduğumu. Soyadı bile düştüğüm karanlığı yüzüme vuruyordu. Kaan gibi bir adam evli olduğu karısından uzak durur muydu? Hiç sanmıyordum ve tabii ki daha önce bana yaptıklarını düşününce; evli olacağım adamın üç günde neler yapacağı, neler isteyeceği ve beni nelere zorlayacağını da düşündükçe kanım donuyordu. Anlayış göstermesini en azından düğüne kadar beklemesini hayal bile edemezdim. Üstelik evlilik konusunun gizli kalması için bu olağanüstü çabada beni huzursuz ediyordu. Her şeyden en beteri 15 gün önce ortaya çıkan gerçekti. Zayıflıyordum ve sonunda bayılmıştım. İştahım yoktu ve düşünmekten doğru düzgün bir şey yemiyordum. İçimden hiçbir şey gelmiyordu. Hiç enerjim kalmadı gibi hissediyordm. Sonuç olarakta bayıldım. Hastanede kendime geldiğimde öğrendim gerçeği. Zayıflıyor olmama rağmen hamileydim ve doğru düzgün beslenmediğim için çocukta pek sağlıklı değildi. Bu durum kabusuma yeni bir kabus eklemişti. Anne olmak. 18' inde anne olmak hiç kolay değildi. Eray' la hayallerimde bile henüz anne olmak yoktu. Sevmediğim bir adamdan çocuğum olacaktı. Beni bırakıp gitseydi sanırım o an hiç üzülmezdim. Bu beni vicdansız mı yapıyordu? Emin değildim. Annemin ısrarıyla o günden sonra yemeye başlamıştım. Çocuğa karşı hiçbir şey hissetmiyordum hala ama birden Mehmet Karatan' ın kıymetlisi olmuştum. Neredeyse başında taşıyacaktı beni. Böylece düğünde belli olmuştu. Yaklaşık nikahtan bir ay sonra olacaktı. Karnım çok büyümeden. ' Bir ay bile sürmez belki. ' demişti Mehmet Karatan. ' Ama güvenlik şart. Tedbirli olmak lazım ekstra tedbirler almak gerekir. ' diyordu. Ona göre yeni veliaht geliyordu. Karnımda bir bebek olduğunu hissetsem herhalde onlara veliaht olması isteyeceğim son şey olurdu ama henüz öyle bir hissim yoktu. Aldırma şansım yoktu. Olsa yapar mıydım bilmiyordum. Sanmıyordum da. Sonuçta can taşıyordu ve onun suçu yoktu. Yanlış babaydı biliyordum ama gelmişti bir kere. Ertesi gün hapı almanın aklıma gelmemesinin bedelini ona ödetemezdim. O bu hikayenin en masumuydu. .... Etrafımda dört dönen insanlar vardı. Canım bir şey ister diye herkes tetikte bekliyordu. Aş ererse gidip alsın diye ayrı bir şoförü olur muydu insanın? Benim vardı. Ayrıca çocuk odası için hazırlıklar yapılıyordu. Her şeyin en iyisi, en özeli olsun diye bir uğraş vardı. Çocuk odasında her şey özel yapım olacaktı. Mehmet Karatan onu büyükbaba yapıyorum diye bana inci bir set almıştı. Hepsi pembe incilerden oluşuyordu ve dünyada bir benzeri daha yoktu. Nikah zamanı gelmişti. Gelinliği giydikten sonra aynada kendime doğru düzgün bakmadım bile. Herkes çok heyecanlı olduğumu sanıyordu. Yani çalışanlar. Saçım, makyajım her şey için bir sürü çalışan vardı. Gelinliği bile üç kişi giydirmişti. Kaan' ın koluna girdim. Nikah masasına oturduk. Sadece annem, babam, Sinan ve Kaan' ın anne babasıyla iki şahit vardı. Evet bütün bu telaş kimsenin katılmadığı bir nikah içindi. Olabilecek en saçma şeydi ama oluyordu. Salonda üç tane fotoğrafçı ve korumalar vardı. Onlar salonun girişlerindeydi daha çok. ' Siz Recep kızı Alina Eser, Mehmet oğlu Ertan Kaan Karatan' ı kocalığa kabul ediyor musunuz' İkinci bir adı olduğunu bile şu an öğrendiğim bir adamla evleniyordum. Er diye başladığında bir an aklıma Eray gelmişti. Gözümden bir damla yaş aktı. Eray' la evlensem belki mutluluktan akacak yaşlarım şu an acıdan akıyordu. Eray' ı sonsuza dek kaybetmiştim. Bir gün kurtulma ve ona dönemesem bile her şeyi anlatma imkanımda bebekle bir yok olmuştu. Neyse ki duvak kapatıyordu gözyaşımı. Başımı hafifçe kaldırdım. Nikah memuru soruyu yeniden soracağı sırada mecburen; ' Evet ' dedim. Tekrar duymak istemiyordum o sözü. Gözüm takım elbisenin çok yakıştığı Sinan' a takıldı. Sinan nikah salonu içinde dolanıyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Çocuktu. Çocuk olmak çok güzeldi. Nikah memuru Kaan' a sordu. Keşke ' Hayır. ' deseydi ama demezdi. Kaan; ' Evet ' derken gözüm kapıda duran kişiye takıldı. Eray. Hayal görüyor olmalıydım.. Eray burada olamazdı. Kimse bilmiyordu. Eray ' da biliyor olamazdı. Nasıl bilebilirdi ki? Nikah memuru şahitlere sordu. Ben hala Eray' a bakıyordum. Herkes nikahı izliyordu. Benden başka kimse görmediğine göre hayal olmalıydı. O kadar korumadan elini kolunu sallayarak geçecek hali yoktu ama sanki oradaydı. Sanki gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Sanki çok gerçekti. İçimdeki acının yansıması tam olarak karşımda duruyordu. Önüme konan nikah defterini Kaan' ın dürtmesiyle fark ettim. Eray bana doğru yürüyordu. Gerçek değildi. Gerçek olamazdı. Eray bana doğru yürürken öylece herkes bakıyor olamazdı. Onu yok ederlerdi. İzin vermezlerdi. Kaan' ın bacağımı sertçe sıkmasıyla defterin üzerindeki kalemi aldım. Ellerim titreyerek imzayı attım. Her şey bitmişti. Eray' ın hayali hala gitmiyordu. Vicdan azabı gibi benimle kalacaktı belki de. Belki de ben acıdan sonunda delirmiştim. Şahitlerden biri defteri önümden çekti ve Kaan' ın önüne koydu. Kaan kalemi aldı. Bana doğru eğildi. Yüzünde garip bir gülümsemeyle; ' Benim dediğim olur demiş miydim Alina? ' diye fısıldadı. Evet onun dediği oluyordu ve o şu an benim onu istemediğimi bilmesine rağmen bunun keyfini çıkarıyordu. Kaan kalemi deftere değdirdi. O da imzayı atmak üzereydi. Bir mucize olsa olmaz mıydı? Sanki mucize için bile zaman kalmamıştı. Tam o anda önce bir gürültü oldu, silah sesleri gelmeye başladı. Çok fazla silah sesi vardı. Daha önce hiç tanımadığım ama niyetle nikah şahidim olan biri beni boynumdan tuttu. İyice eğilmemi sağlayarak masanın altına sakladı. Çığlıklar ve silah sesleri birbirine karışmıştı. Sanki silah sesleri durmak bilmiyordu. ' Sakın buradan çıkma! ' demişti. Ben ne yapacağımı bilmiyordum. Adeta şoka girmiştim. Öylece kaldım. Masanın altında donup kaldım. Silah sesleri hala devam ediyor, her saniye bir asır gibi uzuyor, kulaklarım uğulduyordu. Galiba beni saklayan şahitte ateş ediyordu. Kulağımda bir çınlama sesi vardı. Ben nasıl bir durum içine düşmüştüm? Dışarıda neler oluyordu? Ailem nasıldı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD