"İki damla gözyaşımla satıldım pazarlarda
Kırdılar yüreğimi kırdılar azarlarla
Sürgünlere yolladılar saat 4 te yağmurlarla
Ben yandım sen yanma Allah aşkına..."
*
Ayşe Esef Celal'le geldiği yol boyunca düşünmüş için için de yanmıştı, Dicle'ye olanlar çıkmıyordu aklından. Bir aile kendi öz kızına nasıl öyle davranabilirdi orada takılı kalmıştı. Gördüklerinin onda yarattığı hezeyanla ve yüreğinin dinmeyen yangınıyla girdi konağa. Onu gören ailesi bir anda koşarak. kucakladı kızlarını. Çok korkmuştu hepsi ölüm emri çıkacak diye kahrolmuştu bir Memik Ağa bozmadı istifini bir de babası Mustafa Ağa.
"Annen kurban olsun güzel kızım iyi misin?"
Ağlamaktan çatallaşan sesiyle zar zor konuştu Ayşe.
"İyiyim anne merak etmeyin, özür dilerim ben böyle olsun istememiştim."
"Tamam annem düşünme sen bunları gel hele şöyle"
Berivan Hanım kızını yeniden sağ salim görmenin verdiği mutlulukla doya doya hasret giderdi, bitanecik kızı vardı ölürdü uğruna her ne kadar yaptığını kabul etmese de. Ayşe annesiyle abileriyle hasret giderdikten sonra usul usul avluya yürüdü babası ve dedesi orda oturuyorlardı önce babasının eline gitti zira dedesinin gönlünü almak için çok uğraşmalıydı ama beklediği gibi olmadı Mustafa Ağa vermedi elini kızına ve zaten akmaya hazır bekleyen yaşlarına yeni sebep verdi Ayşe'nin.
"Daha da senin gibi kızım yoktur, yüzümü yere eğdin beni cümle aleme rezil ettin"
Babasının yönünü çevirmesiyle neye uğradığını bilemedi Ayşe babası kızına bu kadar düşkün bir adamken nasıl bir hatada hemen silebilirdi ki, sağanak sağanak boşalan yaşlarına aldırmadan sadece kafasını salladı biliyordu hatalıydı ama başka çare bırakmamıştı ailesi dedesine gitti o rahmetli karısının adını taşımasından sebep istese de kin besleyemiyordu torununa. Eline uzanınca geri çekmedi ama elini öptüğünde her zaman yaptığı gibi alnından da öpmedi torununu. Ayşe bu mesafenin canını ne kadar yaktığını daha yeni yeni anlıyordu oysa sadece sevmişti çok sevmişti hem de.. Bunda yanlış olan neydi ki.
Mahcup ama daha da fazlası pişman halde eğdi kafasını dedesinin yanındaydı şimdi hıçkırıklarının müsade ettiği ölçüde konuştu.
"Dedem biraz konuşabilir miyiz?"
Buz gibi bir sesle yanıtladı torununu Memik Ağa.
"Konu nedir?"
"Bu evlilik ile ilgili"
Kafasını aşağı yukarı salladı Memik Ağa kalktı yerinden çalışma odasına doğru ilerledi Mustafa Ağaya da bir baş hareketi yaptı gelmesi için istemeye istemeye takip etti Mustafa Ağa da. Odaya geldiklerinde hepsi oturdu bir köşeye.
"Anlat bakalım"
Dedesinin tok sesiyle hafif kaldırdı kafasını gözlerindeki merhameti bastıran bir hayal kırıklığı vardı sinesine ok gibi saplanıyordu ama bu yanlışa dur diyecekti.
"Dedem ben evlenmekten vazgeçtim, kabul ederseniz eve tamamen dönmek istiyorum."
"Lan sen bizimle dalga mı geçiyorsun" diyerek ayağa fırlayan ve suratına bir tokat atan babasıyla kafasını yana düştü bir anda Ayşe'nin. Hayatında ilk defa tokat atmıştı ailesinden biri ona can acısı değil ama ruhuna inen darbenin acısı geçecek gibi değildi. Mustafa'nın hamlesiyle hışımla kalktı yerinden Memik Ağa, kükredi adeta.
"Höst ulan"
Babasının sesiyle bir adım geri attı Mustafa ama öfkesi dağı delerdi şuan bu karşısındaki kendini bilmez kızı şimdi öldürebilirdi..
"Bu ne terbiyesizlik, hiç mi edep öğretemedim ben sana Mustafa"
Babasına yaptığı saygısızlığın mahcubiyetini taşısada öfkesi ağır basıyordu şuan.
"Baba, bu densiz çocuk oyuncağı sanıyor bu işi aşiret birbirine girdi binlerce insanın diline düştük bu yollu elin herifinin evinde bir gece geçirdi ne bok yedi Allah bilir kalkmış vazgeçtim diyor. Kuranıma ölümü haktır artık."
"Çık dışarı"
"Baba!"
"Çıık"
Öfkenin kuşattığı bedeninin ne yapsa rahatlamayacağını bildiği için tek laf daha etmeden çıktı Mustafa odadan. Memik Ağa oğluna hak veriyordu ama usul böyle olmazdı ne demekti kızına vurmak o erkek çocuklarına bile bir fiske vurmamıştı bugüne kadar.
"Kaldır kafanı Esef."
Ayşe dudağından sızan kanı silmeye çalışırken dedesinin sadece ikinci ismiyle seslenmesiyle yıkıldı adeta. Kendi eşinin adına layık bulmuyordu demek ki. İkiletmedi lafını yine de usul usul kaldırdı kafasını. Dudağının kanadığını gördüğü torunuyla içi cız etse de Ayşe haddini fazlasıyla aşmıştı şuan ona gösterilecek yersiz merhamet daha beter sonuçlar doğurabilirdi.
"Ne oldu da vazgeçtin, kötü mü davrandılar sana."
Kafasını iki yana salladı Ayşe.
"Dedem ben ucunda bir genç kızın başının yanacağını bilemedim. Berdel kararı çıkmış. Dicle daha 18 yaşında. Öyle de toy öyle de yalnız ki benim yanımda bile kendi ailesi bir eşya gibi bahsetti kızdan." deyip koşarak ellerine kapandı dedesinin Ayşe.
"Dedem kurban olayım bozun berdeli o kızcağız kuma olarak buraya gelirse ne annem huzur verir ne yengelerim kurban olayım birşey yap ben vazgeçtim sevdamdan, kalbime gömerim."
Ellerine kapanmış hıçkıra hıçkıra ağlayan kızla Memik Ağa da derince soludu ama bu öyle bugün istedim gittim yarın vazgeçtim geldim denilecek bir olay değildi torunlarını bu mevzulardan uzak tutarak hata etmişti anlaşılan töre nizam bilmez olmuşlardı.
"Esef, sen bu işi oyun mu sanıyorsun. Kaç tane ağa bir araya geldi de karar çıktı biliyor musun kaç kişi Memik'in torunu kaçmış deyip namus davulları çaldı senin haberin var mı. Sen o gün benimle gelseydin amennaydı ama sen o evde kaldın artık bu olay bizden çıktı aşiretin aldığı kararı bozamam o kıza gelince, sen sanıyorsun ki herkese senin ailenin sana davranıldığı gibi davranılıyor. Burası başka memleket Esef burda malesef kız çocukları fazlalık görülür senin kaçtığın adam farklı mı sanıyorsun sen. Değil, ben seni ona vermedim çünkü bildim o herifi olmazdı onunla."
Derin bir nefes aldı yaşlı adam. Hüküm belliydi o kız da kaderine razı olacaktı.
"Dönüşü yoktur, bekar kimsemiz yok, ağalar bugün kızın kiminle evleneceğine karar verecek herkes gibi sen de edebinle kabul edeceksin o kızın ezilmemesi için elimden geleni yaparım ama bu kadar daha fazlası olmaz, herkes kaderini yaşar. Şimdi odana git karar verildikten sonra bir hafta içinde olup bitecek herşey."
Acıyla baktı dedesinin gözlerine Ayşe, kahroluyordu şuan Dicle'nin çaresizliğini şuan o da iliklerine kadar yaşıyordu ne uğruna hem de aşkı uğruna. Nasıl mutlu olacaktı peki Dicle perişan olursa.. İtiraz etmesinin fayda etmeyeceğini bildiğinden daha da üstelemeden kalktı yerden odasına geçti aynı bitkinlikle üzerini değiştirip bir duş aldı yatağına uzandı ağlamak hiçbir şeyi çözmüyordu ama başka türlü de yüreğinin yangını sönmüyordu o da bıraktı kendini gözyaşı seline!
*
Konağın önünde son lafını söyleyip giden kızla Celal, dondu kaldı. Vazgeçmek demek ikisi içinde ölüm emri verilmesi demekti. Ayşe onlarla gitmemiş onunla kalmıştı. Ne yapacağını bilmez halde kaldı öylece cebindeki son parayı taksiye verdiği için dönüş yolunda yürüyecekti mecburen bu da nerden baksan bir saat yol gitmek demekti. Hazervan'ın 45 derece sıcağında hiç de kolay değildi velhasıl bu durum. Başka çaresi olmayınca üzerindeki tişörtü çekiştire çekiştire çıktı yola aklında Ayşe'nin söyledikleri vardı eğer ailesi genç kızın lafına bakarsa yandığının resmiydi. Dicle'yi vermek falan da kurtarmazdı onu. Kara kara düşünürken genç kıza bir mesaj attı.
"Ayşem, ben seni çok seviyorum."
Bütün kozlarını kullanması lazımdı hem aşıktı bu kıza hem canı tatlıydı ölmek istemiyordu! Birkaç dakika geçmişti ki çaldı telefonu genç kız arıyordu hemen cevapladı.
"Ayşemm"
"Celal" dedi ama ağlamaktan zor konuşuyordu Ayşe, perişan olmuştu birkaç saat içinde. Asla böyle olacağını düşünmemişti şimdi kafasını taşlara vurmak istiyordu ama nafile, olan olmuştu artık burdan dönüş yoktu.
"Ayşem niye ağlıyorsun, kurban olurum sana ağlama noldu?"
"Celal vazgeçmiyorlar, aşiret karar aldı adın kirlendi diyor babam"
Derin bir oh çekti içinden Celal. Allah'tan dinlememişlerdi genç kızı.
"Ayşem artık ağlama ben seni seviyorum sen de beni seviyorsun hem bu işin sonu böyle olsun diye kaçmadık mı vermezdi ki ailen seni bana."
"Ama Dicle.." dedi ama devamını getiremedi Ayşe. Öğrendiği andan bu yana Dicle için kahroluyordu..
"Sen Dicle'yi düşünme şeytan tüyü var onda bak gör herkes sever onu senden benden daha mutlu olur bir haftaya kalmaz."
Artık elinden birşey gelmeyeceği için olabilecek en iyimser tabloya inanmak istiyordu hem dedesi elimden geldiği kadar ezdirmem demişti eğer o derse kimse ona birşey yapamazdı ayrıca genç olduğu için evleneceği kişi babası bile olsa gözdesi olurdu böylece mutlu olurdu. Düşündüğü şeylerle içinden küfretti kendine bunlar ne iğrenç düşüncelerdi bir genç kıza bu nasıl reva görülürdü.. Daha fazla konuşmak istemedi.
"Celal kapatıyorum, sonra konuşuruz" dedikten sonra dinlemeden kapattı telefonu yüzünü tekrar yastığına gömdü biraz daha feryat etmeli biraz daha yas tutmalıydı genç bir kızın ölen hayallerine...
*
Ayşe'yle konuştuktan sonra ofisinde yalnız kalan Memik yardımcısına haber verip ağaları toplamasını söyledi. Bir de kararın açıklanması için toplantı bitimine yakın Beşir'e haber verilmesini söyledi. Bir şekilde artık karar verilmeliydi. Birkaç cahilin elinde pul olacaktı yoksa töre. Berdel için şimdilik aklında bir kişi vardı sadece ağalarla konuştuktan sonra net kararını verecekti. Gelinlerini tanıyordu elbette. Hiçbiri kötü inanlar değildi ama işin içine kuma girince değişeceklerini biliyordu düşünmeye başladı bu durumu en ılımlı hangi gelini karşılardı.
Uzun süren zihin harbinden sonra ağaların geldiği haberi gelince çıktı ofisinden ve büyük salona geçti herkes dizilmişti o girince saygıyla kalktılar ayağa eliyle herkese yer gösterince herkes oturdu ve Dicle'nin kaderide yazılmaya başladı satır satır..
*
Muhtar yine gelip haber bırakmıştı Zilvanlıların Beşir'i konağa beklediğine dair. Bu defa korku yoktu içinde Beşir'in kızını ahırda bağlı boğaya alacağız deseler alın sizin olsun diyecek kadar kız evlat düşmanı bir adamdı. Geniş geniş çayını içti, karısı tarlaya çalışmaya gitmişti Dicle'de peynirdi tereyağıydı onlarla uğraşıyor bir yandan da birikmiş çamaşırları yıkıyordu. Haberi aldığı dakikadan bu yana bir dakika bile durmamıştı gözünün yaşı büyük büyük hayalleri yoktu Dicle'nin hayal kurmak için bile biraz görmek geçirmek gerekiyordu herhalde onun en büyük hayali mesela sabah 8 e kadar uyumak ya da bir gün şu çamaşırlar için makine alınmasıydı.. Ne okumayı hayal etmişti o ne büyük bir aşk yaşamayı. Onun hayatında romanlar hiç olmadı mesela, saatlerce televizyon izleme şansı da. Okula gittiği zamanlarrda zoraki geçerdi derslerini okutmayacaklarını bildiği için üstüne düşmezdi. Türkçe dersinde istenen hikayelerin romanların hiçbiri alınmamıştı ona köy okulunda kütüphanede yoktu zaten hep sıfır alırdı kanaat notlarından ama umursamazdı. Şimdi ise tek bir hayali vardı Dicle'nin kuma olmamak. Ağırına gidiyordu babası yaşındaki bir adamın karısı olacağı fikri.. Aklına her bu detay geldiğinde içi deşilircesine ağlıyordu da çıkamıyordu işin içinden. Öyle yalnızdı ki ne ona yoldaş olacak bir kardeşi vardı ne dizlerine yatıp onu teselli edecek bir annesi. Yalnızlığın en çok da böylesi koyuyordu insana ailen var ama yok...
Yanıyordu Dicle herkes de el ele vermiş ateşini yelliyordu sanki. Yanacaktı çare yok peki bir mazlumun yüreğinin yangını kaç kişiyi yakacaktı!