Hüküm:Berdel
Zilvanlı Konağı
"Oyyyyy yetişin ağalar başımıza taşlar yağacak evim barkım yanmış ağalar yetişiiiin."
Avluda avazı çıktığı kadar bağırıyordu Berivan Hanım. Tüm konak ahalisi onun sesiyle avluya çıkmış olanı biteni anlamaya çalışıyordu yüksek sesten hırdan gürden nefret eden asabiliği ile bilinen Memik ağa da çıktı odasından usul usul ve gelininin niye feryat ettiğini anlamaya çalıştı.
Berivan Hanım yaka paça yırta yırta bağırmaya feryat etmeye devam ediyordu iyi hoş kadındı ama bayılırdı pireyi deve yapmaya.. Yine öyle birşey olduğunu düşündüler. Herkes bir yandan ne olduğunu öğrenmeye çalışıyor hem sakinleşmesi hem konuşması için telkin veriyordu. Gözlerinden boşalan yaşların fırsat verdiği ölçüde konuştu Berivan Hanım.
"Ayşe Esef yoktur, bu kağıdı bırakıp gitmiştir."
Berivan Hanım'ın kocası Mustafa Ağa hemen atılıp karısının kolundan çekiştirmeye başladı "ne diyorsun sen" diye de kükrüyordu bir yandan. Berivan hanım hem korku hem evladının gitmiş olmasının acısıyla titriyor ağlamaya devam ediyordu, elindeki notu uzattı adama.
"Ben Celal'i seviyorum madem siz vermediniz ben de kaçarım onunla herşeyi göze aldım."
Birkaç cümleden oluşan bir notla çekip gitmişti demek kızı, çaresiz adam avludaki kardeşlerinde gezdirdi gözlerini önce rezil olmuştu hem ailesine hem ahaliye, yüreği kavruluyordu şimdi bu utanç ömür boyu yeterdi ona sonra merdivenin başında elleri arkasında olanı biteni izleyen babasına kaydı imdat umar gibi.. Okuduğuyla kalbi sıkışan adam güç bela duruyordu ayakta şimdi. Tüy hafifliğinde dokunsalar yıkılırdı öyle canına kastetmişti bu not.
Memik Ağa ağır adımlarla indi merdivenlerden aşiretin reisi oydu, tabi ki bu evinde öyle. Oğlunun yanına inince göz ucuyla baktı oğluna iyi mi diye sonra notu alıp göz gezdirdi çatık kaşlarla. En büyük kız torundu Ayşe Esef bu sebeple Rahmetli karısının adını taşıyordu. Derin bir nefes aldı yaşlı adam, o gençle evliliğine izin vermemişti doğru gelip istediklerinde sebebini açık etmese de münasip görmüyorum demişti yalnızca onlar da fakir oldukları için olduğunu düşünmüştü ancak fakir olduğu için değil herifi gözü tutmadığı için izin vermemişti ve açıkçası böyle bir son beklemiyordu..
"Toplayın adamları gidip alalım kızı"
Yüksek ve net çıkan sesiyle herkes başıyla onayladı onu adamlarını da alarak çıktılar konaktan, daha arka mahalle olarak tabir edilecek tek katlı gecekonduların olduğu muhite girdiler. Zeycanlı ailesinin kapısının önünde dizildi arabalar, yaz günü olması sebebiyle insanlar sokaktaydı ve Zilvanlı aşiretinin arabalarını da tanıyorlardı elbette. Önce korumalar indi kapılar açılarak ilk Memik ağa ardından diğerleri inerek kapının önüne geldi korumalar tarafından birkaç kez tıklatıldı kapı...
Aynı dakikalarda Zeycanlı ahalisi etekleri tutuşmuş halde dövünüyordu. Celal genç kızla geldiği andan bu yana annesi feryat ediyor babası kara kara düşünüyordu karşılarında Hazervan'ın(uydurma bir şehir) en büyük aşireti vardı onlarla bırak aşık atmak tarlalarında çalışmak bile büyük nimetti. Kesin öldürürlerdi oğullarını nasıl dayanacaklardı bu acıya...
Genç kız gelir gelmez Dicle'nin odasına gönderilmiş yan yana olmanız münasip değildir denilerek uzaklaştırılmıştı, hiçbir şeyden haberi olmayan Dicle'de tarlaya gitmişti bugün çalışmaya çok zaman olduğu gibi.
Onlar ne yapalım ne edelim diye düşünürken çalan kapıyla korku ve şokla bakakaldılar kapıya.. İşte şimdi yanmışlardı şimdi kıyamet kopacaktı. Ayşe Esef'te kapı sesiyle odadan çıkmış avluya inmişti belli etmemeye çalışıyordu ama çok korkuyordu evet ailesinin kıymetlisiydi el üstünde tutuluyordu ama bu yaptığı namuslarına leke çalmak demekti ve nasıl bir tepki alacağını kestiremiyordu. Kimse harekete geçmeyince o konuştu.
"Açmayacak mısınız?"
Beşir Bey acıyla baktı oğluna, açsa bir dertti şimdi açmasa bir dert.. Elbet biliyordu çaresi yoktu el mecbur usulca kalktı yerinden kapıyı açıp karşısındaki kişilerin önünde ellerini birleştirip saygıyla eğildi.
"Ağam hoşgelmişsiniz"
Karşısında eğilip bükülen adamla derince soludu Memik ağa lafına cevap vermeden içeri adımladı, girer girmez karşısında sağ salim gördüğü torunuyla rahat bir nefes aldı iyiydi şükür. Hacer Hanım koşarak eline geldi ama elini vermedi Memik ağa, gözünü toprak evde gezdirdi harabe gibiydi burası kendi evlerini düşününce torunu burada iki günde hasta olurdu ama gençlik böyleydi işte başlarda samanlık seyran olur sanırdı insan.
Geçip kapı önündeki derme çatma ağaç parçalarından yapılmış sedire oturdu onunla beraber oğulları da oturdu, adamlar dört yanını sarmıştı zaten evin. Hacer Hanım hemen bir ayran çalkaladı taze yapılmış yoğurttan misafirlerine ikram etti kimse elini dahi sürmesede..
Memik ağa ayakta dikilen Celal'e baktı, yakışıklı çocuktu doğru lakin serseriydi bu adam işten kaytarır elinden birşey gelmez milletin sırtından geçinirdi.
"Demek torunumu sen kaçırdın?" dedi tok ve tehditvari sesiyle.
O tam ağzını açacağı vakit Ayşe Esef girdi lafa.
"Dedem ben kendi rızamla geldim"
Genç adamdan gözlerini alıp torununa baktı Memik ağa, bir gün giydiğini ertesi gün giymeyen sabah alınan ekmeği bayat diye öğlen yemeyen süsü püsü eksik olmayan torununa çevirdi bakışlarını.. Burda bu şartlarda yaşamayı oyun sanıyordu herhalde.. Anladığında iş işten geçmiş olacaktı haberi yoktu.
"Anladım, sonuçlarını da biliyorsundur o zaman." dedi kararlı otoriter sesiyle. Genç kız dedesinin kendisiyle ilk defa bu denli mesafeli konuştuğunu görüyordu, içine oturdu bu durum zira en çok ona güveniyordu babası dedesinin gölgesinde yaşayan bir adamdı çünkü.
"Dede nolur izin verin evlenelim"
Adam genç kızın ağlamasına dayanamasa da yaptığının bedelini ödetmeye kararlıydı.
"Bu evliliğe rızamız yoktur kaçan kıza da alıyla şanıyla düğün yapılacak değildir ya bizimle gelirsin ya da töre bellidir."
Bunlar duymayı umduğu şeyler değildi Ayşe'nin. Kafasını iki yana salladı hızla ne ölmek istiyordu ne de sevdiğinden ayrılmak.
"Dede nolur" diyebildi sadece ama adam elini kaldırıp susturdu onu bir anda kalktı ayağa çıkışa yöneldi herkes de peşinden ama torununun gelmediğini görünce acıyla kapatıp açtı gözlerini.. Tek kelime etmeden çıktılar evden. Mustafa Ağa oracıkta kızını döve döve götürmek istedi ama babasına karşı gelemezdi rezil olmuştu herkese zaten kızı yüzünü yere eğmişti. Utançtan kafasını kaldıramıyordu yerden. Bu acıya kalbi ne kadar dayanırdı bilinmezdi.
Onlar gittikten sonra Hacer Hanım yine başladı ağıdına, oğluna bakıp bakıp feryat ediyordu. Celal çoktan pişman olmuştu yaptığına ama tek güvendiği şey vardı berdel hükmü verilmesi böylece o Ayşe'yle evlenecekti Dicle'yi de onlardan birine verecekti. Bu umutla tuttu kızın elini onu odaya çıkardı yeniden.
Hiçbir şeyden haberi olmayan Dicle ise evin dünya kadar işini yaptıktan sonra bir de tarlaya gidince yorgunluktan bayılacak hale gelmişti bir an evvel kendini eve atmak istiyordu sanki orada dinlenebilecek gibi..
Motorun römorkunda yarı uyur yarı uyanık halde geldiği evinin yolunda güçlükle indi arabadan. Nerdeyse sürünerek girdi eve ama bu feryat sesleri de neyin nesiydi böyle. Avluda oturan annesine yöneldi. Çocuk gelinlerdendi annesi daha 14 yaşında evlendirilmiş ve gözünü kocasıyla açmıştı. Yorgunluğunu bile unuttu Dicle koşarak gitti annesinin yanına.
"Anne, hayrolsun niye dövünüyorsun noldu?"
"Ocağımız yandı Dicle, yüreğimize kor düştü."
İyice korktu Dicle kendisinden nefret etse de babasına birşey olmuş olma düşüncesi içini yaktı yoksa abileri ya da kardeşlerine mi birşey olmuştu.
"Kurban olayım konuş kime noldu."
"Abin Zilvanlıların kızını kaçırmış."
Birkaç kelimeyle dünyası başına yıkıldı Dicle'nin ne demekti kız kaçırmak hem de Hazervan'ın en büyük aşiretinin kızı..
Yere popo üstü bıraktı kendini, o aşiretle baş etmeleri imkansızdı "abimle de kalmaz bu iş babama kadar öldürürler" diye mırıldandı, ağlayan gözlerle. Onlar ana kız ağlaşırken kapının çalınmasıyla Dicle zorlukla kalktı ayağa gelen muhtardı.
"Buyur muhtar amca"
"Dicle kızım hele babanı çağır"
"Olur" dedikten sonra içeriye geçti Dicle babasına seslendi kerpiç odalardan birinden çıktı asık yüzüyle babası.
"Baba muhtar emmi geldi, seni çağırıyor"
Kızına cevap vermeden kapıya yürüdü Beşir Bey.
"Hoşgeldin muhtar, gel buyur"
"Girmeyeceğim Beşir sağ ol, Zilvanlılar gönderdi beni yarın aşireti toplayacaklarmış sizin mesele için çıkacak karar uygulanacakmış orda hazır bulunsun dediler."
Kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başladı Beşir beyin. Oradan çıkacak kararı az çok biliyordu. Oğlunun ölüm hükmü verilecekti muhtemel çünkü onlar gibi bir aşiret kendi kızlarını alacak değildi ya. Yıkılmış bir halde kafasını salladı.
"Sağ ol muhtar, gideriz" dedi bitkin sesle.
O gün dinlenirim umuduyla geldiği evde odasının Ayşe tarafından alındığını duyunca yatacak yeri bile olmayan Dicle, sanki akşama kadar tarlada çalışmamış gibi yemekleri hazırladı bulaşıkları yıkadı. Genç kıza yatak serdi, genç kız sanki kaçıp gelmemiş gibi rahat rahat emirler yağdırıyordu Dicle'ye, umursamadı Dicle alışıktı o itilip kakılmaya çünkü..
Kendisine odalarda yer kalmayınca salona bir yer yatağı açtı bir banyo yapsa çok iyi olurdu ama onun kullandığı sıcak suyun bile lafı yapılırdı şimdi nasılsa sabah herkesten önce kalkıyorum o ara yaparım diye düşünüp başına geleceklerden habersiz bıraktı kendini uykuya.
*
Sabah dünün kasvetiyle başladı yine, Ayşe hiçbir şey olmamış gibi kalkmış Dicle'nin hazırladığı sofraya oturmuştu ama burun kıvırmadan da edememişti. Sofrada el yapımı peynir tereyağı bir çeşit reçel zeytin yumurta ve domates salatalık vardı.
"Canım ya bana hellim kızartır mısın biraz da salam alayım." dedi Dicle'ye doğru. Dicle'de dahil herkes boş boş baktı genç kıza. Salamı biliyordu Dicle hiç yememişti ama reklamlarda falan görmüştü de hellim neydi acaba?
"Salam yok bizde diğer değiğini de hiç duymadım" dedi mahçup bir sesle. Celal girdi devreye orada.
"Ayşem çarşıya ineyim alırım ben senin istediklerini şimdilik bunlarla doyur karnını."
Tebessüm etti genç kız sevgilisine, seviyordu Celal'i gözü görmüyordu şimdilik başka birşeyi. "Tamam" anlamında kafasını salladı. Sonra tekrar Dicle'ye döndü.
"Bana servis açar mısın canım ben öyle ortadan yiyemiyorum" dedi. Servis açmak neydi ki diye düşündü Dicle.
"Servis mi?"
"Evet, yani bana ayrı bir tabak verir misin?" dedi bıkkın bir sesle. Cehaletinde körüne denk geldim diye geçirdi içinden. Sanki bunlar yapması gereken şeylermiş de bilmiyormuş gibi muamele gören Dicle'de küçüldükçe küçüldü yerinde utanmıştı bilmediği şeylerden. Onun yediği iki lokma bile göze görünüyordu nerden bilecekti birde ayrı tabak alıp gönlünce yemek yemeyi. Hem onların evinde sofrada en fazla iki çeşit olurdu o da ortaya konur herkes kaşık sallardı aynı tabağa. Diğerleri de boş boş bakıyordu kıza bu rahatlık bu tavırlar kendi kızlarında olsa döve döve adam ederlerdi onu ama karşılarındaki ağa kızıydı sesleri çıkmıyordu.
Konuşulan saatin gelmesiyle Beşir Bey kalktı yerinden oğullarını da alarak Zilvanlı konağına doğru çıktılar yola. Onlar konağa vardığında çoktan aşiret toplanmış hararetli konuşmalar yerini dinginliğe bırakmıştı. İçeri girdiklerinde gençler küçük dillerini yutacaktı nerdeyse kocaman bir konaktı burası her yerden zenginlik akıyordu kendi oturdukları harabeyi düşününce kadere sitem etmeden duramadılar. Adaletsizdi dünya..
Beşir Bey ise oğlunun ölüm kararı çıkacak korkusuyla ona gösterilen köşeye iki büklüm oturdu. Acınacak haldeydi şuan.
Karşısına sırayla dizilmiş ağalar en başta da Memik Ağa vardı. O girdi lafa.
"Ettiğinin hükmünü bilirsin değil mi delikanlı" dedi Celal'e hitaben.
Kafası yerde sadece kafa salladı Celal, buradan ölüm kararı çıkabilirdi bekliyordu korku içinde. Beşir Bey yalvarma moduna geçecekti ki Memik Ağa eliyle susturdu onu.
"Ağalar konuşmuş bir karara varmıştır. Ya kızımızı bize vereceksiniz ikiniz hakkında da ölüm kararı uygulanacak ailen de tasını tarağını toplayıp gidecek bu şehirden ya da berdel yapılacak."
Hem Beşir'in hem Celal'in yüzünde güller açtı bir anda, şükür umdukları olmuş şükür hiçbir ise yaramayan kızları bugün bir işe yaramıştı.
"Allah razı olsun ağam, Allah ne muradınız varsa versin" dedi Beşir bir zil takıp oynamadığı kalmış halde.
"Kızınız Dicle berdel edilecek, kiminle berdel edileceğini de daha sonra bildireceğiz size o vakte kadar Ayşe Esef buraya gelecek."
"Tamam" diyerek el etek öpe öpe çıktılar konaktan.
Hiçbir şeyden haberi olmayan Dicle ise ağa kızının gönlünü hoş etmekle biraz daha az laf yemek için canla başla didinmeye devam ediyordu. Satılmıştı haberi olmadan. Gözyaşına bakılmadan, yalvarması umursanmadan def edilecekti.
Öyle ya fazla boğaz eksilmişti evden onu diri diri gömmek varken erkek evlat feda edilir miydi hiç?