Münasip Koca!

1750 Words
"Baba etme ne olur, daha çok küçüğüm kurban olayım kıymayın bana" "Sus lan, ne yapayım durayım da abini mi öldürsünler." "Abim bu işin sonunda benim ölmekten beter olacağımı bile bile girdi bu işe, ne yaptıysa o ödesin bedelini" Suratıma inen tokatla döndüm gerçekliğe, ben kim bir erkek evlatla kıyaslanmak kim. "Seri orospu seni, demek abinin ölmesini istiyorsun öyle mi, onun saçının teli için seni ellerimle kıtır kıtır keser de kurban ederim lan ben, seni yediği kaba pisleyen it seni. Bu yaşına kadar bakmış beslemişim bunun karşılığını ödemek için gönüllü olacağına bir de çemkiriyor siktir git kaybol gözümün önünden elimde kalacaksın" Kafamı kaldırıp abime baktım, pişkin pişkin sırıtıyor karşımda elbet biliyordu bu işin sonunu o yüzden yaptı ya zaten. Babamın nefret dolu bakışlarının altında kalktım yerimden iki tane küçük erkek kardeşimle kaldığım odaya çıktım. Ben bugüne kadar kabusu yaşıyorum sanıyordum meğer benim benim kabusum yeni başlıyormuş... * Ben Dicle. 18 yaşıma dün girdim. Reşit sayılıyormuşum ama hiçbir söz hakkım yok. Kendi hayatımla ilgili bile. İlköğretimi yalvar yakar zor bitirdim o da öğretmen eve kadar geldi okutmazsan suç işlemiş olursun dedi de öyle. 14 yaşımdan bu yana da dünürcü eksik olmadı kapımdan babam herkese mırın kırın etti hiç anlamadım hem benden nefret edip hem niye vermediğini ama şimdi şimdi anlıyorum, ya yağlı bir kapıya vermeyi düşünüyordu beni ya da oğullarına birşey olursa kurban edecek biri olarak tutuyordu.. Öyle de oldu zaten. Şimdi evin kızı gibi değil de hizmetçisi gibi kalıyorum. Bırakın bir bardak sularını kendileri almayı akşam olunca çoraplarını dahi ben çıkarıyorum ayaklarından. Karnımı doyurdukları için görevimmiş bunların hepsi öyle dedi anam. Sağ olsunlar. Sabah ezanıyla başlar benim mesaim. Zengin bir aile değiliz biz, annem tarlada çalışır baba iş çıkarsa gider abilerim yevmiyeci olarak çalışır iki tane ineğimiz var. Ben sabah namazından sonra onları sağarak başlarım işe sonra ahır temizliği yaparım ardından kahvaltıyı hazırlarım, herkes kahvaltısını yapınca evin işlerine koşarım. 3 oda bir salon bir toprak ev burası. Çamuru pisliği hiç bitmez. Hazervan'ın Çızdır köyünde yaşıyoruz. Altı kardeşin dördüncü çocuğuyum bir ablam var şimdi 30 yaşında 15 nde evlendirilmiş Urfa'da yaşıyor. Evlendiği adam evlerden ırak bir tip ama Allah'tan ablama düşkün ablamı yılda bir kez anca görebiliyoruz. İki abim var biri 26 yaşında biri 24. Benden küçük iki tane daha erkek kardeşim var biri 8 yaşında biri daha 6. Şimdi de büyük abim Celal 18 olduğumun ertesi günü bir kız getirdi eve, büyük bir aşiretin kızı biz zengin olmadığımızdan vermediler dediydi kızı istemeye gittiklerinde. Onlar için abimin canının kıymeti yok ama kızları değerli benim gibi değil. Ben hani şu kız çocuğunu gereksiz gören fazla boğaz sayan insanların kızıyım. Kıymetim yok yani.. Abilerim de babam gibi sevmez beni onlara göre de fazlalığım. Donlarına kadar elimde ben yıkarım ama işe yaramaz olan benim.. Hayat işte. Ayşe'ymiş abimin sevdiği kızın adı, dünden bu yana burda habire birşeyler isteyip duruyor benden. Başım üstüne yaparım elbet. Herkesinkini yapıyorum onunki de zor olmaz ya.. Ama imrenmedim desem yalan olur benim gibi kaba konuşmuyor konuşması televizyondakiler gibi okumuş üniversite bitirmiş öyle dedi. Başka memleketlerin dillerinden de konuşabiliyormuş şaşırdım bir insan kendi dilinden başkasını nasıl konuşabilir ki acaba? Hayret valla.. Ben abime birşey yapacaklar diye korkumdan sesimi çıkaramıyorum sabahtan bu yana dua edip duruyorum ama o çok rahat. "Nasıl böyle rahatsın ya öldürürlerse" dedim. "Merak etme öldürmezler kıyamaz onlar bana el üstünde tutarlar beni elbet ikna olacaklar" dedi. Kız çocuğun sevildiğini de yeni gördüm. Garip geldi. Kız çocuğu niye sevilsinki.. Şimdi de babam adamlarla görüşmeden geldi, berdel kararı çıktı dedi yüzünde güller açarak. Öyle ya hem oğlunun canı kurtuldu hem fazla boğaz olan kızdan kurtulmuş olacaktı. Ne yapacağımı bilemedim söz söylemeye hakkım yok zaten ama böyle mal gibi satılmak da zoruma gitti bana hak görülmeyen Ayşe'ye hak olduğundan benim yerime o sordu o dinledi o ağladı feryat etti hatta ama nafile.. Öyle ya Dicle kim ki.. Ölse gözünden bir damla yaş akıtacak olanı yok ki. Ayşe'nin yanında konuşursam cezam katlanır bu sebeple sesimi çıkaramadım bekledim o gitsin diye belki küçücük de olsa bir merhamet eden bulunur bu da insandır bunun canını da Allah verdi diyen olur umuduyla konuşmayı bekliyorum. Bütün işleri yaptım iki gözüm iki çeşme akşam olunca çıktım dışarı oturuyordu babamlar. Dakikalarca yalvardım ağladım etmeyin dedim dinletemedim. Üzerine yediğim bir kamyon dayak da cabası. Şimdi odaya geldim yerdeki mindere çöktüm içim çıka çıka ağlıyorum. Kız olarak doğmak benim suçum değil ki ben ne yapayım. Niye abim olan şerefsiz ölmesin diye beni diri diri toprağa gömüyorlar.. Ben bu insanlara ne ettim. Allah'ım senden başka sığınağım yok kurban olayım yardım et bana, kurban olayım al benim canımı da bırakma bunların eline. * Dicle o gün sabaha kadar dua etti Allah'a bir kurtuluş umudu için. Sabah olduğunda çalınma zahmetine girilmeden açıldı kapısı annesiydi gelen. Tam olarak ben bilmem beyim bilir diyen kendi de bir kadın olmasına rağmen erkek evlada daha fazla kıymet veren kız kısmı el evine gider en sonunda diyen toplumun dikteleriyle kimliği asimile edilmiş bir kadındı. Sevmek ne demek aşk ne demek bilmezdi öyle şeyleri babası kimi uygun görmüşse onunla evlenmiş bu zamana kadar yediği onca dayağa hakarete rağmen beyimdir yapar felsefesiyle gelmişti işte. Şimdi kızının istemiyorum demesine bu sebeple anlam veremiyordu kız kısmı istemeyi ne bilirdi ki! "Dicle kalk daha ne yatıp duruyon, dünya iş var." Gözleri dolu dolu baktı genç kız annesine, hâlbuki ne dudağının patlayan kısmı iyileşmişti ne vücudundaki morluklar. Ama o kadar sıradan birşeydi ki annesi için dayak yemek takılmamıştı bu detaya öyle ya kaç sefer gündüz dayak yiyip gece kocasını memnun etmesi istenmemiş miydi?? Dicle annesinin kendisine olan tavrını bilse de bir umut konuştu. "Anam kurban olayım izin verme beni vermelerine" Abartılı bir şaşkınlıkla elini ağzına kapattı Hacer Hanım. "Kız senin ağzın ne söyler ağaya ataya karşı gelmek ne ola. Abin mi ölsün istiyorsun sen. Nasılsa evleneceksin babanın münasip gördüğü en iyisidir. De hayde kalk kahvaltıyı hazır et" Son umut kırıntıları da böylece rüzgara doğru süpürülmüştü genç kızın. Kaçışı yoktu anladı, çaresizlik ilk defa yaktı geçti ciğerini. * Ayşe Esef ne yapsa ne etse de çözüm bulamamıştı o da kaderine rıza göstermek zorundaydı artık. Mazlumun ahı yakardı cihanı o da biliyordu ama ettiği bir davranışın bunlara sebep olacağını kestiremedi işte. El mecbur hükmü bekledi sonrasında da bir hafta içinde gidecekti buradan. Daha olayın tazeliğiyle o evde yaşayacağını idrak edememişti evin toplam büyüklüğü kendi odası kadardı oysa, kırık dökük eşyalar evin alt katının ahır olarak kullanılması derken kaldığı bir günde bile tezek kokusundan kaç kez midesi bulanmıştı şimdi bunları aklına bile getiremiyordu. Onun da gerçekliğe dönmesi zaman alacaktı ve gerçekle yüzleştiğinde anlayacaktı aslında yaptığı hatayı.. Memik Ağada ağaları ve oğullarını topladı büyük salonda, karar verilmeliydi artık aslında Memik ağanın aklında çiftlikte hizmetlerini gören adamın oğlu vardı o da 20 li yaşlarında bir gençti ama görüp görülebilecek en fırlama adamdı aynı zamanda. Her türlü yalan dolan pislik ondaydı yine de madem berdel olacak sonu beni ilgilendirmez diyordu gel gelelim Ayşe'den kızın durumunu öğrenince bunun doğru olmayacağını düşündü ve mecburen bu konağa getirecekti Dicle'yi. Tek tek bütün ağalara fikir sordu oğullarının çocuklarının münasip olacağı söylense de hiçbir torunu kabul etmedi tabi hepsi karısına söz verip gelmişti kendi oğullarına baktı Memik hepsi de kendi lehine kullandı oyunu. Ne acı. Büyük oğlu Mustafa "Kaçan benim kızımdır benim nikahım daha münasiptir" derken onun küçüğü "abi sen ağa olacaksın babamdan sonra iş yükün çok uğraşma böyle şeylerle ben alırım" dedi. En küçükleri de bambaşka yerden girdi olaya "kızın yaşı küçükmüş benim almam daha münasip olur" dedi. Ortanca baktı bahane bulamıyor "baba sen uygun görürsen ben alırım nikahıma" dedi. Daha 18 yaşında gencecik bir goncayı koklamanın derdine düşmüştü herkes utanmadan halleniyorlardı düşünüp düşünüp... Memik ağanın ise aklına başka birşey geldi o anda bu evde tek bir bekar vardı madem en münasip de o olurdu. Herkese hükmünü açıkladı milletin bir karış açılmış ağzına oğullarının sirke satan yüzüne bakmadan. Bu işin en oluru kendince böyleydi işte. Sonrasında da çağırttığı Beşir'i aldı içeri ve hükmünü ona da açıkladı. * Güne yine dünya kadar işi yaparak başladı genç kız, yediği dayaklardan kemikleri bile ağrıyordu ama durup dinlenme lüksü yoktu hele bir de nasılsa artık el malı olacak diye dip köşe ne varsa yaptırıyorlardı garibe.. İki gözü iki çeşme ağlaya ağlaya koştu her köşeye, ineği sağdı peynir tereyağ yoğurt yaptı. Anası konudan komşudan dolu dünya süt borç almıştı Dicle gitmeden tereyağı peyniri bolca yapsın ki o da buzluğa atsın. Sonra sağar sağar öderdi borcunu. Sabah ezanında başlayan gün akşam olmasına rağmen devam ediyordu harala gürele bir namaz vakitlerinde dinleniyordu genç kız ona da bir farzını kıl yeter uzatma iş çok diye karışıyorlardı el mecbur bir farzları kılıyor sünnetleri kılmıyordu o da. Gün artık geceye dönerken yenen yemeklerin bulaşıklarını da yıkayınca odasına geçecekken çağırdı babası. Salon olarak kullanılan odada ev eşrafı yer minderlerine oturmuş babalarına bakıyordu. Ses etmeden gitti oturdu köşeye kanı çekilmiş gibiydi öylece ifadesiz kaldı bir süre. Babasını dinlemeye başladı. "Bu yaşına kadar baktım büyüttüm nankörün de nankörüsün ya yapacak birşey yok. El evinde kimse bizim gibi senin nazını çekmez tek laf gelmeyecek kulağıma, ellerimle öldürürüm. Berdel gelinisin düğün müğün olmayacak abinin düğününün yapıldığı gün alıp gidecekler seni. Bu evden bir kere çıktın mı daha gelemezsin, sakın güveneyim deme. Zaten çok zenginler yediğin önünde yemediği arkanda olur orada da nankörlük etme." Babasının konuşmalarını şaşkınlıkla dinliyordu Dicle bir an sağına soluna baktı kendisiyle mi konuşuluyor diye.. Nazı çekilen ben miydim gerçekten diye geçirdi aklından. Annesine baktı kafasını sallıyordu babası konuştukça.. Kızına bir kez olsun yavrum dememiş anası. Abileri zaten kendi derdindeydi ağa kızı gelin geliyordu kolay mı onlar da nemalanacaktı bu durumdan.. Babasının devam eden konuşmasına döndü tekrar. "Kocana itaat edeceksin, erkek adam döver. Vay beni niye dövdü demeyeceksin adamın başını ağrıtmayacaksın. Koskoca konağa gelin gidiyorsun azıcık ezaya da katlanıver baba ocağı değil orası yan gelip yatırsınlar seni." Babası bir es verince küçük abisi Haydar girdi lafa. "Baba onların oğulları hep evlidir kuma mı alacaklar bunu hangisi istedi?" dedi piç piç sırıtırken. Babası bir iki kıpırdandı yerinde belli ki söyleyeceği şey kendine bile ağır gelmişti. Düz tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu. "Memik ağa kendine alacak " Abilerinin bile gülen yüzü dondu kaldı bir anda annesi şokla baktı kocasına. Dicle ifadesiz bir şekilde bakıyordu Memik Ağa kimdi ki.. Celal dayanamadı. "Baba sen ne diyorsun, ne Memik Ağası" Babası da hoşnutsuz sesle konuştu. "Bizim onu istemiyoruz deme lüksümüz mü var lan, onlar öyle uygun gördü ben de mecbur kabul ettim." Annesinin gözyaşlarını görünce garipsedi Dicle, niye ağlıyordu ki bu kadın oğlu kurtulmuştu işte. Kendisi için ağlayacağına ihtimal vermiyordu zaten. O kendince mantıklı sebepler bulmaya çalışırken Celal'in laflarıyla yüreğine inen hançer darbesiyle anladı gerçeği. "Baba Dicle yeni 18 oldu Memik Ağa 76 yaşındadır"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD