8. İTAATKAR DREW

2086 Words
Yemek için saat geldiğinde odasında hazırlanan Helena aynada kendine baktığında dudağının ucunu havalandırdı. Drew ile yan yana gelecek olmak kanını kaynatmaya yetiyordu. Üstelik dakikalar önce mailine gelen tehdit mesajı yüzünden gerginken genç adam onda sahuna etkisi yaratıyordu. Uzun siyah saçlarını ensesinde dağınık bir topuz yapmıştı ve beyaz tenini süsleyen siyah elbise dikkat çekiciydi. Sağ bacağında derin bir yırtmaç vardı ve ayağındaki topuklu ile tam bir Yunan tanrıçası gibi görünüyordu. Gri gözlerine yaptığı makyaj dudağında var olan siyaha yakın koyu bordo ruj her erkeğin onu yatağa atma isteğini kamçılayacaktı. Yatak odası kısmından çıkıp cam kenarına geldiğinde elinde küçük çantasına bir silah yerleştirdi. Ardından sol bacağına bıçak aparatını takarken kapı çaldı ve içeri Mina ile Michael girdi. Genç kız kayışı takarken “Mailleri kontrol et ihtiyar. Bir arkadaş daha hayattan çok sıkılmış ve intihar etmek için beni tehdit etmeyi uygun bulmuş.” dediğinde kaşları çatılan adam hemen açık olan lap topun başına geçti. Mina “Efendim, işlerin tamamını sıraya koydum. Yaklaşık iki gün sonra Almanya’ya geri dönüş yapabiliriz. Bay Lovato için gerekli tüm işlemler şu an gerçekleşiyor. Pasaport ve vize işlemleri tamamlanmış olacak.” diyerek bilgi verdi. Sonunda işini bitiren Helena ise genç kıza baktığında başını salladı. “Sorun istemiyorum Mina.” “Emredersiniz efendim.” Michael parmakları klavye üzerinde dolanırken sıkı bir küfür savurduğunda dudağının ucu hafifçe kıvrılan Helena asistanının yanına geçip kulağına doğru eğildi ve “Sen bunu masaja götürmedin mi? Hala çok gergin. Belki de sevişecek bazı konularınız olmalı ne dersin” dedi sonra kıkırdayıp göz kırptı. Genç kız duyduklarından sonra kızarırken Michael tek kaşı havada Helena’ya bakıyor başını ‘Sen iflah olmazsın’ der gibi sallarken ekrana gözlerini geri dikti. Dakikalar sonra odadan çıktıklarında diğer kapı da aralandı ve Drew de dışarı adım attı. Üzerinde tıpkı genç kız gibi siyah bir takım elbise beyaz gömlek ve ışıltılı kol düğmeleri vardı. Ayakkabıları hakiki deriydi ve bin metre öteden ben pahalıyım diye bağırıyordu. Saçları oldukça düzenli ama her an biri ile sevişebilecek kadar da asiydi. Karşı karşıya geldiklerinde buz gibi lakin şehvet dolu bakışlarını adamın üzerinde gezdiren Helena “Galiba bu gece seni çok iyi korumalıyım Drew. Yoksa gözünü senden alamayan kadınlar yüzünden epey zorluk çekeceğim.” derken yüzündeki serseri sırıtışı saklamıyordu. Drew ise gün içinde olanlardan sonra ona biraz daha sıcak davranmaya karar vermişti. Karmaşıklığın tam da göbeğindeydi ama sorun değildi. Suyun akışını izlemek yolunu buluşuna şahit olmak istiyordu. Tam da kızın istediği gibi dibine kadar girip hafifçe eğildi ve “Aynı durum benim içinde geçerli galiba Bayan Herman çünkü oldukça güzel ve seksi görünüyorsunuz” dedi. Tek kaşı kalkan genç kadın memnun olduğunu belli eden bir mırıltı eşliğinde adamın koluna uzandı ve yavaşça tutup “Artık yemeğe gitsek iyi olacak” diyerek ilerlemeye başladı. Drew ona ayak uydurmuş asansöre kadar adımları senkronize olmuş biçimde atılmıştı ileri. Sonunda restorana indiklerinde kapıdan girmeleri ile tüm kafaların onlara dönmesi bir oldu. Yanında kocası dahi olan kadınlar Drew’i erkeklerse aç bakışlarla Helena’yı süzüyordu. Onlar için özel hazırlanan masaya geçtiklerinde gelen garson önce içki seçimi için ikramda bulundu. Ardından menüleri bırakıp seçimleri için bekledi. Dakikalar ikisinin de gelen yemeklerini yemeleri ve ara ara da olsa sohbet etmeleri ile geçerken hemen yanlarında olan Michael’in gözleri etrafta dolanıyordu. Mina ise sadece gelecek emirleri bekliyor gibiydi. Yanındaki adamın bedeninden yayılan sıcaklığı göz ardı etmek onun için zordu ama imkansız değildi. Helena sonunda yemek bittiğinde “İhtiyar buradaki gece kulüplerinden birine gitmek istiyorum. Bizden önce güvenliğin sağlanmasına yardımcı ol” dediğinde “Hemen Bayan Herman” diyen adam çoktan telefonunu çıkarmıştı. Drew, Helena’dan önce kalkıp yanına geçerek eline uzandığında “Çok centilmensin Drew, hoşuma gitmeye başladı ama fazlası biraz mide bulandırıcı olabilir. Dengede tutacağına inanıyorum” diyen genç kız yeniden adamın koluna tutundu ve restorandan çıktı. Otelin otoparkına indiklerinde etrafa adamları kol geziyordu ama içeride bulunan diğer araçların içinden çıkan siyah giyimli kalıplı adamlar ile duraksadılar. Helena elini Drew’in kolundan çekerken tek kaşını kaldırmış yanındaki Michael’e bakıyordu. “İhtiyar bu arkadaşlar ne iş?” “Eğlenmek için gelmişler belli ama işte ölmeyi seçmeleri onların suçu bizim değil.” Drew konuya tamamen Fransızdı ve “Neler oluyor burada?” derken eğilip elbisesinin eteğini diz üzerinden yırtan Helena “Çok şeyler oluyor da sen önüne gelene yumruk atmayı ihmal etme. Başına bir şey gelirse öldürmek zorunda kalırım seni” dedi ve üzerlerine gelen ilk adama yumruğunu geçirdi. Sanki bir yerlerden delik açılmıştı da fareler gibi çoğalıyorlardı. Mina elindeki tableti bir kenara bırakmış yumruklarını sıkmış üzerine gelecek olan adamları beklerken hemen önündeki Michael tek tek herifleri indiriyordu. Drew, dövüşmeye başlayan genç kızı gözleri irice açılmış şekilde izlerken birinden yediği yumruk ile geriye doğru sendeledi. Yeniden bir darbe alacaktı ki hemen savuşturup kafasını adamın yüzüne gömdü. Duyduğu kırılma sesi dikkatini daha da toplamasına neden olmuştu. Birkaç adam daha devirdiklerinde Helena ile Drew sırt sırta vermişti. Genç kız tüm soğuk kanlılığı ile bacağındaki bıçağı açığa çıkarırken Drew yumrukları ve teklemeleri ile işini görüyordu. Yüz yüze geldiklerinde alnına sıçramış kana rağmen sırıtan Helena uzanıp adamın dudaklarına yapıştığında adrenalin tüm bedeninde geziniyor kasıklarında volkan gibi patlıyordu. Geri çekildiğinde hemen genç adamın arkasından onlara doğru koşan eli bıçaklı adamı fark etmesi ile “Eğil!” diye bağırması bir oldu. Adam eğilir eğilmez sırtına zıplayıp sert bir tekmeyi adamın göğsüne geçirdi. Topuklu ayakkabısının ucu resmen kaburgalarının arasına kadar girmişti. Bu defa genç adam sopa ile kıza vurmaya çalışan adama karşılık olarak ayaklarına tekme attı ve yere düştüğü an elinden düşürdüğü sopa ile kafasına bir tane indirdi. Mina hala tek bir adama vuramamıştı çünkü Michael önüne etten bir duvar örmüş kimsenin geçmesine izin vermiyordu. Kaşları çatılan kız “Ya çekilsene bende vurmak istiyorum” dediğinde boynunu çevirip kırdığı adamı yere bırakan Michael geri döndü ve “Ne?” diye sordu. Oflayan kız adamın burnunun dibine kadar girip “İzin verirsen bende birkaç kişi dövmek istiyorum. Dövüş eğitimim var” dediğinde göz devirmekten geri kalmayan adam “Arkamda kal ufaklık” diyerek gelen adama önce yumruğunu geçirdi ardından kolunun altına başını sıkıştırıp sertçe çevirdi. Ayaklarının dibine düşen adamı iteklediğinde arkasından gelen sese geri döndü ve gözlerine inanamadı. Mina elinde bıçak olan adamı yere devirmiş avucuna aldığı silahı olduğu gibi göğsüne saplayarak koca bir delik açmaktan geri durmamıştı. Michael bir kez daha anlıyordu ki Helena yanına öyle alelade birini almıyordu. On dakika sonra adamları ve kendileri bir araya geldiklerinde yüzleri kan içindeydi ve nefes nefeselerdi. Helena etrafına baktığında ölen adamlardan daha fazlasının yine geleceğini biliyordu. “Kulüp iptal. Hemen temizlenin ve alana haber uçurun. Pilot jeti hazırlasın. Almanya'ya dönüyoruz.” “Tamam efendim” diyen Michael adamlarla konuşurken odaların olduğu kata çıkan özel asansöre doğru yürüyen Helena ve Drew derin nefesler alıyordu. Sonunda yanlarına gelen Michael ve Mina ile süitlerinin olduğu katın düğmesine bastıklarında kızın kafasında bu kadarına cesaret eden kişinin kimliği dönüyordu. Bulması çok sürmeyecekti ama bulduktan sonra onun elinden kim alacaktı orası muammaydı. Kapılar açıldığında ilk çıkan Helena oldu ve ardından Drew’in inmesi ile odasına doğru yol aldı. Kendi kapısını açarken genç adama “Duşa gir geliyorum” dedi ve içeri girip gözden kayboldu. Genç adam ne dediğini başta anlamasa da sonrasında kafasına dank edenlerle içeri girip kapıyı aralık bıraktı. Kapı kartının elbette genç kızda da olduğunu biliyordu ama oldukça tuhaf bir gece yaşadıkları için sorgulamıyordu. Oturma odasından geçti. Kendini banyoya attığında aynada gördüğü yüz ile bir adım geriledi. Onunda beyaz gömleğinde yüzünde ve ellerinde kan vardı. Kızıl sıvı hayatına bir kadının istekleri ile bulaşmıştı ve kurtulmak isterse nelerle baş etmesi gerektiğini bilemiyordu. Sanki üzerindekiler tenini yakmaya başlamış gibi hızla çıkarıp duşun altına girdiğinde kafasından akan su önce soğuk sonrasında ılık hale gelmişti. Beş dakika kadar sonra üzerinde sadece kırmızı salaş bir elbise ile kapıda dikilen Helena ile gözlerindeki ateş ruhuna sıçradı. Genç kız tek kelime etmeden elbisenin askılarını omuzlarından sıyırırken adamın iri erkekliğinin titrediğini görebiliyordu. Kafası çok doluydu. Bedeni adrenalin ve öfke ile dolup taşıyordu ve bu İtalyan ateşinin onu zirveye çıkarmasını istiyordu. Yine ve yeniden. Ayaklarının dibine düşen elbisenin üzerine basıp kabine doğru ilerledi. Bazı otelleri bu yüzden seviyordu çünkü kabinleri büyük ve genişti. Islak fayansa ayakları değdiği an sanki omuzlarından küçük yük parçacıkları köşeye çekildi. Adamın karşısına geçtiğinde sözlerinde soğuk bir alev yanıyordu. Sanki kutuplarda bir ateşti de yakmadan önce donduruyordu. Uzanıp gözlerine baka baka erkekliğini tuttu ve sertçe sıvazladı. Dişlerini sıkan Drew ise sadece ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Başını dikleştiren Helena buyurgan bir tavırla “Dizlerinin üzerine çök Drew” dediğinde dudaklarını yalıyor dilini dişlerinin üzerinde gezdiriyordu. Adam istediğini yapıp yere diz çökerken biraz daha yaklaştı ve başının göbeğine kadar gelmesine izin verdi. Adam o kadar iriydi ki diz çöktüğünde bile fazla bir eksiklik olmuyordu. Sırtını fayansa yaslayan kız bacaklarının birini adamın omuzuna atarken boynunu sağa sola oynattı ve küçük bir küt sesinin banyodaki su sesine karışmasını sağladı. Başlarından akan ılık suya bedenini bırakırken “Bana dilinin marifetleri göster Lovato. Göster ki bu akşamki saçmalığı biraz olsun kafamdan atayım” derken kalçalarını adama doğru hafifçe itti ve istediğini yapmasını bekledi. Drew, gerçekten de ne yaptığını bilmiyordu ama kalkıp itiraz etmek de içinden gelmiyordu. İtaatkar biçimde başını biraz eğip kızın kadınlığına dudaklarını değdirdi. Dokunuşları her seferinde bir öncekinden sertleşirken katmanları dili ile ayırıyor yalıyor emiyor dişleri ile hassas noktaları dişliyordu. Her bir darbede nefesi yavaş yavaş hızlanmaya başlayan Helena ise başını geri yaslamış tek eli göğsünü ovarken diğer adamın saçları arasına girmişti. Sanki büyük bir nehrin önündeydi ve çırılçıplak atlamak için an kolluyordu. Drew kızın nefesi hızlandıkça daha da sertleşti. En hassas noktasına dili dudakları hariç parmaklarını da kattı ve boşta olan bacağı da diğer omuzuna çekti. Şimdi Helena kadınlığını tamamen adamın ağzına dayamıştı ve sırtı ile duvardan destek alırken gelmek üzere olduğunun sinyallerini veriyordu. Saniyeler geçerken göz kapakları kapanan kız sanki suya dalmış da dışarıdaki seslere kendini kapamış gibiydi. Tüm bedeninden öyle bir güç akıyordu ki adamın dudaklarına sanki daha fazlasını alabilirmiş gibi kalçalarını hayat öpücüğü veren dudaklarına yaslıyordu. Genç adam ise kendi aletinin acı verecek kadar sertleşmesini artık umursamıyordu. Tadında bağımlılık hissettiği kızı sonuna kadar içme ve tatma arzusu ile en sert tavrını gösteriyordu. Rahatlayan Helena yere ayaklarını koyduğunda hala yerde dizleri üzerindeki Drew’e ukala bir gülüşle bakıyordu. Su tepelerinden inatla akmaya devam ederken adamı boğazından tek eli ile tutup ayağa kaldırdı ve tek hamlede dudaklarına kapandı. Öpüşme sesleri banyoyu doldururken karnına gelen sertlik onu içine alması için teşvik etse de bunu Almanya’da babasının lanet malikanesinde yapacaktı. Üstelik adamı tabi tutacağı testlerin ikincisi olan sadakatin yarısını başarı ile geçmişti. Adamlar onlara saldırdığında bir köşeye saklanıp kaçmamıştı. Aksine gücünün son anına kadar savaşmış kızın yanında yer almıştı. Bu testin ikinci kısmı malikanede gerçekleşecekti. Geçtiği an onu odaya kapatacak ve deli gibi içine girmesine izin verecekti. Bunun içinse sadece birkaç güne ihtiyacı vardı. Öpüşmeleri nefeslerini kesmeye başladığında gri çekilen Helena “Seviş benimle Drew. Uçak hazır olana kadar senin bedenini istiyorum” dediğinde adamdan aldığı yanıt sertçe yutkunmak ve ateşle yanan göz bebekleri oldu. Genç kız dediğini yaptı. Michael kapıyı vurup “Uçak hazır Bayan Herman” diyene kadar yatakta ateşli bir ön sevişme yaşadılar. Sonrasında “Sadece dolabındaki bavula sığanları doldur ve odanın kapısında beni bekle” diyen Helena elbiseyi çıplak bedenine geçirdi ve dışarı çıktı. Geride kaskatı bir aletle bıraktığı Drew ve şehvetin izlerini taşıyan yatakla banyo bıraktı. Yarım saat sonra tatmin olamamanın siniri ve acısı ile giyinip kızın dediği gibi sığdığı kadar eşyayı yanına alan Drew odanın kapısının önüne çıkmış kaşları çatık şekilde ona bakan korumaları görmezden geliyordu. Helena ise odaya geldikten sonra hemen duşa girdi ve bavulunu toplayan Mina’yı umursamadan kurulandığı havludan bedenini ayırıp önce iç çamaşırlarını sonra da sade ama şık kumaş pantolon ve kırmızı badisini üzerine geçirdi. En sonunda pantolonun takımı olan ceketi de giydiğinde hazırdı. Saçlarını yarı kurutmuş ve at kuyruğu yapmıştı. Telefonunu ve bilgisayar çantasını aldığında hazırdı. Oturma odasında bilgisayar başında oturan Michael hazır olan gen kız ile lap topu kapadı ve yanındaki Mina’ya uzattı. Odadan çıktıklarında korumalardan beş kişi onları bekliyordu. Drew ile Mina’nın elindeki bavulları aldıklarında asansöre doğru ilerlediler. Genç adam full siyah giyinmeyi tercih etmişti siyah kot ve tişört üzerine de kot ceket. Otelden çıkıp alana giderken otel sahibini arayıp yaşadıkları olayı unutmayacağını ve cevabını n kısa sürede vereceğini söyleyen kişi Helena’ydı. Çünkü biliyordu ki onların haberi olmadan bu kadar büyük bir saldırı gerçekleşemezdi. Alana geldiklerinde kontrolden geçtiler ve jete doğru yürümeye başladılar. Drew “Benim pasaport işi nasıl bu kadar kısa sürede bitti?” derken sesinde merak vardı. Aklını farklı yerlerle meşgul etmeye çalışıyordu çünkü aleti canını yakıyordu. İçeri girip koltuğa yerleşen Helena “Sen artık Helena Herman’lasın ve bu tür küçük şeyleri düşünmemelisin.” derken sesindeki kibir kendini beğenmişlik ve ben dünyanın kraliçesiyim tonu kendini çok bariz belli diyordu. Yalanda değildi. Dünya genelinde en pis işlerin uzandığı kollar ona bağlıydı ve koca krallığın tek yöneticisiydi. Jet havalandığında Helena ve Drew için yeni ve ucu açık bir hayat başlıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD