9. DÜŞMANINI ASLA KÜÇÜMSEME

1942 Words
KEYİFLİ OKUMALAR Almanya. Genç kadının ana vatanı ve krallığının başkenti. Jet indiğinde onları karşılayan koruma ordusu eşliğinde sıra sıra dizilmiş araçlardan birine geçtiler ve malikaneye doğru yola çıktılar. Drew, tıpkı annesi tarafından gezmeye götürülmüş oğlan çocukları gibiydi. Gözleri sürekli camdan dışarıyı izliyordu ve şaşkınlıktan ara ara yutkunmadan edemiyordu. Helena adamın halini fark ettiğinde bacak bacak üzerine atarken aracın buz dolabından çıkartılan kadehten içkisini içiyordu. "Şu an Dresden'deyiz. Dikkat çeken Elbe nehri kıyısında oldukça güzel bir şehirdir. Buraya Elbe'nin Floransa'sı denir. Malikane şehirden biraz uzak olsa da fırsat buldukça şehri gezmeye çıkacağız. Birkaç gün içinde derslerin ve öğretmenlerin konusunda da her şey hazır olur." Drew, tek kelime etmiyordu çünkü sadece birkaç günde değişen hayatının hızına yetişemiyordu. Ailesi ile tüm bağlarını koparış, escortluk işine girmiş, gittiği ilk davette dünya genelinde suç örgütünün başındaki kadının dikkatini çekmiş ve deyim yerindeyse kaçırılmıştı. Resmen filmlerde izlediği mafyatik mevzuların göbeğine düşmüş her şey kendi iradesi dışında gerçekleşmişti. Şimdi yaşadığı ülkeden çok uzaktaydı ve kale gibi korunan konvoyda kalacakları malikaneye doğru ilerliyordu. Saatler geçerken konvoy büyük bahçeye giriş yaptı ve evi bekleyen korumalar hızla tek tek kapılarını açıp inmelerine yardımcı oldu. Büyük kapıdan içeri girdiklerinde her şey tıpkı genç kızın istediği gibi hazırlanmıştı. Üstelik uzun koridorda onu özellikle seçtiği kadın koruma gurubu da bekliyordu. Herkes ful siyah giyinmişti ve kulaklarında özel üretim kulaklıklar vardı. Helena önden ilerleyip etrafa kısa bir göz attıktan sonra yardımcılarından birine "Benim odanın yanındaki diğer büyük odayı Bay Lovato için hazırlayın ve neye ihtiyacı varsa sorgusuz sualsiz temin edilsin." dedikten sonra arkasındaki adama döndü ve "Sen rahatına bak Drew, benim Michael ile çıkmam gerekiyor. Malikanedeki herkes senin emrinde olacak. Gitmek ya da birilerini çağırmak dışında her şeyi yapabilirsin." derken göz kırpıp merdivenlere döndü ve odasına çıktı. Vakit kaybetmeden soyunurken içeri giren Mina ile Michael dikkatle genç kızı dinlerken dolabından siyah tayt ve uzun kollu badi çıkaran kız iç çamaşırlarında da siyahı tercih etti. Bir yandan giyiniyor diğer yandan "Saldırı ve şu mail işi kimin başının altından çıkmış net bilgiler eline ulaştı mı ihtiyar?" diye sorular soruyordu. "Konseyin içindeki üyelerden birinin veliahtı Bayan Herman." Giyinme işi bittiğinde ayağına beyaz sporlarını geçirdi ve doğruldu. Ayna karşısında saçlarını at kuyruğu yaparken birkaç cık cık sesinden sonra "O zaman buna cesaret edebilecek veliahtın ve üyenin nefes almasının gereği yok. Çünkü bir kez baş kaldırıya cesaret edilirse kimse benim ağırlığımı kabul etmez. Guzman Herman taktiği benim işleri çözmemde yeterli değil. Demek ki kendi kurallarımı bir kez daha yüzlerine karşı söyleme zamanı geldi. Adamlara haber ver. Bizden sonra malikanenin etrafında kuş uçmayacak. Kadın koruma ekibinden beş kişiyi evin içinde bırakacaksın. Mina sende burada kalacak ve bir sorun olduğunda özel hattan bana ulaşacaksın. Yeterince açık değil mi talimatlarım?" dedi ve özel bölmeden beline ve bacağına taktığı aparata silah koydu. Mina başını sallarken "Evet efendim" diyerek cevapladı. Önden çıkan Mina ile Michael'den sonra odanın koridorunda Drew ile karşı karşıya geldi. Genç adamın gözleri onu baştan aşağıya süzerken silahları görmesi ile büyümesi bir oldu. Dudağının ucu soğukça havalanan genç kız "Geldiğimde seninle özel olarak sohbetimize devam edeceğiz. Şimdi" dedi ve uzanıp adamın yakasından tuttuğu gibi kendine çekti. Dudaklarına yapıştığında dişleri çarpışmış anında ikisinin de ağzı aralanmıştı. Öpüşme öyle sıcak ve hararetli bir hal alıyordu ki daha fazlasını ilk kez isteyen Drew elini kızın kalçalarına attı ve kendine bastırdı. Bu hareketinden sonra kasıklarında adamın şişkin ve sert aletini hisseden Helena keyifle inlese de ortadan kaldırması gereken bir üye ve veliahtı vardı. Geri çekildiğinde adamın ateş almış mavilerine baktı. Uzanıp yeniden alt dudağını ağzına alarak bir kez emri ve bir adım uzaklaşıp "Sabret Drew, inan daha fazlası için bolca zamanımız olacak" diyerek merdivenlere ulaşıp aşağıya indi. Genç adam giden kızın ardından kendini duvara yaslayıp nefesini sertçe alıp verirken gözlerini kapadı ve sakinleşmeye çalıştı. Öyle kadın delisi ya da seks bağımlısı olmamıştı ama Helena ile olan ön sevişmeleri ve kızı orgazm edişi her an patlamaya hazır bir bomba gibi olmasına neden oluyordu. Gözlerini açıp bacak arasına çevirdiğinde gördüğü şişlikle küfrederken ona verilen odaya geri döndü. Birkaç tur sağa sola volta attı. Araçların hareket etme sesinden Helela'nın gittiğini anlamıştı. Uçak yolculuğundan bu yana rahatlama isteği ile yanıp tutuşurken bir kez da dudaklarının esiri olmuş resmen birkaç öpücüğün kölesi haline gelmişti. Banyoya girip üzerindekileri çıkardığında kabine kendini zor attı. Başından aşağıya ılık su akarken eli çoktan kendini kavramış aşağı yukarı hareket ediyordu. Nefesleri sıklaşırken gözlerini kapatıp genç kızı hayal etse de uzun süreli erekte kalmak rahatlamasına engel oluyordu. Beline havlu sarıp odasına geçtiğinde onu bekleyen sürpriz ile gözleri yuvalarından çıkacak gibi oldu. Hemen yatağının üzerinde bir kadın yatıyordu. Yüzüne bakınca kapıda gördüğü kadın korumalardan biri olduğunu fark etti. Korumanın odasında olması bir sorundu ama yatağında çırılçıplak yatmış bacaklarını iki yana ayırıp kendini okşarken görmek daha da büyük bir sorundu. Kaşları çatıldı. Helena evde olsa bu kadın cesaret edemezdi böylesine bir harekete ama anlaşılan onun kendini düzeceğinden o kadar emindi ki iniltilerle kadınlığına davet ediyordu. Komodinin üzerinden telefonunu alırken gayet ciddi bir tonla "Hemen bu odayı terk edin" dedi ve dişlerini sıkmaktan çene kaslarının acıdığını hissetti. Kadın onu umursamazken "Hadi ama, patron yok. Onun sadık köpeği olup beni becermeyecek misin? Oysa aletin o kadar sert görünüyor ki havlu bile bunu engelleyemiyor. Gel buraya yakışıklı inan kimseye söylemem" deyip sırıttı ve iki parmağını adamın gözlerine baka baka içine itti. Drew "Patronun geldiğinde sen değil ama ben bu yaptığını ileteceğim. O zaman seni kim nerede nasıl becerir karar verebilir." dedi. Ardından sert adımlarla odadan çıktı ve Helena'nın çıktığı odaya girdi. Etrafa hiç bakmadan banyo olduğunu düşündüğü diğer kapıya uzandı ama orası giyinme odasıydı. Odada bulunan son kapıyı açtığında genç kızın geniş banyosu ile karşı karşıya kaldı. Gözleri biran gördüğü şaşağa karşısında irileşse de sonrasında az önceki olay aklına doluştuğu için sinirle soludu ve büyük kabine girdi. Artık rahatlamak dahi istemiyordu. Çünkü her ne olursa olsun tek eşlilikten yanaydı ve eş olarak olmasa bile şu an öyle ya da böyle hayatında Helena vardı. Onunla nereye kadar ve ne şekilde ilerlerdi bilmiyordu lakin yalnız kalana kadar hayatına başka kadın almayı reddediyordu. Yıkanıp çıktıktan sonra kıyafetlerinin kendi odasında kaldığını fark etti. Oraya gitmek istemese de çıplak kalamayacağı için aynı sert ifade ile odaya geri döndü. Kimse yoktu. Bu biraz daha rahatlamasını sağlamıştı. Üzerine iç çamaşırını geçirip siyah bir eşofman ve beyaz tişört giyerek yatağa oturdu ve başını elleri arasına alıp düşünmeye başladı. Şu an dışarıdan görünen şey resmen satın alındığı ya da kaçırıldığı olabilirdi. Bir kadının egemenliği altında yaşamak garip ve değişikti. Sanki dünya tek bir anda tersine dönmüştü de erkek değil kadın egemen olmuştu. Yatağa uzandığında gözlerini tavana dikti. Dünya üzerinde her ülkede kıta da veya kutupta hep erkek kendini öne çıkarıyor gücü elinde tutuyordu ama bu işte bir terslik vardı. Çünkü iki cinste aynı havayı soluyor benzer işlerde çalışıyor hatta kadınlar bazı alanlarda daha da iyi ilerliyordu. Ama hep gün yüzüne çıkanlar erkeklerin yaptıkları oluyordu. Şimdi bir kadının gücü altında kalmak sudan çıkmış balığa çeviriyordu kendisini. Bir süre düşünmeye devam etti. Kafasındaki curcuna hiç durmadı. Sonra odada boğulduğunu hissettiğinde bahçeye çıkmak istedi. Bir sorun olacağını düşünmüyordu. Her yer koruma doluydu sonuçta. Üzerine sweat t-shirt alarak odadan çıkıp koridoru geçerek merdivenlerden seri adımlarla indi. Büyük koridordan sonra giriş kapısından da çıkarak derince bir soluk aldı. Hava serindi. Almanya da kış soğuk geçiyordu. Kasım ayının ortalarındalardı ve kar ufaktan yağmaya başlamıştı. Ellerini ön ceplerine sokup büyük bahçede yürümeye başladı. Malikaneye oldukça uyan bir bahçe yerleşimi vardı. Hem yürüdü hemde etrafı gözlemledi. En az iki metre de bir korumalardan biri dikiliyordu. Elleri önlerinde gözlerinde siyah gözlük üzerlerinde koyu renk takım elbise vardı. Yüzleri oldukça ciddi ve sabitti. Bir an konuşup konuşmadıklarını düşünmedi değildi. Sonunda malikanenin arka kısmında ufak korulukta yürüyüşüne devam etmek istedi. Başına gelecekleri bilmeden. *** Helena evden çıkmadan önce kadın koruma ekibinden seçtiği beş kişiyi geride bıraktı ve kalanların hazırlanması için zaman tanırken Michael ile yol güzergahı konusunda konuşmaya başlamıştı. Bugün hem Drew sınava tabi tutulacaktı hem de ona saldırmaya cesaret eden kişiyi yok edecekti. "Bayan Herman, sizce Bay Lovato sınavı geçecek mi?" Genç kızın dudağının ucu havalandı. Gri gözlerini buz gibi bakarken "Geçmeme gibi bir ihtimali yok ihtiyar. O adam ileride Herman soy adına yakışan sağlam bir veliaht için oldukça uygun. Üstelik arkasından onu arayacak ve sorun yaratacak kimse yok." dedi. Karşısındaki adamın bakışlarından sonra "Ama şu arkadaşını gözden kaçırmayın yine de. Sorun çıkarsın istemiyorum. Gerekirse ortadan kaldırın." deyip gelen adamlarla malikaneden çıktı. Yola koyulduklarında gidecekleri yere Elbe nehri boyunca uzanan sahil şeridinden gittiler. Michael araçta bilgisayar üzerinden konsey üyesinin ve veliahtının yerlerini tespit ediyordu. Sonunda kendi malikanesinden daha küçük ama görkemli bir yapının yakınında durdu. Araçtan indiğinde elini adamlardan birine uzattı. Anında avucuna konan dürbün ile evi gözlemeye başladı. Gunther Klaus, ne yaptığını biliyordu. Bir kadının emri altında asla çalışmayacaktı. Ölmesi gerekiyordu ki birkaç üye daha onunla aynı fikirdeydi. Bu nedenle ona destek vermiş ve gücüne güç katmışlardı. Oysa Helena'yı oldukça fazla küçümsüyorlardı. Başlarına geleceklerden habersiz purosunu içerken gelen telefona cevap veriyordu. "Söyle İvan." "Gunther, Herman geri dönmüş. Gönderdiğimiz adamları ve kızları öldürmüş. Saldırının arkasında kimler var öğrenmesi an meselesi. Valter'in güvenliğini sağlamalısın, kendininkinin de öyle. Biliyorsun kız tam bir ruh hastası. Seni hatta bizi bile yok edebilir." Purosunun külünü kristal küllüğe dökerken gerindi. "Saçmalama İvan. Ona verilmesi gereken mesaj iletildi. Bence malikanesinde oyuncağı ile eğlenmeye dalmıştır bile. Üyelerin geneli onu istemiyor. Hepsini karşısına almayı göze alamaz. Bacak kadar kızı amma da büyüttünüz. Üstelik benim malikanem kale gibi korunuyor. Hiçbir sorun çıkmayacak. Küçük Herman'ı korkuttuk burnunu bile dışarı çıkaramaz." İvan bundan emin değildi. Genç kızın kolay kolay sineceğini düşünmüyordu. Gustav Herman hemen birkaç saldırıda sinecek kadar korkak bir veliahtı asla yetiştirmez ve hayatta tutmazdı. Ölen adamın kurallarını, çalışma disiplinini, dayanıklılık testlerini biliyordu. Ama konuştuğu Gunther düşmanı hafife almaması gerektiğini bunca zamandan sonra bile öğrenememişti. Helena, bir süre dürbünle izledikten sonra hafifçe boynunu oynatıp kıt sesinin çıkmasını sağladı. Yanında dikilen Michael'e "İhtiyar adamlar önden gidip temizlesin. Biz de açılan yoldan devam edeceğiz. O piç kurusunu ve küçük veledini kendi ellerimde öldüreceğim." derken üzerine kadın korumalardan birinin getirdiği çelik yeleği giyiyordu. Eline uzun namlulu silahı aldı ve başına kar beresini geçirdi. Adamları önden giden ekip sağlı sollu temizlerken kadın koruma ekibi ile Michael Helena ile ilerliyordu. Gunther, her şeyden habersiz odasında purosuna devam ederken Valter içeri girmiş babasının karşısına oturmuş ve "Helena Herman saldırılardan kurtuldu ama küçük ve yeni oyuncağı elimizde. Bakalım bize ne gibi bilgiler verecek." demişti. Valter zeki bir genç adamdı. Genç kadının kendine göre zayıf noktasını bulmuştu. Lakin onunda zekasını yok sayıyordu. Susturucularla hiç ses çıkarmadan malikanenin bodrum katından girdiklerinde adım adım merdivenleri çıkıyor sessizce avına yaklaşan bir jaguar kadar tehlikeli görünüyorlardı. Kamera sistemine güvenlik odasına sızan adamları müdahale ediyor evin kilit sistemini istedikleri gibi yönetmek için ele geçirmeyi hedefliyorlardı. Salondan üst kata doğru ilerleyen Helena, gri gözlerine yine ölüm perdesi indirmişti. Sanki azrail omuzlarında onunla birlikte ölecek olanları cehenneme taşımaya gidiyordu. İlk kattaki odalar boştu. Çalışanlar çoktan kafalarına yedikleri mermilerle susturulmuştu. İkinci kata çıktıklarında önlerine büyük bir kapı çıktığında diğer tarafta baba oğulun olduklarını biliyorlardı. Elindeki silahı avuçları içinde daha da sıkan Helena sağında baş kadın koruma Lena solunda Michael yer alırken bir tekme ile kapının açılmasını sağladı. Bu hareketi ile birlikte üzerlerine yağan yağmur gibi mermiden duvar arkasına çekilerek kurtuldular. Maskesini çıkaran Helena "Gunther yerinde olsam daha fazla hata yapmaz beni sinirlendirmezdim. Çünkü acısız ölüm istiyorsan benim sakin kalmamı sağlamalısın." derken dişlerini sıkıyor her an ateş etmek için tetikte bekliyordu. "Siktir git seni küçük fahişe. Buradan ölün çıkmadan bence sen defolmalısın. Yoksa seni bağırta bağırta becermek için sırada bekleyen adam çok olacak." Valter babasının sözlerinden sonra ona göz ucuyla bakarken ateş etmeye devam etti. Babası artık ölmesi gerektiğini belli etmişti. Hemen arkasına çekilip ateş etmeye başladı ama hengamede sadece duvara denk getiriyor içeri girmeleri için fırsat yaratıyordu. Kendi ise kaçırdıkları Drew ile kurtulacağını düşünüyordu. Oysa bilmediği bir şey vardı. Helena Herman yeri geldiğinde kendi canını bile fazla umursayan biri değildi. Kaldı ki dikkatini çeken bir adamı harcamak saniyelerini almazdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD