7. İLK DENEME BAŞARIŞI +18

2576 Words
Toplantı da her şey yolunda gitti. İnsanlar yirmi yaşında uçarı bir ergen beklerken Helena onlara hayatlarının şokunu yaşattı. Verdiği bilgiler öneriler ve dominant karakteri ile duruşunu bir kez daha tam anlamıyla gösterdi. Mina her an ağzından çıkan önemli şeyleri not alıyor gerektiğinde olmaması gerekenleri siliyordu. Drew ise otel odasında yatağa uzanmış tavanı izliyordu. Sadece bir davete katılmıştı ve başına gelenler ucuz mafya filmlerinden fırlamış şeylerdi. Normalde bir kitapta okusa yok artık canım bu kadar da olmaz derdi ama şimdi birebir yaşıyor ve kurtulma şansının olmadığını acı biçimde fark ediyordu. Helena ona bana bir çocuk ver dememiş. Gözlerini kapatıp ofladı. Aklını kaçırdığını düşündü. Üstelik ülkesinden yarılacak Almanya'ya gidecek ve sonrasın da yaşanacaklar ise tamamen sürpriz olacaktı. Yüz üstü dönüp yastığa suratını kapatarak boğukça bir çığlık attı. Akabinde çalan kapı ile de bir anda irkilip doğrulmak zorunda kaldı. Onun gel demesini beklemeden içeri giren adamların ellerinde çeşitli alışveriş paketleri ve çantalar vardı. Bazı paketlerin dışındaki marka isimleri ile bir an dumura uğradığını düşündü. Gelen adamlardan biri hepsinin bırakılmasını izledikten sonra ona dönüp "Bay Lovato, kişisel tüm ihtiyaçlarınız şu an burada efendim. Eski hattınızda sorun olduğu için size yeni ve güvenli bir hat ve telefon da temin edildi. Bayan Herman akşamüzeri size otelin restoranında bekliyor olacak. Yemek için hazır olmanız gerektiğini özellikle belirtti. İsterseniz yüzme havuzu masaj spor salonu ve spa gibi birçok şeyden yararlanabileceğinizi size iletmemi emretti. İyi günler efendim." dediğinde gözleri irice açılan adam ağzını açmakta zorluk çekiyordu. Sonunda odada tek kaldığında yataktan kalkıp paketlere doğru ilerledi. Küçük yuvarlak masanın üzerine bırakılan telefon kutusuna uzandığında ilk işi telefonu aktifleştirmek ve arkadaşına ulaşmaktı. Birkaç çalış sonrası açılan telefona "Alo, kimsiniz?" diye cevap veren arkadaşı ile dişlerini sıkarken "Mark benim" dedi. "Drew? Tanrı aşkına ödümü kopardın dostum. Bu kimin numarası? Ekranda sadece farklı dilde birkaç harf görünüyor." Elini saçlarına daldıran adam "Bilmiyorum. Az önce getirdiler. Lanet olsun Mark ben neyin içine düştüm böyle. Siktiğimin olaylarının hiçbirini anlamıyorum ve kendimi beyni alınmış bir aptal gibi hissediyorum." derken nefesini sesli biçimde veriyordu. Mark ise durgun bir tonla "Drew, bende ne olduğunu bilmiyorum ama Helena Herman seni istiyor ve galiba oldukça da ciddi. Buraya gelen adamın konuşmasından anladığım kadarıyla bırakmaya da niyeti yok. Sen onunla konuşabildin mi?" diyor aynı anda da koltuğa rahat bir pozisyonda oturmaya çalışıyordu. "Konuştum. Lanet olsun çok ama çok saçma bir kitabın içinde gibiyim. Bana çok rahat bir yaşam ve aylık bir milyon dolar vaadinde bulunuyor. Aynı zaman da üniversiteyi bitirip klinik açabilirmişim. Ha ona da özel psikolok olma şansım varmış. Bir de." "Bir de?" "Lanet olsun soyunun devamı için bir de benden çocuk istiyor. İnanabiliyor musun? Onu becereceğim ve hamile kalana kadar devam edecek." Mark koca bir kahkaha attığında istemsiz Drew de gülmüştü. "Dostum çok şanslı bir piçsin biliyorsun değil mi? Şu imkanlara bak. Bana da yüklü bir miktar ve annemin tedavisinin üstlenilmesi teklif edildi. Drew, biz neyin içinde düştük bilmiyorum ama galiba şanslı bir zamanımızda koca Herman krallığının kraliçesi ile karşı karşıya geldik. Düşünsene hem koca bir servete sahip olacaksın hem de krallığın soyu senden yürüyecek. Bence tadını çıkarmalısın." Drew kaşları çatılmış biçimde arkadaşını dinlerken yerdeki torbalardan birine sinirle bir tekme attı. Torbadan fırlayan saat kutusu ile nefesi kıçına kaçarken "Sikerler böyle işi" diye mırıldandı. "Ne oldu Drew?" "Mark, odaya adamlar geldi ve eşyalar getirdiler. Hani mağazalarının önünden bile geçemeyeceğimiz markaların giysileri parfümleri ve daha fazlası. Şu an Graff Diamond Hallucination'a tekme attım." Genç adam oturduğu koltuktan ayağa fırlarken "Ne yaptın? Ne yaptın?" diyerek bağırdı. "Siktiğimin saatine tekme attım." "Drew, senin kıçı kırık çükünle becerdiğin saat kaç milyon dolar biliyor musun? Tanrım, aklını mı kaçırdın sen?" Sonunda yatağın ayak ucuna oturan Drew "Mark saatin ortalama fiyatının elli beş milyon dolar olduğunu biliyorum. Ama şu an ki konumuz saat ve fiyatı değil. Ben burada kapana kısıldım. Bildiğin kız beni satıl aldığını ima ediyor. Ya da kiraladığını. Benimle istediği gibi sevişecek, okuduğum bölümle alakalı olarak terapi yaptıracak sonra da işi bitince kıçıma tekmeyi basacak. Sen zannediyor musun öylece çekip gitmeme izin verecek. Öldürmeleri saniyelerini almak. Kız tam bir ruh hastası. Gözüme baka baka beni becer ve bir çocuk ver dedi. Anlatırken yok artık dediğim ne varsa şu an hepsini yaşıyorum." derken sesindeki çaresizlik odaya bulaşıyordu. Mark ise "Drew, şu an oradan kaç ve saklan diye akıl verebilir sana yardım edebilirim ama önce beni sonra da saklandığın yerden seni bulup acımadan öldürürler. Oğlum sana kız mafya örgütünün başı diyorum. Babasının zamanında ne davalar açıldı da anında kapattırdılar. Sadece Almanya değil tüm dünya üzerinde ciddi bir güç ağıları var. Bir müddet suyuna gidip sonrasında olabilecek şeyleri hesaplamak daha mantıklı değil mi? Hem belli mi olur, senden çocuk dahi istediğine göre belki aşık olur ve ölmene izin vermez. Sende aşık olursan ölene kadar yan yana kalırsınız. İnan belki saçma sapan konuşuyorum ama aklıma daha başka bir şey gelmiyor. Üzgünüm." Diyerek nefesini bıraktı. İki arkadaş biraz daha konuştuğunda telefonu kapadılar. Drew tekmelediği saat kutusunu yerden aldığında yenilmişlikle soluğunu bırakıp kutuyu açtı. İçinden çıkan saat evet Graff Daimond'dı ama bir şey daha eklenmiş gibiydi. Saatin üst yuvarlak çerçevesinde göz kamaştıran taşlar yerleştirilmişti. Bunlara daha dikkatli baktığında küçük dilini yutacak gibiydi. Pırlantalar öyle zarif ve güzeldi ki sertçe yutkunmadan edemedi. Dakikalar geçti. Paketleri kaşları çatık biçimde tek tek açtı. Tişörtler kotlar takım elbiseler kaliteli iç çamaşırlar ayakkabılar kol düğmeleri derken resmen bir yıllar gardırop birkaç dakika da odaya gelmişti. Kafasının içi savaş alanı gibiydi. Her yer toz bulutu içinde kalmış düşünceleri resmen onunla dalga geçiyordu. Üzerindeki giysileri odada çıkarıp banyoya girdiğinde karşılaştığı manzara ile nefesini bıraktı. Büyükçe bir küvet, geniş kaliteli duşakabin ve her yanından zenginlik akan döşeme. Duşakabine girmeyi düşünse de küveti doldurup içine kenarda bulunan duş yağlarından birkaçını boca etti. Rahatlamak nefes almak istiyordu. İri bedeni suyun içine gömüldüğünde başını arkaya yaslayıp gözlerini kapadı. Öylece durdu ve zihninin boşalmasını bekledi. Çok değil sadece beş dakika sonra göz kapaklarında kucağına oturan Helena'nın görüntüsü belirdi. Kulağına ve boynuna değen nefesini hissetti. Bedenine yaslanan bedenin sıcaklığı iliklerine ulaştı. Kasıklarının üzerinde oturdu anı yeniden yaşadı. Sertleştiğini hissederken yaşadığı anı kendi düşünceleri değiştirmeye başladı. Yine aynı pozisyondalardı ama bu defa ikisi de çıplaktı. Helena'nın bedenini saran dövmeler, diri ve avuç içi kadar olan göğüsleri, süt gibi teni ve ona sunulan kadınlığı ile gözlerinin önündeydi. Saçlarını at kuyruğu yapmıştı ve sırtına doğru süzülüyordu. Dudakları yine can alacak kadar kırmızı, gözleri soğuk mavi alevlerin esiriydi. Şehvet sanki eller tutulacak kadar canlı bir varlığa düşünmüştü. Uzanıp ensesine elini koyup kendine sertçe çekip öpmeye başladığında diğer eli çoktan aralarına giriyor ve en hassas noktayı okşamaya başlıyordu. Küçük bedeninin kucağında kıvranışı eline doğru kendini bastırıp yükselişi ve ağzının içine doğru inleyişi öyle güzel ve erotikti ki aklını kaçıracağını düşünmüştü. Hayal kurarken bile iki eli de küvetin yanlarına tutunmuş dişlerini sertçe birbirine geçirmişti. Elinin biraz daha ileri gidip kadınlığının tüm katmanlarını aştığını hayal etti. Parmaklarının içine kaydığını ve onu önce eliyle becerdiğini sonra elinin yerinin erkekliğini aldığını hissetti. Sert hızlı tutkulu vahşi doyumsuz aceleci ama asla daha azı değil. Gözlerini açıp oturur pozisyona geldiğinde suya eli ile bir yumruk indirdi. Sağa sola sıçramasına takılmadı bile çünkü şu an çok daha önemli bir konu vardı. Daha hayalini kurarken bile hayatında hiç olmadığı kadar sertleşmiş canı acıyacak kadar ihtiyaç içinde kıvranıyordu. Dişlerinin arasından küfürler ederken odanın kapısının açıldığını ve içeri girildiğini fark etmedi bile. Hatta hemen yan tarafında olan banyo kapısı dahi açılmıştı. İçeri birkaç küçük adımla giren Helena ise gözleri ateş gibi parlayan adamın hala kendi kendine küfredişini duyuyor onun suyun içindeki çıplak bedenine aç gözlerle bakıyordu. O yirmi yaşında aldığı nefesten daha fazla eğitime ve hazırlığa maruz kalmış ama kimseyi ile sevişmemiş bir bakireydi. Şimdi beğendiği ve ona çocuk vermesini istediği adamı küvette çırılçıplak ve sertleşmiş aletle görünce kasıklarına inen sızıyı dudağının ucunu havalandırarak karşıladı. Biliyordu. Onunla Almanya'ya döndüğünde sevişecek bedenine kabul edecek ve bunun ciddi anlamda keyfini sürecekti. Ama şimdi küçük oyuncağına bir torpil geçse sorun olmazdı. Eğer evcilleştirmek istiyorsa onun da isteklerine ufacık dokunuşlar yapmalıydı. "Zor durumda görünüyorsun." Sözleri ile hala kendine küfürler eden adam "Siktir!" diye bağırarak oturduğu yerden doğruldu. Çıplak olduğunu unutmuş gibiydi çünkü önünde dimdik duran erkekliği ile kıza görsel şölen sunuyordu. Üzerindeki giysileri yavaşça çıkarmaya başlayan kız "Diyorum ki Drew, oldukça zor bir durum olmalı." derken önünü işaret ediyordu. Saatlerdir yaşadığı şokların üzerine bir yenisi eklenen adam "Hı?" derken kıkırdayan kız sadece oldukça seksi siyah iç çamaşırları ile kalmıştı. Victoria Secret güzel iş çıkarmıştı. Adım adım hala küvette olan ayakta duran adamın yanına ilerlerken "Diyorum ki madem senden bazı şeyler istiyorum birkaç küçük iyilikten zarar gelmez. Malum iyiliklerimle tanıyorum ya ben sana da el atmalıyım." dedi ve tam karşısında durdu. Bordo renk ojeli tırnaklarını adonisinde kedi misali tırmalar gibi gezdirirken diğer elini adamın eline uzattı ve "Gel" dedi. Drew, mantıklı olan beyin hücrelerini alıyordu. Ona sürekli şöyle yap böyle ol diyen iç sesine muhtaçtı ortalarda kimse yoktu. Sadece kasıklarında o müthiş acı ve rahatlama isteği çığlıklar atarak kendini belli ediyordu. Kendini bir robot gibi hissetse de kıza uydu. Küvetten çıktığında hemen yanlarındaki mermer köşeye oturmasını istediğinde bunu yaptı. Genç kızın eli bu defa karın kaslarına ve göğsüne çıkmıştı. Tek bacağına ata biner gibi oturan kız dizi ile erkekliğe baskı yapıp sürterken adamın kulağına doğru eğildi fısıldadı. "Drew, seninle gerçek anlamda sevişme işini Almanya'ya bırakıyorum ama şu an hem benim hem de senin rahatlaman lazım. Küçük bir ön sevişme işimizi görür gibi ama sakın sertleşmiş aletini içime itmeye çalışma. Sonu iyi bitmez. Benim istediğim zaman benim istediğim yerde ve benim istediğim şekilde kendini bana gömeceksin anlaştık mı?" Sertçe yutkunan Drew sadece başını salladı çünkü erkekliğine sürtünen diz, kulağına dolan katı ama ona göre erotik cümleler ve sıcak nefes aptlamasına az kaldığını gösteriyordu. Küçük bir zevk sıvısı çoktan erkekliğinin başından sızmıştı. Geri çekilen Helena adamın gözlerine bakarken oradaki ateşi görünce soğukça dudağının ucunu havalandırdı. "Güzel, şimdi ellerinle neler yapabiliyorsun göster bakalım." Uzanıp tek hamlede alt dudağını kendi dudaklarının içine aldı ve dili ile yaladı. Sonrasında aynı işlemi üst dudağına da yaptı. Drew, dudaklarına yapılan şeylerden sonra tek dizinden kaldırıp tamamen kucağına oturmasına neden olurken sertliğini ona bastırdı. Ağzının içine inleyen kızla boğazından kaçan hırıltıya engel olmadı. Bir eli aralarına girerken çoktan kızın kadınlığını okşamaya başlamıştı. Tıpkı hayalini kurduğu gibiydi her şey. Elini adamın omuzlarına çıkaran Helena hemen ardından gür saçlarının arasına soktu ve çekiştirdi. Öpücükleri o kadar hararetliydi ki dilleri birbiri ile savaşıyor dişleri dudaklarını ısırıyor sıyırıp geçiyordu. Parmakları kadınlığın katmanları arasında en hassas noktayı itina ile okşarken dudakları ayrılmış Drew başını Helena'nın boynuna yaslarken kızın kafası geriye yatırmış yüzünde oluşan şehvetin kızıllığı ile kendini adamın ellerine bırakmıştı. Banyoyu ikisinin sık ve hızlı nefes sesleri doldururken Drew parmakları ile Helena da dokunuşları ve sürtünmesi ile karşısındaki rahatlatmasına az kalmıştır. Drew kızın göğüslerini aşağıya çekiştirdiği çamaşırdan kurtarınca beklemeden ağzına aldı. Bu öyle bir duyguydu ki Helena saçlarına yapışmış daha fazlasını alabilmesi için onu göğsüne bastırıyor inlerken "Ah, çok iyi devam et durma" tarzında şeyler söylüyordu. Sonunda zirve ikisi içinde kendini gösterirken dayanamayan Drew kızı kucağına alarak ayağa kalktı ve banyodan çıktığı gibi hızla yatağa yatırdı. Saniyeler içinde başı bacakların arasına girmiş itina ile Helena'yı zevke getirirken kendi de elini aletine atmış sıvazlıyordu. Kollarını iki yana açan kız küçük çığlıklar atarken adamın dili ile becerilmenin bile ne kadar iyi olduğunu biliyordu. Hemen şimdi içinde olmasını arzulasa da zamanı vardı. Üç dakika kadar Drew onu kana kana içti. Dili dudakları dişleri her şeyi üstlenirken diğer yandan kendini daha da sıkı biçimde aşağı yukarı sıvazlamaya başladı. Küçük kasılmalar büyümeye başladığında Helena "Aman tanrım siktir!" diye bağırıp boşalmaya başladı. Onu dişleri arasından hırlayan Drew takip ederken, adam eline kız ise adamın dudaklarına her şeyini akıtmıştı. Küçük titremeler de biraz olsun durulduğunda genç adam yerdeki tişörtüne elini silerken dudaklarındaki tadı kaybetmek istemezcesine yaladı. Helena ise gözlerini tavana dikmiş normale dönen nefesi ile gerçek bir cinsel birleşmede ne kadar zevk alacağının hesabını yapar olmuştu. Bu olay Drew'in sınavıydı. Eğer onu dinlemeyip içine gömülmeye çalışsaydı ya da buna yeltenseydi işi bittiği an Helena onu öldürecekti. Ama genç adam akıllılık etmiş mavi gözlerinden ateşi her rengi çıksa da hem kendini hem de genç kızı mutlu etmişti. Yatakta doğrulan Helena rahatlamış ama hala soğuk bir ifade ile yere indi ve banyoya girip giysilerini öylece üzerine geçirdi. Dışarı çıktığında hala çıplak olan ve yatağın kıyısına oturan adama bakarak "Akşam saat yedi buçukta yemeğe ineceğiz ona göre hazırlanırsın" dedi. Onun kaşlarının çatılmasına hafif ama ukala bir gülüşle yaklaştı ve dudaklarına gerçekten de ateşli bir öpücük kondurup "Bugün hem hayatını garantiye aldın hem de beni zevke getirdin. Seninle iyi anlaşacağız Drew. Vücudunu, özellikle ağzının yaptıklarını sevdim." derken elini sönmüş ama usul usul sertleşme yolunda giden erkekliğine götürdü. Hafifçe sıkıp okşarken "Bunun da yapacaklarını görmek için sabırsızlanıyorum." dedi. Adamın başını geriye atıp dişlerini sıkarak soluk almasını fırsat bilip eğildi ve kadifemsi aletin başına dudaklarını yaslayıp dili ile ufacık yaladı. "Lanet olsun!" "Şttt. Şimdi ben gidiyorum yedi buçukta görüşürüz." Doğruldu ve odadan çıkmak için arkasını döndü. Önce yatak odasından sonra da süitten çıkıp kendi dairesine geçti. Odaya girdiğinde elinde tablet Mina onu bekliyordu. Michael ise elinde kadeh cam kenarındaki koltuğa kurulmuş dışarıyı izliyordu. Helena'nın geldiğini görünce kalkmak için niyetlendi ama "Otur ihtiyar keyfine bak" diyerek engel olan kız Mina'ya "Sonra bakacağım notlara. Şimdi biraz dinlenmek istiyorum. Meyve tabağı iste. Sende yarın sabaha kadar serbestsin ama yakınlarımdan ol yine de" dedi ve yatak odasına girdi. Michael "Yaramaz kız" derken dudağının ucundaki gülümseme Mina'nın gözlerine takılsa da hemen bakışlarını çeken kız tableti kapatıp birkaç evrakı masadan kaldırmak için eğildi. Üzerine giydiği gömleğin yakasının açıldığını fark etmemişti ve dolgun olan göğüsleri adamın önüne resmen hazır olarak sunulmuştu. Tek kaşı kalkan adam kızın beyaz sütyenini ve üzerine küçük bir dövmenin olduğu göğsü görmüş kasıklarındaki küçük uyarıyı göz ardı etmişti. Bir an aynı görüntüyü diğer korumaların da görme düşüncesi sinsi bir yılan gibi etrafına dolandı ve kulağına tıslamaya başladı. Dudaklarından çıkanlar ise tamamen o yılanın sözleriydi. "Göğsünün üzerindeki dövme ne?" "Hı? Anlamadım?" diyen Mina garip ama saçma bir biçimde heyecanlanmıştı. Gözüyle hala eğik durduğu için görünen göğüslerini işaret eden Michael "Dövme diyorum" diyerek onun da durumu fark etmesini sağladı. "Sen!" diyen Mina hemen doğrulurken iki düğmesini kapadı ve "Bu çok saygısızca." diye adamı uyardı. Omuz silken adam ise "Sen sundun ben izledim. Bunda saygısızlık göremiyorum. Hem hala cevabımı alamadım. O neyin dövmesi?" derken o kadar umursamaz ve sakindi ki dişlerini sıkan genç kız kaşlarını çatarken avucundaki dosyayı sıkmaya başladı. "Bir; sana göğüslerimi ben açmadım. Bu nedenle inatla bakman saygısızlık. İki; soru sormuş olman benden cevap alacağın anlamına gelmez. Üç; sa- na-ne." Sözleri biter bitmez odadan başını dışarı çıkaran Helena sırıtırken "İhtiyar balta diyorum sert kayanın üzerinde dolanıp duruyor. Bence sizin çok önemli sevişilecek konularınız var. Çok gecikme yoksa kayayı başkası kırar." derken "Çıkabilirsin Mina, giderken şu ihtiyarı da götür de spa da falan kendine gelsin gevşesin biraz." diyerek ona büyümüş gözlerle bakan kıza kapıyı işaret etti. Geri odaya girdiğinde çırılçıplaktı ve duşa giriyordu. Normalde planları içinde Drew'in odasına gitmek yoktu ama arkadaşı ile olan konuşmasını dinlemişti. Ona verilen telefonda hazırlanan bir sistemle kimle konuştuğunu ne konuştuğunu biliyordu. Amacı onunla sevişmek ya da boşalmak değildi ama küvetin içinde o şekilde görünce denemek istemişti. Başından aşağıya sular akarken Drew'in içine girmemek için teşebbüste bulunmamasına seviniyordu. O İtalyan ateşi gerçekten de çocuğuna baba olabilecek kişiydi. Şimdilik ilk denemeden geçmişti. Sıradaki denemeleri de geçmesini umuyordu. Drew ise odadan çıkan kızdan sonra kendini yeniden duşa atmış ve bu defa suyun altında kendini sıvazlayarak ikinci kez orgazm olmuştu. Normal şartlarda çoktan ona sahip olurdu ama şu an hiçbir şart asla normal değildi. Duştan çıkıp yatağın üzerindeki örtüyü sıyırıp yere attı ve uzanıp gözlerini kapadı. Beline sarılı olan havlu ile gerçekten de bir kadını her türlü zevke getirebilir etkileyebilirdi ama Helena Herman çok başkaydı. Sanki onlarca yıl yaşamış ve yirmili yaşlarına geri dönmüştü. Üstelik onun bakire olma düşüncesi kaosun içinde olan adamın aklını bambaşka boyutlara taşıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD