Aradan birkaç saat geçti. Michael odadan çıkmış Drew hala yatakta elleri kolları bağlı şekilde yatakta yatıyordu. Helena bir süre balkonda oturmuş sonrasında çantasından kitabını alıp tekli berjerde rahatça yayılıp okumaya başladı.
Drew, başındaki ağrı yüzünden yüzünü buruşturdu. Ağzını açıp nefes almak istedi ama dudaklarındaki kumaşın verdiği hisle gözleri kapalı olsa da kaşları çatıldı. Göz kapaklarında tonlarda ağırlık varmış gibiydi. Bedenini kıpırdatmak istediğinde elleri ve ayakları da uyuşmuş gibiydi ve istediği halde kaldırıp indiremiyordu.
Usulca göz kapakları aralandığında karşısına önce büyük bir pencere ve okyanus manzarası karşıladı. Kaşları çatıldığında sadece nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. En son evlerine bir adam gelmiş konuşmaya başlamış ama sonunda ensesine bir darbe alarak gözlerinin karadığını hatırlamıştı.
Başını diğer tarafa çevirdiğinde gömme giysi dolabı, kapı gördü. Doğrulmaya çalıştı ama kulağına ince bir ses doldu.
“Sonunda uyandınız Bay Lovato.”
Sadece “Immm” demekle yetinen adam doğrulmak istedi ama başaramadı.
“Sanırım oturmak istiyorsunuz. Sizde haklısınız bağlı şekilde uyumak kaslar için pek sağlıklı değil. Ama küçük bir anlaşma yapmamız lazım. Sizi çözdüğümde odayı terk etmek ya da üzerime yürümek yok. Bunu sizin beden sağlığınız için söylüyorum.”
Kaşları çatılan genç adam kıza karşı şaşkındı ama duyduklarından ötürü sinirlendiğini hissediyordu. Sertçe başını olumlu anlamda sallarken genç kızın görüş alanına girmesini izledi. Üzerinde sıradan bir tişört ve siyah eşofman olan kız elinde makasla yatağın üzerine tırmandı ve önce ayaklarındaki bağı kesti. Sonrasında arkasına dolanıp ellerindekini kesti ve geri çekildi.
“Ağzınızdakini bağı kendiniz çıkabilirsiniz değil mi?”
Drew anında doğrulmak istedi ama aynı pozisyonda uzun süre kalmak hareketlerini yavaşlatsa da en azından oturur hale geldi. Şimdi etrafı daha net görebiliyordu. Ama onun için önemli olan şey davette dans ettiği Helena Herman’ın odasında hatta yatağında olmasıydı.
“Ben burada ne arıyorum?”
“Bence sorgulamak yerine önce bir şeyler yemelisiniz. Bir süredir açsınız anladığım kadarıyla, karın gurultunuz bunu gösteriyor.”
Bacaklarını yataktan sarkıtıp ayağa kalkan adam üzerindeki mavi kot ve siyah tişörtle yine oldukça yakışıklı ve ağız sulandırıcıydı. Geri yerine oturan Helena bacak bacak üzerine atmış adamın hareketlerini izliyordu. Drew “Kusura bakmayın ama ben burada yemek yemek istemiyorum. Şimdi izlinizle evime gitmeliyim. Bu durum konusunda da polisle iletişime geçeceğimi bilmenizi isterim.” dedi ama kızın yüzünde hiçbir duygu değişimi olmadı hatta ukalaca bir gülümseme dudaklarının kenarına oturmuştu.
Yatak odasının kapısına yönelen Drew, sonrasında odanın kapısına ulaştığında kaçtı ama karşısına çıkan iki siyah takım giyinmiş adam onu karşıladı. Kaşları çatılırken geçmek istediğinde önüne çıkan adamlar sessizce dikiliyordu.
“Gitmek istiyorum çekilin.” dedi ama hiç kıpırdamadan duran korumaların duyduğundan bile emin değildi. Hemen arkalarındaki Michael “Bay Lovato, isterseniz Bayan Herman’ın konuşmasını dinleyin. Sonrasında hala gitmek isterseniz size eşlik edebilirim” diyerek gidemeyeceğini açıkça belirttiğinde Drew içine düştüğü şeyin trajikomik haliyle kahkaha atmak istedi ama yaptığı sadece dişlerini sıkarak “Çekilin” demek oldu.
Michael, göz devirirken adamlara Almanca “Nimm es ein” dedi. Drew bu sözün içeri götürün demek olduğunu üzerine yürüyen ve kollarından tutup odanın büyük salonuna götüren adamlarla anlamıştı. Elinde kristal bir kadehle tekli berjerde oturan genç kız bir yudum alırken tek kaşı havada zorla getirilen adamı izliyordu.
Drew, dikkatli davranmaya çalışarak karşısında durduğu kıza “Bu adam kaçırma demek. Bırakın beni, söz veriyorum polise gitmeyeceğim. Olanları unutacağım” dediğinde Helena tek kaşı havada genç adamı dinledi. Dudaklarını ‘Vay be’ dercesine büzüp “Görüyor musun ihtiyar Bay Lovato ne kadar da yüce gönüllü. Polise gitmiyor üstüne üstük yaşanılanı da unutuyor. Ah şu centilmen İtalyan erkekleri.” derken içkisinden bir yudum daha aldı. Sonra gözlerini karşısındaki adama dikip “Bay Lovato, sizce ben polise gitmenizden korkuyor gibi mi duruyorum ya da sözlerinizin bir ağırlığı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bence daha küçük düşünmelisiniz. Mesela inatla gitmek istemek yerine neden burada olduğunuzla ve ne kadar daha burada olacağınızla ilgilenmelisiniz. Bununla ilgili sorular sorarsanız eğer sizi zevkle cevaplayabilirim.” dedi.
Ardından kapıdan giren asistanına “Mina, yatak odasında çekmece de dosya var onu bana getir ve kahvaltı için resepsiyona haber ver. Oldukça zengin bir menü istiyorum.” diyerek son yudum içkisini de içti ve yanındaki diğer tekli koltuğu işaret edip “Lütfen oturun Bay Lovato ya da sadece Drew mi demeliyim?” diyerek ciddiyetini ön plana çıkardı. Drew ise başının belaya girdiğini ve kolay kolay da kurtulamayacağını hissediyordu. Sorun çıkarıp hakaret edebilirdi ama arkadaşı Mark’ın dediğine göre genç kız bir örgütün lideriydi. Babasından kalan koltuğa oturmuştu ve ünü günler içinde ülkesinin sınırlarını aşmıştı.
“Bayan Herman, lütfen neden burada olduğumla ilgili bilgi verir misiniz? Ayrıca Drew diyebilirsiniz.”
Dudağının ucu havalanan genç kız adamın bir anda sakinleşip kibarlaşmasına karşın keyiflenmişti. Hatta kahkaha bile atabilirdi ama o sadece cool bir gülüşle başını salladı ve adamın oturuşunu izledi. Karşılıklı oturdukları anda asistanının eline verdiği dosyanın kapağını açtı ve birkaç yere göz gezdirdi. Mina Michael’in yanına geçmiş resepsiyonla görüşüyordu.
“Durum şöyle ki Drew; psikoloji okuduğunu, boktan bir baba ve kız kardeşe sahip olduğunu, bu nedenle okulunu dondurduğunu hatta bu işe de artık hayatını düzene sokmak için girdiğini, okulu bitirip kendine ait ofis açmak istediğini biliyorum. Nereden diye sorman bence bu saatten sonra ahmaklık olur.”
Drew sadece başını salladı ama akşam davette gördüğü bu kızın sabahına bu kadar bilgi ile karşısında olması korkutmuyor değildi. İçinde bir yerlerde merak eden tarafı da baş gösteriyordu.
“Sana bir teklifim olacak. Bir süre benimle Almanya’da ya da ben nereye gidiyorsam yanımda olarak orada yaşa. Kişisel psikoloğum ol. Bende hizmetlerinin karşılığı olarak üniversite ve kendi kliniğini açma fırsatını sunayım. Üstelik şirketten alacağın paranın da beş katı.”
Kaşları önce kalkan sonra da çatılan adam “Anlamadım? Ne demek istiyorsunuz?” dediğinde elindeki dosyayı kapatan Helena yanındaki küçük sehpanın üzerine koydu. Ardından odada olanlara başı ile dışarı çıkmaları konusunda işaret verip yalnız kalana kadar tek kelime etmedi. Sonra usulca ayağa kalktı ve adamın hemen arkasına geçip ellerini koltuğunun başlığına koyarak eğildi. Genç adamdan gelen kokuyu içine çekerken bedeninde hafif bir ısınma hissetmişti. Dudaklarını diliyle ıslatarak nefesini adamın kulağına doğru vererek “Bence anladın Drew ama daha açık olmak gerekirse dikkatimi çektin. Sana hem beni dinleme hem de bazı şeylerin keyfine varma şansı sunuyorum. Şirketinle değil benimle çalış ve daha fazla kazan. Her anlamda.” dediğinde genç adamın sertçe yutkunduğunu fark etmek klasik erkek diye göz devirmesine yetti.
Doğrulduğunda camın önüne doğru yürüdü. Drew biraz olsun kızın etkisi altından çıkınca “Bu, yani teklifinizi kabul etmiyorum.” dedi. Cesaretine kendi de hayran kalmıştı ama bilmediği bir ülke de korumalarla gezen hakkında türlü karanlık olaylar dolanan biriyle yan yana yaşama fikri camdan atlama düşüncesi ile hemen hemen aynı geliyordu.
Ellerini üzerindeki bol eşofmanının cebine sokan kız “Drew sana reddedebileceğim bir teklif ile gelmiyorum. Sana olacakları söylüyorum.” diyerek durumun ciddiyetini kavramasını istedi. Ayağa kalkan genç adam sinirlendiğini hissederken “Bu ne şimdi? Hangi ucuz mafya filminin ya da kitabının konusundan örnek alınmış?” diyor sesi yüksek perdede çıkıyordu. Michael içeri girse de diğerleri dışarıda kalmıştı.
“Bayan Herman?”
“Sorun yok ihtiyar. Bay Lovato tam da sesini yükselttiği için özür diliyordu.”
Drew, gözleri büyümüş halde ona bakan gri gözlerin derinliklerine düşüyordu. Elleri arkasında öylece duran adama irisleri kaydığında sertçe yutkundu. Kısık bir tonla “Özür dilerim” derken yaptığına inanamıyordu. Düştüğü çukurun içinden çıkmak için debeleniyor ama sanki bacaklarına dolanan bir şey varmış gibi geri düşüyordu.
“Bir daha olmazsa sevinirim.”
Helena birkaç adımda adama yaklaştı ve karşısında durunca göğsüne ellerini koyup koltuğa geri itti. O sırada “İhtiyar.” dediğinde saniyeler geçmeden kapı sesi geldiğinde gayet rahat bir tavırla kucağına ata biner gibi oturdu ve yüzüne eğilip dudaklarının arasında santimler bırakarak daha alçak bir tonla konuştu.
“Drew, seni ilk görüşte çok beğendim. Bu nedenle yanımda olmanı istiyorum. Her ay için hesabına bir milyon dolar yatacak. Gitmene izin verdiğimde bir servete sahip olabilirsin. Aynı zamanda oldukça sorunları olan birine terapi yapmış olacaksın ve mesleğinde erkenden ilerleme şansın olacak. Bir de.”
Sözleri biter bitmez yine kulağına doğru dudaklarını çevirdi ve aldığı erkeksi kokunun kaynağına doğru inler gibi fısıldadı.
“Bana bir çocuk vereceksin. Öyle ya da böyle soyumun devam etmesi gerekiyor. Bunun senden olmasını istiyorum.”
Dili ile kulak memesine küçük bir dokunuş yaptı ve hemen altında kendini belli eden erkeklik ile içten içe sırıttı. Bazı şeylerin bu kadar kolay olmasını seviyordu. Geri çekildiğinde adamın gözlerinin koyulaştığını ve konuşmak için birkaç kez ağzını açsa da çıkmayan sesi ile geri kapattığını gördü. Daha şuh bir bakışla yaklaşıp hafif bir öpücük kondurarak dudaklarının tadına baktı. İç çekip ayağa kalktığında Drew’in bacaklarının hafiften titrediğini ve pantolonunun önünün kabarıklığını görünce kıkırdadı.
Geri koltuğuna otururken bilmiş bir gülüşle “Anlaştığımızı düşünüyorum.” dedi. Drew ise hala kucağındaki kızın sıcaklığını, kulağındaki küçük dil darbesini ve dudaklarına konan öpücüğün bıraktığı boşluğu hissediyordu. Karşısındaki kızın etkisi o kadar güçlü ve ağırdı ki sanki ruhu parmak uçlarından ona akmıştı.
Sessiz kaldığında tek kaşı kalkan Helena “Şirketinle bizzat görüşüldü ve sözleşmeyi bozduğunda ödenecek tazminat çoktan verildi. Arkadaşın Mark biraz sıkıntı çıkardı ama ona da sana yapılan teklifin başka bir şekli yapılınca biraz daha duruldu. O burada kalsa da sen benimle Almanya’ya geleceksin. Okul işlerini ve geri kaldığın dersler konusunda evde alacağın özel ders vs. hepsi çoktan hazırlanamaya başladı. Sana hemen yan süiti hazırlattım. Dönene kadar orada kalabilirsin. Ölçülerine göre kıyafetler ayakkabılar ve daha birçok kişisel ihtiyacın temin edilecek. Lütfen keyfine bak. Kahvaltımızı edelim sen süitine geçersin. Sonra benim hazırlanmam lazım çünkü öğlen bir toplantım var. İhtiyacın ya da kafana takılan bir şey olursa sana yardım etmesi için görevlendireceğim korumadan öğrenip isteyebilirsin.” diyerek çalan kapı sonrası içeri gelen yemek masasına baktı.
Dakikalar geçti. Helena elindeki tabletten birkaç mail işini hallederken bir yandan da kahvaltısını ediyordu. Drew ise yudumladığı kahveden daha fazlasını midesine gönderemiyordu çünkü sanki koca bir hortum organlarını içine çekmek ister gibi midesinde dönüp duruyordu. Yemek sonrası genç kız odaya geçerken Michael “Buyurun Bay Lovato size süitinize kadar eşlik edeyim” diyerek odadan çıkması gerektiğini kibarca dile getirdi. Sonrasında diğer odanın kapısına dört kişi dikip geri Helena’nın yanına döndü. Yatak odası kısmında hazırlanan kızı salonda beklerken Mina tekli koltuğa oturmuş tabletine notlar alıyordu.
Ayakta öylece duran adama hitaben “Azrail gibi tepemde dikilmekten vazgeçip biraz daha mı ileride dursanız Bay Michael? Malum cüsseniz güneşimi kesiyor.” dediğinde taktığı gözlüğün ardından hala ekrana bakıyordu.
“Azrail gibi mesleğim olduğu içindir belki de.”
“Ha ha çok komik. Sakın emekli olduktan sonra standup yapma girişimlerinde bulunmayın. Sahneden kafanıza domates yiyerek atılırsınız.”
Kızın sözlerine karşı hafifçe dudağının ucunu havalandıran adam “Sende boyundan büyük işlere girersen çenenle kurtulmayı dene. Boyunu aşmış durumda malum.” dediğinde başını hızla ekrandan kaldıran kız “Seni var ya” demişti ki yatak odasından çıkan Helena “Ayak üstü sözlü sevişmeniz bittiyse gidip şu lanet toplantıya katılalım. Sonrasında dönüş için gün belirleyebiliriz” derken kulağındaki küpeyi kontrol ediyordu.
Mina’nın gözleri büyümüş “Efendim şey yanlış anladınız” diye açıklama yapmaya çalışırken ona dönüp sus dercesine bakması sesinin kesilmesine yetmişti. Odadan çıkıp asansöre kadar yürüdüklerinde Mina Michael’e öldürücü bakışlar atsa da onun umursamaz tavrı daha da sinirlerine dokunuyordu.