5. İTALYAN ATEŞİ DREW LOVATO

1686 Words
Genç adam refakat edeceği kadının yanında dikiliyor, bakışlarındaki tedirginlik bin kilo metreden belli oluyordu. Ortamın ağırlığı sanki onun omuzlarına devrilmiş gibiydi. İçi sıkılıyor kendini satın alınmış bir süs bebeği gibi hissediyordu. Bu çok rahatsız ediciydi. Arkadaşı ise çoktan eline bir şampanya kadehi almış sohbete başlamıştı. Bir an ürperdiğini hissetti. Bakışlarını kör baktığını noktadan çekip tenini ürperten enerjinin geldiği tarafa yönlendirdiğinde bir çift gri gözün onu izlediğini fark etti. Bu çok garipti. Aslında birçok kadının ona aç gözlerle baktığını fark etmişti ama Helena Herman’ın böylesine dikkatle onu izlemesi şaşırmasına yetiyordu. Başını usulca hareket ettiğinde alnına düşen bir tutan saçı eliyle geri savurdu ama faydasızdı. Yeniden eski yerini alan saç bazı kadınların iç çekmesine neden olmuştu. Helena ise gri gözlerini adama sabitlemiş yanında konuşan insanları umursamıyordu. Başka kadınlarında ona baktığını fark edince tek kaşı havalandı. Küçük çantasından telefonu çıkarıp korumasına tek bir çağrı attı ve adamın yanına gelmesini sağladı. “Bayan Herman?” diyen Michael dikkatle alacağı emiri bekliyordu. Genç kız burnunun ucu ile karşıyı işaret edip “Bana şu adamı araştır ihtiyar. Ayakkabı numarasından gömlek bedenine kadar bilmek istiyorum.” dediğinde anlık bir şaşırma yaşayan koruma başını salladı sadece. Genelde erkeklerden nefret eden patronu gözüne bu adamı kestirdiyse zaten hareketli olan hayatları daha da şenlenecek demekti. Dakikalar saatleri görürken onu dansa kaldıran adamın kollarında bedenini çok iyi kullanarak dans ediyor yırtmacından görünen bacağı ve o bacaktaki dövme herkesin dikkatini çekiyordu. Drew, yanındaki kadının sözlerini dinlemeye çalışıyordu ama başaramıyordu. Gözleri Helena’nın göğüs dekoltesinden ve açık bacağından belli olan dövmelerdeydi. Kadın onu öylesine etkilemişti ki kasları kendini sıkı tutmaktan acımış zihni ise karnaval yerine dönmüştü. Hemen koluna dokunulması ile dikkati dağıldı bakışları kahverengi gözlerine geri döndü. “Dans etmek istiyorum.” Kadın sanki babasından şeker talep eder gibi emrivaki ve sinir bozucu bir tonla konuşuyordu ve genç adamın keskin bakışları arkadaşı Mark’a kaydı. Gece boyunca defalarca ona bakışlarını çevirmiş ve rahat tavırlarından rahatsız olmuştu. Hala hangi akılla bu işi kabul ettiğini düşünüyordu. Güzel bir tango müziği davet salonunu doldurduğunda pistte sadece birkaç çift dansa devam ediyordu. Onlara katılmak isteyen kadın elini sabırsızca Drew’in koluna koyduğunda adam mecburi olarak ona dokunan eli tuttu ve nazikçe piste doğru yönlendirdi. Helena öyle şehvetli ve tutkulu bir dansa başlamıştı ki partneri ayakta boşalma yaşayabilirdi. Sonunda sadece iki çift kaldığında herkesin gözü üzerlerindeydi. Müzik daha da yükseldi. Artık sadece ayakkabılardan çıkan adım sesleri belli oluyordu. Erkekler Helena’yı kadınlarsa Drew’i süzüyor tam tersi olunca da kıskançlık damarlarını yokluyordu. Tam yan yana geldikleri bir anda genç kadın “Eş değişimi” dedi ve bir anda kendi partnerinden ayrılıp kendini şaşkınca ona bakan Drew’in kollarına kendini bıraktı. Diğer adamın yanında duran kadın kaşlarını çatıp ona uzanmak istemişti ki anında yanında beliren Michael ile duraksadı. Adam kulağına her ne söylediyse yüzünde beliren ifade korktuğunun kanıtı gibiydi. Drew, bedenine yaslanan kadınla başta bocalasa da dansa devam ettiler. Artık sadece onlar vardı ve kahvelerle griler çarpıştıkça etraftaki herkes silikleşiyordu. Adımlar birbirini takip etti. Usulca etrafında döndürüp dizine yatırdığında göğüs oluğu daha da belirgin olan kadın ile sertçe yutkunmak istedi. İkisinin arasındaki ateş, etrafa yaydıkları elektrik sanki elle tutulur cinstendi. Dans uzadıkça uzadı. Bunda elbette genç kadının da katkısı büyüktü. O andan sonra Helena genç adamı tamamen kendi eksinine çekmeyi başarmıştı. Davet sonunda Mark ve Drew geldikleri araç ile ayrılırken kendi arabasına kurulan genç kadın korumasından duyacaklarını bekliyordu. Üstelik hala teninde adamın dokunuşlarını hissediyordu. Sonunda “Seni bekliyorum ihtiyar” dediğinde adamın bakışları yoldan ayrılmadı ama telefonuna gelen bilgileri kadına sıralamaya başladı. “Adı Drew Lovato. Yirmi yedi yaşında. Üniversite de psikoloji öğrencisiymiş ama annesinin ölümünden sonra okulu dondurmuş. Babası ve kız kardeşi var ama ikisi de bildiğiniz baş belası. Sonunda arkadaşının yanına taşınmış ve iş için onun bağlı olduğu şirketle anlaşmış. Her sözleşme farklı tarihler üzerinden imzalanıyor ama Lovato bir senelik hazırlatmış. Şimdiden araştırmalar yapıyormuş eğitimini tamamlanmak ve diploma alır almaz bir yer açmak için. Fiziksel özelliklerini sizde gördünüz ama ölçü olarak ayak kırk üç numara, beden kırk sekiz. Göğüs doksan sekiz bel yetmiş altı kalça doksan iki. Latin ve Asya karışım bir soyu var. Anne İtalyan baba Amerikalı. Kalıcı ya da sonradan geçirdiği bir hastalığı yok. Arkadaşıyla hala aynı dairede kalıyor ama şirket yakında ona da ev verebilir. Tabi bu biraz da çalışanın isteğine bağlı gibi duruyor.” Duyduklarından sonra gözlerini anlık kapatıp adamı hayal eden Helena “Bay Lovato’yu misafir edelim ihtiyar. Daha yakından tanımak istiyorum. Çok yakından.” derken göz deviren Michael “Tamam efendim. Giderken paket gidecek mi?” diyerek sordu. Camdan dışarı başını çeviren genç kız dudağının ucu havalanırken “Gidecek. Ya yanımda ya da kargo bölümünde ama mutlaka onu Almanya’da istiyorum. Gerekeni sen yaparsın. Dikkatli ol dememe gerek yok herhalde. Daha ilk dakika da öldürtmemeliyiz Bay Lovato’yu. Sonuçta işim daha başlamadı bile.” dedi. Bu ikisi arasında geçen son konuşma oldu. Otele vardıklarında Helena etten duvar olan korumaların arasından geçip kral suitine çıkarken yanında Michael’dan sonra en güvendiği iki koruması vardı. Adamlar kapının önüne geldiklerinde silahlarını çıkarıp içeri girdiler ve kontrol ettiler. Sonrasında genç kız yatak odası kısmına geçerken odadaki tüm içkiler buz ve kişisel kullanım malzemeleri büyük bir titizlikle değiştirildi ve sonunda bittiğinde genç kız çoktan duşa girmişti. Dakikalar onun için zor geçerken başından akan su bedeninin her kıvrımına ulaşıyor hala kollarında olduğu adamın sert bedenini bedeninde hissediyordu. Mastürbasyon yapmaya başladığında yakında parmaklarının yerini başka bir şeyin alacağına emindi. İstediğini alacak planını devreye sokacak ve daha da büyürken ona köle olanları bir bir sikip atacaktı. Gözlerini yaşadığı yarım doyumla bile açarken grilerindeki ateş yanardağdan fışkıran lav gibiydi. Sabah uyandığında ilk işi hafif bir kahvaltı sonrası otelin spor salonuna inmek oldu. Üzerindeki siyah sporcu yarım atleti, kasıklarının biraz altında kalan aynı renk şortu ve ayaklarındaki sevdiği markanın spor ayakkabısı koşu bandında adeta küçük bir afrodit gibi görünüyor ve koşuyordu. Saçlarını tepeden at kuyruğu yapmıştı ve her adımında sağa sola sallanışı orada olan birkaç erkek eğitmenin sertçe yutkunmasına neden oluyordu. İki saat kadar sıkı bir spor programı uygularken kondüsyonunun düşmemesine özen göstermesi gerekiyordu. Her an tetikte yaşamak ve gücü elinden tutmak için önce bedeni ve zihni güçlü olmalıydı. Spor sonrası kendini hemen yeniden duşa atıp kısa süreli terini akıttı ve hemen sahunaya girdi. Yanında birkaç genç kız daha vardı ama umursamayıp sırtını sahuna duvarına yasladı ve gözlerini kapadı. Zihninde çoktan akşama kadar olacak işlerini sıralamış önüne gelecek evrakların incelemesinde hata çıkıp çıkmayacağını düşünmeye başlamıştı. Geri döndüğünde yine büyük bir toplantı organize etmeli ve son değişiklikleri her üyenin gözlerinin içine baka baka yapmalıydı. Hala gözleri kapalıyken hemen sağ tarafından hafif bir rüzgar hissetti. Kısa ve sakin soluklar alırken üzerine savrulan bıçağın metal kokusu genzine doluyor refleksleri tıpkı Michael’in ona öğrettiği gibi çalışıyordu. Bıçağı ona saplamak isteyen kişinin bileğini kavradığında bir anda gözleri açıldı ve karşısında hemen yan tarafında oturan çinli bir kızın şaşkın ifadesi ile karşılaştı. Tek bir hamlede bileği çevirdiğinde kemiğin kırılması sesi melodi gibi kulağına doluyordu. Dizini kırıp üzerine çektiği kızın karnına geçirirken onun da boştaki eliyle savurduğu ince iğneyi fark etti. Sol eliyle aynı şekilde diğer bileği de yakaladı ama bunu çevirip kırmak yerine direkt boğazına doğru hızla bastırdı ve uzun iğnenin ensesinden çıkmasını sağladı. Geri itekleyip yere düşmesine neden olurken uzandığı yerden kalkıp çırpınan kızın tam da göğüz kafesine sağ ayağının topuğu ile sertçe vurdu. Darbe tam da kalbin üzerine gelmişti ve kırılan kaburga kemiği kalbe batmıştı. Çinli kız yerde kan kusarken ellerine benzer iğneleri almış diğer iki kız hamle yapmak için an kolluyordu. Helena göz devirip umursamaz ama tehlikeli bir tonla “Sizden birini yaralı bırakacağım ki patronuna vereceğim mesajı iletebilsin. Hanginizin yaşayacağına ise siz kara verin.” dediğinde çoktan anlık bir hareketle öldürdüğü kızın düşürdüğü bıçağı aldığı gibi fırlattı. Solunda kalan kızın alnının ortasına saplanan bıçak ile geri düşmesi bir olurken sağ kalanın gözlerinde korku belirse de harekete geçmekten geri durmadı. Birkaç bıçak darbesi savurdu karnına doğru ama isabet ettiremedi. Helena yerde kanlar içinde yatan kadının bedeninden sıyrılmaya yüz tutmuş havluyu çekerken gözlerini kızın gözlerinden çekmiyordu. İlk izlenimleri kendinden en az beş yaş büyük olduğuydu. Bedenen eşit sayılırlardı ama çinli kız daha dolgundu. Bedenindeki fazladan kabalık onun hareketlerini yavaşlatıyor sanki şarjı az oyuncan arabalar gibi yavaş ilerliyordu. Sol elinde sardığı havlu ile kızın üzerine gitmeye başladığında onun da kendi gibi solak olduğunu gördü. Darbeleri hep soldan yapıyor bıçak iki eli arasında gidip gelse de sağıyla hareket etmiyordu. Konuşmaya başladı. Dediğini yapmalı ve mesajı yerine ulaştırmalıydı. Ona bunu yapanı biliyordu. Tahmin etmek zor değildi zaten. “Şimdi alacağın yara seni süründürecek. Patronuna de ki Helena Herman bugünü unutmayacak ve onun sonu iğneli fıçı olacak. Hala eylemlerine devam ederse de kendini bir askının ucunda kan kartalına maruz kalmış şekilde bulacak. Kraliçesine itaat etmeyen ölümü tadacak.” Yeninden karnına savrulan bıçak ve başına gelen tekmeden kurtulan genç kız kızın tuttuğu elini çevirip karnına soktu. Üstü başı kan olmuştu ama umurunda değildi. Kızın baş ucuna çöküp saçlarını tutarak kaldırırken kulağına “Dediklerimi ezberledik değil mi haberci güvercinim?” diye fısıldadı. Kızdan boğuk bir inleme çıkarken göz devirip saçı daha kuvvetli çekti. Acı dolu haykırış sahunanın içini sararken içeriye bu defa Michael girdi ve gördüğü manzara karşısındaki tek kaşını kaldırdı. Bu sırada kız “Anladım, ezberledim” diye sayıklıyordu. Saçı bırakıp kalkan genç kız elini üzerindeki çarşafa silerken elinde yeni bir tane getiren korumasına ukalaca sırıttı. Bedenindekini çıkarıp yere atarken yenisini sardı ve “Bunu Liang’a gönderin ihtiyar, küçük güvercinin vereceği küçük bir mesaj var.” dedi. Dışarı çıkarken içeri dolan adamları temizlik işine başlayacaktı. Yanına gelen koruması onunla eşit adımlarla yürürken “Paket geldi mi ihtiyar?” diye sordu Helena. Yüzüne buz gibi bir gülüş eklenmişti. “Geldi efendim. Süitinizde sizi bekliyor. Biraz zorluk çıkardığı için baygın ama uzun sürmeyecektir.” Asansörün düğmesine bakarken kaşları kalkan kız “Oww desene hırçın biraz.” dediğinde başını sallayan adama karşın kıkırdadı. Kabine girip en üst katın düğmesine bastıklarında iç çeken genç kız “Hep bir vahşi atım olsun istemiştim. Onu evcilleştirmek arzularım arasındaydı. Desene tanrı arada sırada bizi duyuyor. Baksana bana İtalyan bir at gönderdi. Hırçın yabani ama mükemmel.” diyerek geldiklerinde dışarı adımladı. Süite girdiğinde ise adımları yatak odası bölümüne yöneldi. Kapıyı açtığında yatağında elleri ayakları ve ağzı bağlı bir adet Drew Lovato gördüğünde kahkaha attı. Geri dönüp omuz silken adama “Sen efsanesin ihtiyar. Onu gerçekten paketlemişsin.” dedi ve banyoya doğru ilerledi. Eğer gün içerisinde bir kez daha duşa girerse yüzgeçlerinin çıkacağına emindi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD