Helena, kahvesinden küçük ve kışkırtıcı yudumlar alırken gözleriyle onu izleyen adamı inceliyordu. Tipik kasıntı ve kendini beğenmiş erkek tiplemesinin yanında zeka parıltıları görmek hoşuna gitmişti. Her zaman savunduğu bir şey vardı. Aptal dostlardansa zeki düşmanlar en iyisiydi. Sonunda konuşmak için dudaklarını araladığında karşısındaki adamın dikkatle onu izlediğini biliyordu.
"Bay Karahanlı, şimdi iş konusuna gelebiliriz."
"Buna memnun olurum Bayan Herman."
Hemen arkasında duran Michale elini kaldırıp işaret verdiğinde parmaklarının arasına ince uzun bir sigara yerleştirildi. Diğer yanında duran Mina ise çakmakla yakıp geri yerine geçtiğinde çektiği nefesi dışarı bırakan Helena dumanı ağır ağır geri bıraktı.
Üstten bir bakışla "Türkiye'deki silah işini yönetmek istiyormuşsunuz." Dedi. Demir geri yaslanıp öz güvenli şekilde omuzlarını dikleştirirken başını salladı.
"Doğru. Bu işe yeni girmeme rağmen geçmişten gelen legal ve illegal bağlantılarım sayesinde ilerletebilir hatta daha da büyütebilirim."
"Büyütmek? Bay Karahanlı, gördüğünüz rüya sizin için güzel ve erişilmesi güç ama gerçekler her zaman acıtan yönleri ile bilinirler."
"Anlamadım?"
Dudaklarını dili ile hafif nemlendirirken gözlerini kısıp sır verir gibi öne eğilerek "Bilmedikleriniz yüzünden cüretinizi mazur görüyorum ama sizde ne derler bilirsiniz. Bilmemek değil öğrenmemek ayıptır. O nedenle küçük bir ders vermeyi kendime borç biliyorum. Sizin bildiğiniz kısım tıpkı dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de bir silah kaçakçılığı karteli var. O kartel büyük masanın elinde. Tıpkı diğerleri gibi. Ve ne büyük şanstır ki masanın da kartellerinde sahibi benim." dedikten sonra duruşunu düzeltip dudağının ucunu havalandırdı. Tek kaşı kalkarken "Almanya da birkaç ay önce ölen Gustav Herman konusunda sizin de kulağınıza bir şeyler çalınmış olmalı." deyip cevap bekledi.
Demir, genç kızın kendine güvenine duruşuna ve ukala da olsa elindeki kozları kullanış şekline şimdiden hayran olmuştu. Onu boz kırda hoyratça koşan ve evcilleştirilmesi çok zor olan kısraklara benzetiyordu. Sözleri elbette hoşuna gitmemişti ama kendine göre şu an deplasmanda olan Helena'ydı ve bunu sonuna kadar kullanacaktı. Soruya hala cevap beklediğini gördüğünde "Evet, ölüm haberi dünya genelinde oldukça büyük yer kaplamıştı." dedi.
Başını sallayan Helena "Evet, çünkü yer üstünde oldukça fazla işi ve bağlantısı vardı. Sadece Almanya'da değil dünyanın birçok ülkesinde ekonomi konusunda bel kemiklerinden ilan edilmişti. Tabi gayri resmi olarak. Aynı zamanda koca imparatorluğun da kralıydı. Şimdi onun yerine geçmiş biri olarak size sadece yanımda çalışmanız karşılığında Türkiye'deki silah kartelinde görev verebilirim. Derseniz ki bunu kimse bilmemeli o zaman gizli tutabilirsiniz. Ama onun haricinde değil siz sizin gibi on tanesi de karşımda otursa alacağı cevap değişmez. Sert ya da yumuşak olur bu kişiye göre değişir ama sonuç aynıdır." diyerek üstünlüğünü kurmak konusundaki yeteneğini konuşturdu.
Demir dişlerini sıksa da kendi kendini sakinleştirmek adına kızın kendi sahasında olduğunu hatırlatıyordu. Büyük oynamak olsa da istediğini elde edecekti. Bu defa genç kız gibi masaya hafifçe eğildi ve sesindeki tonu hem gizemli hem de tehditkar tutarak "Şu an nerede olduğunuzu biliyorsunuz değil mi?" dedi. Michale duyduğu sözlerden sonra dudağının ucunu havalandırdı. Bu gülüş kocaman bir alay içeriyordu. Benzer gülüş Helena'nın yüzünde de belirirken Demir'in sol kolu olan Hakan bir şeylerin ters olduğunu anlamıştı. En başından beri bu kadın ve adamlarından hoşlanmamıştı ve gözlerindeki haylaz parıltılar haklılığını kanıtlıyordu.
Ayağa kalkıp masadaki telefonuna uzanan Helena adama grilerini dikerek eğlenir bir tonla "Gezdirme nezaketini göstereceğinizi düşünüyorum. Nerede olduğumu baş başayken daha iyi anlatacağına şüphem yok." diyerek elini uzattı. Bir an duraksayan Demir ayağa kalkıp genç kızın elini sıkarken bilmiş bir ifadeyle "Elbette. Yanlızken daha rahat anlaşabileceğimizi biliyorum. Size özellikle Türk erkeklerinin nezaketini ve arzusunu göstermek isterim." dediğinde gerilen Hakan yıllardır yanında olduğu adamı uyarmayı kendine en birincil görev ilan etti.
Helena içten içe tüm erkeklerin güzel bir kadın karşısında nasıl da aptallaştığını bir kez daha kendine ispat etmişti. Elini çekerken üzerindeki ceketini nazik bir hareketle çıkarıp yanındaki Mina'ya uzatırken "O zaman tur başlasın" dediğinde tek kaşı kalkan Demir oldu. Yeşillerde hem büyük bir merak hem de ufaktan yanmaya başlayan arzu öylesine belirginleşiyordu ki şaşılacak derecede ağır basıyordu.
Otelin restoranından çıkarken etrafını saran korumalarla ilerleyen Helena tıpkı büyük bir devlet adamı gibi ihtişama koruyor etrafa attığı küçümseyici bakışlar tam da istediği gibi onu şımarık küçük bir kız çocuğu gibi gösteriyordu. Düşmanlarının ve çevrenin en büyük yanılgısı da bu oluyordu.
Demir, kolunu tutan Hakan ile duraksadığında soran gözlerini adamına dikmiş konuşmasını bekliyordu.
"Patron bu kızda bir şeyler var. Bana güven vermedi."
"Hakan, bende bunun farkındayım ama o her ne olursa olsun bir kadın ve daha çok genç. Toy oluşu hata yapmasına neden olur. Onun yaşlarındayken bizim hallerimizi düşünsene. Nasıl da hatalar yapıp fevri davranıyorduk."
Kaşları çatılırken dişlerini sıktığı için çene kaslarının gerilmesine neden oldu. Yeşilleri zehir tonuna bürünürken "Bu işi bacak kadar bir kızın yüzünden bırakacak değilim Hakan. Öyle ya da böyle en azından Türkiye'deki kartelin başına geçeceğim." dediğinde içinde yeşeren hırs zekasının önüne geçmeyi başarıyordu. Hakan başını olumsuz anlamda sallarken "Ya Turan?" dedi. Adamın korkusu küçük çocuğun zarar görmesiydi.
Omuzunun üzerinden geri bakan Demir sert ama kısık bir tonla "Ondan kimsenin haberi yok. Kendi ailemin bile. Turan güvende ve hep öyle kalacak. Bu Almanları fazla ciddiye alıyorsun. Merak etme bu kız akşama benim yatağıma girdiğinde sözde bahsettiği gücün esamesi okunmayacak" dedikten sonra aracına binen genç kızın hemen arkasından onu takip etti.
Hakan hala hata yaptığı konusunda netti. Telefonunu çıkarırken patronunun ardından gidiyor aynı zamanda Turan'ın emanet edildiği aileyi ve onları koruyanları mesaj yoluyla uyarıyordu.
Demir, birkaç turistlik mekanı kaba taslak gezdirdikten sonra kendine ait kumarhanesine götürdü. Daha açılma zamanı olmadığı için sessiz olan mekan da topuklu ayakkabısının sert sesini duyura duyura dolanan Helena "Kumar işinde oldukça sağlam paraların döndüğünü duymuştum. Bazı durumlarda şantaj yapılmak için birebir öne sürülüyormuş. Bu doğru mu Bay Karahanlı?" derken yüzünü hemen ardında olan Demir'e döndürmüş iri bedeninden dolayı başını hafifçe geri yaslamak zorunda kalmıştı. Yaptığı onun için oldukça basit ama erotikti. Gözlerini hem asi hem de nazlı bir şekilde süzerken alt dudağının kenarını dişleri arasına kıstırmış göğsü sık nefeslerden hızlı inip kalkıyordu.
Demir ona doğru bir adım attığında o da geriledi ve poker masasının kenarına yaslandı. Ellerini de kenarlara koyduğunda tam da avcısına yakalanan av gibiydi. Ya da avıyla oynayan avcı.
Demir kısık ama uyarıldığını belli eder bir tonla eğilip Helena'nın dudaklarına doğru "Doğru Helena. Ama senden bir şey isteyeceğim. Lütfen bana adımla hitap et. Senin dudaklarından ismimin dökülüşünü merak ediyorum." dediğinde dudaklarını serbest bırakan genç kız gülümsedi ve aksanlı bir şekilde "Demir" dedi. Derin bir soluğu içine hapseder gibi göğsünü şişiren Helena "İsminiz tıpkı sizin gibi gücü temsil ediyor. Demir gibi bükülmesi zor ve sağlammısın?" derken dizini biraz kaldırmış iki bacağın arasına geçirip adamın kasıklarına baskı uygulamaya başlamıştı.
Dişlerini sıkan genç adam bir eli ile genç kızın ince belini kavrarken burunlarını birbirine değdirecek kadar yaklaşmış ve istekle kendi dudaklarını yalamıştı.
"Ne kadar sağlam olduğumu tahmin dahi edemesin Helena ama sana bunu göstermek için hemen evime geçebiliriz."
Tek kaşı kalkan Helena dizini indirirken elini aralarına soktu ve adamın göğsüne koyup hafif bir baskı ile uzaklaşmasını sağladı. Ne yaptığını anlamaya çalışan Demir geri çekilirken dik duruşunu yeniden kazanan Helena masanın diğer tarafına adımlarken "Önce poker oynamayı teklif ediyorum. Bakalım benim sahip olduğum kartele gözünü dikecek kadar cesaretli olan bu Türk oyunda nasıl." deyip kadife kaplı koltuğu çekti ve yavaşça oturdu. Bacak bacak üzerine attığında hemen arkasında yerini alan Michael ve Mina ile keskin grilerini ona oldukça karışmış halde bakan yeşillere dikti.
Demir, Helena'nın oyununu fark etmiş ve ona eşlik etmek ister gibi kalesine gelen topu ayağına alıp sürmeye başladı.
"Hay hay, pokerin keyfi de ancak senin gibi bir kadınla çıkar. Bakalım şeytan kimden yana?"
Elini kaldırıp çalışanlardan birine işaret ettiğinde hemen masaya gelen kurpiyer yeni kartların paketini açtı ve karıştırmaya başladı. Helena, eğilip kulağına bir şey söyleyen Michael ile bakışlarını adama çevirdi. Kısık ama güven kokan bir tonla "Seni seviyorum biliyorsun değil mi ihtiyar" derken belli belirsiz göz kırpışını sadece Hakan yakalaya bilmişti. Demir ise ikilinin arasındaki ilişkiyi merak eder gibi bakarken Mina bu bağa oldukça saygı duyuyordu.
Dakikalar geçti. Kağıtlar dağıtıldı. Helena kartlara bakarken tıpkı ölüm kalım savaşının ortasında kalmış ve tek çaresi kazanmakmış gibi yoğunlaşmıştı. Onun olayı asla kaybetmemekti. Bu nedenle karşısında ona dikkatle bakan adamın elini az çok tahmin edebiliyordu. Yeniden kartlarına grileri değdiğinde bir kartı masaya bıraktı ve yenisini aldı. Gördüğüyle yüzü dümdüz kalsa da içten içe şeytanın sırıtışına karşılık veriyordu. Kağıtları masaya koymadan önce "Demir, bence sadece oyun çok zevkli olmayacak. Ortaya bir şeyler koymalıyız." dedi.
Demir genç kızın sözlerinden sonra düşünür gibi yaparken yürüne yerleşen hınzır bir ifade sözlerini destekler biçimdeydi.
"Olabilir. Mesela ben kazanırsam en az bir hafta benimle dağ evinde kalacak ve seni memnun etmemi keyifle karşılayacaksın. Sen kazanırsan da istediğin bir şeyi sana verebilirim."
Michael istemsiz acır gibi dudaklarını kıvırırken Helena küçük bir kahkaha atıp başını olumsuz yönde salladı. Ardından bir anda ciddileşip "Demir, neden dünya üzerindeki erkek nüfusunun kafasının sadece bacak arasına çalıştığını kanıtlar gibi zekanı sikinden geri plana itiyorsun. Oysa hakkında öğrendiklerim oldukça mantıklı ve ciddi işlere imza attığın yöndeydi. Ama sen sadece beni becermekle alakadar gibisin. Bak biz seninle şöyle bir anlaşma yapalım." dedikten sonra avucunu açıp korumasına uzattı. Michael hiç tereddüt etmeden hemen belinden silahını çıkarıp o avuca bırakırken Hakan'ın eli beline gitmişti.
Duydukları ile hafifçe sarsılan Demir ise hem Helena'nın haklılığından hem de kendi aptallığından dolayı sinirli bir şekilde korumasına durması için işaret verdi. Genç kız silahı masaya bırakırken oturduğu koltukta tıpkı bir kraliçe edasıyla daha da devleştiğine emin bir şekilde yaslanıp çenesini havaya dikerek devam etti.
"Ben kazanırsam, silah işine gireceksin ama benim sınırlarım içinde kalıp emrimde çalışacaksın. Bana bağlı olarak işleri büyütecek sana uygun görülen yüzde ile yetineceksin. Sen kazanırsan karteli sana bırakacağım ve oğlunu da alıp yaşamaya devam edeceksin. Bu arada Turan Karahanlı aynı sana benziyor. Annesinden çok bir fiziki özellik almadığı belli."
Demir, masasının üzerinde sıktığı yumruğunu sertçe masaya geri indirirken "Seni gebertirim lan!" diye kükredi. Ayağa bir anda kalktığı için yere düşen sandalyenin sesi çekilen silahların sesine karıştı. Kumarhane bir anda adamlarla dolarken Hakan hemen patronunun yanında yer almış silahını hala sakince oturan ve sıkılmış gibi nefes bırakan Helena'ya doğrultmuştu. Biliyordu işte bu kadında sevmediği bir şeyler vardı. Üstelik saatler önce Turan'ı koruyanları uyarmış dikkatli olmaları konusunda tembihlemişti.
Helena, boş gözlerle önce ona silah doğrultan Hakan'a sonra da bir avuç adamına baktığında dudaklarını yaladı ve var olandan daha fazla adamının kapıdan içeri girişlerini izledi. Demir de silahına davranmış ve "Neler oluyor lan burada?" diye hırlar gibi konuşmaya çalışmıştı.
"Sakin ol Karahanlı ve daha yarım saat önce çeşitli pozisyonlarda becermeyi düşündüğün kadının karşısına oturup sana sunduğu seçeneklerden biri için kartlarını öne sür."
Yumruğunu yeniden masaya indiren Demir "Oğlum nerede? Ne bok yiyorsun lan sen?" dediğinde bu defa Mina silahını çekmiş "Patronuma bir daha saygısızlık yaparsanız sizi vurmak zorunda kalırım ki bunu şu an istediğimi açıkça belirtmek isterim." demişti. Tek kaşı kalkan Helena dönüp kıza baktığında kıkırdamadan edemedi. Michael'e dönüp "Bunu da kendimize benzettik ihtiyar baksana" deyip geri ona öldürecekmiş gibi bakan adama döndü.
"Seni bekliyorum Karahanlı. Ya otur oyna ve sonuçlarına katlan ya da ailen de dahil herkesi yok etmek sadece on dakikama mal olsun. Seçim senin."
Kumarhane genç kızın adamları ile dolmaya devam ederken Hakan ile bakıştılar. Silahlar hala havadaydı ve sadece birinin patlaması Helena'nın katliam yapmasına yeterdi. Demir bunu fark ettiğinde silahını masaya vurarak oturdu ve zehir tonuna bürünen yeşillerini kızın grilerine dikti. Helena dudağının ucunu kıvırırken kurpiyere kağıtları attı ve "Yeniden karıştır ve dağıt. Sonuçta anlaşma yapıldıysa adil olmalı değil mi?" dedi. Genç kurpiyer titreyen elleriyle kartları karıştırmaya çalıştıkça daha da zorlandığını hissediyordu. Üstelik çalıştığı süreç içinde patronunu hiç bu kadar çaresiz görmemişti. Onun güçlü ve kendine güvenen havasına hep hayranlık duyardı lakin şimdi yarısı kadar bir kızın yaptıkları karşısında susmak zorunda kalışı onun da zayıflıklarını ortaya seriyordu.
"Bu ülkeden sağ çıkamayacağının farkında mısın?"
Demir tükürür gibi konuşurken kaşları kalkan Helena "Bu bir tehdit mi? Şahsen daha kendi kumarhanemden sağ çıkacağım belli değilken -ki buna ailem de dahil- karşımdaki insana terslenmezdim. Ah siz Türkler. Yağmasanız da gürlüyorsunuz ya bunu seviyorum. Kuyruk hep dik. Aslında çok zeki ve vatansever insanlarsınız ama işte bazılarınızın zeka seviyesi penisi ile aynı olunca dışarıya karşı ahmak görünebiliyorsunuz. Biliyor musun ben Türkleri severim. Özellikle kadınlarını. Onlar her ne olursa olsun sağlam kalmayı ve kalkmayı becerebilen varlıklar. Tıpkı dünyanın diğer yerlerinde başlarına ne gelirse gelsin nefes almaya çalışan diğerleri gibi." derken gururla hemen yanında dikilen ve silahını elinde tutan Mina'ya baktı.
"Karahanlı, ben senin bildiğinin ötesinde bir gücün tepesindeki isimim. Nasıl eğitimlerden geçtim neleri geride bıraktım kimleri ezip geçtim bilsen şaşırırsın. Şu gördüğün ihtiyar var ya o beni çocukluğumdan bu yana tanır. Öz kardeşimi gözümü kırpmadan öldürdüğüme şahit olduğunda bile gözlerinde gördüğü gururu sana anlatamam. Helena Herman, her yerin üzerinde hem de altında olan erkek egemenliğine inmiş en büyük darbedir. Düşmanlarımın ailesini katlederken kız çocuklarına dokunmuyorum. Onları yanıma alıp askerim olarak yetiştirmek için sağ bırakıyorum. Bir gün içlerinden biri intikam için karşıma çıktığında işte o zaman gerçek düşmanımla savaşacağım. O zaman oldukça zevk alacağımı şimdiden ön görebiliyorum. Diğer yandan bana kendi canlarından daha öte bir sadakat ile bağlı olacaklar çünkü kendi babaları abileri ya da aileleri onları ölüme terk ederken ben kurtarmış ve güçlendirmiş olacağım."
Demir, işittiklerinden sonra yüzündeki ifadeyi yok edemedi. Dudaklarına yerleşen alaylı gülümseme ile "Tipik feminist ayakları yani. Ne o Helena yoksa baban yeterince sevgi göstermedi mi?" dediğinde onun damarına bastığını biliyordu. Tek tesellisi dışarıdaki adamların ailesini daha güvenilir bir yere taşımasına fırsat kazandırmaktı. Helena duydukları ile kahkaha atmaya başladığında Hakan onun delirdiğini düşündü.
"Sevgi? Yapma Karahanlı beni bunlarla vuramazsın. Ben sevilmek ve şefkat görmek için bu dünyaya gelmedim. Sizin aksinize benim geliş amacım yöneteceğim krallığa en iyi şekilde hazırlanmak ve bazı şeyleri kökünden değiştirmek. Basit ve gereksiz duygular bir işime yaramaz. Zeka, ön görü, güç ve düşmana verilmeyen zaaflar her zaman en tepe için yeterlidir. Bak, senin oğlun ve ailen olmasa seni tehdit edebileceğim ve elini kolunu karşımda böylesine bağlayabileceğim hiçbir şey olmayacaktı. Zaaf ölümün diğer adı gibidir. Şimdi sen ve ailenin kaderi benim avuçlarımda. Bu beni sevgisiz yapsa ne olur güçlü olduktan sonra."
Demir karşısında kocaman bir buz dağı görmeye başlamıştı. Duygu yoksunu bir kadın. Aklına babasının kütüphanesinde okuduğu bir kitaptaki karakter geldi. Mankurt tekniği ile duygusuzlaştırılmış ve ölüm makinesi haline getirilmiş erkekler. Durum burada farklı olsa da tamamen robotikleşmiş biri ile karşı karşıyaydı.
Sonunda kartlar dağıldığında uzanıp aldılar ve parmakları arasında açmaya başladılar. Soğuk kanlılık bir yorgan gibi üzerlerine örtülürken öylece birbirlerinin göz bebeklerindeki değişimi tartıyor bir şeyler anlamaya çalışıyorlardı. Hakan patronunun elini gördüğünde istemsiz gerildi. Kaybetmeleri demek boyunduruk altına girmek demekti. Üstelik aileleri de güvende değildi. Kendi mekanlarından sağ çıkıp çıkmayacaklarına bile garanti veremiyordu.
Helena elindeki kağıtlara baktı. Gelebilecek en iyi kartlar şu an onda toplanmıştı. Karşı tarafın elinin üstün gelmesine imkan yoktu. Bu nedenle grilerini adamın üzerine dikip "Tek oyun tek şans. Artık elleri açalım ne dersin Karahanlı" dediğinde gerilen Demir çoktan genç kızın elindeki kartların büyüklüğünü tahmin etmişti.
Gözleri etrafında bir tur döndükten sonra "Ailemin ve oğlumun zarar görmeyeceği konusunda bana teminat verebilirsin?" dedi. Aşağılanmışlık hissi iliklerine kadar işlemiş sinir tüm damarlarını patlatmak ister gibi zorluyordu.
Omuz silken genç kız "Veremem. Ama dediğim gibi seçenekler açık. Her şeyi belirleyen sen olacaksın." deyip elindeki kartları gözleri ile işaret etti. Tüm kaslarının gerilmekten yırtılacağını düşünen Demir kartları masaya koyarken aynı işlemi Helena'da tekrarladı. Açık ara farkla kazanan genç kız yüzündeki bilmiş bir ifade ile geri yaslanıp elini kaldırdı ve iki parmağını şıklattı. Korumalardan biri iki parmak arasına incecik sigarayı yerleştirdi ve dudaklarına götürdüğü an yaktı. Diğer koruma hemen Michael'ın önüne küçük notebook'u açıp kenara çekildi.
Michael, gelen bilgisayardan birkaç görüntü açtı ve masaya tam da Demir'in karşısına bıraktı.
Helena "Bak, ailen ve oğlun. Adamlarının onları kurtarmasını ya da daha güvenli bir yere götürmesini umdun. Beni oyalamaya çalıştın ama unuttuğun şey benim Türkiye'de de kendi çöplüğümde olduğum. Her yerde gözüm kulağım vardı. Adamlarım bir çocuğunuzun adamları içinde yer alıyor. Örümcek ağı gibi düşünebilirsin. Her yerdeyim. Sana sunduğum tekliflerin hangisine uymayı düşünüyorsun? Senin ve çevrendekilerin hayrına bir karar olacağını umuyorum. Yoksa sabaha Türk medyası faili meçhul katliamın haberleri ile meşgul olacak." deyip dikkatle öfke ve kin parıltıları olan yeşillere bakmaya başladı.
Birileri madem güç gösterisi istiyordu. En profesyonel gösteriyi karşısında durmaya çalışanlara sunabilirdi. Onu hafife alan her düşman sonunda büyük bir hezimetle yok olmaya mahkumdu.