Drew, malikanenin içinde birkaç gündür dolanmaya başlamış ve sıkıntıdan patlamak üzereydi. Hizmetliler ona ilacını getiriyor, izleyebilmesi için filmler ayarlanıyor kitaplar baş ucuna daha o gözlerini açmadan bırakılıyordu. Helena ile zevki yaşadığı sabahtan sonra tam dört gün geçmişti. Genç kızı bir daha görmemiş çalışanlardan yurt dışına çıktığına dair bilgi almıştı. Ne bir arama ne de haber verme girişimine girmeyen Helena ile kendini kullanılmış hissetmesi çokta absürt bir durum değildi.
Büyük salonun camından büyük bahçeye bakarken kar tüm alanı kaplamış neredeyse iki karış kadar yağmıştı. Elindeki sıcak çikolatayı sıkıntı ile yudumlarken büyük bahçe kapısı aralandı ve içeriye dört adet büyük ve siyah araç girdi. Bu araçları biliyordu. Cadillac'ın Escalade modelindendi. İnternette bir ara bu araçları çok araştırmıştı ama fiyat olarak oldukça yüksek olmaları üzerine bir bardak soğuk bira içmesine yetmişti.
En normal fiyatı 87.900 dolardı. Bir üstü 100 bin ve 150 bin olarak artıyordu. Trafikte çok fazla denk gelinebilecek bir araba olmamasına rağmen şu an kaldığı evin –ki bu da ev değil malikaneydi- bahçesinde dört tanesi duruyordu. Kapıları açılırken gözlerini kısıp kimin geldiğinde baktı. Sonuçta Helena burada değildi ve onun için gelen bir misafir ile uğraşmak istemiyordu. Hem durumunu nasıl izah edecekti ki. "Selam ben Drew, Helena'nın evcil seks hayvanı" dese alacağı yanıt koca bir kahkaha olurdu herhalde.
Başını sağa sola salladı. Bu tür düşüncelerle kendi kendini zehirliyordu. Onlar bir anlaşma yapmıştı ve genç kızla gittiği yere kadar bir şeyler yaşayacaklardı. Aklında dolanan düşünceleri araçların birinden inen Helena böldü. Üzerinde bordo renk bir tulum ve siyah kalitesi bakanın ilk seferde fark edeceği kürk kaban vardı. Saçları tepeden toplanmıştı ve beyaz tenindeki parıltı gök yüzünden vuran kış güneşi ile daha da belirgin oluyordu. Hemen sonrasında elini içeri uzattı ve sekiz yaşlarında bir kız çocuğu indi. Saçları güneş sarısıydı. Yaşına göre boyu biraz uzundu. Masumluğu oluk oluk akıyordu. Yüzü asıktı. Kaşları kavislenmiş, masum yüzü gölgelenmişti.
Elindeki kupayı yanındaki sehpaya bırakan Drew salondan çıkarken malikanenin büyük kapısından içeri giren Helena ve diğerleri ile karşı karşıya gelmişti. Küçük kız ellerini göğsünde birleştirip "Burası çok soğuk evime gitmek istiyorum. Hem dayım sizi mahvedecek. Beni kurtaracak" dediğinde Türkçe konuştuğu için Drew anlamasa da diğerleri anlamıştı. Michael göz devirirken kabanını çıkaran Helena hizmetçinin almasına izin verip kızın hizasına gelmek için tek dizinin üzerine çöktü. Kendi grilerini çocuğun yeşillerine dikip "Bana bak ufaklık. O dayın var ya işte seni bize kendisi getirdi. Elbette gelip almak isteyebilir ama ben benim olan şeyleri vermeyi pek bilmem. O nedenle sen burada seninle aynı kaderi paylaşan kızlarla büyümeye alışsan iyi olur. Gittiğin yerde çok arkadaşın olacak buna emin ol." dedikten sonra yüzüne buz gibi bir tebessüm yerleştirip bakışlarını Michael'a çevirdi. Küçük bir baş işaretinden sonra adam küçük kızın elinden tutup malikanenin kapısından çıkıyordu ki Helena "Hey küçük" diye seslendi.
Geri dönen kız çatık kaşlarla ona bakarken "Bundan sonra senin adın Artemisia olacak. Güçlü bir savaşçının adını alıyorsun. Bence buna yakışır şekilde yetişmelisin." dedi ve geri Drew'e döndü. Michael yeni adı Artemisia olan kızla ortadan kaybolurken birkaç adım atıp dibine kadar girdi ve uzanıp dudağına sıkı bir öpücük kondurarak geri çekildi. Tek kaşı havalanırken "Seni iyi gördüğüme sevindim Drew. Beni özledin mi?" deyip geri çekildi ve yatak odasına geçmek için merdivenleri tırmanmaya başladı.
Genç adam arkasından onu takip ederken "O kız kimdi? Hangi dilde konuştunuz? Neler oluyor?" gibi sorular sıralıyordu. Genç kız odaya girdiğinde üzerindeki tulumun sırt fermuarına uzandı. Tek hamlede aşağıya çekip omuzlarından sıyırırken "Çok soru soruyorsun. Ben sana beni özledin mi demiştim. Neden soruma cevap vermek yerine başka konuları kurcalıyorsun?" diyor işine de devam ediyordu. Tulumu tüm bedeninden sıyırıp ayaklarının dibinde bırakırken sadece iç çamaşırları ile kalmıştı. Özel tasarım olması bir yana kızın bedenine kıvrımlarına muhteşem oturuşu Drew'in yutkunmasına neden oldu.
"Helena, ben sadece merak ediyorum. Bir gidiyorsun günlerce arama ya da haber verme zahmetine girmiyorsun. Sonra bir anda elinde bir çocukla geliyor ve farklı bir dilde konuşup çocuğu gönderiyorsun. Sorduğumda da bana beni özledin mi diyorsun. Ben, sadece bu karmaşayı çözmeye çalışıyorum."
İç çamaşırlarından da kurtulan Helena genç adama döndüğünde başını yana eğmiş gözlerinin grisi ateşe düşmüş gibi alev alev olmuştu. Dövmeleri ve seksiliği ile Drew'in üzerine doğru yürürken alt dudağını ısırıp hemen ardından dilini üst dudağında gezdirdi.
"Hadi ama Drew, bence bizim sevişmemiz gereken daha önemli konular var. Bu tür şeylerle ben ilgilenirim sen kafanı yorma."
Adamı sarsacak bir hareketle kucağına atlayıp bacaklarını belinde kenetledi. Başını boynuna gömerken kulak memesini dişledi ve "Sen cevap vermedin ama ben söyleyeyim. Seni özledim Drew, özellikle de şu an kadınlığıma baskı yapmaya başlayan aletinin sertliğini ve" deyip derince soludu.
"Buram buram erotzim kokan kokunu bile aradım diyebilirim. Şimdi koca oğlan benimle duşa gel ve şu sevişmemiz gereken konuları gözden geçirelim."
Drew, kulak altında hissettiği dil darbeleri ve boynuna dolan ılık nefesle nefesini tuttu. Kucağında olan kızın çoktan kalçalarına elini koymuş onu sıkı sıkıya tutuyordu. Başını geri çeken Helena ona bakan adamın dudağına ateşli bir öpücük kondururken kendini adamın eşofmanından belli olan aletine bastırıp boğukça inledi. Nefesleri sıklaşmış kan tüm damarlarında sıcak akmaya başlamıştı. Büyük avuçları ile genç kızın kalçalarını iyice sıkıştırırken çoktan adımlamaya başlamıştı.
Odanın içindeki kapılardan banyoya açılanın kolunu çevirdiğinde içeride kırmızı gri ve beyaz ağırlıklı döşeme umurlarında bile değildi. Kapanan kapının arkasına Helena'nın sırtını dayadığında kendini daha da bastırdı. Aynı anda birbirlerinin ağızlarının içine inlediler. Dilleri dişleri ve dudakları sanki büyük bir savaşa girmiş gibiydi. Solukları tükeniyor sadece birkaç saniyelik ayrılmadan sonra devam ediyordu. Genç adamın sırtına uzanan Helena tırnakları ile tişörtü parçalarken üzerinden sıyırdı. Ayağının birini yana doğru açıp eşofmanın lastiğine geçirip aşağıya çekiştirdi. Diğer eliyle ona yardım eden Drew şimdi tıpkı genç kız gibi çıplaktı. Tutku ve şehvet her yerdeydi. Havadaki koku afrodizyak etkisi yaratıyor gibiydi.
Tenleri birbiri ile uyumlu hareket ediyor hiç ilişki yaşamamış Helena vahşice tutkusuna güvenip hareket ediyordu. Zevk suyu genç adamın aletini kaplarken dişlerini sıkan Drew geri çekilip "Şimdi mi?" diye sordu. Dayanabileceğini sanmıyordu. Üstelik bu kadar ileri gitmişken geri çekilmek ölüm gibi bir şeydi.
Dilini alt dudağında çevirip adamın tadını emen Helena mavi buz alevlerin ev sahibi olduğu grilerini adamın gözlerine dikip "Şimdi, hemen, burada" derken sesi kendinden emin istek ve arzu doluydu. Drew yine de onu bir banyonun kapı arkasında becermeyi istemedi. Kızı bedenine daha da sıkı bastırıp kapıyı açtı ve odaya geri geçtiler. Helena'yı yatağa yatırdığında yüzünü boynuna gömmek için beklemedi. Tenine geçirdiği dişleri ile inleyen kızın sesi kulağına melodi gibi geliyordu. Dudakları dişlerinin yerini alırken elleri avuçlarını dolduran göğüslerin birine ilgi gösteriyor sonra diğerine geçiyordu. Erkekliği zevk suyunun artık iyice belli olduğu kadınlığı boylu oyunca yalarken odayı dolduran hırıltılı soluklar duvarlara çarpıyordu.
Biraz geri çekilen Drew Helena'nın parlayan gözlerine bakarken parmaklarının yolu göbeğini okşayarak onun için kalp gibi atan kadınlığın üzerine indi. Parmakları katmanları yavaşça aralarken dudaklarını genç kızın dudaklarına bastırdı. Dilleri şehvetle savaştı. Kıvranışları barut fıçısının fitilini ateşleyecek kadar yoğundu.
Drew durmadı. Altında daha sahip olmadığı halde kıvranan kızın göğüs uçlarını ağzının içine çekip emmeye yalamaya başladı. Her bir dokunuşta kendini daha da belli eden pembe tomurcuklara aceleci hediyeler verdi. Dişleri çekiştirirken saçlarına yapışan kızın haykırışı kalınlaşan erkekliğine daha da kan pompalıyordu. Sadece göğüsleri değildi Drew'den nasibini alan. Göbeği bacak içleri ve en son kasığı. Bir ağzın bu kadar işlevsel olduğuna genç adam sayesinde şahit olan Helena ipek çarşaflarını tırnaklarını geçirerek yırtıyordu. Sesini kısık tutmuyordu çünkü biliyordu ki duvarlardaki ses geçirmeyen sistem her şeyi içinde oldukları dört duvar arasında bırakıyordu.
Saniyeler sonra orgazm bedenini ele geçirirken kendini Drew'in ağzına bıraktı. Tek bir damla bırakmaksızın onu içen adamla gözlerinin anlık karardığını hissetti. Drew ise titremeleri yavaşlayan kızın üzerine uzandığında eli bu defa erkekliğine gitti ve sıvazlayıp ucundan sızan sıvının hazır olan kadınlığa bulaşmasını sağladı. Dudaklarını genç kızın dudaklarına kapamadan önce "Daha önce hiç bakire ile birlikte olmadım Helena, canını yakarsam durmamı söyle" dediğinde dudağının ucu kıvrılan kız "Bana bak Drew, prensese benziyormuyum? Tanrı aşkına artık gir içime ve sertçe becer beni." diyerek karşılık verdi.
Öpüşme soluksuz devam ederken avucunda tuttuğu aletini kızın girişine dayadı ve zevk suyuna buladı. Hemen ardından kalçasını ileri itip tüm ağırlığını kızın üzerine vererek tek hamlede içine girdi. Aklını kaçıracak gibi oldu. Geçtiği engel, karşılaştığı darlık ve kasılmalar muhteşemdi. Bu zamana kadar seks yaptığı kızlar olmuştu ama hiçbirinde bu kadarını hissetmemişti. Yüzünü kızın yüzüne hizalarken gözlerinde canının yandığına dair ifade aradı ama sadece birkaç derin nefes sonrası "Durma" demesi ile karşılaştı. Durmak mı? Drew, eğer durursa tam bir aptal olduğunu işte tam da bu an da düşünebilirdi. Kendini usulca çekti ve tamamen içinden çıkmadan yeniden derinlere gömüldü. Yeniden ve yeniden. Git geller hızlı bir hal alırken Helena acı eşiğinin yüksek oluşuna teşekkür etti. Yoksa başka kızlar gibi ağlayabilir ya da üzerindeki adamı durdurabilirdi. Drew Lovato ona yaşattığı ve yaşatmaya devam ettiği seks ile doğru seçim olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı.
Vuruşlar sertleşti. Bacaklarını adamın beline saran kız onu daha derinlerinde hissetmeye çalıştı. Büyük olan aletine hayran olmayı asla kıyı köşelerde bırakmıyordu. Zevk aklını bulandıracak kadar yoğun ve keyif vericiydi. Gelmesine bir gün kala evdekilere verdiği talimatın yerine getirildiğini anlayabiliyor verilen geciktiricilerin genç adam üzerindeki etkisi hoşuna gidiyordu. Helena Herman bu saatten sonra sadece veliahtını rahminde oluşturmak için Drew ile defalarca kez sevişecekti. Hoş bu gerçekleşse bile gittiği yere kadar bu seksi devam ettireceğini biliyordu.
Adamın omuzlarına geçirdiği tırnakları ile göz göze gelirlerken yana devirdi ve üzerine o çıktı. Aleti eliyle kavrarken bulaşmış olan kan umurunda değildi. Ata biner gibi oturup hala kalın ve sert olan aleti içine aldı. Kalçasını hareket ettirirken belinin sağından ve solundan tutan Drew onun rahatça hareket etmesine yardım etti. Sevişmeleri ve seksleri yorulana kadar devam ederken çeşitli pozisyonları denemeyi ihmal etmemişlerdi.
Michael odanın önüne gelip kapıyı tıkladığında gelmeyen cevapla yaramazlık yaparken yakalanan çocuklar gibi elini ensesine atarak kaşıdı. Geri dönüp merdivenleri inerken Mina yukarı çıkıyordu.
"Bayan Herman uygun mu? Bir mail geldi de." diyen genç kız başını kısa süreliğine tabletinden kaldırmış adamın gözleriyle çarpışınca geri indirmişti.
"Şu an meşgul. Hatta gün boyu ve gece de müsait olacağını sanmıyorum."
Kaşları çatılan Mina "Neden ki?" dediğinde adamın gözlerindeki parıltıdan farklı durumlar olduğunu anlamıştı.
"Çünkü küçük, kendisinin sevişmesi gereken konuları var."
Göz kırpıp "Anlarsın ya" dedi ve yanından geçip aşağıya indi.
Aslında dediği doğruydu. Doruğa ulaşıp duşa girdikten sonra ikili biraz uyumuş ve hemen ardından yeniden sevişmişlerdi. Gece geç saatlerde Drew uyurken uyanan Helena sabahlığını çıplak bedenine geçirip odadan çıktı ve çalışma odasına geçmeden önce merdivenleri inip mutfağa girdi. Kahve makinesini çalıştırırken dolabın kapağını açıp hazır edilmiş meyve salatasının kasesini aldı.
Tezgaha dayanırken birkaç kaşığı mideye çoktan indirmişti. Bedeni ve özellikle bacak arası feci derecede sızlasa da içeceği ağrı kesici onun için yeterli olacaktı. Kahve makinesinden hazır olduğuna dair ses gelirken kupanın dolmasını bekledi. Mutfağın hemen bahçe kapısı tarafında olan ilaç dolabından kuvvetli bir ağrı kesici aldı ve susuz yuttu. Kaseyi tezgaha bırakıp dolan kahve kupasını alıp mutfaktan çıktı ve çalışma odasına geçti. Büyük deri koltuğa otururken büyükçe bir yudum kahve alıp rahatlamaya çalıştı. Bedeni ve arzuları yeniden Drew'i istiyordu ama genç adamı kendi ile o kadar yormuştu ki ancak sağlam bir sabah seksine evet diyebilirdi.
Geriye yaslanıp olanları düşünürken aklı Türkiye'ye gitti. Demir Karahanlı. O adam canını sıkmayı başarmıştı ama her zaman kazanmak gibi bir huyu vardı. Aklı birkaç gün önceki kumarhane olayına gitti.
BİRKAÇ GÜN ÖNCESİ...
Demir, seçim şansının olmadığı biliyordu. Nefret dolu yeşillerinden ateşler saçarken dişleri arasından "Tamam" dedi. "Sana tabi olacağım ve emrinde çalışacağım."
Bu cevaba karşılık Helena dudağının ucunu havalandırdı ve başını olumlu anlamda salladı.
"Doğru seçim Karahanlı, yarın gel otelde konuşalım işin altını üstünü olacakları."
Dişlerini sıkan genç adam tıslar gibi "Tamam" dedi. Ayağa kalkan Helena topuklu ayakkabısını yere sertçe vura vura adamın yanına gelip başını sol omuzuna eğerken "Sakinleş Karahanlı, fazla öfke hataya neden olur. Bu saatten sonra hata yaparsan bedelini sana değil başkalarına ödetirim." deyip kumarhaneden çıktı. Michael giden kızın ardından "Oğlunuz evine canlı olarak bırakılacak Bay Karahanlı. Yanlış bir şey yapmayacağınızı umuyor iyi niyet göstergesi olarak bir sorun çıkmaması için biz de önlem alıyoruz. İyi akşamlar" diyerek Mina'nın da geçmesini sağlayarak çıkıp gitti.
Helena'nın adamlarının çıkmasından sonra ellerini masaya dayayan Demir gözlerinin ateşini söndürmeden bir aslan misali kükreyerek kenarlarından kavradığı masayı yere devirdi. Sandalyelere tekme attı. Sol kolu Hakan'a "Hemen evi ara. Turan iyi mi öğren. Bizimkileri de kontrol et. O orospuyu Türkiye topraklarına gömmezsem bana da Demir Karahanlı demesinler. Bize sadık adamları topla. Bizim içimizde bile bu manyağın adamları varsa iki kat dikkatli olmamız gerekiyor. Yarın otele benden önce bir ekip yolla. Toplantı sonrası baskın yapıp geberteceğim o sürtüğü. Öğrenecek Türklere bulaşmanın nasıl bir hata olduğunu." derken nefret öfke ve aşağılanmış hissi damarlarını patlatacak kadar kuvvetliydi.
Helena ise otele doğru aracıyla ilerlerken yanındaki Michael'e "Ne dersin ihtiyar bu Karahanlı bir hata yapacak mı?" dediğinde bilmiş bir eda ile "Kaçınılmaz son Bayan Herman. Çok fazla öfke var bedeninde. Beyni kesinlikle bir yerde bloke olacak ve sonunda bom." deyip başını salladı. Mina merakla "O zaman ne olacak Bayan Herman? Yani bir hata yaptığında sonucu tam olarak ne olacak?" dedi.
Camdan geçtiği büyük köprüyü izleyen kız "Bedel öder Mina. Onların kültüründe diyet deniyor. Onun hatasına karşılık benim alacağım bir can. Ama canlı bir can. İyi dinle ihtiyar, Karahanlı bir hata yapacak olursa ondan alacağımız şey bir kız çocuğu. Şu kız kardeşinin olan uygundur." dedi ve sessizliğe gömüldü.
Demir tüm gece hem ailesini korumaya aldı hem de Helena Herman'ı bitirmek için planlar yaptı. Sabah güneşin ışıkları kendini belli ederken otele giren büyük araçtan sözde temizlik görevlileri olarak on beş kişilik bir ekip içeri sızdı. Çamaşırhane de üzerlerini değiştirip silahlarını en uygun şekilde sakladılar. Toplantı sonrası anında baskını yapacak ölüm pahasına Alman kızı yok edeceklerdi.
Bilmedikleri şey onlardan önce tüm çalışanların Helena'nın adamları ile değiştirildiğiydi. Kahvaltı sonrası onlara özel ayrılan odada konuşmaya başladıklarında Helena üzerine siyah bir kazak ve postacı pantolonu giymişti. Botları dahi siyahtı ve saçları tepede topuz haldeydi. Gözleri keskin bir makyajla öne çıkarılmış dudağına bordo renk ruj sürmüştü. Masanın üzerinde silahı ve Demir'in imzalayacağı anlaşma yer alıyordu. Gözlerindeki ölüm soğukluğunu göstermekten geri durmuyor, bilmiş edasını, üstten bakan tavrını koruyordu.
"Bu konuşma burada bitmiştir Karahanlı. Sözleşmeyi imzala ve Herman soy adının gücü altında kendi küçük ülkeni kurmaya başla ama unutma o ülkenin gerçek sahibi benim."
Demir ellerini masanın üzerinde birleştirmiş göz devirerek genç kızı izliyordu. Gözleri anlık duvardaki saate kaydı ve kendinden emin bir şekilde dudağının bir ucunu havalandırarak "Ben hiç öyle olduğunu sanmıyorum." dedi. Saniyeler sonra adamları harekete geçtiğinde çoktan etkisiz hale getirilmişti.
Helena, iki dakika sonra kapıyı kollayan adama "Karahanlı? Beklediğin birileri mi var yoksa?" derken ayağa kalkmış büyük cam kenarına geçmişti. Kalçasını camın kolçağına dayarken kollarını göğsünde birleştirdi. Demir'in kaşları çatılmış hemen yanındaki Hakan'a soran gözlerle bakıyordu. Hakan ufak bir kaş çatma ile bir şey bilmediğini belirtirken kapı tıklandı ve içeri tıpkı Helena gibi giyinmiş birileri girdi. Her birinin kolundan tuttuğu adam yürümekte dahi zorlanıyordu. Yüzleri kar maskeleri ile kapalı kişiler odanın bir köşesini doldurduğunda genç kız "Kızlar" dedi. On beş kişi maskelerini çıkardı ve ortaya çıkan kızlar dimdik durmaya devam etti.
Genç kız ellerini cebine sokup Demir'e doğru yürürken "Seni özel yetiştirdiğim ekibimle tanıştırayım. Senin adamları paketleyenler yani." dedi ve başını sağa sola salladı olumsuz şekilde. Cıkcıkları odayı doldururken "Hata yaptın Karahanlı. Sana seçim hakkı sunduğumda bunu değerlendirmeliydin. Aptallık yaptın ve sonuçlarına katlanacaksın. Ben bana yapılanı asla unutmam. Bunun faturasını ağır ödeyeceksin. Her hatanın bir bedeli olur. Sizin değiminizle diyeti." diyerek adamın hemen dibinde durup yüzündeki ölüm ifadesini belli etti.
Yüzü an be an kasılan Demir ağzını açacakken "Kızlar, ortalığı temizleyin" diyen Helena lafı ağzına tıkmış ve gelen kemik seslerine buz gibi gülümsemişti. On beş kız ellerindeki adamları diz çöktürmüş aynı anda boyunlarını sertçe çevirip kırmıştı.
Dişlerini sıkan adam öldürülen adamlarına bakarken Hakan belindeki silaha el atmış ani bir saldırı durumunda kullanmaktan çekinmeyeceğini gösterircesine karşıya bakıyordu.
Helena masadaki deri koltuğa geri dönüp bacaklarını masanın üzerinde bacak bacak üzerine attı.
"Şimdi. Diyetini açıklıyorum Karahanlı. Bana bu gece saat yirmi dörde kadar bir kız çocuğu getireceksin. Senin ailenden olacak ve mümkünse birinci derece olması tercihimdir. Şu küçük kız Suna. Onu istiyorum."
"Asla! Duydun mu beni! Bunu asla yapmayacağım, istersen öldürebilirsin ama sana Suna'yı vermeyeceğim. Bunu unut!"
Göz deviren Helena "Bunu neden bana tekrar ettiriyorsun bilmiyorum ama bir kez daha söylemeyeceğim. Sana seçenek sunmuyorum. O kızı bana getireceksin yoksa, oğlun ailen hatta tüm Karahanlı'ların kan bağının olduğu insanları yok ederim. Hem de senin gözlerinin önünde. Acımadan. Tek tek yakar küle çeviririm. Yanık etkin kokusunu da sana bizzat koklatırım. İnan bana o kokuyu bir kez genzine çektin mi yalvarırsın. Suna'yı bana vermeyi kendin teklif edersin ama kabul etmem ve pişmanlığını izlemek çok zevkli olur. Tabi öncesinden yaptıracağım işkenceleri tahmin etmeyeceğin konusunda seni temin ederim. Şimdi kalk buradan ayrıl ve kardeşini ikna et. Gece yarısı o kız benim yanıma pasaportu ile gelmezse sabahına bu şehrin semalarında yanık et kokusu dalgalanacak." dedi. Hareketleri dediklerini doğrular cinsteydi. Michael birkaç büyük adım atıp Demir'in yanında durduğunda kolundan tutup gideceği yönü gösterdi.
Bazı zamanlarda söylenen sözler yapılan tehditler ve hamleler düşmanı mat etmek için yeterliydi. Demir Karahanlı girdiği çıkmazın içinden çıkamayacağını anladığında tüm ailesini korumak adına küçük Suna'yı gece tam da saat yirmi dörtte kucağında getirdi can parçasını. Ölmez de yaşarsa kızı elinden alacağına yemin etti. Kız kardeşi ise duyduklarından ve ayrıldığı kızından sonra abisini sildi.
Havaalanından ayrılırken arkalarında bıraktığı yeni bir düşman vardı. Belki de en büyük düşmanı yanına aldığı küçük Suna'ydı.
ŞİMDİ ...
Helena aklında dolanan anlara karşın kaşlarını çatarak son yudum kahvesini içti ve başını geri yaslayıp gözlerini tavana dikti. Yeni düşmanlar yeni yollar yeni kararlar.
Çalışma odasından çıkıp yatak odasına geçerken üzerindeki sabahlığın kuşağını çözdü. Kapıyı kapadığı an ipek sabahlık ayaklarının dibine düştü ve yatağa doğru yürümeye başladı. Sabahın ilk ışıkları odaya dolarken sırt üstü yatan adamın omuzlarına dudaklarını bastırdı. Drew ise tenine değen dudakları hissettiği an gözlerini araladı ve tek hamle de genç kızı altına aldı. Onlar için sabah sıcak ve ateşli bir seksle başlıyordu.