Yaşadığımız duygusal an yüzünden annem de ben de tedbiri elden bırakmıştık. Neyse ki bu ufak kızdan zarar gelmeyeceğinden emindim artık, kimliğimi bilse de olurdu. Belki zamanla sınavlara girmesine yardımcı olur onu da teşkilata alırdık.
“Gece kulübünde çalışıyordun hani, bana yalan mı söyledin?”
Bunu söylerken hırsla annemin kollarından sıyrıldı. Bir polisten zarar gördüğüne neredeyse emindim artık. Polis toplumun güvencesi olmalıyken her sepetten bir çürük yumurta çıkıyordu maalesef. Annemi bırakıp doğrularak gözlerinin içine baktım.
“Polis teşkilatıyla ne zorun var bilmiyorum ama her polis kötü değildir bunu unutma. Sivil çalıştığım için yeni tanıştığım insanlara kendimi açık etmiyorum.”
Böyle söyleyince yüzündeki öfke biraz dindi.
“Tamam her neyse. Benim için yaptıklarına teşekkür ederim, şimdi gitmem gerekiyor.”
“Nereye?”
Daha ben soramadan annem hızla konuşmaya devam etti.
“Nereye gideceksin? Bırakmam seni artık, seni kızım gönderdi bana. Onu koruyamadım ama seni bırakmam.”
Acıyla sarf ettiği sözler içime dokunuyordu. Derin nefesler alarak sakin olmayı denedim.
“Bak seni burada zorla tutacak değiliz ama annem haklı. Belli ki gideceğin bir yer yok, en azından ne yapmak istediğine karar verene kadar burada kal.”
Tereddüt etse de başka çaresi olmadığı için başını sallayarak kabul ettiğini gösterdi.
“Tamam o zaman, börekler soğumuştur ben onu ısıtayım, Ömer sen de koş taze ekmek falan al. Haydi bu saat oldu kahvaltı edemedik.”
Az evvel bayılan kendisi değilmiş gibi taze bir enerji ile annem bizi doyurma derdine düştüğünde bize de emirlerine uymak düştü.
Hemen binanın yan tarafındaki fırından ekmek simit alırken acele etmedim. Açık hava arap saçına dönmüş zihnime iyi geliyordu.
Eve dönüp anahtarımla kapıyı açtığımda kızarmış sucuk kokusu girişi kaplamıştı, tebessüm ederek mutfağa ilerledim.
“Cemre sen çayları doldur kızım, Ömer abin gelir şimdi.”
Annemin bu evlat edinme işini biraz abarttığını düşünürken bir şey daha fark ettim, kızın ismini öğrenmişti. Küçük hanımın güvenini kazanmak belki de düşündüğüm kadar zor olmayacaktı.
Varlığımı fark eden annem uzun zamandır göremediğim tebessümüyle bakarak konuştu.
“Hah geldin mi oğlum, ellerini yıka da geç sofraya. Cemre kızım da yardım edince hemencecik hallettik işleri.”
Onun neşesi bana da hayat ışığı oluyordu, tebessümüne karşılıksız bırakmadım.
“Ellerinize sağlık.”
Göz ucuyla Cemre’yi yokladığımda tebessüm ediyordu. İlk kez gülen yüzüne gözlerimin takıldığına fark eden kız hızlıca başını öne eğerek gözlerini kaçırdı.
Öküz gibi mi baktım acaba, niye ürktü ki?
Tebessümü benim yüzümden silindiği için canım sıkıldı, oyalanmadan banyoya geçip ellerimi yıkadım. Döndüğümde kahvaltılarına başlamışlardı, ben de sandalyeme geçerek çayımı yudumladım.
“Sen bu gün evde misin oğlum, Şadiye teyzenler kurana gelecekti. Olmazda arayıp müsait değiliz mi desem ki?”
Annem sorduğu sorunun cevabını beklemeden kendi kendine devam etti.
“Bu hafta Melahat alırım demişti de ben istemiştim, belki orada okunur, bir saat ben de gider gelirim, cüzüm eksik kalmasın. Sen tek kalsan korkar mısın kızım, ilk günden de yalnız bırakmak olmadı ama..”
Bir mola verse konuşacaktım ama Cemre beni geçti.
“Yok Ayşe teyze korkmam ben. Sen benim için geri kalma.”
İki kadın varlığımı yok sayar gibi konuşmaya devam ederken artık müdahale etme zamanımın geldiğini düşündüm.
“Anne sen bizde yap kuranını, ben iki saat daha durur çıkarım.”
Annem çayından yudum alırken belli ki aklından bir şeyler tartıyordu. Bir kaç saniye geçtikten sonra konuştu.
“Cemre’yi memleketten gelen akraba diye mi tanıtsak?”
Ben onu hiç düşünmemiştim. Bu kız bizimle kalacaksa illa ki bir unvanı olması gerekiyordu, yoksa mahallenin torba ağzına düşmemiz an meselesiydi. Fakat bizim komşuların tanımadığı akrabamız hiç yoktu.
“Kim diye mesela?”
Annem gözlerini kısa kısa biraz daha düşünürken Cemre’nin kısık sesi duyuldu.
“Benim için yalan söylemenize gerek yok, bir iki güne kalacak yer bulur giderim ben. Bu gün de hiç kimseye gözükmem, zahmete girmeyin.”
“Duymamış olayım!”
Annem kızgın bakışlarını kızın üzerine kilitledi.
“Ne demek zahmet, sana benim kızımsın artık dedim. Hiç bir yere gitmek yok, burası senin evin.”
Hırlı mı, hırsız mı bilmeden bu kadar kapılmasa iyiydi ama yıllardır boş bakan gözlerinde ilk kez bir ışık gördüğüm için engel olmaya kıyamıyordum.
“Annem haklı Cemre, kendi ayaklarının üzerine güvenle basana kadar bizimlesin.”
Yine gözlerini kaçırıp başını eğdi. Nasıl bir cadı olduğunu bilmesem sevimliliği gözümü boyayabilirdi.
“Tamam.”
Mırıldanır gibi söylediği için sesi zor duyuluyordu ama annem kararına sevindiğini belli etmek için kızın omzunu okşadı.
Bir kaç lokma daha yedikten sonra müthiş bir buluş yapmış gibi heyecanla konuştu annem.
“Misafir öğrenci diyelim, dernekten yollamışlar gibi olur.”
Annemin çalıştığı hayır kurumu zaman zaman yurtta kalan ihtiyaç sahibi öğrencileri güvenilir olan durumu müsait evlere yollayarak aile ortamına kavuşturuyordu. Bizim kimseye sunacak aile ortamımız olmadığı için hiç gönüllü olmamıştık ama böyle söylersek kimsenin dikkatini çekmeyeceği muhakkaktı.
“İyi fikir anne.”
Aslında annemin söylediği şeyi yalan olmaktan çıkarmak da mümkün olduğu için Cemre’ye döndüm.
“Öğrenciyim demiştin dün gece, yalan da olmaz hem.”
“Artık değilim, okuluma devam edemem.”
“O niye?”
Omuzlarını çekip gözlerini kaçırdı. Artık bu gizeme bir son vermesi gerekiyordu.
“Cemre farkındaysan sana ailemizi açtık. Polis olduğumu bile öğrendin. Özelini kurcalayacak değilim ama senin de bazı şeyleri bizimle paylaşman gerekiyor. İsminden başka hiç bir şey bilmiyoruz, yani o da doğruysa.”
Derince bir nefes aldı.
“İsmim doğru ama okula gidersem elleriyle koymuş gibi bulurlar beni.”
Mantıklıydı. Sabırla bir kez daha sordum.
“Kimler?”
Yüzüme çaresizce baktı. Kim olduklarını söylemek neden bu kadar zordu ki?
“Bak, kimden kaçtığını bilmezsem sana zarar vermelerini önlemekte zorlanırım. Bu evin sınırları içinde kimse sana bir şey yapamaz ama hayat boyu saklanarak mı yaşayacaksın? İzin ver işimi yapayım, masumları koruyup suçluları yakalamak benim görevim.”
“Kimseye duyurmadan kimliğime ulaşabilir miyiz? Polissin madem benim için bunu yapar mısın”
Yine kaçamak yapıyordu, üzerine gitmenin çözüm olmadığını anlayarak ona uydum.
“Tanık koruma programına alırız seni, istersen yeni bir kimlik sahibi bile olursun.”
Yeni kimlik sözünü duyunca gözleri ışıldadı.
“Gerçekten mi?”
“Elbette. Peşinde her kim varsa şikayetçi ol. Hem suçlulara karşı devlete yardımcı olursun, hem de başın dertten kurtulur.”
Şikayetçi ol dediğim an dinlemeyi bıraktı beni. Boş konuştuğumu bile bile sözlerimi tamamladım.
“Tamam sıkıştırıp durma kızımı, bir iki gün kafasını dinlesin elbette anlatır. Anlatmasa da kızım artık o benim, gözümün önünden ayrılmadan yaşasın gitsin ne varmış.”
Israrcı olmanın alamı yoktu. Kimliğine ulaşmak istediğinde bende istediğim bilgileri edinecektim nasıl olsa.
Kahvaltı sonrası biraz dinlenmek için odama çekilerek kafamı toplamaya çalıştım. Neidüğü belirsiz bir kızla annemi yalnız bırakmak fikri hiç hoşuma gitmiyordu. Peşinde her kim varsa evimize kadar gelme ihtimallerini göze alamazdım.
En azından karın ağrısını öğreninceye kadar merkezden iki koruma istemeyi aklıma not ettim. Bir fuhuş çetesi ile karşı karşıya olabilirdik, öylesi pisliklerden ne bela geleceğini belli olmazdı.
Annemin konuklarının gelme vaktine kadar odamda uzanıp gözlerimi dinlendirdim. Kapım tıklandığında zaten çoktan üzerimi değiştirmeye başlamıştım. Annemin beni uyandırmaya geldiğini düşünüp kemerimi bağlarken ses verdim.
“Gel.”
Tişörtümü kafamdan geçiriyordum ki annemin sessizliği dikkatimi çekti. Ne olduğunu sormak için kapıya döndüğümde karşılaştığım tahmin edersiniz ki annem değildi. Gözlerini üzerime diktiğini fark etmemiş gibi bozuntuya vermeden sordum.
“Ne oldu?”
Kapı aralığında beklemeyi bırakıp usulca içeri süzülerek kapıyı örttü. Davranışı şüphemi uyandırsa da ürkütmemek için belli etmedim.
“Konuşmamız gerek.”
“Evet?”
“Annenin arkadaşları, yani komşularınız nasıl kimseler?”
Onu ele verecek birinin olmasından korkmuştu belli ki.
“Zararsız kimseler, en kötü ihtimalle bekar oğullarına almak isterler seni ama korkma annem hepsinin hakkından gelir.”
Biraz rahatlasın diye tebessüm ederek göz kırptım ama yüzündeki endişe silinmedi.
“Yani internetle, sosyal medyayla falan ilgileri var mıdır?”
Evimde internet ünlüsü fenomen mi ağırlıyordum yoksa? Bir fotoğrafını çeksem iyi olacaktı, kolaylıkla ulaşırdım kimliğine o zaman.
“Yok merak etme, watsapp kullanmayı ancak bilirler.”
Nihayet biraz gevşemiş yüzü ile başını salladı. Şimdi farklı bir konuya değinmem gerekiyordu ama kalbini kırmaktan korkuyordum yine de beraber yaşayacaksak bunlar konuşulmalıydı.
“Annem söyledi mi bilmiyorum, yaşasa sen yaşlarda olacak bir kız kardeşim vardı.”
Yüzüne hüzünlü bir hava çökerken başını salladı.
“Seni onun yerine koydu. İnsan tanımadığı birine neden sahip çıksın diye düşünebilirsin ama zaten annemin duygusal durumu pek sağlıklı değil.”
“Merak etme, bir kaç güne gideceğim ben, sadece kafamı toplamaya ih..”
Saçmalayıp durmasına tahammül edemedim.
“Onu mu söylüyorum kızım ben. Kal istediğin kadar, anneme iyi gelirsin hem. Söyleyeceğim başka. ”
Ben böyle söyleyince odanın içine adımlayıp çalışma masam yaslanarak karşıma geçti. Dikkatle gözlerime baktığında fazla yakın olduğumuzu hissettim.
“Beraber yaşayacaksak belli kurallar olmalı. Öncelikle polis olduğumu kimsenin bilmemesi gerekiyor. Bu gün gelecek komşular da dahil. Vardiyalı işçi olduğumu sanıyorlar.”
Başını sallayarak anladığını belli etti. Buraya kadarı kolaydı zaten. Sıkıntılı kısmı söylemek için nefes alarak biraz zaman kazanmaya çalıştım.
“Nasıl bir çevrede büyüdün bilmiyorum, senin için normal olabilir ama canın istediğinde odama girip kapıyı örtmemelisin.”
Az evvelki mahcup kız saniyesinde burnundan dumanlar çıkaran bir ejderhaya nasıl dönüştü anlayamadan saçlarını savurup kapıya yöneldi. Hırsla kulpunu tutup aralarken yüzüme bakıp “Meraklın değilim!” diye söylenmeyi de ihmal etmedi.
Ayıp ettim belki ama bazı sınırları baştan belli edersek sıkıntı çıkmayacağı için yapmıştım. Zor gününde yardıma koşan kahraman gibi görüp yanlış hisler beslemesini göze alamazdım. Bir de çalışırken yeterince taciz ediliyordum zaten, en azından evimde rahat etmeyi isterdim tabi.
Halime gülüp odadan çıktığımda annem de banyodan çıkıyordu.
“Gidiyor musun oğlum?”
“Evet, bir ihtiyaç olursa ararsın akşam olmadan.”
“Tamam yavrum.”
Kulağımı kabartıp Cemre’nin nerede olduğunu anlamaya çalıştıktan sonra anneme bir adım yaklaşıp kulağına eğildim.
“Gözünün önünden ayırma anne, şüpheli bir davranışını hissedersen de..”
Annem başıyla beni onaylayıp anladığını belli etti. İki yanağından öpüp çıkışa yöneldim. Gözlerim gayrı ihtiyari hala nerede olduğunu tespit edemediğim kızı arıyordu. Niyeyse çıkmadan bir görmek istemiştim. Kendi kendime göz devirdiğimi anneme fark ettirmeden ayakkabılarımı giyip dışarı attım kendimi. Her halde beni uğurlayacak değildi.
Amirimle telefonda konuşup Cemre’nin eşkalinde kayıp ilanı var mı tekrar sordum, şimdilik bir haber yoktu. Zaten fuhuş çetesinden kaçtıysa bulmak için polise gidecek değildiler. Kızın kimliği belli olana kadar koruma yollamak fikrini amirim de onayladı. Ben gece kulübe gitmeden önce kapımızda olacaklardı.
Şu durumda evden fazla uzaklaşmak istemediğim için mahallede spor salonu işleten arkadaşımın mekanına gittim. Polis olduğumu bilen bir kaç kişiden biri Ercan. Asker gazisi. Ayağından yaralanıp sakat kalınca malulen emekli oldu. Şimdi burada gençlere polislik, güvenlik sınavlarına hazırlıyor.
Onun dışındaki arkadaşlarla yüzeysel muhabbetimiz. Zaman zaman ‘bu baklavalar işçi adama fazla değil mi’ diye takılsalar bile konuşkan olmadığım için irdeleyemiyorlar. Ercan da ‘nazar etmeyin’ deyip araya girerek uzatmalarına müsaade etmiyor. Zaten benim gittiğim saatlerde pek de kimse olmuyor.
Bu gün ders saatine denk geldiğim için arkadaşımın, kursiyerlerin suyunu çıkarmasını izleyip çay içerek vakit geçirdim. Kendim polisliğe hazırlanırken başka dertlerim olduğu için bu gençlerin gözündeki pırıltıdan bende yoktu. Her biri onca eziyete gık demeden gayret ettiği için gurur duydum.
Öylece geçen iki saatin sonunda evin boşalmış olacağını tahmin ederek geri döndüm. Kapının önünde yabancı ayakkabı kalmamıştı. Normalde zile basıp anamı uğraştırmazdım ama şimdi evde bir yabancı varken paldır küldür girmem olmazdı.
İçeriden ayak sesleri kapının dibine kadar geldi ama kilidi açılmadı. Annem olsa kim o diye sorardı, Cemre’nin mercekten dışarıyı görmeye çalıştığını tahmin edip ses verdim.
“Benim.”
Sesimi aldığında kilitleri açıp kapıyı araladı. Annem kendi elbiselerinden birini vermiş, tepesine de yazma örttürmüştü. İster istemez komikliğine güldüğümde suratı düştü.
“Ne gülüyorsun!?”
Ayakkabılarımı çıkarırken yüzümü de toparladım.
“Afedersin, bir an için şaşırdığımdan.”
Bir şey söylemeden bu kez bol elbisenin eteğini savurarak mutfağa geçti. Arkasından bakarken ayıp ettiğimi düşündüm, kızın giyecek bir şeyi mi vardı da.
“Oğlum geldin mi, birazdan yemek hazır olacak, ben de seni arayacaktım.”
Annem namazlık baş örtüsünü çıkarırken yanına sokulup şakağını öptüm. Tebessüm edip suratıma bakınca kaşımla mutfağı işaret edip fısıldadım.
“Ne var ne yok?”
Annem kıs kıs gülüp cevap verdi.
“Pek maharetli çıktı kızım, dün akşamki kılık kıyafetinden bir şeye saymamıştım ama ne işe el attıysam elimden aldı. Komşular kapımıza görücü dizilirse şaşırma.”
Ne görücüsü! El kadar kızı kocaya verecek halimiz yoktu. Kaşlarımı çatıp ciddiyetle konuştum.
“Anne durumu biliyorsun, çok kaptırma kendini. Komşulara da yüz verme sakın.”
“Yok yok merak etme sen, daha iki yılı varmış okulunun.”
Merkezde suçluları sorgulamaya annemi soksak bizden fazla bilgi edinirdi yeminle.
“Ne okuyormuş ki?”
“Gazlı bir şey, aşçı çıkacakmış.”
Kaşlarımı hayretle kaldırdım. O tırnaklarla nasıl aşçı olacaktıysa, etimi koparmıştı geceden beri.
“Şimdi de bize tavuklu patates yemeği yapıyor. Krater mi ne dedi de aklımda tutamadım. Pirinç pilavına da domates rendeledi.”
Annem söyleyince fark ettim evdeki yemek kokularını. Acıkmama daha vakit vardı ama meraktan midem hevesle kasıldı.
Odamda üzerimi değiştirdikten sonra salona geçip televizyon izlemekle mutfaktaki annemlere katılmak arasında kararsızlık çektim. Aslında kokular beni kendine çekiyordu ama ilk günden yüz göz olmamak için salona yöneldim. Sofrayı kurunca çağırırlardı illa ki.
Bir türlü televizyonda ilginç bir şey bulamadıkça mutfağa merakım artıyordu. Ya da mutfakta olanları merak ettiğim için televizyon ilgimi çekemiyordu, bilmiyorum.
Daha fazla direnmeden ayaklandım. Dün geceki cadıyı başında yazması, üzerinde bol entarisiyle iş yaparken görmek hoşuma gidecekti.
“Ben bunun çayını yapıp Ömer’im gaz çıkaramadıkça içiriyordum. Yemeklere de mi konuyormuş?”
“Evet beşamel sos muskat cevizi olmadan lezzetli olmaz. Alışık değilseniz az koyayım, sevmezsiniz belki.”
“Yok yok yakışığınca koy sen, tadını biliyorum. Ömer’le beraber ben de içiyordum, sütümden belki fayda eder diye.”
“Ediyor muydu?”
“Yok nerde, o zaman da böyle keçi gibi inatçıydı, kaşık dolusunu ağzına tıkmadan gık demiyordu.”
Kaç yıllık annem bu gün tanıdığı kızla çatır çatır gıybetimi yaparken daha fazla kapı önünde bekleyemedim.
“Kolay gelsin hanımlar, ben bir bardak su alacaktım.”
Önlerindeki işten başlarını kaldırıp yüzüme baktıklarında biraz olsun mahcup olurlar diye düşünmüştüm ama küçük cadı pis pis gülerken annem de çok normalmiş gibi yaptığını anlatmaya durdu.
“Gel oğlum, biz de senin bebekliğinden konuşuyorduk.”
Annemi durdurmasam birazdan da sünnet anılarımı anlatacak bir hali vardı. Kaşlarımı indirip rahatsız olduğumu belli ederek bakıp homurdandım.
“Evet duydum.”
Başka bir şey söylemeden tezgahın üzerindeki sürahiye doğru uzanacakken Cemre hanım dolu bardağı önüme uzattı. Annemle bakışırken doldurmuştu demek ki. Bardağı alıp masaya otururken bir konuştum.
“Zahmet oldu.”
Az evvel bakışlarıyla alay eden kendi değilmiş gibi şirince gülümsedi.
“Ne zahmeti, afiyet olsun.”
Annemin gözüne mi girmeye çalışıyordu? Yalnız kaldığımızda gözümü oymaya çalışırken bu hallerine kanacak değildim ben.
Suyumdan bir iki yudum alıp masada oturmaya devam ettim. Bu ikisini baş başa bırakınca ne konuşacakları belli olmuyordu, neme lazım.
Çok geçmeden sofra hazırlamaya koyulduklarında ben de yardımcı oldum, oturup hazırı beklemek huyum değildi.
Kremalı mantar çorbası beklediğimden çok daha lezzetliydi. Annem klasik yemeklerin ustası olduğu için evimizde pişmezdi ama ben severdim. Bu da dışarıda yediklerimi aratmıyordu. Tavuklu patates graten de profesyonel mutfaklardan çıkmış gibiydi. Annem ne düşünüyor anlamak için başımı tabağımdan kaldırdığımda Cemre merakla yüzüme bakıyordu. Şimdi beğenmemiş gibi yapıp havasını söndürmek vardı ama kıyamadım.
“Çok güzel olmuş, eline sağlık.”
Yüzüne yakışan hafif tavşan dişlerini göstererek gülümsedi.
“Ben de çok beğendim kızım, eline sağlık. Bebek maması gibi muhallebi pişirince korkmuştum ama güzel olmuş, sırrı muskat cevizinde demek ki.”
Bu kez daha da büyüdü gülüşü.
“Afiyet olsun, ne zaman isterseniz yaparım.”
Bebekliğimden saklanmadıysa bu baharat bizim evde neden var merak edip sordum. Annemin kullandığı bir şey değildi.
“Muskat nereden?”
“Cemre köşedeki marketten aldı.”
Annemin söylediğiyle yüzüm asıldı. Ben gözünün önünden ayırma derken markete yollamak da neyin nesi be annem.
Hatasını fark etmiş olacak ki annem de yüzüme mahcubiyetle bakıyordu. Neyse artık olan oldu anlamında başımı iki yana sallayıp önüme döndüm.
İnşaallah peşine birini takıp dönmemişsindir Cemre.
Bizim suskunluğumuzdan kendine pay çıkarmış olacak ki titreyen sesi ile konuştu kız.
“Bana kucak açan insanlara zarar verecek değilim tamam mı. Kimseyle konuşmadan gidip geldim. Bu kadar korkuyorsan neden aldın ki evine, kaç defa gideyim dedim.”
Benim güvensizliğim Cemre’ye değildi ama izah etmeye fırsat bulamadan telefonum çaldı. Ekip arkadaşım Fatih arıyordu, içeri geçerek bekletmeden açtım.
“Efendim Fatih?”
“Abi anons geçildi, sizin eve polis baskını yapılacak.”
Dalga mı geçiyorsun diye sormaya kalmadan kapımız alacaklı gibi çalmaya başladı.
“Açın kapıyı, kızımı sakladığınızı biliyorum! Etrafınız sarıldı,kaçamazsınız!”