Ömer’den,
Cemre’den kızım diye söz eden adam her kimse polise sıra vermeden kendisi bağırırken sesi nedense tanıdık geldi.
Ben iki saniye durup ne yapmam gerektiğini düşünürken annem ve Cemre de korku dolu gözlerle yanımda bittiler.
“Oğlum, ne olacak şimdi? Kızımı götürecekler mi?”
Annem ağladı ağlayacak sesi ile konuşurken Cemre de onun arkasına saklanmaya çalışıp medet umarak gözlerime bakıyordu.
Bu kızı bu hale koyan sebebi merak ettiğim için güven verici sesimle konuştum.
“Korkmayın, kanunsuz bir durum yok.”
Hiç de sakinleşmiş gibi değillerdi ki kapı bir kez daha çalındı.
“AÇIN ŞU KAPIYI YOKSA KIRARIM!”
Adamın bağırtısından sonra polis arkadaşların adamı sakin olmaya davet etme sesleri geldi.
Daha fazla bu halde bekleyemezdik, iki adım ilerleyip kapının kulpunu çevirdim, daha aralamaya kalkmadan geri itilerek içeri ayakkabılı ayaklar doldu, hiç birisi de polis arkadaşlarıma ait değildi.
“GERİ BASIN LAN!”
Annemin evine ayakkabı ile girmek yürek isterdi, ben daha ölmemiştim. Ölecektim ama bu gün değil, onun sırası vardı.
Bağırtımla birlikte takım elbiseli koruma ayakları geri çekilirken karsımda ellilerin sonunda iyi giyimli bir adam ve üniformalı arkadaşlarım kaldı.
Adamı gözüm fena halde ısırıyordu.
“Ömer Mirzaoğlu, hakkınızda adam kaçırmak suçundan ihbar yapıldı. Savcılık izni ile evinizi arayacağız.”
Şubeden tanıdık bir sima olan komiser yardımcısı arkadaşıma cevap verecekken orta yaşlı adam içeri doğru bağırdı.
“CEMREE! KIZIM BEN GELDİM KORKMA, ÇIK DIŞARI HADİ.”
Bu adamda pezevenk tipi yoktu, üvey baba olduğunu da sanmıyordum. Kapının arkasında kalan kızın yüzüne baktım.
Annemin arkasında omzundan tutunmuş bana başını iki yana sallayarak bakıyordu. Bir şeyden korktuğu öyle belliydi ki aklımdan onu vermemek için bahane aramaya başladım.
Adam bağırtısına karşılık alamayınca bana döndü.
“Kızımın burada olduğunu biliyorum delikanlı, daha fazla saklama. Söz veriyorum ona zarar vermediysen şikayetçi olmayacağım.”
Kendisi için böyle endişelenen bir babadan ölecek kadar korkuyorsa belli ki büyük bir hata yapmıştı bizim bacaksız, ortaya çıkmasından ya da bu hatayla yüzleşmekten korkuyordu.
Şu durumda kendine zarar verme ihtimali sürdüğü için öylece alıp gitmelerine izin veremezdim.
“Beyefendi kızınız burada kendi rızasıyla bulunuyor ve reşit olduğu..”
Daha lafımı tamamlayamadan kapıyı ittirip içeri dalarken haykırdı.
“BAŞLARIM LAN REŞİTİNDEN KIZIM NERDE!”
Haklıydı tabi, benim lafımla kızını görmeden dönüp gidecek olsa ben de adam demezdim.
Kapı ardına kadar çarptığında annem ve Cemre açığa çıktı. Adam kızını gördüğü anda kollarını açarak üzerine yürüdü.
“Kızım şükürler olsun iyisin, iyi misin?”
Kızı annemin arkasından çıkmadığı için adam fazla yaklaşamadan olduğu yerde kaldı.
“Yanıma gelsene yavrum, ne işin var bu insanların yanında senin!”
Cemre’nin gözünden korku silinmiş yerine derin bir kırgınlık gelmişti. Az evvelki teorimin yerini bu adamın Cemre’ye karşı bir yanlışı olmuş olarak yeniledim.
Evden kaçmış kızını böyle alttan almasının başka izahı yoktu.
“Gelmiyorum bir yere, sen de git baba. Ben burada mutluyum.”
Nereye mutluydu acaba! Daha bu gün birbirimizi doğrayacaktık. Kendi kızım olsa çoktan pataklaya pataklaya götürmüştüm.
“Ne dediğinin farkında mısın Cemre! Kızımı kim olduğu bile belli olmayan insanlarla bırakıp nereye gideceğim! Bunu aklın alıyor mu senin?”
Cemre kısaca gözüme baktığında bir şeyler çevirecekmiş gibime geldi. Hakkında ne düşündüysem yanılmıştım ama şu bakış hayra alamet olamazdı.
Zaten iki saniye geçmeden annemin yanından çıkıp benim yanıma geçerek elimi tuttu.
Ben küçücük elinden vücuduma yayılan tuhaflıkla şakına dönmüşken hepimizi dumur eden şeyi söyledi.
“Ömer kim olduğu belli olmayan biri değil.”
Ne yapacağını o anda anlayıp elimi kurtarmaya çalıştım. Beni böyle bir saçmalığa alet etmesine asla izin vermezdim.
Tırnaklarını sabah bileğime geçirdiği gibi şimdi de elimin üzerine geçirip hiç istifini bozmadan bedenime sokuldu.
Elinden kurtarmaya çalıştığım ellerimizin mücadelesi annemin verdiği bol elbisenin arkasında kalmıştı.
Babası pörtlemiş gözleriyle dili tutulmuş gibi bakarken senaryo yazmaya devam etti.
“Benim kocam.”
Hah! Sevgilim falan de bari de az destekli olsun.
Kocam nedir yav, adama sormazlar mı hani belgesi, kaydı, şahidi diye?
Babasının boynundan yüzüne doğru bir kızıllık yükselmeye başalarken kafamı hafifçe eğip yalancı şirine baktım.
O da kafasını kaldırmış romantik zannettiği gülümsemelerini bana yolluyordu. Ben o süzmeye çalışırken titrettiği kirpikleri tek tek yolacaktım, az kalmıştı, sadece şu iş nereye varacak diye merak ettiğimden sabrediyordum.
Babası olacak adam nihayet transtan çıktığında dilinin bağı çözüldü.
“Bu saçmalık da ne?”
Kızını bırakmış, şimdiki hedefi ben olmuştum.
Kendimi okul önlerinde çocukları kandıran torbacılar gibi hissettim bir an. Ağzımı açıp konuyla alakamın olmadığını söyleyeceğim an avucumun içindeki minik patinin pençeleri bir kez daha elimi oydu. Canımın acısıyla yanımda duran kıza baktım.
“Saçmalık yok baba, istedik, evlendik. Bazı sebeplerden acele etmemiz gerekiyordu!”
OHAA! OHAA kere OHAA!
Hangi sebepten acele etmemiz gerektiğini sormaya utanırken şakağımın alt yanında bir şişek çaktı.
Beklemediğim için iki adım yana savruldum.
“ŞEREFSİZ KÖPEK!”
Valla adam ne dese haklıydı, küçücük kızını kandırıp bir de iğfal etmiş adama yumruk ne kelime, silahını çıkarıp vurması gerekirdi.
Cemre hanım yalancı çığlıklarla aramıza girmeye çalışırken babası onu incitmeden kenara çekip bir yumruk da çeneme attı.
Bu sefer bekliyordum, milim sallanmadım.
Kızına karşı dikkatliliği de gözümden kaçmadı. Bu adamı daha fazla üzmeye hakkımız yoktu, üçüncü yumruğunu da mideme yiyip konuştum.
“Biraz sakin olur musunuz.”
“LAN SEN DAHA KONUŞUYOR MUSUN HAYSİYETSİZ!”
Bir de yakama sarıldığı sıra bostan korkuluğu gibi bizi seyretmeye gelmiş iş arkadaşlarım nihayet adamı üzerimden almayı akıl ettiler.
İki koluna iki polis memuru yapışmış sabit tutmaya çalışsa da kızgın bir boğa gibi adamı zapt etmekte zorlanıyorlardı.
Adama elimi kaldırıp bir şekilde dikkatini çekmeye çalıştım.
“Bakın bir yanlış anlama oluyor...”
Ben daha lafımı bitiremeden oskarlık bir oyunculuk sergileyen kızı ona arkasını dönüp güya kontrol etmek ister gibi yaralarıma uzandı.
Ne yapıyor daha anlayamadan var gücüyle patlamış dudağıma bastırdığında dişlerimi sıkarak inledim.
“Ölmemi istemiyorsan beni yalanlama, sana her şeyi anlatacağım.”
Gözlerinde gerçek bir korku vardı. O anda anladım ki gerçekten hamileydi.
Ailesine bunu söyleyemediği için ölmeye çalışmıştı. Zekeriya bey dediği metresi olduğu adamdı ve karısı da Cemre'yi öldürmek istiyordu.
Sırf sürekli yanlış teoriler ürettiğim işin iç yüzünü öğrenmek için susacaktım.
İstediğim bilgileri elde ettiğimde gerçek neyse açıklardım. İnanmazlarsa en kötü ihtimale dokuz ay sonra DNA testi yaptırırdım artık.
İçine düştüğüm saçmalığa gülesim geldiğinde Cemre beklediği ışığı almış gibi babasına döndü.
“Böyle öğrenmenizi istemezdim, özür dilerim. Benim gibi bir kızınız olduğunu unutun, bir daha görüşmeyelim.”