Ömer’den,
“Meğer babam karısına, biraz büyüsün evden göndeririz diye söz vermiş.”
Buna yemin etse yine inanamazdım.
“Madem seni göndermek istiyor, ne demeye evi başımıza yıktı?”
Suçlar gibi konuşunca çattığı kaşlarını gözlerime dikti.
“Ya nesini anlamadın, babam beni göndermek istemiyor karısı da kavga çıkarıyor işte.”
Düşününce gerçekten berbat bir durumdu ama adamın Cemre’yi gerçekten de kızı gibi benimsediğini gözlerimle görmüştüm.
Annem konuşmanın bittiğini belli etmek için ayaklandı.
“Ömer, sen bu gece Ercan’da kal.”
Haydaaa!
“Anne ben niye kovuldum şimdi?”
Suratıma bir baktı ağzımı açtığıma pişman oldum.
“Sen daha burada mısın!”
Kös kös kalkıp kendime kıyafet almak için odaya yöneldim.
“Hey!”
Küçük cadı arkamdan seslenince dönüp yüzüne baktım.
“Yine ne var?”
Suratının üzgün bir hali vardı.
“Yarın bir yer bulur giderim ben.”
Bu da giderim giderim sıkmıştı artık.
“Lan sana bir şey diyen mi oldu! Kal işte babanla işini çözene kadar.”
Bir onay bekler gibi annemin gözüne baktı ama annem hiç oralı değildi.
Halbuki benden önce kal der sanıyordum.
Bakışlarını yere indirdi.
“O benim babam değil.”
Bu konuyu uzatmak istemediğim için hazırlanıp evden çıktım.
-*-
Cemre’den,
Babam gelip gittikten sonra bana kucak açan Ayşe teyzemin bakışlarının değiştiğini anlıyordum, oğlunu bile apar topar evden kovmuştu.
Çağla hanımın kocasını ayartacağımdan korkması gibi o da oğlunun elde gideceğinden korkuyor olmalıydı.
Aslında oğlu hakkında söylediğim onca şeyden sonra korkmakta da haklıydı, tek ayağımın üzerinde seksen değil yüz seksen yalan atmıştım.
Hayatta kalmak için bir çeşit savunma mekanizmasıydı benim için yalan, gerçekleri anlatmak hiç bir işe yaramıyordu.
Mesela yalanlar sıralayıp babamı hamile olduğuma inandırmış, gitmeye ikna etmiştim ama şimdi bire bir gerçekleri anlattığım için Ayşe teyzenin gözündeki yerim kaybolmuştu.
Halbuki şu kısacık günde, benim annemmiş gibi davranan kadının on dokuz yıllık ömrümde göstermediği ilgi ve sıcaklığı sunmuştu bana. Yaptığı öyle kıymetliydi ki sevgisini kaybetmeyi hiç istemezdim.
Oğlunun ardından odasına geçeği sırada elini yakaladım.
“Ayşe teyzem azıcık konuşabilir miyiz?”
Gönülsüz gönülsüz yüzüme baktı.
“Ne konuşacakmışız?”
Hafifçe çekiştirip koltuğa oturttum. Böylesi konuşmalar yapmaya alışık biri değildim, elini bırakmadan dan diye söyledim söyleyeceğimi.
“Oğlunda gözüm yok.”
Mimik kıpırdamadı.
“Biliyorum.”
Sıcaklığına alıştığım elinden elimi çekip şaşkınca baktım.
“Ne bu afra tafra o zaman?”
Yüzünü burup ayağa kalkamaya çalışırken homurdandı.
“Sen anlamazsın!”
İnat değil mi, tuttum geri oturttum. Kibar biri zaten değildim, zorlamayla da ancak bu kadar olmuştu.
“Ya önce bir anlat da öyle karar ver anlıyor muyum yoksa malın önde gideni miyim!”
Yüzünü yüzüme dönüp kaşlarını çatarak diklendi.
“Senin oğlumda gözün yok, iki gün sonra bu özgürlük heveslerin geçer, seni büyütüp analık babalık etmiş insanların yanına dönersin ya benim oğlum?”
Maldım galiba, hiç bir şey anlamıyordum.
“E ne olmuş Oğluna? Benden kurtulur, hayatına geri döner işte!”
“Cemre salağa mı yatıyorsun, yoksa gerçekten salak mısın?”
Bir şey kaçırıyordum, önemli bir şeydi. Koskoca kadın ağzını bozduysa kesin çok önemliydi. Dudağımı büzdüm.
“Salağım galiba Ayşe teyze, sen en iyisi geri zekalıya anlatır gibi anlat.”
Burnundan nefes verdi öfkeden, kafasızlığım sabrını tüketmişti.
“Kocam kocam etrafında dolandın, elini tuttun babana bebek yaptık dedin.”
Başımı salladım, buraya kadarını anlamıştım.
“Sen babanı kandırmak için oğlumu kullanırken benim oğlum ne hissetti?”
E ne hissedecek, parmaklarımı falan kırmaya çalıştı işte, ben de etini cırmaladım demedim tabi.
“Ne hissetti?”
Bu defa da iç çekti.
“Erkek o, tez etkilenir. Ben seni bu eve oğluma kardeş ol diye aldım ama o tren geçti artık. Bir kez kulağına verdin, seni karısı, çocuğunun anası olarak düşündü.”
Vay beh, Ayşe teyze benden de hızlı yazıyordu. Ben doğup büyüdüğüm yuvadan kopmuştum, bir günlük evimden çıkmak fazla koymazdı, kalıcı değildim zaten.
Başımı sallayıp anladığımı belli ederek ayaklandım.
“Bu kıyafetler bende kalabilir mi?”
Umursamadan baktı.
“Üzerinde ya zaten.”
Hesabımız böylece kapanıyordu. Son kez sarılıp gerçek anne kokusunu içime çekmek isterdim ama şu an durumumuz buna müsait değildi, belki bir gün yine karşılaşırız diye düşünüp kendimi gülümsemeye zorladım.
“Her şey için teşekkür ederim. Babamın koruma arabası kapıdaydı, ben gideyim en iyisi.”
Yalan atıyordum, araba var mı haberim bile yoktu.
Benimle beraber o da ayaklanıp kollarını açtı, ikiletmeden sarıldım.
“Yolun açık olsun. Baban kötü birine benzemiyor. Duyduklarını anlat, seni düzgün bir yere yerleştirsin, okulunu oku.”
İçi rahat etsin diye kollarındayken başımı salladım.
“Arada bana da uğra, oğlumun olmadığı saatlerde kapım sana açık.”
Arkadaş ne takmıştı oğluna! buna da başımı sallayıp kollarından ayrıldım. Gözleri dolu dolu olmuştu. İçim bir tuhaf oldu. Çağla hanımın ardımdan tek damla dökmediğine adım gibi eminim.
“Hoşça kal.”
Gözünden bir damla süzülürken zorlama gülümsedi.
“Güle güle.”
Böylece evden çıkıp boş sokaklarda yürümeye başladım. Tabi ki araba falan yoktu, olsa biner miydim bilmiyorum ama lafıma güvenip beni böyle dışarıya bırakması kalbimi sanki kırılacak yeri kalmış gibi bir kez daha kırdı.
-*-
Ömer’den,
Ercan’ın evinde bir iki saat dinlenip görev yerim olan mekana geçtim, Allah’tan sakin bir geceydi.
Cemre’nin hakkında öğrendiğim şeyleri sindirecek zamanım oldu.
Ercan’ın evindeyken yaptığım araştırmaya göre babası Ziya Karabay, semtin spor kulübü başkanıydı, yüzü sesi bu sebepten tanıdık gelmişti ama o hengamede hatırlayacak fırsat bulamamıştım.
Karısı ve kızı ile beraber sosyal medya ve basında bir dolu resmi vardı.
Fotoğraflara ayrıntılı bakarken Cemre’nin babası olmayan babasına gerçekten de çok benzediğini fark ettim.
Aklımda bir teori daha oluştu.
Adam Cemre’yi bir eskorttan yapmış sonra da evlatlık diye karısına götürmüştü. Zaten kızı için endişesi gerçek bir babanınkinden farksızdı.
Eve döndüğümde bu konuyu ona da açacaktım. Polis merkezinin imkanlarıyla iki günde DNA raporu elimizdeydi.
İşimi bitirip sabaha yakın eve döndüm. Gece sakin olsa da yorgun hissediyordum. Anahtarımla kapıyı açıp eve girdiğimde annem koltukta oturmuş uyukluyordu.
Çoğunlukla böyle bulduğum için es geçerek Çiçeğimin odasına yöneldim. Kapısı aralıktı ve içine Cemre yoktu.
Üç oda bir salon evde nereye kaybolmuş olacağını düşüne düşüne önce annemin odasını en son da kendi odamı kontrol ettim.
Yoktu.
İçimi kaplayan endişeyle salona döndüm. Uyuklamaya devam eden annemin omzuna dokunup seslendim.
“Anne.”
İrkilip bir anda gözlerini açtı.
“Oğlum, geldin mi?”
Endişelendirmek istemiyordum ama neler olduğunu öğrenmenin de başka yolu yoktu.
“Anne Cemre nerde?”
“Gitti.”
Öyle sakin cevap verince sıkıntı olmadığını anladım ama merakım sönmemişti.
“Nereye gitti?”
“Babasının arabası varmış kapıda, onunla gitti.”
Duyduğum ile içime su serpildi. Zaten en doğrusu bu güne kadar ona emek vermiş ailesi ile olmasıydı ama yine de ben o DNA raporu için ilk fırsatta iletişime geçecektim.
Annem eve döndüğüm için artık uyumaya giderken ben de odama geçip gecenin pisliğinden arınarak sabah namazını kıldım.
Bu kadar günahın içinden çıkıp gelsem bile Allah’ın huzuruna kabul edilmek içimi rahatlatıyordu.
İki saat daha uyumak için yatağıma geçtim.
İçinde Çiçeğimin beni çağırdığı, artık alıştığım rüyalardan göre göre ne kadar uyunursa uyuyup ayaklandım.
Sabrım daha fazla durmama yetmeyince giyinip evden çıktım. Dün gece öğrendiğim adrese gidip Cemre ile konuşacaktım.
Tabi ki yaşadığı eve girmem kolay olmadı, korumalar geldiğimi Zekeriya beye bildirdi önce. İzin çıkınca şatodan hallice evin bahçesine girdim. Kapıda bir hizmetçi daha bekliyordu.
Bizim prenses bu varlığı geride bırakıp canına kıyma istemiş demek, parayla saadet olmaz lafına inanacağım geldi.
Hizmetçi ile önlü arkalı adamın çalışma odasına yürüdük. Ellerini arkasından bağlamış beni bekliyordu.
Selamsız sabahsız girdiğimde suratıma öldürecek gibi baktı.
“Kapıyı ört.”
Laf dinleyip örttüm. Cemreye ulaşmak için bu adamı aşmam gerekiyordu.
“Neden geldin?”
Demek Cemre yalanlarını itiraf etmişti, kocası olduğumu düşünse böyle sormazdı.
“Kızımın peşini bırakmak için para mı istiyorsun ne istiyorsun?”
Ben daha ağzımı açamadan sorularını sıralamaya devam etti.
“Elinde fotoğrafı falan mı var?”
Laflarını hayretle dinlerken son sözünü söyledi.
“Şunu bil ki ne olursa olsun kızımı bırakmayacağım. O benim kızım, zarar vermene izin vermem.”
Yav ölümden kurtardım ben kızını ne zararından söz ediyorsun! Daha fazla dinlemek istemediğim için lafını kestim.
“Zekeriya bey kızına zarara vermek niyetim yok. Beş dakika konuşup gideceğim. Çağırır mısın artık?”
Adam suratıma bomba var demişim gibi baktı.
“Kızım sizde değil mi? Ne çağırması!”