Arabasını gelişigüzel bulduğu ilk boşluğa park eden sarışın delikanlı el frenini sertçe çekti lakin arabadan inmek için acele etmedi. Oysa okula giden yolu deli bir hızla aşmış, trafik her tıkandığında kornaya abanmış, bol bol sollama yapmış, büyük ihtimal ettiği küfür kadarını da yemişti. Sonunda okula yaklaştığında bedenini kuşatan sabırsız heyecanın dozu kabullenmekte zorlandığı bir seviyeye ulaşmıştı. Hızlı ve derin solukları, ritmini bir türlü bulamayan kalbi, tüm damarlarını sızlatan o tatlı ama yakıcı sıvı, karnındaki kasılma, kupkuru boğazı ve ıpıslak avuç içleri... Tüm bu reaksiyonların sebebi yalnızca bir adamın dudaklarına duyduğu ihtiyaçtı.
İçine düştüğü hale alaylı bir nefes verirken, kafasını direksiyonuna yaslayıp sakinleşmeye çalıştı. Bu halde Arslan'ın yanına giderse kesin rezil olurdu. Onca yıllık hasımlıklarının sonunda o da, Arslan da karşı tarafın beden dilini tercüme etmeyi öğrenmişti ve Gökmen kesinlikle heyecanının onun tarafından fark edilmesini istemiyordu.
Kendine duyduğu sinir sayesinde heyecanı bir nebze de olsa sönünce acele etmeden arabadan çıktı. Hafif meltem dağınık sarı tutamlarına hücum edip uçuştururken kampüsün içine giden dar yola kısa bir bakış attı.
Kara kedi, arabasına biner binmez Fen Edebiyat fakülte binasının altında, kapasitesinin küçüklüğünden dolayı yalnızca akşamları yüksek lisans öğrencileri tarafından kullanılan dersliklerden birinde onu bekleyeceğine dair bir mesaj atmıştı. Arslan'ın onu beklediğini bilmek sebepsizce içini gıdıklayınca kaşlarını çatıp alt dudağını diliyle yoklayıp sinirli bir nefes verdi. Arabasını kilitledikten sonra ensesini ovuşturarak yola düştü. Attığı her adımla kalbinin ritmi biraz daha bozuldu. Öyle ki kendi kalbinin atış sesinden yanından geçtiği onlarca tanıdık yüzün selamını duyamadı. Arslan'ın arkasında olduğunu bildiği dersliğin kapısına ulaştığında bir elini sarı tutamlarından geçirip çevresine temkinli bir bakış attı. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra heyecanını kaşlarını çatarak maskeleyip önündeki kapıyı yavaşça açtı.
Perdeleri çekili ve ışıkları kapalı olduğundan dersliğin içi yarı yarıya karanlıktı. Koyu bir lacivert olan kalın güneşliklerin kenarlarından sızan günışığı tek ışık kaynağıydı. Gözleri odada gezindi ve sonunda aradığını sınıfın en arkasında buldu. Kalçasını sıraya dayamış esmer delikanlı, kapı sesiyle kafasını yavaşça yerden kaldırıp ona diktiğinde kalbinin ritmi bir kez daha bozuldu.
Mavileri ela harelere tutunduğunda, esmerin dudaklarına konan o tanıdık çarpık gülümsemeyle karnı kasılınca çatılı kaşları formunu yitirdi. İçeriye doğru bir adım atıp kapıyı arkasına dönmeden iteleyerek kapadı.
"Ömrüm senin bana gelmeni bekleyerek geçecek galiba." diye tatlı tatlı sitem eden adama cevap vermedi. Onunla konuşmak, küfretmeden diyaloğa girmek hala çok zordu. Dudaklarını aralayıp da aralarında şimdiden çatırdayan o çekimi bozacak bir laf etmek istemiyordu. En iyisi mi dudaklarını daha faydalı işler için kullansındı.
Arslan, onun cevap vermeyeceğini anlayınca kıvrık dudaklarını diliyle yoklayıp, çenesiyle kapıyı işaret etti. "Anahtar var yuvada, kapıyı kilitle."
Gökmen'in bir saniye için afallayan suratıyla genişçe sırıttı. "Bizim de kendimize göre bir çevremiz var be sarı, seni beklerken boş durmadık." diye büyüklendi.
Gökmen'in kaşları hafifçe çatılırken gözlerini devirerek arkasına dönüp kapıyı kilitledi. Tekrardan önüne döndüğünde biraz öncekinden daha heyecanlıydı. Zira artık onu tutacak tek engel olan yakalanma riski de ortadan kalkmıştı. İçindeki tüm kaosa rağmen ona doğru sakince ilerledi. Elleri siyah hoodiesinin ceplerinde, kalçasını sıralardan birine yaslamış öylece dikilen delikanlının aralık bacaklarının arasında durup ona üstten bir bakış attı. Arslan kafasını geriye atıp, sessizce bakışına karşılık verirken gözlerini ağır ağır yüzünde gezdirdi. Onu bu hale getiren ayrıntıları bulmayı umarak çıktığı yolculuktan eli boş döndü. Zira yüzü, aynadaki aksi kadar tanıdıktı. Tüm hayatını bu yüze bakarak, bu yüzü dağıtarak geçirmişti. O yüzden şimdi neyin farklı olduğunu anlayamadı. Bu tanıdık surat neden onca yılın ardından göğsünü böyle ısıtıyor, kanını böylesine bir ateşle kavuruyordu bilmiyordu.
"N'aber?" diyen keyifli sesle esmer yüzde turlayan gözleri bir kez daha onun elalarını buldu. Uçları tatlı tatlı kıvrılmış dudaklar dudaklarını karıncalandırırken, "İyi." diye fısıldadı. "Sen?"
Onun dümdüz sesi Arslan'ın keyfini kaçırmaya yetmedi. Gökmen'in bir süre maruz kalacağı gitgelli hallerine kendini en başından hazırlamıştı. Alt dudağını diliyle yoklayıp, "Seni gördük daha iyi olduk sarışın, eyvallah." dedi.
Gökmen'in bakışları dudaklarına kayarken, "Bıraktın mı abini?" diye sordu dikkatini tekrar kendine çekmek için. Zira sarışın dudaklarına öyle baktıkça, insan gibi diyalog kurma çalışmalarına son verip o dudaklara yumulası geliyordu.
Lakin sarışın onun aksine sohbet etmeye pek istekli değildi. Gözlerini soluk renk dudaklardan çekmeden, bir elini dikkatini dağıtan, parmaklarını kıvrandıran dağınık kara tutamların arasına soktu. Ona doğru bir adım daha atıp, bacaklarının onun aralık uyluklarına yaslanmasını sağladı. Sıcaklığı pantolonunun üzerinden tenini dağlarken sabırsız bir soluk verdi. Parmakları yumuşak tutamları geriye doğru tarayarak ensesine doğru kışkırtıcı bir şekilde ilerlerken, "Bıraktım." diye fısıldadı koyulaşmış sesiyle. Temasıyla koyulaşan ela harelerin yüzüne dikildiğini hissettiğinde mavilerini acele etmeden elalara çevirdi. Arslan'ın sert bakan gözleri genişlemiş gözbebekleri arasında dolandığında aralarındaki havanın çatırdadığını hissedip sertçe yutkundu. İşte, tek bir dokunuşuyla istediği kıvamdalardı. Artık salak salak diyaloglara yer kalmamıştı. Havadaki cinsel gerilim, yalnızca sikli soklu cümleleri barındıracak kadar gergindi. Böylesi iyiydi. Gökmen'in ihtiyacı olan şey tam olarak buydu. Bol bol temas, çok az diyalog.
"Güzel." diye fısıldadı esmer. Bir eli beline dolanıp, diğeri sertçe ensesini kavrayıp onu kendine çektiğinde Gökmen'in tek yaptığı şey ellerini onun yüzüne yaslayıp dudaklarını kavrayan dudaklara aynı sabırsız tavırla karşılık vermek oldu. Onunla konuşmak, yüz yüze bakmak ne kadar zorsa öpüşmek de bir o kadar kolaydı.
Alt dudağını ağzının içine çeken dudakların üst lobuna dilini sürtüp, dudaklarını şevkle kavradı. Dudakları yumuşak değildi. Aksine, başladığı ilk saniye itibariyle olabildiğine sert ve ayarsızdı. Dillerinin buluşması, öpücüğün sırılsıklam bir hale gelmesi yalnızca saniyelerini aldı. Elleri esmerin saçlarının arasına girip kafasını geriye yatırması için zorlayarak onu daha derin öpebileceği bir pozisyona zorladığında Arslan ona uyum sağladı.
Bir süre sonra aralarındaki boşluklar fazla gelmeye başlayınca, esmer delikanlı kasıklarını sızlatan öpücüğü bozmadan yavaşça ayaklandı. Sarışının üzerine doğru bir adım atıp, onu bir adım geri çekilmeye zorladı. Sonra bir adım, sonra bir adım daha...
Gökmen'in kalçası arkasındaki sıraya yaslandığında bir eliyle güçlükle sıraya tutundu. Diğer eli ise Arslan'ın ensesine kayıp, parmakları saçlarının arasına dolandı. Dokunuşuyla ağzının içine mırıldanan bedenin elleri ağır ağır tişörtünün altına sızıp belini okşadı. Hemen ardından aynı kışkırtıcı yavaşlıkla kalçalarına indi. Aldığı sesli solukların arasında hafif, istekli bir iniltiyi esmerin ağzına bıraktı.
Arslan ağzının içine bırakılan inlemeyle ellerinin arasındaki kalçaları parmaklarıyla sıkıştırıp onu bir önceki gibi havalandırdığında Gökmen itiraz etmeden bacaklarını esmerin beline doladı. Arkasındaki ahşap sıraya oturtulduğunda bedenini geriye doğru bırakıp esmeri üzerine çekti. Arslan dişleriyle dudaklarını hırpalamayı ihmal etmeden ona uyum sağlayarak avuç içlerini sıranın üzerine yaslayarak üzerine abandığında bir kez daha inledi. Parmaklarını dolandırdığı yumuşak kara tutamları sıkıştırırken, bir eli esmerin kalçasını sıkıştırıp sertçe kendi kasıklarına yaslanmasını sağladı. Bedenini kaydırarak ileri geri hareket etmesi için onu teşvik ederken, dudaklarını onun dudaklarından çekmeden, "Yatırdın bari hareket etsene lan." dedi arzudan kararmış bir sesle. Esmer delikanlının bir eli boynuyla çenesine aynı anda sarınıp, burnundan çektiği derin bir solukla kasıklarını ağır ağır onun kasıklarına sürtünce bir kez daha memnun bir inilti bırakıp daha sert öptü. Dişleriyle çekiştirdiği dudaklarını ağzının içine alıp diliyle okşarken bir eli aralarına sızıp Arslan'ın kemerinin tokasını buldu. Yavaşça tokayı çözüp, kemerini açarken dilini kışkırtıcı bir hamleyle esmerin dili üzerinde gezdirdi.
İstekli tavrı Arslan'ın ağzına sıçtı. Anlaşılan sarışın yüzüne bakmakta, onunla konuşmakta ne kadar isteksizse altında kıvranmakta bir o kadar istekliydi. Kaşları derince çatıldı. İstediği yüzeysel ve sadece sikiş sokuştan ibaret olacak bir ilişki değildi. Arslan, öyle ilişkilerin adamı değildi zira. Lakin Gökmen'in aceleci tavrına bakılırsa, aklındaki şey tam da öyle bir şeydi.
Dudaklarını sesli bir şekilde ayırıp, bedenlerinin arasındaki pantolonunun düğmesini çözmeye çalışan eli bileğinden yakalayıp engel oldu. Nefes nefese kalmış sarışın onun geriye çekilişini umursamadan kafasını sıradan kaldırarak ve ensesinden asılarak tekrar dudaklarına kapanmaya çalıştığında, boynundaki eliyle onu sıraya geri bastırdı. Gökmen nefes nefese, ne olduğunu anlamaya çalışarak gözlerini araladı.
Laciverte çalmış gözler elalarına tutunduğunda sarışının kasıklarına yaslı kasıkları kontrolsüzce seğirdi. "Böyle değil." diye fısıldadı.
"Ne?" diyen dağılmış sarışının koyulaşmış sesiyle istemsizce kasıklarını bir kez daha onun kalçaları üzerinde oynatıp, dudaklarını dudaklarına sürttü. Sertleşmiş uzvu Gökmen'in parmaklarına sürtününce dişlerini sıkıp, bir an için ne diyeceğini unuttu. Gökmen kafasını geriye atıp derin ama sessiz bir inilti bırakarak utanmadan Arslan'ın sertliğini parmak uçlarıyla okşayınca esmer delikanlı içinden koca bir siktir çekti. Bu kadar kısa bir sürede ibresinin arşı göstermişliği vardı da bu kadar sert hissetmişliği yoktu. Gökmen'e laf ediyordu lakin o da bir an önce onun içine gömülmekten başka bir şey düşünemiyordu o an. Sertçe yutkundu. Böyle çekimin amına koyardı ulan! Ergen azgınlığı geri dönmüştü resmen.
"Böyle bir yerde sevişmeyeceğim seninle." dedi güçlükle.
Sarışının kaşları sözlerini anlamlandırdığında çatıldı. "Romantikliğini siktirme." dedi kafasını sıradan kaldırmadan, gözlerini ela harelere dikti. Hala parmaklarının değdiği çadırı sertçe avuçladı. Arslan sıkılı dudaklarının arasından inleyip, alnını çenesine yaslayınca, "Bu haldeyken entellik senin neyine lan?" dedi hırslı bir sesle.
Esmer delikanlı onun hırslı sesiyle biraz önceki düşüncelerinde ne kadar haklı olduğuna emin oldu. Sarışın gün ayınca özüne dönmüştü anlaşılan. Aletini sıkıştıran eli sertçe bulunduğu yerden çekerken, alnını yasladığı çeneden yavaşça uzaklaştı. Elalarını bir kez daha hırslı mavilere dikip, Gökmen tarafından tabiri caizse yenilmiş alt dudağına dilini sürttü. "Bir aydır seni hayalimde sikmediğim tek bir yer kalmadı Gökkuş. Maket yaptığım masadan tut, salonunuzdaki deri koltuğa kadar seni her yerde kendime kattım." diye fısıldadı. Sarışının nefesi tekleyip, beline sarılı bacaklarının baskısı artarken çenesindeki elinin başparmağını onun sırılsıklam haldeki alt dudağına yaslayıp sıvazladı.
Cümlesinin Gökmen'i korkutmasını ummuştu. Zira sarışının yatakta aktif olduğuna nedense emindi. Ama umduğu olmadı. Sarışınının dilinin ucu kızarmış alt dudağını öne doğru itelerken bakışı daha da koyulaştı. İyiden iyiye gözünü karartmıştı. Öyle bir bakıştı ki o, Arslan şimdi burada Gökmen'in içine gömülmezse Gökmen her an yerlerini değiştirip çatır çutur içinden geçecek gibiydi.
"İyi ya, bir yerden başlayalım o zaman." diyen sarışının istekli sesiyle esmer sabır çekti. Direnmeye çalıştığı şey için ona ne kadar irade ödülü varsa getirip vermeyeni sikecekti.
"Bir yerden başlayacağız ama ne böyle, ne de şimdi..." dedi sert bir sesle. Gökmen'in çatılan kaşları ve attığı öldürücü bakış dudaklarını araladığında hoşuna gitmeyecek şeyler duyacağının göstergesiydi. O yüzden derin bir nefes alıp verip devam etti.
"Seninle sikişmeyeceğim Gökmen, sevişeceğim. Bir yatakta, ağır ağır ve tekrar tekrar." diye fısıldadı sarışının çene hattını nazikçe sıvazlarken.
Sarışının gözlerine yerleşen hırslı bakış sözleriyle yavaşça dağılırken esmer kasıklarının arasındaki eli olduğu yerden uzaklaştırdı. Parmaklarını birbirine geçirip Gökmen'in başının yanından sıraya dayarken yüzünü bir kez daha yaklaştırdı ona. Sarışının mavileri titreşip, adem elması boynunu turlayınca dudaklarını onun dudaklarının köşesine şefkatle bastırıp geri çekildi. "Amacın ne görüyorum ama olmayacak o iş sarı. Çünkü sen gönlünü bana açmadan, benimle adam akıllı iletişim kurmayı öğrenmeden, her şeyinle bana teslim olmadan ben senin koynuna girmeyeceğim. "
Sarışının dudakları titredi. Boğazı düğümlendi. Zihni gelgitlerle doluydu. Bir an için ondan köpek gibi hoşlandığını kabullenmekten gocunmuyordu lakin diğer an bu gerçek ağır geliyordu. Bir an onu öpmek istiyor, diğer an yumruğunu yüzüne indirmekten başka bir şey düşünemez oluyordu. Ve çoğunlukla bu duygu geçişlerinin arasında saniyeler oluyordu. Yalnızca iki günde girip çıktığı ikilemlerin haddi hesabı yoktu. O yüzden biraz önce Arslan'ın yüzüne bakıp da onu neyin bu hale getirdiğini ararken belki ilişkilerini yüzeysel bir boyuta indirgerse her şeyin daha iyi olacağını düşünmüştü. O akışına bırakılan ilişki sadece seks odaklı olsaydı, ikisi için de daha iyi olmaz mıydı? Belki böylece sistemlerinden yavaş yavaş birbirlerini söküp atabilirlerdi. Gökmen, ona tutulmak istemiyordu. Daha fazla ona tutulmak, daha fazla böyle dengesiz hissetmek istemiyordu.
Onun kendi iç dünyasında kıvrandığı saniyelerde Arslan onun yüzünü izliyordu. Mavi kürelerdeki çekişmeyi gördüğünde derin bir nefes verdi. Dün gece hızlı bir adım atmışlardı, şimdi daha iyi görüyordu. Belki de Gökmen'in o kadar üstüne gitmemeli, dediği gibi önce biraz kendi haline bırakmalıydı. Acele etmişti... Yine de buradan dönüş yoktu. Yan yana durmayı bir şekilde öğreneceklerdi. Ha deyince olmayacağını biliyordu ama sorun değildi. Belki düşe kalka, belki dövüşe dövüşe... Bir şekilde öğreneceklerdi.
"Bize vakit ver Gökkuş." diye fısıldadı, alnını sertçe onun alnına bırakırken. "Aramızdaki onca tabuyu sana başka bir sıcak ten olmak için yıkmadım ben."
Gökmen'in titreyen gözbebekleri bir süre yüzünde dolandı. Ardından titrek bir soluk vererek gözlerini kapadı. Kalçasının üzerine sarılı bacaklar yavaşça çözülüp, saçlarının arasındaki parmaklar gevşeyince önlerine çıkan ilk çıkmazı başarıyla ve kolayca savuşturduğunu anladı. En azından şimdilik... Zira Gökmen gibi dengesiz ve ayarsız bir herifin her an her saniye yeni duygu durum bozuklukları yaşayabileceğini biliyordu. Kıyaslamayı hiç istemese de karşısında adamın bu özelliği Seher'e benziyordu. Herhalde zoru sevmek de Arslan'ın bu hayattaki sınavıydı.
Boynuna sarılı elini yavaşa yanağına çıkarıp, başparmağıyla şakağını okşarken, "Bırak yavaş yavaş keşfedelim birbirimizi. Bir düşmanlıktan başka kaybedecek neyimiz var ki?" diye fısıldadı.
"Tamam ulan sus, anladık." dedi sarışın göğsünü şişiren bir nefes alırken.
Arslan onu dinledi. Susup, Gökmen'in sakinleşmesini bekledi. Bir deliyle ilişki yürütmek, buzun üzerinde yürümeye benziyordu. Atacağın tek bir yanlış adımda derin sulara gömülürdü. Arslan onun varlığına bu kadar muhtaç hissetmiyor olsa bu topa bir daha girmezdi lakin Gökmen'e ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyuyordu. Hayatta hiçbir şeyi onu istediği kadar istememişti ve şimdi bu kadar avuçlarının arasındayken kayıp gitmesine izin vermeyecekti.
Aradan geçen sessiz dakikaların sonunda, esmer üzerlerindeki git gide ağırlaşan havayı dağıtmak için, "Üzerime atlamayacaksan seni bırakacağım." diye mırıldandı muzip bir sesle.
Gökmen anında kaşlarını çatıp gözlerini aralayınca dudakları istemsizce geniş bir sırıtışın esiri oldu.
"Ha siktir lan oradan!" diye homurdandı. "Taş gibi kesilen sik benimkiydi sanki."
Ağzının ayarsızlığı Arslan'ın alışması gereken bir yenilik değildi lakin ilk defa bir ilişkisinde böyle bir muameleyle karşılaştığından birkaç saniye için afalladı. Ardından sırıtıp, hala kasıklarının altındaki kasıklara bedenini bastırıp, "Seninkinin de benden aşağı kalır yanı yok be Gökkuş." diye mırıldandı.
Sesindeki flörtöz ton ve kasıklarına sürtünüşü Gökmen'in bir kez daha gözünün kararmasına sebebiyet verdi. "Ulan kedi, seni şu sıraya yatırıp-"
Dudaklarına sertçe kapanan dudaklarla cümlesinin devamı anlaşılmaz bir homurtuydu. Esmer verdiği kısa öpücükten sonra dudaklarını çekip, sarışının üzerinden tek bir hamleyle kalktı. "Toparlan hadi, dersim var 10 dakikaya. Dışarıda bir sigara içelim, sonra götürüp anahtarı iade edeceğim." dedi sırıtarak.
Gökmen dirseklerinin üzerinde doğrulup dağılmış saçlarını geriye yatırdıktan sonra açılmış kemerini tekrar bağlayan adama yutkunarak baktı. İlk defa bu kadar maskülen bir adamla birlikteydi ve herifin kemerini bağlayışına bile düşecek kadar yıkık bir halde oluşu kendinden tırsmasına sebebiyet veriyordu.
Karnı istekle kasılınca, "Bari kaldırdığını indirseydin piç." diye homurdandı. Arslan onun homurtusuna sessiz bir gülüşle karşılık verip, kirpiklerinin altından ona tatlı bir bakış atınca içi gitti.
"Beynine oksijen gitmeye başlayınca iner o kendi kendine aslan parçası." dedi tek gözünü oyuncu bir tavırla kırparken.
Gökmen onun sempatik tavırlarıyla yine boğazında atmaya başlayan kalbi neticesinde derin bir nefes alıp verirken kafasını tekrar sıraya bırakıp gözlerini tavana dikti. Adam şu an nefes alsa azacak kıvamdaydı zaten, üzerine bir de o sevgiye benzeyen ve içini ısıtan duyguyla uğraşamayacaktı.
Arslan, üzerini toparlayıp kalkmış aletini de kamufle ettikten sonra boş boş tavanı izleyen sarışına yaklaştı yeniden. Avuç içlerini onun uyluklarına yaslayıp, "Hadi Gökkuş, asma suratını artık." dedi onunla uğraşma dürtüsüne engel olamadan.
Gökmen gözlerini devirip, bir kez daha dirseklerinin üzerinde doğruldu. "Kafayı gömmeme çok az kaldı Arslan, sabrıma oynama. Biliyorsun kotası kısıtlı." dedi tehditkar bir sesle. Kulakları yediği ayarın utancından yanıyordu bir de üzerine herifin dalgasıyla uğraşıyordu.
Esmer sırıtıp, bacaklarının üzerine yasladığı ellerinden kuvvet alarak eğilip dudaklarının üzerine bir öpücük kondurdu. "Tamam lan uğraşmayacağım, kalk hadi ağlama." dedi dudaklarında o tanıdık, ne zaman Gökmen'le uğraşsa peyda olan çarpık sırıtışıyla. Lakin o sırıtışı diğerlerinden farklı kılan gözlerindeki ışıltıydı. İşte o yeniydi.
Gökmen yorgun bir nefes verip, yerinde doğruldu. Arslan'la bir kez daha kendini yüz yüze bulunca, mavileri daha yakından maruz kaldığı kısılı elalardaki ışıltılarda dolandı. Göğsü bir kez daha ağırlaştı. Duygu durumu dün gece ona geldiğindeki haline evrilirken, bakışları istemsizce yumuşadı. Niye böyle oluyordu anlamıyordu. Tamam eskiden de çok stabil bir adam değildi ama en azından belli bir ayarı vardı. Şimdi o ayarı bir türlü tutturamıyordu. Bir bakıyordu hayatının ortasına böyle bir anda yerleştiği için ona bilenmiş bir halde yumruğunu yüzüne indirmek için an kolluyor, bir bakıyordu içine sığdırmayı başaramadığı ayarsız bir ihtiyaçla ağzını gözünü yemek isteyen bir sevgi topuna dönüşüyordu.
Arslan onun gözlerine yerleşen biraz öncekilere zıt yumuşak bakışla, oyuncu modundan yavaşça sıyrıldı. Dudaklarındaki sırıtış yerini bir tebessüme bırakırken, alnını yumuşakça sarışının alnına dayayıp, "Birbirimize alışacağız sarı, acele etme." diye fısıldadı.
"Ulan sözde biseksüel olan benim ama sanki yıllardır erkeklerle düşüp kalkan senmişsin gibi davranıyorsun." derken, zihninin arka odalarındaki fitneci ses, acaba tüm bunlar bir oyun mu diye sorguladı. Zira hiçbir hetero bu kadar hızlı bir erkekten etkilendiği gerçeğine uyum sağlayamazdı. Öperken, dokunurken bu kadar tereddütsüz davranamazdı. Ulan duygularını ilk itiraf eden bile esmerdi. Bu düşünce beklemediği bir şekilde göğsünü sıkıştırıp, dün gece o ağacı tırmanırken indirdiği bütün kalkanlarını bir anda ayağa dikerken, bakışları sertleşmeye yüz tuttu.
Arslan, sarışının bir anda gerginleşen bedenine sertleşen bakışları eklenince bir şeyleri sorguladığını anlayıp iç geçirerek alnını uzaklaştırdı. "Daha önce erkeklerle denemiştim. Erkek bedenine o kadar da yabancı değilim yani." diye itiraf ederken, sesi tereddütlüydü.
Sözleriyle birkaç saniye afallayan sarışın, "Ne zaman?" diye şaşkınca sorunca huysuzlandı. Burnunu kırıştırıp, bir adım geriye çekilirken, "Bir zaman işte." diye mırıldandı. Gökmen, onun tavrıyla kıllanırken bileğinden yakalayıp kaçmasına engel oldu.
"Ne zaman?" diye sordu kaşlarını sorgulayıcı bir tavırla kaldırırken.
Esmer diliyle alt dudağını ıslatırken kısılı mavilere kararsız bir bakış attı. Gökmen'den etkilenmeye başladığı günden beri, kendine en sık sorduğu soru, 'ne zaman?' sorusuydu. Ve Arslan geçmişini deştikçe bu onu boğan hislerin kökeninin düşündüğünden daha eskiye dayandığını keşfedip, bocalıyordu.
"Senin erkeklerle de olabildiğini öğrendiğimde." diye fısıldadığında ilk defa Gökmen'in karşısında utandığını hissetti.
Sarışının hafifçe irileşen gözleri hissettiği utancı arttırınca rahatsızca sakallarını tırnak uçlarıyla kaşıyıp, gözlerini kaçırdı. "Aptalca sidik yarışlarımızdan biriydi." diye toparlamaya çalıştı. "Ben sigara içiyorum diye senin sigaraya başlaman gibi bir şeydi işte. Merak etmiştim, öylesine bir şeydi."
Gökmen ayarsızca hızlanan kalp atışlarıyla bir süre öylece ona baktı. Esmer delikanlı yönelimini öğrendiğinden beri onunla
uğraşıyordu. Bel altı şakaları, sürekli onunla yönelimi üzerinden uğraşışı... Bu zamana kadar altında hiçbir sebep aramamış, direkt kurcalamadan esmerin şerefsizliğine vermişti. Lakin şimdi sırf Gökmen hemcinsinden hoşlanabiliyor diye gidip bir erkekle denediğini duyunca Arslan'ın ulaştığı sonuca kendisi de kolayca ulaşmıştı. Esmer ona bir anda değil, ağır ağır yanmıştı.
Sertçe yutkundu. Duygu durumunun yine şirazesi kaydı. Ne hissettiğinden emin değildi. "Ha siktir!" diyerek kıkır kıkır gülmeye başlayınca bu gerçekten hoşlandığı sonucunu çıkardı.
Esmer beklediği kıkırtılarla huzursuzca ensesini ovuşturup, sıranın üzerine doğru devrilen delikanlıya dümdüz bir bakış attı. Açıkçası, aynı duruma Gökmen düşse o da yarıla yarıla gülerdi. Zira içinde bulundukları durum çok absürttü. O yüzden delikanlının kıkırtılarına bir süre müdahale etmedi. Lakin Gökmen bokunu çıkarmaya başlayınca, iç geçirip, "Tamam lan abartma. Kalk hadi, derse geç kalacağım." diye homurdandı. Esmer teni sağ olsun utancı tenine vurmuyordu lakin git gide bozulan suratı duygularını açık ediyordu.
Gökmen bir süre daha yüzünü elleriyle gizleyerek gülmeye devam edince, kaşı atmaya, dudağı seğirmeye başladı. "Gökmen harbi ayıp ediyorsun ama. Tamam dedik ulan, biz de arada mala bağlıyoruz işte." diye homurdandı.
Gökmen onun alıngan sesiyle sonunda güçlükle de olsa durdu. Tepesinde dikilen adama ışıldayan mavileriyle bakarken, "Oğlum sen harbi bana yanmışsın." dedi keyifli bir sesle. Gönlünde bir ferahlık vardı. Onca öpücüğün, onca afilli sözün sebep olamadığı yalın bir ferahlık hem de. Bir de içini çepeçevre kuşatan bir sıcaklık. Göğsünün tüm odalarını ele geçiren o sıcaklık tüm şüphe kırıntılarını eritirken, dudaklarında gerçek, saf bir gülümseme peyda oldu.
Arslan'ın utancı sarışının yüzünde gördüğü gülümseme ile yavaş yavaş dağıldı. Kaşlarını çatarken, "Ne anlatıyorum ulan ben sana kaç gün-" diye söylendiği sırada, Gökmen bir anda yakasını kavrayıp onu üzerine çekince sustu. Refleksle onun iki yanından sıraya yaslanan avuç içleriyle son anda, yüzlerinin arasında milimler varken durmayı başarabildiğinde şaşkın ela hareleri Gökmen'in bir farklı parıldayan memnun mavilerine tutundu. Sarışının gözlerinin ilk defa bu kadar dürüst, ilk defa bu kadar yalın bakışıyla istemsizce yutkundu. Gökmen alt dudağını dişleyip burunlarının uçlarını hafifçe birbirine sürtünce beklemediği içten dokunuşla bedeni ürperdi.
Gökmen, Arslan'ın yoğunlaşan bakışlarını adım adım gözledi. Sırıtışı genişlerken, "Keşke gelip söyleseydin lan, üzüldüm sana bak şimdi." diye mırıldandı kaşlarını alayla havaya kaldırırken.
Arslan iç geçirip, "Alayını sikeyim senin." diye homurdanarak dudaklarını sertçe onun dudaklarına kapadığında sarışın bir elini onun ensesine sarıp tekrar öpücüğüne dudaklarını büzerek karşılık verirken tekrar kıkırdadı.
İki gün önceye kadar kanlı bıçaklı olduğu adamı kıkırdayarak öpüyor olduğu gerçeğinden ilk defa o an gocunmadı.