Elindeki nemli bardağı dudaklarına dayayıp, içindeki bulanık beyaz sıvıdan ağız dolusu bir yudum aldıktan sonra baygın bakan gözlerini neşenin dozunun her saniye biraz daha kaçtığı masada uyuşukça gezdirdi. Arkadaşlarının yarısının da onun gibi kafası gitmeye başlamış olacak ki; hareketleri sarsak, yüzlerindeki gülümsemeler kayık, muhabbetleri bok gibiydi. Ev ortamında oldukları için herkes kendini kasmadan şişenin dibini göre göre içince gecenin sonunun buraya varması çok normaldi. Bir tek yarın işe gidecek olduğundan ayarında içmiş olan Kaya ve alkolü su niyetine tüketen bir ailenin ferdi olduğu için alkol toleransı yüksek Arslan ayıktı. Geriye kalan herkesin götü başı ayrı oynamaya başlamıştı. Özellikle Ercüment'in. Zira kumral delikanlı dudaklarıyla kıstırdığı sigarayla, ses bombasına bağladığı telefonundan son ses açtığı oynak müzik eşliğinde misket oynuyor; arada hala az biraz kendinde olan Mahmut'u kolundan tutup ona eşlik etsin diye çekiştiriyor, "Naz yapma la, hadi." diye kelimeleri yaya yaya ısrar ediyordu. Yanında iki yanına salınarak ona alkış tutan Kemal'le yetinemiyordu anlaşılan.
Gökmen'in gözleri arkadaşının keyifli haline takılınca dudakları uyuşukça kıvrıldı. İçinde kalkıp ona eşlik etmek isteyen tarafını güçlükle zapt ederken rakısından bir yudum daha aldı. Tam olarak sarhoş sayılmazdı ve elindeki kadehin dibini görünce duracaktı. Zira son sarhoşluk tecrübesindeki rezilliğinden sonra sınırı aşmamaya dikkat ediyordu. O tecrübeye onunla birlikte eşlik eden esmer delikanlı, tam karşısında oturduğundan, "Aman beee, sokayım rezilliğine. Bir daha mı geleceğiz dünyaya iç gitsin." diyen iç sesini bastırmak daha kolay oluyordu.
Bayık bakışları, yüzünde çarpık bir gülümsemeyle Ercüment'i izleyen, arada omuzları sarsılarak gülen esmere kayınca; bir dirseğini masaya yaslayıp çenesini avcuna dayadı. Göğsünü şişiren bir nefes alıp verirken koyulaşan mavilerini onun güzel gülümsemesinde ağır ağır gezdirdi.
Birkaç saat önceye kadar ona çok sinirliydi. Tavlada yenilmiş, koltuk altına zorla itelenen ahşap kutuyu sinirden moraran yüzüyle yere fırlatmış, "Zar tutuyorsun resmen amına koyayım. Saymıyorum bunu." diyerek mızıkçılık yapmaya kalkmıştı. Arslan,
"Mızıkçılık yapma sarı, bükemediğin bileği öpeceksin; ben anlamam. Bana bir dilek borcun var bundan sonra." diyerek rahatça arkasına yaslanınca iyice zıvanadan çıksa da arkadaşlarının baskısı, önüne nar gibi kızarmış halde bırakılan etler ve rakı bardağıyla sakinleşmeye çalışmıştı. Sonuç olarak sinirden kudura kudura içtiğinden ayarı kaçırmış, kafası güzelleşmeye başlamış; siniri de ona baktıkça uçup gitmişti. O kanını kaynatan öfkenin yerinde şimdi içini gıdıklayan, birbirine geçmiş bir duygu yumağı vardı. O yumağın ucunu bulup da çözemiyor, hissettiklerini tanımlayamıyordu ama halinden memnundu. Zira birbirine geçmiş duygularını çözümleyemese de, huzurlu hissediyordu.
Bakışları kıvrık dudaklarda gezinmeye devam ederken, üzerinde hissettiği gözlerle ağır ağır kıvrık dudaklardan ela harelere tırmandı.
Esmer delikanlı, yüzündeki gülümsemeyi bozmadan, hayırdır der gibi tek gözünü kırpınca, göğsünü şişiren bir nefes alıp verdi.
"Çok güzel gülüyorsun lan, öpesim geliyor." diye mırıldandı.
Arslan'ın yüzündeki keyifli ifade bir afallamayla bozulurken adem elmasının sertçe oynadığını göz ucuyla gördü. Temkinli elalar, mavilerini terk edip masadaki yüzler arasında dolanıp tekrar ona dönerken, o bulunduğu yeri umursamadan kadehini dudaklarına dayayıp onu izlemeye devam etti.
"Kafan mı güzel?" dedi Arslan, gözleri dudaklarına dayalı yarısı dolu kadehe kısaca değerken.
Gökmen dudaklarına gevşek bir sırıtış kondurup, "Yok, sen güzelsin." diye mırıldanınca Arslan birkaç saniye tepki veremedi. Kaşları hafifçe çatılırken, masanın karşısından uzanıp kadehini elinden aldı. Sarışının çatılan kaşlarını umursamadan, "Bu akşamlık midendekiler sana yeter. Biraz daha içersen bu gece götümüzde patlayacakmış gibi hissediyorum." diyerek bardağı kendi önüne bıraktı.
Gökmen'in gözleri bir an için çalınan bardağına gitse de geri almak için uğraşmadı. Bakışlarını tekrar Arslan'a çevirirken, "Sarhoş olmak için rakıya gerek yok kedi, sen varsın. Baktıkça kafam uçuyor." diye mırıldandı gevşek gülümsemesiyle.
Esmer bir an için gülecek gibi olduysa da kendini tuttu. Gözleri bir kez daha masanın çevresindeki yüzlerde gezindi. Herkesin odağı karşılıklı misket oynayan Ercüment ve Mahmut'taydı. Bir tek Oğuz onlarla ilgilenmiyor, hararetle parmaklarını telefonun üzerinde gezdiriyordu. Muhtemelen eski sevgililerinden biri aklına düşmüş, gece gece kızı darlıyordu.
Kimsenin dikkatinin onlarda olmadığına emin olunca diliyle alt dudağını yoklayıp, gözlerini bir kez daha hülyalı hülyalı ona bakan mavilere çevirdi. Bu görüntü Gökmen'in sarhoş olduğunu fark etmenin getirisi olan gerginliğe rağmen dudaklarının kıvrılmasına sebep oldu.
"Ağzından iki güzel söz duymak için illa kafanın güzel olmasını bekleyeceksek yandık vallahi." Dedi sandalyesinde yayılıp, Gökmen'den aşırdığı bardağı dudaklarına dayarken.
"İnanamayacaksın ama aslında kafamın içinde seninle ilgili bir sürü güzel şey var. Otursam; gözlerine, gülüşüne hatta sesine bile satır satır şiir yazarım amına koyayım." diye mırıldandı sarışın, baygın mavilerini dikkatle üzerinde gezdirmeye devam ederken. Ona bakmak, ruhunda haberinin bile olmadığı bir boşluğu dolduruyordu sanki. Baktıkça tamamlanıyordu. Baktıkça buz tutmuş bütün kuytuları ısınıyordu.
Arslan, bir sırıtışa evrilen gülümsemesini diliyle bozup, "Harbiden yandık." diye kendi kendine söylenip, ıslattığı dudaklarını dişleriyle kıstırdı.
Sarışının cümleleri karnını gıdıklasa da tehlike çanlarının çaldığını hissediyordu. Diğerleri sarhoştu da, masanın diğer ucunda oturan Kaya, en az onun kadar ayıktı. Gözleri o tarafa kayarken, masanın altından Gökmen'in bacaklarının kendi bacaklarına dolandığını hissedince tekrar ona döndü. Sarışın bir bacağını kışkırtıcı bir yavaşlıkla iki bacağının arasına alıp dizini dizine sürterken, "Fena tutuldum oğlum ben sana, içim gidiyor resmen lan." diye mırıldanınca gülüşü yavaşça soldu. Karnındaki karıncalanmaya göğsündeki eklendi. Bakışları kararırken, sertçe yutkundu.
"Rahat dur lan. Kimsenin kafası bana yazıldığını anlamayacak kadar güzel değil." dedi uyarıcı bir sesle, masanın altından sarışının dizini sıkı sıkı kavrarken.
Gökmen gevşek gevşek gülüp, "Anlasınlar. Zaten sevişemiyoruz, bari azıcık buradan aksiyon yaşarız. İlişkimize renk lazım." dedi.
Onun da bir eli masanın altına girip, bacağını tutan elin üzerine kapandı. Parmakları esmerin soğuk parmaklarının sırtını okşayıp parmaklarına dolanınca esmerin gözleri büyüdü. Masanın üzerindeki örtü, altını gizleyecek kadar uzun değildi. Aşağı bakan biri gayet rahat bir şekilde vaziyetlerini görürdü.
Elini hızla geriye çekerken, "Gökmen." dedi sert bir sesle. "Kalk bir yüzünü yıkayalım, iyi değilsin sen."
Gökmen, esmerin tepkisi komiğine gitmiş gibi kıkır kıkır güldü. Arslan'ın kaşlarının çatıldığını görünce uzanıp yanağından makas aldı.
"Ne oldu aslan, birkaç saat önce gevşek gevşek konuşuyordun? Ben yapınca içine mi kaçtı o cesaret?" dedi yamuk bir sırıtışla.
Arslan onun meydan okuyan sesiyle dudakları aralık birkaç saniye kalakaldı. Gökmen içince sapıtanlardandı. Asla edebiyle içemiyordu aptal herif. Dili de hareketleri de ayarsızlaşıyor, hiçbir şeyin ardını düşünmüyordu. Biraz daha burada kalırlarsa üzerine tırmanması bile muhtemeldi. Aklına onu son sarhoş gördüğünde yaşananlar, ucundan döndükleri uçurum gelince gerildi.
Kafasını bir yana eğip sabır çekerken ayaklandı. "Gel, bir yüzünü yıkayalım." dedi başıyla evin içini gösterirken. Gökmen omuzlarını silkip yerine biraz daha yerleşince kaşları çatıldı. Masanın çevresini dolanmak için hareketlendiği sırada, "Nereye lan?" diyen Kaya'nın sesiyle bakışları ona döndü. Gökmen'e ulaşıp sarışını zorla ayağa dikerken, "Bu malın şaftı kaydı. Beni eski sevgilisi sanıyor sabahtan beri." dedi gergin bir sırıtışla. "Bir yüzünü yıkayalım da kendine gelsin; ırzıma göz dikti şerefsiz. Sonra da yavaş yavaş kaçarız biz. "
Kaya onun söylediklerine sırıtıp, "Ne diyor?" deyince o da güldü. Bakışları kollarından kurtulmaya çalışan, "İyiyim ben amına koyayım, bırak lan." diye söylenen sarışına kısaca değip, "Gözlerim çok güzelmiş, şiir yazacakmış güzelliğine." dedi, debelenen adamın kollarını daha sıkı tutarken.
Kaya sesli bir kahkaha atıp, "Ulan keşke videoya çekseydin. Yarın biraz taşak geçerdik." dedi.
Arslan hala kollarını çekiştirip homurdanan Gökmen'i eve doğru itelerken, "Yok kardeşim, aman. Bana yazıldığını görünce ya kendi canına ya da benimkine kıyar bu deli." dedi abartarak.
Kaya biraz daha gülerken, "Göko gel lan, horon tepek seninle." diyen Ercüment önlerine kesti. Arslan bir elini onun alnına koyup sarhoş çocuğu iteleyerek, "Git bak, Mahmut'la tep horon; o çok güzel tepiyormuş." diye homurdandı.
"Harbi mi? Mamut gel buraya, horon tepeceğiz." diyerek daha biraz önce plastik sandalyelerden birine nefes nefese yığılmış adama yönelen Ercüment'le Arslan bezgin bir nefes verip, bir elini Ercüment'e bakıp salak salak gülen Gökmen'in avucuna kaydırdı.
Gökmen soğuk parmaklarla irkilip elini çekmeye çalışınca, elini daha sıkı tutup, "Gel hadi, bak sana ne vereceğim." dedi çocuk
kandırır gibi bir sesle.
"Ne vereceksin?" dedi Gökmen onu çekiştiren ele direnmeyi bırakıp sarsak adımlarla takip ederken. Soğuk parmakların ateş gibi yanan tenine iyi geldiğini fark edince, avucunun arasındaki eli daha sıkı tuttu.
"Gel sen, gel." dedi Arslan, daha hızlı adımlarken.
Bahçe kapısına varınca ayakkabılarını tabanına basarak çıkarıp, Gökmen'i de ayakkabılarını çıkarması için uyardı. Sarışın ona söylenileni uysalca yapınca sırıttı. Sarhoş Gökmen'in tek sevdiği yanı uysallığıydı.
Karanlık evin içine girip Gökmen'i giriş kattaki lavaboya doğru sürükledi. Işığı açıp, sarışını geniş lavabonun içine çektikten sonra kapıyı arkalarından örtüp kilitledi. Anında karnına sıkı sıkı dolanan kollar ve ensesine yaslanan burunla sertçe yutkundu. Sıcak nefeslerinin ensesindeki tüylerin hepsini ayağa diktiği yetmiyormuş gibi, Gökmen kokusunu derince içine çekip, "Niye bu kadar güzel kokuyorsun lan sen?" diye mırıldanarak bedenini ona yaslayınca bir kez daha yutkundu.
"Ne zaman kafan güzel olsa kokuma yükseliyorsun resmen amına koyayım. Bir içince mi kokum burnuna vuruyor nedir?" diye söylendi.
Gökmen kıkırdayıp, dudaklarını ensesine bastırarak, "Yok, sadece ayıkken söylemeyi yediremiyorum." diye mırıldandı. O konuştukça teninde kıpırdanan dudaklar yüzünden Arslan onun ne dediğini tam olarak algılayamadı.
Yavaşça onu saran kollar arasında dönüp, baygın mavilerle buluştu. Bir elini onun sırtına atıp sıvazlarken, "Harbiden bir yüzünü yıkayalım yavrum, açılman lazım. Yakacaksın başımızı." dedi.
"Yanalım." dedi Gökmen, biraz daha ona sokulup, ıslak dudaklarını bu sefer sakallı çenesine kondurdu. Dudaklarına batan sakallardan inanılmaz bir haz duyarak minik öpücüklerle çenesi boyunca ilerleyip dudağının altına dayadı dolgunluklarını. Dudakları uyuşukça esmerin teninin üzerinde kıvrıldı. "Sen gülümsedikçe ben yanıyorum zaten oğlum. Daha fazla ne kadar yakabilirsin ki başımı? " diye devam etti.
Sözleri Arslan'ın nefesini kesti. Sıcak nefeslerinin vurduğu dudakları sızladı, kasıkları istekle karıncalandı. Ancak en vahim darbe göğsünde gerçekleşti. Göğsündeki sızı, onu ilk öptüğünde ruhuna düşen kor parçasını hatırlattı.
Bakışları aşağı inip, Gökmen'in huzura bulanmış mayışık ifadesinde dolanırken, sertçe yutkundu. O sırada ona daha çok sokulan sarışın, belini iki yanından kavramış, sıcacık parmakları ürperen tüylerini yatıştırmak istiyormuş gibi tişörtünün altına sızmıştı.
Yükselen vücut ısısıyla kızarmış dudaklarını soluk dudaklarının köşesine taşırken, "Kendimi sende kaybediyorum ben Arslan. Her gün biraz daha kayboluyorum lan." diye fısıldadı, bir sır verir gibi ürkekçe. Büzülen dudaklarını, yumuşakça tenine kondurduktan sonra, burnunun ucunu yanağına yaslayıp tatlı tatlı güldü. "Çok tuhaf amına koyayım, düşmanımken senden gram korkmuyordum ama şimdi sana baktıkça korkudan it gibi titriyorum..." diye fısıldadı.
Sarışının her sözcüğü bir itiraftı. Her sözcüğü Arslan'ın göğsünde varlığından haberinin bile olmadığı duvarları yıkıp geçiyor, tozu dumana katıyordu. Şefkat... Bu sözlerin üzerine hissettiği en belirgin duygu buydu. Sarışını sarıp sarmalamak, dünyadaki bütün kötülüklerden koruyup kollamak, saçlarını okşamak, tenini masum öpücüklere boğmak... Daha önce kimseye karşı bu kadar fazla merhameti aynı anda sırtlanmamıştı.
Titrek bir nefes alıp verirken, ela hareleri sevgiyle kısıldı, dudakları yumuşak bir kıvrım kazandı. Elleri ağır ağır sarışın yüzüne çıktı. Yanaklarını iki yanından kavrayıp, elmacık kemiklerinin üzerini okşarken elalarını mavilere dikti. "Kork benden Gökkuş..." diye fısıldadı, sertçe yutkunurken. "Benim senden korktuğum kadar kork benden."
Sarışının baygın mavileri, hala kendinde olduğunu gösterir gibi parladı. Boğazında koca bir düğüm varmış gibi güçlükle yutkundu. Bir eli esmerin soğuk parmaklarının üzerine konarken, bir anda uzanıp sabahtan beri yapmak için çıldırdığı şeyi yapıp, dudaklarını sertçe buluşturdu. İkisinin de gözleri aynı anda sıkı sıkı kapanırken, aceleyle sokuldular birbirlerine. Dilleri kavuştu, dudakları hararetle dans ettiği diğerinin üzerinde. Her temas, bir sonraki için daha aç bıraktı bedenlerini. Esmerin elleri sarışının saçlarının arasına karıştı, sarışının parmakları tişörtünü aşıp sırtını boylu boyunca sıvazladı.
Gökmen'in dişleri alt dudağını kıstırıp ağır ağır çekiştirirken, Arslan titreyen bedenlerini umursamadan birkaç adım atarak Gökmen'i geri geri yürümeye zorladı. Beli lavabo mermeriyle buluşan sarışın, bir eliyle sıkı sıkı mermere tutunurken, bacaklarını aralayıp onu daha çok çekti kendine. Kasıkları birbirine yaslandı. Nefesleri ritmini tamamen kaybetti.
"İstiyorum." diye ağzının içine mırıldanan sarışınla, Arslan gözlerini hafifçe araladı. Kırmızı yanakları, dağılmış saçları, kendinden geçmiş ifadesiyle daha önce hiç görmediği bir Gökmen vardı karşısında. Sertçe yutkundu. Gökmen'i ayıltayım derken kendisinin sarhoş olacağını beklemiyordu ama olmuştu işte. Birkaç sözle, birkaç dokunuşla, tek bir öpücükle, bütün mantığından da soğukkanlılığından da olmuştu.
Bir uyluğunu onun şişmiş kasıklarına yaslayıp, bir eliyle çenesini kavradı. Dudaklarını konuşabileceği kadar; yalnızca birkaç milim geriye çekip, başparmağıyla ıslak dudakların köşesini okşadı. "Ne istiyorsun?" diye fısıldadı aralık gözleriyle onun dağılmış ifadesini turlarken.
Gökmen'in adem elması sertçe oynadı, baygın mavileri esmerin dudaklarından ağır ağır elalarına tırmandı. Gördüğü yoğun bakışlarla, elleri yavaşça esmerin kalçalarına indi. Biraz daha onun sıcaklığına sokulup, dilinin ucunu esmerin aralık dudaklarına sürttü. "Seni." dedi Arslan'ın tüylerine ürperten bir arzuyla.
Arslan dudaklarını taciz eden dili dudaklarıyla yakalayıp sert bir öpücük kondurdu ıslak dudaklara. "Ne kadar?" dedi geriye çekilirken. Neyi zorladığını, ne duymak istediğini bilmiyordu. Yalnızca Gökmen'i bu kadar dürüst yakalamışken, biraz daha konuşturmak istiyordu. Sarışın körkütük sarhoş falan değildi. Yalnızca dili gevşeyecek, o bir türlü incelmeyen duvarlarını aşağı çekecek kadar çakırdı.
"Daha önce kimseyi istemediğim kadar." dedi sarışın. Esmerin pürüzsüz sırtıyla kalçası arasında gezinip duran ellerinin tutuşu sertleşti. "Kafayı yiyecek kadar lan." dedi dişlerinin arasından.
Esmer alt dudağını diliyle yoklayıp bir anda onu ters çevirince Gökmen neye uğradığını şaşırdı. Elleri refleksle lavabo mermerine tutunurken, sırtı Arslan'ın göğsüne, kalçaları Arslan'ın şişmiş kasıklarına yaslı, aynadaki dağılmış aksi ile bakışırken buldu kendini. Şişmiş dudakları, çenesine kadar yayılan bir ıslaklı parlıyordu. Sarı saçları darmadağın, teni kırmızıya çalışıyordu. Mavileri çakmak çakmak, daha önce hiç görmediği kadar koyu bir tondaydı. Göğsü hiddetle inip kalkıyor, bedeni gözle görülür bir şekilde titriyordu.
Belini iki yanından kavrayan soğuk eller tişörtünün altına sızarak karnına doğru ilerlerken, titrek mavileri esmerin aksine kaydı. Kulağına doğru yaklaşan dudakları görmeden önce, nemli nefesini cayır cayır yanan teninde hissedip ürperdi.
"Sana daha önce ellerimin altında ne hale geldiğine bir bak demiştim, hatırlıyor musun?" diye fısıldadı boğuk bir sesle.
Gökmen titrek bir soluk verip, sertçe yutkundu. İstemsizce kalçasını geriye ittirip hissettiği sertliğe biraz daha yaslandı. Alt dudağını dişleriyle kıstırırken, gözlerini Arslan'ın aksinden çekmeden uysalca kafasını salladı.
Arslan'ın memnuniyetle kıvrılan dudaklarını görünce bir kez daha yutkundu. Onu memnun etmekten asla kabullenemediği ve anlamadığı bir şekilde hoşlanıyordu. Esmer ne zaman böyle gülümsese göğsünü anlamsız bir gurur duygusu sarıyor, içi sıcacık oluyordu.
"Sana dokunduğumda ne hale geldiğini iyi izle." diye fısıldadı esmer. Dişleri hafifçe kulak kepçesine sürttü. Karnının üzerinde dolanan soğuk parmaklar, dokunduğu her milimetreyi yaktı. "Sen bir daha kendini inkar etmeyi aklının ucundan bile geçireme diye, ellerimin altındayken ne kadar güzel olduğunu zihnine de kalbine de kazıyacağım Gökmen."
Gökmen'in titrek hareleri Arslan'dan yavaşça kendi yansımasına kayarken karnı ihtiyaçla kasıldı, nefesleri daha da sıklaştı. Kendi dağılmış görüntüsünden tahrik oldu.
Daha önce böyle bir yoğunluk, böyle bir ihtiyaç hissettiğini hatırlamıyordu. Resmen bedenindeki bütün kan kasıklarında toplanmış gibi hissediyor, erkekliği o basınçla zonkluyordu.
Pantolonunun üzerinden şişkinliğini okşayan parmaklarla Gökmen dişlerinin arasından inleyip, "Ha siktir..." diye tısladı.
Arslan'ın melodik kıkırtısı kulaklarına doldururken, bir şeylere tutunma ihtiyacıyla lavabo mermerini daha sıkı kavradı. Arslan'ın dudakları önce kulağının altına konup, "Şiştt. Küfür yok." diye mırıldanarak dudaklarını boynu boyunca ilerletirken, Gökmen heyecanla kafasını bir yana yatırarak ıslak dudaklara daha çok alan açtı.
Esmerin dudakları beyaz tenini emerek ilerlerken, pantolonunun düğmesi çözülmüş, fermuarı Gökmen'in ayarsız nefes seslerine karışarak aşağı inmişti. Şişip yana doğru meyletmiş erkekliği daha doğrudan hiçbir dokunuş almamasına rağmen sızdırırken, esmerin acelesiz, soğuk parmakları heyecandan içe doğru göçen göbeğinin altından kasıklarına doğru ilerleyen tüyleri okşaya okşaya baksırının içine girdi. Cayır cayır yanan erkekliğine değen soğuklukla Gökmen ensesini Arslan'ın omzuna yatırıp, belini arkaya doğru bükerek yüksek sesle inledi. Bu dokunuşa çok ihtiyacı vardı. Esmerin ellerine, dudaklarına, sıcaklığına, soğukluğuna, kalçalarına yaslanan sertliğine, nefesine... her şeyine çok ihtiyacı vardı.
"Gözlerini kapatma. Kendini izleyeceksin sevgilim, öyle anlaştık." dedi esmer boynuna ıslak bir öpücük daha kondurmadan hemen önce.
Gökmen kirpiklerinin arasından güçlükle gözlerini dağılmış aksine dikince, Arslan, sözünü dinlediği için onu ödüllendirir gibi dudaklarını omzuna yaslayıp, erkekliğini baksırın esaretinden kurtardı. Havayla temas eden sertliğiyle Gökmen içine titrek bir soluk çekti. Kapanmak için titreyen gözlerini güçlükle açık tutarken, "Hadi artık lan..." dedi istekle, bir elini arkasına atıp Arslan'ın ensesine sarıp, dudaklarını omzundan tekrar boynuna doğru yönlendirdi. Dudaklarının boynunda dolanmasını sevmişti.
Arslan onu ikiletmedi. Boynunu diliyle nemlendirip, dudaklarıyla yarattığı ıslaklığı emerken elini yavaş yavaş Gökmen'in erkekliği üzerinde hareket ettirmeye başladı. Sarışının derin inlemesiyle kendi şiş kasıklarını onun kalçalarının arasına bastırdı. Ancak önceliği kendi değildi. Sabırlı bir adamdı ve sıranın ona gelmesini daha uzun süre bekleyebilirdi. Önce Gökmen'i doyurmalıydı.
Eli kalın erkeklik üzerinde belli bir ritim tutturarak gidip gelirken, o da gözlerini aynadan Gökmen'in aralık mavilerine dikti. Her dokunuşunda biraz daha koyulaşan mavilerle hala beyaz boyunda gezinen dudakları git gide sertleşti. Bölgesini işaretlemek isteyen bir hayvanın içgüdüsüyle beyaz teni damgalarken, onu çeken elinin hızı da arttı. Boştaki eli tişörtünün içine doğru kayıp kışkırtıcı bir yavaşlıkla göğsüne tırmandı. Parmakları belirginleşen göğüs uçlarından birini sıvazlarken, ellerinin arasında darmaduman olan sarışının yansımasından çekmedi elalarını. Çok güzeldi. Böyle ellerinin altında kıvranıp dururken, Gökmen, Arslan'ın aklını başından alacak kadar güzeldi.
Ensesindeki el siyah tutamlarının arasına karışıp saçlarını sertçe çekiştirirken, inlemeleri de her geçen saniye boğuklaşıyor, bedeni ellerinin arasında kıvrılıp duruyor, kalçaları kasıklarına sürtünüyor ve Arslan, Gökmen'le birlikte kafayı buluyordu.
Şimdi onu burada soyup, zonklayan erkekliğini onun içine gömmek, ağır ağır izlerini bedenine kazımak için yanıp tutuşuyor; yine de kendine direnmeye çalışıyordu. Başta söylediği gibi onunla bir yatakta ağır ağır sevişmek istiyordu. Böyle ayaküstü, sanki birbirlerine ait oluşlarının bir kıymeti yokmuş gibi bir tuvalette, kaçak göçek sevişmek istemiyordu. Niyetinin yalnızca sarışının ateşini almak olduğunu kendine defalarca hatırlattı.
Gökmen dişlerinin arasından neredeyse hırıldayarak inleyip, bir elini sıkı sıkı bileğine sarınca iradesiyle verdiği savaştan sıyrılıp gözlerini onun zevkle sulanmış mavi yansımalarına dikti.
Gözleri buluşunca, sarışın, "Çok yakınım." dedi nefes nefese.
Kendi rekorunu kırıyordu. Haftalardır dokunulmamış bedeni, bu kadar etkilendiği adamın dokunuşlarına çok fazla direnememişti. Soğuk parmakları erkekliğine ilk temas ettiği andan beri kendini tutmaya çalışıyordu ama buraya kadardı.
Arslan dudaklarını ağır ağır yanağına taşıyıp, ısınmış yanağını minik öpücüklere boğarken, "Gel sevgilim." diye fısıldayarak elinin hareketini hızlandırınca, karnı zevkle kasıldı, kanı kasıklarında toplandı. Başını çevirip esmerde yüz yüze geldi. Kesik soluklarını dudaklarına değen aralık dudaklara bırakırken, boğuk bir inlemeyle parmak uçlarında yükselerek soğuk parmaklara yükünü bıraktı.
Birkaç saniye nefeslerini düzenlemek için gözlerini kapayıp, alnını esmerin çenesine yasladı. Arslan çenesini çekip, alnına dudaklarını yaslayıp bir öpücük kondurduktan sonra, "Artık ayılmışsındır herhalde." diye mırıldandı muzip bir sesle. "Hayır amına koyayım, daha da uçtum." diye homurdanan sarışınla, minik bir kıkırtı bıraktı.
"Topla kendini sarışınım, içeride beş tane homofobik dallama bizi bekliyor." dedi kirli parmaklarını çekip yan gözle elindeki menilere bakarken. Tuhaf bir hissiyattı. Daha önce birkaç kez erkeklerle denemiş olmasına rağmen, o ilişkilerin çoğu sikiştiği adamı yüz üstü çevirip içine gömülmekten ibaretti ya da dudaklarının arasına aletini göndermekten... Yani başkasının aletini tuttuğu ve boşalttığı ilk seferdi. İğrenmemişti ya da rahatsız hissetmemişti. Elindeki menilere baktıkça yalnızca daha fazla tahrik oluyordu.
Sertçe yutkunup, kendini kontrol edebilmek adına sonunda sarışının kollarının arasında sıvılaşmış bedeninden ayrıldı. Kasıkları bu ayrılığa isyan edip zonklasa da dişlerini sıkıp, burnundan çektiği derin nefesle arkasını döndü. Kendini biliyordu. İpini serbest bırakırsa sonuna kadar gitmeden duramazdı. Öyle ağız işiyle, el işiyle yetinemezdi. İradesi güçlüydü. Lakin o irade bir kez kırılınca korkunç, doyumsuz, sınırsız bir adam oluyordu.
Gökmen bir anda geriye çekilen adamla sanki ayakta durabilmesinin sebebi oymuş gibi yerinde sallandı. Bakışları titreyen bacaklarına inerken lavaboya daha sıkı tutundu. Daha önce tek bir orgazmdan sonra kaslarının hakimiyetini bu kadar kaybetmişliği olmadığından içten içe şaşkındı. Bakışları aynadan, arkasındaki esmere döndü.
Hızlı solukları yüzünden kurumuş dudaklarını ıslatıp, aynadan onu izledi. Kalbi hala kuvvetle göğüs kafesini dövüyor, karnı istekle kasılıyor, parmakları ve dudakları onu tutup kendine çekip vücudunun her köşesini sömürmek için seğirip duruyordu. Yetmemişti. Doyamamıştı. Daha fazlasını istiyordu ama yeri olmadığını biliyordu. Ellerindeki meniyi peçeteyle temizleyen adama bakmak bile onu tekrar yükseltiyor, yalnızca ellerini değil her yerini kendi sıvısına bulamak gibi düşüncelerle kıvranıyordu.
Sertçe yutkunup gözlerini onun yansımasından çekti. Bir süre zihnini toparlamaya çalışarak açıktaki erkekliğiyle ve beyaz tişörtünün sağ köşesine bulaşmış kendi sıvısıyla bakıştı. Esmer elinde ruloyla ona geri dönüp, "Temizlen de dönelim. Kaya'nın kafası yerinde, biraz daha kalırsak birbirimize girdiğimizi düşünüp kontrole gelir kesin." deyince bakışları önüne uzatılan ruloya döndü. Ruloyu alıp bir tomar kağıdı koparıp kendini temizlerken, bakışları esmerin pantolonunun dikişlerini zorlayan sertliğine değdi.
"Sen böyle mi döneceksin içeri?" dedi çenesiyle kasıklarını işaret ederken. Aklından onu rahatlatabileceği birkaç farklı yol geçti ve her yol bir öncekinden daha çok heyecanlandırdı onu. Harbiden ergenliğine geri dönmüştü herhalde. Zira kendini tutmasa şimdiye çoktan dizlerinin üzerine çökmüş, esmerin şişkinliğini boğazına doğru ittiriyor oluyordu. Lakin geçen günlerde Arslan tarafından o kadar çok ret yemişti ki, cesaret edemiyordu. Dizlerinin üzerine çöktükten sonra durdurulursa, puştun canına okurdu.
Arslan'ın bakışları da kendi kasıklarına döndü. Soru karnının kasılmasına neden olacak kadar ihtiyaçla sızlamasına neden olsa da, "İner şimdi." diye mırıldanıp güldü. Gökmen'in yanına geçip musluğu açıp, ellerini yıkamaya başlarken, "Bir sene uzaktan ilişki yürütmüş adamım oğlum ben, alışık benimki görmezden gelinmeye." diye devam etti boş bulunarak.
Gökmen kanının fokurdama hızıyla kasıklarına gelişigüzel sürtüp durduğu peçeteleri parmaklarının arasında sıkıştırıp kalakaldı. Bu kız, bir şekilde sürekli oradan buradan hortluyordu ve Gökmen sabırlı bir adam değildi. Yine de açılmış zihni yüzünden kendini rezil etmemek için tepki vermedi. Yerli yersiz kıskançlık yapan manitalarının çoğunu, "Beni çok darlıyorsun." diyerek kapının önüne koymuş bir adam olarak, tek bir lafa yükselmemeliydi. Dişlerini sıkıp, kasılan ifadesiyle peçeteleri mermerin üzerine atıp pantolonunu toparladı.
"İstersen yardım ederim. Ben kilometrelerce uzağında değilim, yanındayım amına koyayım." derken sesinden yayılan buram buram sinirle esmer delikanlı bir an için dondu. Kendi cümlesini zihninde oynatıp sarışını yükselten ögeyi buldu. Dudakları kıvrılmak için seğirdi. Karnı zevkle kasıldı. Eski bir huy olarak onunla uğraşma isteğiyle dolup taşsa da kendini dizginledi. Gökmen'in sağı solu belli olmuyordu. Şimdi üzerine giderse bu gece harbiden müsait bir yerinde patlayabilirdi.
"Şimdi olmaz yavrum, zamanı değil. " dedi musluğu kapayıp ıslak ellerini hafif hafif silkelerken.
Gökmen'in kaşları bu sefer başka bir sebepten çatıldı. Günlerdir reddediliyordu. Adamın siki her yakınlaşmalarında kuzeyi göstermiyor olsa, kendisini istemediğini düşünecekti ama mal ortadaydı. Etkileniyordu işte. O da en az Gökmen kadar etkileniyordu. Yine de... bir şekilde her seferinde onu reddediyordu. Korkuyor muydu acaba? Bir erkekle olmaktan falan?
Eğer durum buysa onu sike sike alıştıracaktı. Cinselliğin minumum düzeyde yaşandığı bir ilişki istemiyordu. Hele de karşısındakine bu kadar yükselirken... Durdurulmaya, bu kadar kontrole alışık değildi ve alışmaya da niyeti yoktu. Sevişmeyeceklerse bir ilişkide olmalarının anlamı neydi ki?
Esmer onun git gide sertleşen bakışlarını hissedip, iç geçirdi. Belinin yan tarafını mermere yaslayıp yüzünü ona döndü. "O kafandan yine ne geçiyorsa, sil onu sarı. Kesinlikle düşündüğün gibi değil." dedi.
Gökmen yüzünü ona dönüp, "Duvarı delecek kıvamdasın, hala beni reddediyorsun oğlum. Ne düşüneyim ben bunun üzerine?" dedi ters bir şekilde.
"Ben senin gibi değilim Gökkuş." diye mırıldandı yenilmişlikle. Parmaklarının tersiyle onun ciğer gibi kızarmış elmacık kemiklerinin üzerini nazikçe okşadı. "İradem kuvvetlidir ama ipi bir kere gevşetirsem, koparmadan duramam. Burası ne yeri, ne de-"
"Kopar o siktiğimin ipini o zaman." dedi Gökmen, yanağını okşayan eli bileğinden yakalarken. Biraz önceki anlık sinirin getirisinin de etkisiyle dudakları ondan bağımsız aralandı.
"Ulan ikimizde erkeğiz, neyin tantanası bu harbiden kafam almıyor. Hayır, niyetimin ciddi olduğunu mu ispatlayayım, yüzükle önünde diz mi çökeyim, ne istiyorsun amına koyayım? Alt tarafı sikiş işte, gereksiz kasıyorsun. Bekaretini alacakmışım gibi triplere girmeyi kes lan artık. Gereksiz oyalıyorsun bizi."
Esmerin kaşları çatıldı. Gökmen'in bakış açısındaki yanlışlık yeniden gözlerinin önündeydi. Aşkı, seks zannediyordu sarışın. Birbirine güzel sözler söylemenin, birbirini sevmenin, acıları, sevinçleri paylaşmanın, karşındakini kimsenin tanımadığı gibi tanımaya çalışmanın, şefkatin, sevginin oyalanma olduğunu düşünüyordu. Bütün duyguları basite indirgiyordu. Birbirine dokunmanın, beş on dakikalık zevkten ibaret olduğunu düşünüyordu. Biriyle bütün olmak, en mahremine şahit olmak onun için sıradan bir olaydı. Tamam, Arslan'ın da daha önce tek gecelik ilişkileri ya da zevk odaklı kısa süreli ilişkileri olmuştu ama bu başkaydı. Aralarındaki şey başkaydı... Ama sarışın öyle düşünmüyordu. Alt tarafı sikişti işte... Yapıp geçsinlerdi.
Biraz önce ona dokunduğu için kendini pişman hissederken, "Senin için herkesle sevişmek aynı mı?" dedi ifadesi sertleşirken. Oysa onun düşünme şeklini biliyordu. O yüzden dizginliyordu kendini.
Gökmen onun sert ifadesine gözlerini devirip önüne döndü. "Onu mu dedim ben şimdi?" deyip, musluğu açıp ellerini sabunlamaya başladı.
"Soruma cevap ver sen."
"Aynı. Tahrik olma seviyen birbirinden farklı ama sonuç olarak yapılan iş de, varılan sonuç da aynı. Bence sen sevişmeye çok fazla anlam yüklüyorsun." dedi umursamaz bir şekilde.
"Yani benimle sevişmenin senin için bir farklılığı olmayacak. Yoldan geçen bir adamı çevirip onunla da sikişsen sorun yok. Sonuçta aynı zevki alacaksın." dedi esmer sinirli bir gülümsemeyle.
Gökmen duraksadı. Tansiyonun yükselmeye başladığını hissedip, aynadan esmerin eğreti gülümsemesine bir bakış attı.
"Öyle demedim. Muayyen gününde misin amına koyayım, ne bu alınganlık?" dedi rahatsız bir sesle.
Arslan, tek eliyle çenesini sıvazlarken alaylı bir nefes verdi. Bu herifle yaşadığı her şeye gereksiz yere anlam yüklüyordu. Baştaki konuşmaların bile altını boşaltıyordu şimdiki sözleri. Belki de yanılıyordu; duyguları ortak falan değildi. Onun bu adama hissettiği şey, aşktı. Aşkı daha önceden tanıdığından kendini kandırmakla hiç uğraşmamıştı. Saçını rüzgar savursa içi titriyordu. Gülümsese, kendi dudakları da istemsizce kıvrılıyordu. En ufak sözüne, bakışına, mimiğine içi sıcacık oluyordu. İstemsizce onu ezberliyordu. Ama anlaşılan Gökmen de işler öyle değildi.
Bu düşünceler yüzünden sinirini bile muhafaza edemedi. Morali bir anda dibi gördü, suratı ekşidi. Yanlış yapmıştı. Gökmen'in biraz daha kendi kendine kıvranmasına izin vermeliydi. Duygularını kabullenmeden ona gelmesi için zorlamamalıydı. Yanlış yapmıştı ve şimdi de ceremesini çekiyordu.
"Ben bahçeye geçiyorum. Toparlanıp gelirsin." diyerek bir anda kapıya yöneldiğinde Gökmen dumur oldu. Refleksle onu dirseğinden yakalayıp durdurdu. Esmerin bakışları ona dönünce, "Niye yükseldin şimdi durup dururken? Neyin tribi bu?" dedi kaşlarını çatmak için kendini zorlayarak.
Diliyle ağır ağır alt dudağının köşesini yoklayan esmer delikanlı, "Yok bir şey sarı. Sen tatmin edilmek istediğin zaman çal bundan sonra kapımı, tamam? Bu canım cicimlerle boşuna birbirimizi oyalıyormuşuz harbiden. Biraz önce aydınlandım amına koyayım. Bir dahakine canın sikiş istediğinde bir alo de. Söz bak, bundan sonra istediğini seve seve vereceğim sana." dedi dirseğini sertçe çekip kolunu kurtarırken. Arkasına bakmadan hışımla kapıya ilerleyip, kilidi döndürüp, kapı kolunu indirdi. Aralanan kapı aynı hızda kapanırken, öfkeyle titreyen gözbebekleri kapıya yaslanan eli seçti.
"Bir dur amına koyayım, lafı sokup gidemezsin."
"Gökmen harbi çok sinirliyim, sal beni, canını yakmayayım." dedi dişlerinin arasından.
Gökmen onun hırıltılı sesindeki öfkeyi umursamadı. Göğsünde gergin bir telaş vardı. İçinden bir ses Arslan'ın bu kapıdan çıkmasına izin verirse, günlerce yüzünü göremeyeceğini söylüyordu. Onun yüzünü görememe düşüncesinin kendini bu kadar korkutuşuyla sertçe yutkundu.
"Acemiyim." dedi dudaklarını tereddütle aralayarak. "Daha önce hiç ciddi bir ilişkim olmadı lan benim. Kimse için kalbimin ritmi değişmedi. O karnında kelebeklerin uçması, kalbinin karıncalanması falan... sen de tadıyorum hepsini. Kimseyi kaybetmekten korkmadım. Kimseye bağlanmadım. Benim bu zamana kadar ilişkilerim hep yüzeyseldi oğlum lan. İki sohbet edip, birbirimizi tanımış gibi yaparak vicdanımızı rahatlattıktan sonra sevişirdik. Sana kadar herkesle sevişmek aynıydı yani. Ama biraz önceki dokunuşlarının yarattığı etki bile daha önce hiçbir ilişkimde yaşamadığım türdendi. Seninle sevişmeden farkı nasıl bileyim lan?"
"Bileceksin Gökmen. Karşıma geçip salak salak konuşmayacaksın." dedi Arslan sert bir sesle.
"Tamam, öğreneceğim." diye mırıldandı. "Vallahi öğreneceğim. Ama senin istediğin, beklediğin her şeye yabancıyım ben oğlum, bırak alışayım önce. Böyle kızıp gitme, hemen kestirip atma."
İtirafı yanaklarını kızarttı. Sen de kayboluyorum derken bu kadar kendinde olmadığından belki de böyle utanmamıştı. Zira o zaman gitmesin diye böyle ona yapışmıyor, sesine de yalvarış dolu bir tını karışmıyordu. Ama araları bozulsun istemiyordu. Zira esmerin son attığı bakış, ona eskiyi hatırlatmıştı. Öyle, son zamanlardaki yumuşaklığı, sevecenliği elalarından bir anda silinince, ota boka kabaran atarlı yanı bir deliğe saklanmıştı.
Arslan, onun korkulu, bir o kadar çekingen sesiyle gözlerini kapayıp derin bir nefes verdi. Bu herifi bazen harbiden anlayamıyordu. Tam çözdüm derken, yeni bir bulmaca çıkıyordu karşısına.
"İstediğin şey sadece seksse şimdi bitirelim. Bak harbiden diyorum, beni bu batağa daha çok çekmeden sal gideyim. Başladığımızdan beri tek yaptığın sevişmeye çalışmak çünkü. Beni adam akıllı tanımak için bile uğraşmıyorsun. Ulan sonunun sevişmeye varmayacağını düşünüyorsan gelip beni öpmüyorsun bile. Ben, iki sikiş sokuş için bunca aksiyonu göze alamam oğlum. Ya bana gerçek bir şeyler ver, ya da hiçbir şey verme amına koyayım."
Gökmen sertçe yutkundu. Hala yüzünü ona dönmeyen adama yavaşça sokuldu. Alnını onun ensesine bırakıp, kollarını yavaşça beline doladı. "Beni bu batağa düşürüp, sonra tek başına sıyrılmaya çalışamazsın." diye fısıldadı. "Daha bir hafta bile olmadı lan, bu kadar çabuk mu pes ediyorsun?"
Arslan, alnını önündeki kapıya geçirmemek için kendiyle savaştı. Başladıklarından beri gece-gündüz beraber olduklarından bir hafta değil de bir ay olmuş gibi yılgın hissediyordu. Sürekli onun yükselişlerini bastırmak her baba yiğidin harcı değildi.
"Sen adamı çıldırtırsın Gökmen." diye verdiği nefesin arasında söylenip, beline sıkı sıkı sarılmış kolları çözüp, yavaşça arkasını döndü. Sarışınla yüz yüze gelince, sert bakan elalarını tedirgin mavilerde dolandırdı. Davranışlarıyla, sözleriyle, şu bakışları arasındaki uçurum öylesine büyüktü ki; Arslan hangisine inanması gerektiğini şaşırıyordu.
Sarışının bileklerine sarılı ellerinden onu kendine çekti. Göğüsleri çarpışınca, "Ne istediğine karar ver. Benim ayarlarımla oynama." diye fısıldadı gözlerini mavilerden çekmeden.
Gökmen dudağının içini ısırsa da çıkacak dürüst sözcüklere engel olamadı. Çünkü bu sert bakışın yumuşamasını istiyordu. Çünkü hala biraz kafası güzeldi. Çünkü bu geceyi böyle bitirmek istemiyordu. Çünkü bu gece de Arslan'ın ağacı tırmanıp, her gece yaptığı gibi, "Bak bir saat oldu ama hemen seni özledim." diyerek tatlı tatlı konuşarak penceresine konmasını istiyordu.
"Seni istiyorum." dedi sertçe yutkunup, yüzlerini yaklaştırırken. "Her şeyinle seni istiyorum işte. Bana gül. Bana bak. Beni sev. Bana sarıl. Bana dokun. Bir tek beni düşün istiyorum. Bana ait ol istiyorum. Sana ait olmak istiyorum."
Bu sefer sertçe yutkunan Arslan'dı. Gözleri sarışının mavilere arasında dolanırken ürperen tüyleri, kasılan karnı ve bir kez daha sızlayan kasıklarıyla dişlerini birbirine kenetlendi. En sonunda harbiden kafayı yiyecekti. Kafayı yememek için uzanıp bir kez daha sarışının dudaklarına kapandı. Zira zehri de, panzehri de bu dengesiz adamdı.