MASMAVİ (1)

3963 Words
Yol'a Düş- Mavi Türkü Gözlerini araladığı gün, diğerlerine benzemiyordu. Açık perdelerinden yüzüne vuran sıcak gün ışığı ya da aralık balkon kapısından içeri süzülen bahar meltemi değildi bu sabahı diğerlerinden ayıran. Kuş cıvıltıları ya da meşe ağacının rüzgarla hışırdayan yapraklarının çıkardığı huzurlu sesler hiç değildi. Zira bütün ilkbahar sabahları aşağı yukarı birbirinin aynısıydı. O sabahı diğerlerinden ayıran yastığına sinmiş, artık aşina olduğu kokuydu. O sabahı diğerlerinden ayıran yanında huzurla uyuyan adamın varlığının göğsünde bıraktığı sıcaklıktı. Aralanan gözkapakları ilk onun yüzüyle karşılaşınca önce algılayamadı, kirpikleri acelesizce kırpıştı. Uyku mahmuru mavileri birkaç santim uzağındaki esmerin, gölgesi elmacık kemiklerinin üzerine düşmüş sık kirpiklerinde dolandı. Yüzüne dağılmış saçlarında, yastığa gömülmüş yüzü neticesinde hafifçe büzülmüş soluk dudaklarında, dudak altına doğru seyrekleşen sakallarında... Farkında olmadan derin bir nefes aldı. Ciğerleri onun kendine has kokusuyla uyuşurken, dudaklarında kendiliğinden tebessüm can buldu. Zihni daha tam olarak uyanmamış olacak ki, ne doğan güneşin, ne Arslan'ın hala burada oluşunun yanlışlığını düşünemiyordu. Sadece varlığının göğsünü nasıl böylesine ısıtabildiğini, ruhuna karışan huzurun nasıl bu kadar sahici olabildiğini düşünebiliyordu. Dudaklarındaki uyuşuk tebessümü bozmadan biraz daha yanındaki adama sokuldu. Burnunu ona dönük omzuna sürterken anlamsız bir mırıltı bıraktı. Her günü böyle karşılasa hayattan hiçbir şikayetinin olmayacağını hissediyordu. Her sabahı çatılı kaşlarıyla karşılamaktansa böyle karşılamaya alışabilirdi. Sahi esmer ne ara girmişti yatağına? Dün gece o banyoda gitmesine izin vermeyip son bir zorlayıcı öpücüğü paylaştıktan sonra Mahmut'un evinden birlikte ayrıldıklarını hatırlıyordu. Gökmen araba kullanacak kıvamda olmadığından Arslan'ın arabasıyla sokağın başına kadar birlikte gelmişlerdi hatta. Gökmen arabadan inince, Arslan açık camdan ona seslenmiş, "Balkon kapını açık tut. Rahat bir şeyler giyip geleceğim." diyerek aralarının iyi olduğunu tasdikleyince Gökmen içine serpilen suyu rağmen, rahatsızca saçlarını karıştırıp, dudağının içini kemirirken bir süre duraksamıştı. "Emin misin? Sabah da erken kalkmıştın, dayanabilecek misin o kadar uykusuzluğa?" diye mırıldanmıştı. Arslan yamuk bir sırıtış takınıp, "Sana dayanabiliyorsam, biraz uykusuzluğa da dayanabilirim merak etme." demişti. O an, hala söylediklerinden dolayı mahcup hisseden Gökmen kaşlarını çatıp, "Ağzına sıçarım senin puşt, silah zoruyla mı tutuyorum yanımda? Siktir git çekemiyorsan alla alla!" deyip arabanın ön tekerini tekmeleyince esmer şen bir kıkırtı bırakmış, "Silahtan daha etkili bir şey var elinde ama farkında değilsin." demişti. Gökmen çatılı kaşlarıyla ne diyor yine bu değişik der gibi donuk bir ifadeyle yüzüne bakınca güler gibi bir nefes vermişti. Kollarını direksiyonun üzerinde bağlayıp bir yanağını kollarına yaslarken ela harelerinde karanlığı delip geçen bir parlaklıkla, "Gözlerin Gökkuş..." diye mırıldanmıştı. Sarışının afallayan ifadesiyle dudakları biraz daha kıvrılırken, "Göğsüm masmavi lan benim. Bundan sonra da başka renk tutmaz. O yüzden canıma da okusan birkaç adımdan uzağa gidemiyorum." diye devam etmişti. Elalarındaki yumuşaklık ya da tebessümüne karışan sevgi, belki de sadece sözleri; sebebi neydi bilmiyordu ama tutulup kalmıştı Gökmen. Yüzündeki tüm çizgilerden bocalayışının izi seçilirken, esmer dudaklarında tatlı bir tebessümle, "Fazla yüklendik galiba." demişti kaşlarını kaldırarak. Gökmen ısınan yüzünü sokağın sonuna doğru çevirirken, "Salak salak konuşuyorsun yine. Git hadi, aynı anda girmeyelim sokağa." diye mırıldanmıştı. Arslan kısılı elalarını yola çevirip, alt dudağını diliyle yoklayarak sırıtışını saklarken, "On beş dakikaya görüşürüz." Demişti. Gökmen bir mırıltıyla onu onaylayınca, derin bir nefes verip rahatsız gözüken sarışına son bir bakış atıp, gülerek kafasını iki yana sallamış, ardından arabayı tekrar çalıştırarak evine sürmüştü. Gökmen ise onun arkasından bir süre bakmış, sakallarını rahatsızca kaşırken, "Neresinden çıkarıyor bu lafları lan bu herif?" diye kendi kendine mırıldanmıştı. Ellerini ceplerine sokup, ayağının altındaki taşları hafifçe tekmeleyerek küçük adımlarla ilerlerken, sanki Arslan hala onu görüyormuş gibi onun gittiği yöne kaçamak bir bakış atıp, "Şair ruhlu puşt." diye fısıldamıştı. Normalde böyle şeylerden etkilenmezdi. Hatta birinin böyle konuştuğunu duyunca onun yerine utanır, yüzünü ekşiterek içten içe dalga geçerdi. Ama nedense söyleyen Arslan, sözlerin muhatabı da kendisi olunca o kadar da komik hissettirmiyordu. Yine utandırıyordu ama başka bir yönden... Bir de böyle şeylere hiç alışık değildi. Hiçbir sevgilisinden böyle cümleler işitmişliği yoktu. Hayatına giren hiç kimse Arslan gibi pata küte konuşmuyordu. Şimdiye kadar duyduğu en romantik cümle seni seviyorum idi lakin şimdiye kadar duyduğu hiçbir seni seviyorum, esmerin tebessümünün sebep olduğu kadar bile yürek yangınına sebep olmamıştı. Düşünceler içinde evine vardığında, gözleri bir kez daha Arslan'ın park halindeki arabasına hemen ardından ışığı açık odasının camına değmişti. Beyaz tülün ardından odanın içinde dolandığını görünce içine titrek bir nefes çekip evine yönelmişti. Birazdan tekrardan yan yana olacaklarını bilmek, içinde tam olarak adlandıramadığı bir şeylere sebep oluyordu. Böyle huzur desen değil, mutluluk desen değil, heyecan desen değil. Sanki hepsinden biraz, hepsinden bağımsız gibi... garip bir duygu işte. Odasına parmak uçlarında çıkıp, herkesin uyuduğundan emin olmak ister gibi bir süre koridorda dikilip gelecek en ufak sese kulak kesilmişti. Hiçbir ses duyamayınca bu sefer odaların önlerinde tek tek dikilip kontrol etmişti. Sonunda herkesin uyuduğundan emin olunca rahatlamış bir nefes verip odasına çıkmıştı. Esmer gelmeden işlerini halletmek için aceleyle soyunup biraz önceki 'mavi' atfının da etkisiyle gök mavisi bir tişört ve siyah bir şort giymiş, elini yüzünü yıkamış, dişlerini fırçalamış, belki içerler diye dolaptan iki şişe soda kapmış ve odasına tekrar geri dönmüştü. Kapıyı açtığında yatağına boylu boyunca uzanmış bir Arslan'la karşılaşınca beklemediğinden kalp atışlarının yine şirazesi kaymış, elindeki sodaları düşürmekten kıl payı kurtulmuştu. "Ödümü kopardın." diye fısıldayarak kapıyı sessizce kapayıp kilitlerken, toparlanmak için sertçe yutkunup ona doğru ilerlemişti "Niye yattın hemen?" Normal rutinleri bu değildi. Önce balkon kapısının kenarına çöküp, bir şeyler içerken sohbet ederlerdi. Sonra Arslan o günkü çizimlerini karıştırır, Gökmen ona söverek eksiz defterlerini onun meraklı gözlerinden kurtarırdı. Bazen birbirlerine geçmiş hakkında sorular sorarlardı. Sorular hep yeni soruların kapısını açar, sohbet uzadıkça uzardı. Sonra sabahın beşine doğru, gün doğmadan bir saat kadar önce, esmer delikanlı ayaklanırdı. Dudaklarına kesik kesik birkaç öpücük kondurup, dudaklarından çekilmeden iyi gecelerini diler, rüyasında onu görmesine tembihler, sarışın küfretmeye başlamadan önce sırıtarak ağacı tırmandığı hızla inerek evine giderdi. Ancak bugün konaklayacakları yer balkon kapısının kenarı değildi anlaşılan. "Yorgunum sarı." demişti Arslan, uyuşuk bir sesle yattığı yerde gerinirken. "Rahat bir şeyler giyince üzerime bir rehavet çöktü." "Dedim ben sana gelme diye. Uykusuzluktan bir yerde düşüp bayılacağız en sonunda. Bir haftadır üç saat uykuyla yaşıyoruz resmen." diye homurdanmıştı Gökmen, sodaları çalışma masasının üzerine koyarken kaşlarını çatarak. "Homurdanmayı bırak da gel yanıma." demişti esmer sırıtarak. Kollarını iki yana onu davet ediyormuş gibi açtıktan sonra, "Bu uykusuzluğa değsin." diye devam etmişti. Gökmen itiraz etmemişti lakin onun için açılan kollar yerine onun hemen yanından kendini yatağa bırakmış, yüzü ona dönük olacak şekilde bir kolunu yastığın altından geçirerek uzanmıştı. Arslan boş kalan kollarına iç geçirerek bakıp, yattığı yerde yan dönerek sarışının yatış şeklini taklit etmişti. Bir süre ikisi de konuşmamış, birkaç saat önceki kavganın ve dokunuşların ardında bıraktığı yoğunlukla birbirlerini izlemişlerdi. Esmer uzanıp dudağının köşesini okşayana kadar ikisi de bakışmayı bozmamışlardı. "Bugün bir çift olarak ilk ciddi kavgamızı ettik galiba." demişti dudaklarında uyuşuk bir gülümsemeyle. Dokunuşuyla ürperen Gökmen, kapanmak için ısrar eden gözkapaklarını ağır ağır kırpıştırırken, "Öyle oldu galiba." diye mırıldanmıştı. "Telafi etmek için daha çok öpüşmemiz lazım." Gökmen gözlerini devirip, "Bahaneni yesinler." deyince Arslan yalancı bir alınganlıkla "Ne alakası var yavrum? Nereden çıkarıyorsun bunları?" demişti. "Doğru senin öpüşmek için bahaneye ihtiyacın yok. Vantuz gibi bulduğun her saniye dudaklarıma yapışıyorsun zaten maşallah." "Şikâyetçisin herhalde?" demişti esmer, kaşlarını havaya kaldırarak. Mavi hareleri loş ışıkta daha çekici görünen esmer yüzde gezinirken, "Hayır." demişti. "Seninle öpüşmeyi seviyorum. " diye daha kısık bir sesle devam etmişti. Dürüst sözcükler, sarhoşken dudaklarından ne kadar kolay dökülüyorsa, ayıkken de bir o kadar dilini yakıyordu ama deniyordu. Sözleriyle gülümseyen adam, yatakta biraz daha ona yanaşmıştı. Bacakları birbirine yaslandığında ve yüzleri arasında birkaç santim kaldığında ela harelerini mavilerine dikip, "Benimle başka ne yapmayı seviyorsun?" diye fısıldamıştı. Gökmen keyifle ışıldayan iki ela hare arasında dolanmış, ardından, "Konuşmayı- konuşmayı da seviyorum." diye mırıldanmıştı. "Başka?" demişti Arslan, yüzünü ona biraz daha yaklaştırırken. Gökmen kalp atışlarının tüm odada gümbürdediğini hissediyordu. Niye heyecanlandığını, karnının niçin böylesine kasıldığını ya da damarlarında akan kanın akışını nasıl hissedebildiğini bilmiyordu. Lakin Arslan'ın elalarına böyle yakından baktığı her seferde olduğu gibi dağılıyordu işte ve böyle hissetmeyi sevmeye başlamıştı. Esmer delikanlı, burnunun ucunu burnuna sürtüp, bir eliyle bel boşluğunu okşarken, "Başka dedim Gökkuş?" diye ısrarcı bir sesle fısıldamıştı dudaklarında minik bir tebessümle. Gökmen'in yoğunlaşan mavileri ona sokulmuş adamın elaları ve kıvrık dudakları arasında dolanmıştı. "Şansını zorluyorsun." demişti uyarıcı bir ifadeyle. Arslan gülümsemesini bozmadan uzanıp dolgun dudakları birkaç kesik öpücük kondurmuş, "Hadi sarı. Alışacağına söz verdin, zorla biraz kendini. Dürüst cümleler çok yakışıyor dudaklarına emin ol." diye fısıldamıştı koyu bir tonda. Gökmen'in adem elması boğazını turlayıp, nefesleri teklerken bir süre yalnızca ela harelerden kendi yansımasını izlemiş ardından Arslan tarafından biraz önce ıslatılan dudaklarını dilinin ucuyla yoklayıp dudaklarını zorlukla aralamıştı. "Gözlerine böyle yakından bakmayı seviyorum." diye fısıldamıştı. "Başka?" demişti bir türlü doymayan sevgilisi. "Dokunuşlarını seviyorum." Yutkunup, avuç içini esmerin göğsüne bastırmıştı. "Hızlanan kalp atışlarını dinlemeyi de..." Biraz daha ona sokulup, bir bacağını dizinden kırıp onun bacaklarının arasına sıkıştırdı. "Sıcaklığını hissetmeyi de seviyorum." Arslan sertçe yutkunurken, onun titreyen elalarından gözlerini çekmeden elini tavana dönük yanağına yaslayıp okşamıştı. İşaret parmağını dudağının köşesine bastırıp yukarı doğru çekiştirirken, "Benim için ya da benim yüzümden gülümsediğini görmeyi seviyorum." diye fısıldamıştı. Her itiraf biraz daha yanaklarını kızarttığından sesi git gide kısılıyordu. Lakin zorla açılan dilini şimdi bir türlü kıstıramıyordu. Belki de en ufak yanlışında gidebileceğini hissettiğinden işini sağlama almaya çalışıyor, onu düştükleri bataklığın en dibine çekebilmeyi umut ediyordu. O zaman öyle canı istediğinde sırtını dönüp gidemezdi. O zaman Gökmen'le birlikte o çamurun en dibinde boğulmaya ne olursa olsun gönüllü olurdu. O zaman gerçekten göğsünü mavinin en Gökmen tonuna boyayabilirdi. "Seninle inatlaşmayı da seviyorum, anlaşmayı da. Kavga etmeyi de, barışmayı da... " diye devam etmişti parmaklarını yavaşça şakaklarına taşıyıp tenini tüy hafifliğinde okşarken dudakları kıvrılmıştı. "İçinde sen varsan... her şeyi biraz sevmeye başladım ben." Arslan yutkunmaktan ve mavi harelere yoğun bir bakışla karşılık vermekten başka bir tepki verememişti. Sarhoş sözcüklerindense şimdikiler daha gerçek hissettirmişti. Gökmen'in de en az onun kadar hızlı kendisine kapıldığını görmek yüreğini ısıtmış, kanını kaynatmıştı. "Yeter mi, daha sayayım mı?" diye dudaklarına bakarak fısıldayan sarışının sesiyle sonunda kendine gelmişti. "Yeter." demişti, bir eli hala şakağını okşayan parmakların üzerine kapanırken. Sonra uzanıp, Gökmen'in dudaklarını o gece bilmem kaçıncı kez kavramıştı. Sarışın ani öpücüğüne anında karışılık verip, parmaklarını ensesine kaydırınca o da bel boşluğundaki elini tamamen beline sarıp onu kendine daha çok çekmişti. Aynı ritimle yükselip alçalan göğüsleri birbirine yaslanırken, diğer elini çenesine kondurmuş, öpücüğe yön vermişti. Ateşleri, artık alıştıkları bir hızla yükselirken, Arslan tek dirseğinin üzerinde doğrularak bedenini usulca sarışının bedeninin üzerine bırakmıştı. Gökmen itiraz etmeden sırtını yatakla buluşturup üzerine çıkmasına izin verince ağırlığının büyük bir çoğunluğunu dirseklerine vererek onu daha derinden öpmeye devam etmişti. Bacakları birbirine dolanıp, sarışının parmakları saçlarını çekiştirmeye başlayınca öpücüklerini çenesine, oradan boynuna yönlendirmişti. "Her seferinde beni böyle yükseltip, sonra sevişmek istiyorum diye beni suçluyorsun." diye mızmızlanmıştı Gökmen, boynunu bir kez daha ağır ağır sömüren dudaklara isyan eder gibi minik bir inilti bırakarak. "Nefsimle oynuyorsun resmen lan!" diye homurdansa da, boynunu bir tarafa eğerek ona daha çok alan açmış, ensesindeki saçları okşamıştı. Esmerin dudakları teninin üzerinde kıvrılınca yükselen ateşinin de getirisiyle hemen sinirlenip, kafasının arkasına bir tane yapıştırmıştı. Arslan ahlayarak kafasını geri çekilip sırıtarak yüzüne bakınca kaşlarını çatmış, "Bilerek yapıyorsun değil mi?" demişti. "Alakası yok." demişti Arslan, uzanıp sarışının dudaklarına hızlı bir öpücük kondurmuştu. "Sana dokunmadan duramıyorum sadece. Kavgalarımızdan bağımlılık yaptı herhalde, yanımda olunca temas edesim geliyor. Artık yumruklayamadığım için öpüyorum işte oğlum, ne yapayım?" Gökmen bezgin bir nefes bırakıp, "Galiba yumruklarını tercih edeceğim. En azından o zaman sinirimi falan boşaltabiliyordum. Hiç yoktan bir şeyim boşalıyordu amına koyayım." diyerek ciddi bir şekilde homurdanınca Arslan kıkırdayarak boyun girintisine yüzünü gömmüş, ağırlığını da üzerine bırakmıştı. Gökmen onun kıkırtısıyla istemsizce kıvrılan dudaklarıyla iç geçirip bir elini kara tutamların arasına karıştırıp, "Kalk hadi, sodalar ısınmadan içelim." demişti. Arslan boyun girintisine biraz daha yerleşip, "Kalayım biraz böyle." diye mırıldanınca itiraz etmemişti. Üzerindeki ağırlığından, bedenini saran sıcaklığından, burnuna dolan tatlı kokusundan, boynuna çarpan ve tüylerini ürperten ılık nefeslerinden, parmaklarının altındaki yumuşak saçlarından memnundu. Güzel hissettiriyordu. Arslan'la olmak tahmin ettiğinden, hayal edebileceğinden çok daha güzel hissettiriyordu. İç geçirip bedenini biraz kaydırarak, esmerin ağırlığının bir kısmını yatağının üstlenmesine izin verse de Arslan'ın ondan ayrılmaya niyeti yokmuş gibi boynuna biraz daha sokulmuş, Gökmen'in dudaklarına eğreti duran şefkatli bir tebessüme neden olmuştu. "Uyuya kalayım deme." diye uyarmıştı Gökmen, parmaklarını ağır ağır kara tutamlardan geçirirken. "Kalmam." demişti esmer dudaklarını tenine sürterken. Lakin görünen o ki kalmıştı. Üstüne üstlük üzerindeki yetmiş küsür kiloya rağmen Gökmen de uyuya kalmıştı. En azından şimdi doğan güneşin, evin içinden yükselen seslerin, saatin sabahın dokuz buçuğunu gösteren yatağın başındaki akrep ve yelkovanın söylediğine göre feci ama çok feci bir şekilde uyuya kalmışlardı. Esmerin huzurlu bir uykunun koynundaki yüzünü izleyerek dün gecenin anıları arasında hülyalı bir ifadeyle kaybolan Gökmen, Gökçe'nin, "Atakaaaaan! Git dayını uyandır, kahvaltıya oturacağız!" diyen yüksek volümlü sesiyle daldığı anılardan sıyrıldı. "Ya bana kızıyor hep! Bana ne! Gökberk dayım kaldırsın bu sefer!" diyen yeğeninin cırtlak sesini işittiğinde kafasından aşağı bir kova su boşaltılmış gibi bir anda yataktan fırladı. "Ha siktir!" dedi büyümüş gözleri yatağındaki adamla, ardından seslerin geldiği kapısı arasında gidip gelirken. Mümkünü varmış gibi gözleri daha çok büyüdü. Aralık dudaklarından son nefesiymiş gibi derin bir nefes çekti. "Amına koyayım senin Arslan! Ha siktir ya! Harbiden ha siktir ya!" Ellerini saçlarına geçirip, bir an için ne yapacağını bilemeyerek öylece gözleri boşluğa dikili donakaldı. Biraz sonra merdivenden gelen sert ayak sesleriyle kendine gelip, bir kez daha küfür ederek tek dizinin üzerinde yatağa çöküp, Arslan'ı omzundan sertçe dürttü. "Arslan!" dedi fısıltıyla. Esmer anlamsız bir mırıltı çıkarıp, biraz daha yattığı yere yerleşince, dürttüğü omuzu sarsarak, "Kalk lan kalk! Uyuya kalmışız! Birazdan sonsuz bir uykuya yatacaksın haberin yok amına koyayım!" dedi telaşla. Esmerin gözleri ağır ağır kırpışarak aralandı. Açık perdelerden sızan parlak gün ışığı gözlerini almış olacak ki, tek gözünü kısıp, "Böyle insan mı uyandırı-" demeye çalıştı lakin ağzına sıkı sıkı örtülen elle cümlesinin geri kalanı anlaşılamayacak kadar boğuk bir ses yumağı olarak çıktı. "Uyuya kalmışız mal herif! Evdeki herkes ayakta- ha siktir evdeki herkes ayakta oğlum lan!" Gözleri dehşetle irileşirken, eli esmerin ağzında kalakaldı. Arslan'ın gözleri de duyduklarıyla büyürken, bir eli Gökmen'in bileğine sarılı dondu kaldı. Onun tepki vermesine kalmadan odanın kapısı gürültüyle çalındı. "Gökmen abi, kahvaltı hazır! Seni bekliyoruz!" dedi kapının arkasındaki Gökberk bıkkın bir sesle. İkisi de sertçe yutkunmaktan öte tepki veremedi. Kapı bir kez daha çalındı. "Abi, uyanık mısın? Bak babam delleniyor sonra." Gökberk öte taraftan hala ses gelmeyince bezgin bir nefes verip, "Of uyandırsan bir dert, uyandırmasan ayrı bir dert." diye kendi kendine söylendi. Abisi zorla uyandırılınca fazla agresifleşiyordu ama babasından laf yemektense ondan bir tekme yemeği tercih ederek kapı kolunu indirdi. Kapının arkasında kaskatı kesilmiş bedenlerden habersiz, "Niye kilitli lan bu kapı? Eve kız atacak kadar sıyırmamıştır herhalde?" diye mırıldandı. Bir kez daha, bu sefer daha gürültülü bir şekilde kapıyı çalarken, "Abi!" dedi gerginleşen bir sesle. Arslan onun her geçen saniye daha da gürültülü hale gelen hareketleriyle silkelenip kendine geldi. Ağzına sıkı sıkıya kapalı eli zorla çekip, "Cevap ver." diye fısıldadı. "Baban falan gelirse asıl o zaman ayvayı yeriz." Gökmen sertçe yutkunmakla yetindi. Kalbinin gürültüsünden Arslan'ın sesini duyabildiği söylenemezdi. Şu an bir korku filminin içindeymiş gibi hissediyordu. Zira yakalanırlarsa başlarına gelecekler, en esaslı korku filmine taş çıkarırdı. Omurgasından süzülen soğuk bir ter damlası beline doğru ilerlerken elleri titremeye başladı. Siktir, hangi kafayla Arslan'ı odasına almıştı? Birkaç kez yakalanmadılar diye mi bu kadar rahatlamıştı? Şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktı? Arslan'ı buradan nasıl sağ salim çıkaracaktı? Hadi onu çıkardı, kendi nasıl babasının gazabından kurtulacaktı? Babası onu affetmezdi. Abisinin adını yıllardır ağzına almıyordu. Acaba yüzlerine bakınca aralarındaki ilişkinin rengini görür müydü? Kesin anlardı. Kaçmazdı gözünden. Hem Arslan ona çok güzel bakıyordu. Hiçbir şeyi olmasa o bakışı kesin fark ederdi. Onun her saniye biraz daha endişeyle bükülen ifadesi, titreyen bedeni ile Arslan'ın kaşları havalandı. Kapı bir kez daha çalınıp, Gökberk bıkkın bir sesle babası gelmeden kalkması yoksa çok geç olacağına dair söylenince Arslan'ın bakışları oraya kaydı. Hızla yerinde doğruldu. Parmaklarının arasındaki bileği sıkıştırıp mavi ekran veren sarışını kendine getirmeyi umarak, "Cevap ver şuna Gökmen. Bütün evi başımıza toplayacak yoksa." diye fısıldadı keskin bir sesle. Gökmen'in titreyen mavileri sakin ela hareleri bulunca titrek bir soluk alarak kendine gelmeye çalıştı. Esmerin sakinliğinden güç alarak, tutuk bir şekilde dudaklarını aralayıp, "U-uyandım amına koyayım. Siktir git artık Gökberk, kapımın ırzına geçtin puşt!" dedi. Neyse ki kardeşine öfkelenmek ezberindeydi. "Şükür amına koyayım." diye mırıldandı kardeşi. Gökmen görmese de onun gözlerini devirdiğini hayal edebiliyordu. "Elini yüzünü yıka da aşağı gel. Babam çoktan sofraya oturdu." Gökmen baba kelimesiyle sertçe yutkundu. Arslan çenesiyle kapıyı işaret edip, devam et der gibi bakınca, "Gelmeyeceğim ben, yiyin siz." dedi zorlukla. Gözleri esmerin yüzünde dolandıkça biraz daha sakinledi. Tamam, sorun yoktu. Halledeceklerdi. Ha siktir ya, bok halledeceklerdi! Onu birine yakalanmadan bu evden çıkarması mümkün değildi. Arslan'ın evinin aksine, kendi yemek masaları direkt bahçeyi, daha kötüsü ağacı görüyordu. Ağaçtan inmesi imkansızdı. E kapıdan da çıkamazdı. Geriye bir tek baca kalıyordu sanırım ama ne yazık ki bacaları da yoktu. Cebine sıkıştırıp da evden çıkaramayacağına göre en iyisi ecellerini kabul edip el ele aşağı inmekti. Belki, birazcık şansları varsa babasına inme inerdi de kaçacak fırsatı yakalayabilirlerdi. "Saçmalama abi ya, babamı bilmiyormuş gibi." diye homurdandı Gökberk. "Şu kapıyı bir açsana amına koyayım, kapıyla konuşuyormuş gibi hissediyorum." "Gelemem ulan, hastaymış abim de, sık bir şeyler." dedi Gökmen, kardeşi bir türlü kapı önünü terk etmediğinden yükselerek. Ulan derdi başından aşkındı zaten, bir de ona laf yetiştirmekle uğraşıyordu. "Ha siktir, eve gerçekten kız atmadın değil mi?" "Attım Götberk. Üç tane birden attım hem de! Bir sarışın, bir kızıl, bir esmer, mis! Hadi abicim, siktir git şimdi, şişirme başımı." dedi Gökmen, kaşları havada onların atışmasını dinleyen, git gide gevşediğini belli edecek şekilde tekrar yastığa başını bırakan esmere içten içe şokla bakarken. Ağzının üzerine bir tane geçirecekti şimdi. Nasıl uyuyakalabilirdi ya? Ulan uykun varsa gelme demişti! Gökmen'i dinleseydi böyle olmazdı! "E ben babama ne diyeyim şimdi?" "Ebenin- tövbe tövbe... Çok önemli bir çizimi varmış, öğlene kadar bitirmesi gerekiyormuş falan de." dedi Gökmen sabrının son zerresiyle. Kardeşi sonunda söylene söylene uzaklaşınca Gökmen rahatlamış bir nefes vererek dizlerinin üzerine bıraktı kendini. Bir elini saçlarından geçirip, gerginlikten kuruyan boğazını yutkunarak, kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. "Eee ne yapıyoruz şimdi?" diyen sesle, titreyen mavilerini açıp, esneyerek tek eliyle gözünü ovuşturan esmeri görünce kaşları önce havalandı, sonra çatıldı. Hınçla kafasına bir tane tokat indirip, "Ebenin amını yapıyoruz Arslan!" dedi dişlerinin arasından. "Ulan nasıl uyuyakalabilirsin ya?" Arslan, yediği darbeyle yüzünü ekşitip, "Ne bileyim lan, kalmışım işte." deyip doğruldu. "Olmuşu ölmüşü bırak da, ne yapacağız şimdi ona bakalım." Gökmen asılan suratıyla, "Oturup ecelimizi beklemek dışında mı?" diye homurdanınca Arslan göz devirdi. Yine başlamıştı felaket tellallığına. "Ağaçtan inemez miyim?" dedi onun yorumunu görmezden gelerek. Gökmen çaresiz bir nefes verip, konumunu bildiği halde arkasında kalan ağaca omzunun üzerinden bir bakış attı. "Yemek masası direkt ineceğin yere bakıyor. İndiğin an, bir şarjör kurşunu da kahvaltı niyetine yersin." dedi, gözünün önünde canlanan sahne yüzünden yüzünü ekşiterek. Arslan, zaten darmaduman halde olan saçlarını sıkıntıyla karıştırıp, sırtını yatak başlığına dayadı. Alt dudağını dişleriyle kıstırıp bir süre düşündü. "Herkes sofradaysa, bir şekilde kapıdan sıvışsam?" diye sordu umutla kaşlarını kaldırırken. Gökmen'in omuzları biraz daha çöktü, ifadesi umutsuzlukla karardı. "Babam sofranın başında oturur hep. Direkt dış kapıya bakıyor. Salonun kapısını kapatayım desem, siktiğimin yerin kapısı da yok." "Evdekileri bir şekilde evden göndermen mümkün mü peki?" dedi Arslan odayı sıkıntıyla süzerken. Gece çökene kadar burada kalması zor olurdu. Zira sarışının odasının içinde ebeveyn banyosu bile yoktu. Bir günlük açlığa, sıkıntıya falan göğüs gererdi de tuvalet sıkıntıydı. Olayın gerçekliği yeni yeni yüzüne vuruyormuş gibi sıkıntıyla iç geçirdi. Burada kapana kısılmıştı resmen. Gökmen ağlamaklı bir ses çıkarıp kendini yatağa yan olarak bıraktı. Bu hayır demekti herhalde. "Öldük amına koyayım. Kesin öldük. Ulan bari birkaç ay dayansaydık ya, sevişmedik bile amına koyayım! Boşu boşuna öleceğim resmen." Onun mızmızlanması içinde bulundukları gergin duruma rağmen Arslan'ın gülümsemesine neden oldu. Bir elini onun yatağa dağılan saçlarının arasına atıp nazikçe karıştırırken, "İstersen iki dakika kimse gelmeden halledelim." dedi alayla. Gökmen'in kızgın mavileri ona döndü. "Komik mi amına koyayım?" dedi ters bir şekilde. "Gerilince her cümlenin sonuna amına koyayım ekliyormuşsun, hiç fark etmemiştim." dedi Arslan, sırıtışı genişlerken. Gökmen'in kaşları daha derin çatıldı. Gerilen tek kişi olmak sinirini bozdu. Onun korkudan kalbi sıkışıyordu, adam çıkarım yapıyordu. "Senin rahatlığını sikerim Arslan, deli etme beni." dedi hala saçlarını okşayan eli sertçe ittirirken. Arslan derin bir nefes verip, bir kez daha, inatla sarı tutamlardan parmaklarını geçirdi. "Yavrum, düşmanın ininde kapana kısılan benim. Muhtemelen yakalanırsak alnının çatına kurşun yiyecek ilk kişi de ben olurum. Sen evlat kontenjanından falan yırtarsın belki. Yani rahat falan değilim. Sadece çözüm odaklı olmaya çalışıyorum." dedi yatıştırıcı bir sesle. Gökmen onun yatıştırıcı sesinden gram etkilenmedi. "Kedi, bizim evin nüfusu ben hariç yedi kişi amına koyayım. Üstelik aralarında bir tane de şam şeytanı yeğenim var. Açığımı kolluyor zaten babası kılıklı. Yani bu ev boşalmadan, üstelik gündüz vakti seni cebime saklayamadığım sürece çı-ka-ra-mam! Ulan odamda bile saklayamam. Birkaç saat çıkmazsam dikkat çeker, tek tek damlamaya başlarlar odama." dedi ensesine doğru süzülen eli yakalayıp kendinden uzaklaştırırken. Dokunuşu dikkatini dağıtıyordu. "İyi o zaman anasını satayım. Madem başka yol yok, boşuna oyalanmayalım. Çıkalım baban bizi bir vuruşla mezara soksun." diye homurdandı esmer. Gökmen tam ona cevap verecekken, "Gökmen, annem hadi kahvaltıya gel. Sonra halledersin işini." diyen sesi takiben kapısına bırakılan tıkırtılarla ikisi de yerinde sıçradı. Gökmen ekşiyen suratıyla derin bir nefes verip, bak gördün mü der gibi çenesiyle kapıyı işaret edip yerinde doğruldu. "İştahım yok, yiyin siz. Şu resmi halledeyim, sonra yerim." dedi ayaklanırken. En iyisi bir sigara içmekti. Kafası açılırdı belki de aklına mantıklı bir fikir gelirdi. "Öyle aç açına olmaz oğlum. Valla allah korusun tansiyonun falan düşer, bayılır kalırsın. Gel iki lokma bir şey atıştır, sonra devam edersin, hadi kuzum." dedi annesi anaç bir sesle. Annesinin tavrına bezgin bir nefesle karşılık verdi. "Anne başlama yine, iki saat aç kalırsam ölmem merak etme. Git yemeğini ye sen hadi, geleceğim sonra ben." dedi masanın üzerinde, telefonun üzerine bıraktığı paketi alırken. Bir süre kapının arkasından ses gelmeyince Gökmen kurtulduğunu düşünüp kapıya kısa bir bakış atıp şükür çekti. Bir kolunu büküp başının arkasına yaslamış onu izleyen esmere döndüğü sırada, annesinin uyarıcı sesi tekrar yükseldi. "Gökmen, sen bir şey mi karıştırıyorsun doğru söyle? Kapını da kilitlemişsin zaten. Ne işler karıştırıyorsun he? Bak baban zaten cinleri tepesinde kalktı bugün, söylenip duruyor sabahtan beri. Valla yine bir boklar yediysen karışmam bu sefer haberin olsun." Arslan'ın yavaşça kıvrılan dudakları ve merakla cevabını bekliyormuş gibi havalanan kaşlarıyla paketi sinirle ona doğru fırlattı. Sevgilisi kafasını hedefleyen paketten kıl payı kurtulup dişlerini göstererek sırıtınca bir gözü seğirdi. Yeminle sınanıyordu. "Geliyorum anne, allah aşkına in aşağı beni de cinlendirme." dedi esmere olan öfkesini annesine yönlendirerek. "Ay iyi tamam, iniyorum. Elini yüzünü yıka gel çabuk, çayını koyuyorum bak." dedi Mihriban Hanım, istediğini almanın getirisi olarak memnun bir sesle. Gökmen kafasını tavana çevirip yüksek sesle oflarken, annesi şıpıdık şıpıdık terlik sesleriyle söylenerek kapıdan uzaklaşmıştı. Kafasını çevirip dudaklarında o ifrit eden sırıtışla onu izlemeye devam eden adamla gözleri buluştuğunda kaşlarını çattı. "Böyle bir durumda bu kadar hoşuna ne gidiyor olabilir anasını satayım? Niye sırıtıp duruyorsun?" diye homurdandı. "Sen hoşuma gidiyorsun." dedi esmer fısıltıyla. Gökmen onun yavşak cevabıyla gözlerini devirdi. Geçen sürede biraz da olsa sakinlemişti ama hala gergindi. Ellerini saçlarından geçirip, ensesinde birleştirirken derin bir nefes alıp verdi. Arslan onun gergin beden diliyle yüzündeki gülümsemeyi silip ayaklandı. "Gökmen..." dedi ellerini onun yanaklarına yaslayıp, yere eğik kafasını kendisine bakması için kaldırdı. "Gerilme bu kadar. Bir şey olmayacak. Git, sakince kahvaltını yapıp gel. En kötü tüm gün odanda saklanırım işte. Sen de bir bahane uydurursun." Sarışın ona boş gözlerle bakıp, "Nereye işeyeceksin?" deyince sessizce güldü. "Bir pet şişe işimi görür. Ya da ağaca doğru salarım artık." Gökmen tatlı tatlı somurtup gözlerini devirince esmer dayanamayıp dudaklarını bir anda dudaklarına bastırdı. Sarışın dudaklarını büzerek öpücüğüne karşılık verince birkaç kesik öpücük daha kondurup geri çekildi. "Git hadi, dönerken bana da yiyecek bir şeyler kap ama." Kafasını sallayarak onu onaylayan sarışın masanın üzerinden ne olur ne olmaz diye telefonunu alıp, ayakta dikilen adama son bir bakış atarak ayaklarını sürüyerek kapıya ilerledi. "Kapıyı ne olur ne olmaz diye dışarıdan kilitleyeceğim. Bir şey olursa mesaj at." dedi telefonunu hafifçe sallarken. Arslan kollarını omuzlarına doğru bükerek esnerken, "Yatarım ben sen gelene kadar zaten, acele etme." deyince Gökmen tekrar gözlerini devirdi. Sülalesi geniş dedikleri bu oluyordu herhalde. Kapının kilidini açıp, arkadan hiç ses gelmediğinden emin olduktan sonra kapıyı aralayarak sıyrıldı. Çıkar çıkmaz jet hızıyla kapıyı tekrar kapayıp iki kez kilitleyip anahtarı cebine attı. Kapalı kapıya endişeyle bakıp, alt dudağının içini kemirdiği birkaç saniyenin sonunda derin bir nefesle yüzünü merdivenlere döndü. Bundan da sıyrılırlarsa götüne kına yakacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD