Bölüm şarkısı: İkilem- Kaybolurum Gülüşünde
Arabayı dar sokakta bulduğu ilk boşluğa yanlamasına park eden sarışın delikanlı biraz ötesinde kendi arabasını çoktan park etmiş, sırtını arabanın kapısına yaslamış onu bekleyen esmere kısa bir bakış atıp el frenini çekti. Huzursuz mavilerini önüne çevirip arabayı istop ettirirken kaşları hafifçe çatılı bedeni kaskatıydı. Kontaktan anahtarı çıkarıp hoddisinin cebine yerleştirirken bedenini sarmış gerginlikten kurtulmak için derin bir nefes alıp verdi lakin başarılı olamadı. Lokantada bir anlık gaza gelip Arslan'a benimkilerin yanına gidelim demişti ama Uygar'ı arayıp nerede olduklarını sorduğu anda içine düşeceği durumun fragmanı zihninde oynamaya başlamış ve Gökmen anında pişman olmuştu.
Düşmanına abayı yakan ne ilk ne de son insandı, biliyordu. Romeo'nun Juliet'e abayı yakmasıyla başlayan bu düşmana aşık olma furyasının önemsiz başka bir neferiydi işte. Lakin bu sıradanlık onu arkadaşlarının dalga konusu olmaktan kurtaramayacaktı. Yüksek ihtimal ilk şoku atlatır atlatmaz onu Arslan'ın önünde rezil edeceklerdi. Düşeceği durum gözünün önüne geldikçe kulakları şimdiden utançtan kızarıyor, onu bekleyen esmere bakmaya bile çekiniyordu.
Keşke gaza gelip kalk gidelim demeden önce bir köşeye geçip arkadaş grubundaki tek aklı başında olan insan olan Ufuk'a durumu özetleyip, diğerlerini tembihlemesini istese ardından da gruptan birkaç tehdit mesajı gönderseydi. O zaman belki bu tanışma faslı daha acısız olurdu.
Arabasının camına yumuşakça vurulan parmaklarla yerinde sıçradı. Huzursuz mavileri dikildiği boşluktan yavaşça cama dönüp, kaşları merakla havalanmış esmerin elalarıyla buluşunca sertçe yutkunup, alt dudağını ıslattı. Son bir derin bir nefes verip, arabanın kapısını açtı. Arslan bir adım geriye çekilerek ona çıkabileceği boşluğu sağlarken sarı tutamlarını karıştırıp, kafası yerdeyken sonunda arabadan çıktı. Elini cebine atıp anahtarı çıkarıp arabanın kapılarını kilitledikten sonra arkasına dönüp esmer delikanlıyla yüz yüze geldi.
Ela hareler dikkatle üzerinde gezinince huzursuzca yerinde kıpırdanıp, "Sokağın sonundaki bir mekandalarmış." diye mırıldandı gerildiğini çaktırmamak için uğraşırken.
Arslan içli bir nefes verip, "Gökmen..." dediğinde bakışlarını amaçsızca orada burada gezdirmeyi bırakıp mavilerini ona çevirdi. "Bu kadar gerileceksen boş ver, gitmeyelim." dedi anlayışlı bir sesle.
Gökmen'in anında itiraz etmek için aralanan dudaklarını ona bir adım yanaşarak susturdu. Ela harelerini onun mavilerine dikerken, "Söylediklerimin arkasındayım ama acelemiz yok. Sen bizi arkadaşlarını anlatacak özgüveni bulana kadar gizli kapaklı görüşürüz." diye devam etti.
Gökmen dibine girmiş adamın yumuşacık bakan gözlerinde gezindi. Gözlerini anında kaçırıp, alt dudağını ağzının içine çekerken derin bir nefes verdi. Bu anlayışlı tavırları her seferinde onu afallatıyor, mahcup hissetmesine neden oluyordu.
"On yıl sonra da söylesem aynı oranda gerileceğim." diye homurdandı huysuzca.
"Neden? Benimle olmak seni bu kadar mı utandırıyor?" dedi esmer. Sesinde herhangi bir dargınlık yoktu ama sözleri Gökmen'in anlamsız bir şekilde yüreğinin sıkılmasına sebep oldu.
"Öyle değil lan." dedi anında.
"Ne o zaman?"
Arslan'ın yüzüne kısa bir bakış atıp, derin bir nefes verirken sırtını arabasının kapısına yasladı. Elindeki anahtarla oynarken, "Hepsi dalgacı şerefsizin teki, senin yanında rezil edecekler beni." diye mırıldandı.
Arslan'ın bu itiraf karşısında dudakları kıvrıldı. Karşındaki koca dananın yine ona fazlasıyla tatlı geldiği, dişlerini kamaştırdığı bir andı. Aralarındaki bir adımlık mesafeyi de kapayıp kafası yere eğik sarışının dibine girdi. "Tecrübe ettiğim kadarıyla rezilken çok sevimli oluyorsun, dert etme." dedi parmaklarının tersiyle elmacık kemiğinin üzerini okşarken.
Gökmen kafasını yerden kaldırıp esmerin suratını birkaç santim ötesinde görünce sertçe yutkundu. Göğsünden parmaklarına doğru ılık bir sıvı akınca elleri titredi. Büyüyen mavileri esmerin keyifle parlayan elaları arasında dolanırken, "Yolun ortasında yapma oğlum şöyle şeyler." diye fısıldadı.
"Niye, yine biri görecek diye mi korkuyorsun?" dedi Arslan meydan okuyan bir ses tonuyla. Evet derse ulu orta dudaklarına yapışacakmış gibi bir hali vardı.
Gökmen'in kaşları çatıldı. Bir kolu esmerin ensesine tırmanıp onu kendine çekti. Yüzlerinin arasında birkaç milim varken, "Birilerini sikeyim, yükseltme sokağın ortasında beni." diye fısıldayıp esmerin kıvrık dudaklarına sert bir öpücük kondurup çekildi.
Arkalarından bir yerden, "Yuh ulu orta bir de." diyen kınayan sesi duydu ama takmadı. Zira o an esmerin koyulaşan elalarına içi gıdıklana gıdıklana karşılık vermekle meşguldü.
Arslan öpülen dudaklarını diliyle yoklayıp, "Buradan çıkışta pencereni açık bırak sarı. İşim var seninle." diye mırıldanınca bu sefer dudakları kıvrılan Gökmen'di.
"Bakarız." dedi, onu göğsünden ittirirken. Esmer gözlerini gözlerinden çekmeden o yumuşak itişe direnmeyip bir adım geri çekilince gülüşü genişledi. Çenesiyle sıra sıra pubların dizili olduğu sokağı gösterip, "Hadi, gidelim artık." dedi keyifli bir sesle.
Biraz önceki gerginlik bünyesini zahmetsizce terk etmişti. Esmerin bu zamana kadar bünyesinde sebep olduğu en belirgin duygu gerginlikken, şimdi onunla girdiği ufacık bir diyaloğun, kısa bir temasın kaskatı omuzlarını böyle gevşetebilmesi içten içe onu afallatsa da yüzüne yansıtmadı. Onun hakkında içinde farklılaşan çok şey vardı. Bu da onlardan biriydi demek ki. Bir zamanlar varlığıyla ona diken üstünde hissettiren adam, şimdi ayağının altına batan dikenleri tek tek koparıp atıyordu.
O ellerini ceplerine sokup kendi iç hesaplaşmasını yaparak hareketli sokağa doğru ilerlerken, onun adımlarını takip eden esmer delikanlı dudaklarında asılı kalmış tebessümü bozmadan elalarında dolanan sevgiyle onun gülen yüzünü izliyordu. Kırk yıl düşünse Gökmen'i yanında böyle bir ifadeyle hayal edemezdi. Sarışının gülen yüzü yıllardır bir ona yasaktı. Güldüğü anlarda gözleri buluşsa gülüşü anında yerini kızgın bir ifadeye bırakır ya da yüzünü ekşitip, ağzının içinde birkaç küfür sıralardı.
Gözlerini yavaşça yürüdükleri yola çevirirken ağırlaşan, ağırlaştıkça ısınan yüreğini yatıştırmak adına kuvvetli bir nefes alıp verdi. Gün boyu, onu ne zaman sevmeye başladığını sorgulayıp durmuştu. Ne zamandır baskılıyordu bu duyguları? Ne zamandır içten içe onu kollarının arasında hayal ediyordu?
O da bir zamanlar Gökmen gibi ondan nefret etmişti. Kinle bakmış, öfkeyle yumruğunu yüzüne savurmuş, her gördüğünde yüzünü buruşturmuştu. Lakin bir yerde, yumruğunu onun yüzüne her indirdiğinde içi sızlar olmuştu. Onun dağılmış yüzünü her gördüğünde gözlerini kaçırır olmuştu. Sarışın onu görüp yüzünü astığında göğsü daralır, gözbebekleri titrer olmuştu. Yine de bu duyguların hiçbirine aşk dememişti. Yalnızca, "Bu nefretten, bu amaçsız kavgadan yoruldum." demişti kendi kendine.
"Burası." diyen sesle düşüncelerinden sıyrılıp elalarını huzursuzca kıpırdanan sarışına çevirdi. Gözleri mekanın dış kısmındaki oturma alanındaki masalarda turlayan adamın bir kez daha gerilmeye başladığını fark edip, içli bir nefes verdi. Omzunu hafifçe onun omzuna vurup, gözlerini onun gibi mekanda gezdirirken, "Gerilme sarı. Dalga geçenin ağzına sıçarız." diye sessizce mırıldandı. Dudakları muzır bir sırıtışla kıvrılırken, "Bir Akınal'la bir Pakdemir'in müttefikliğinden sağ kurtulacak babayiğit daha anasının karnından doğmadı." diye devam etti.
Sözleri Gökmen'in hoşuna gitmiş olacak ki sarışın sessiz, kısa bir gülüş bıraktı. Keyifle kısılan mavileri esmerin profiline değdiğinde yüreği karıncalandı. Böyle tutup, onu göğsünde saklamak gibi saçma sapan bir istekle dolup taşınca iç geçirdi. Fena düşüyordu. Her hareketine. Her mimiğine. Her an biraz daha sert, biraz daha can yakan bir düşüştü bu ve Gökmen ilk kez böyle bir duyguyu tecrübe ediyor; her seferinde ne yapacağını şaşırıyordu.
Alt dudağının içini kemirirken titreyen mavilerini biraz önce yerini saptadığı arkadaşlarının masasına çevirdi. İşaret parmağını, elinin tersine değen kemikli elin işaret parmağına sürttü. Ona ateşli bir öpücük verirken ya da üzerine tırmanırken gram utanç ya da çekince hissetmemişti. Ancak parmaklarını onun parmaklarına sürterken nabzı hızlanmış, karnı kelebek istilasına uğramıştı. Arslan'ın elaları yüzüne dönünce kulak kepçeleri kızardı.
"Dipteki masadalar, gidelim hadi." diye mırıldandı.
Bir adım atmıştı ki bileği kavrandı. Başını omzunun üzerinden ona çevirdi. Mavileri ela harelere düşmüş gölgede dolanırken bileğindeki soğuk el yavaş yavaş elinin içine doğru kaydı. Parmakları birbirine geçtiğinde gözlerini yavaşça birleşen ellerine indirdi.
Bir kez daha ayarı bozulan kalp atışlarıyla sertçe yutkunup, parmaklarını yavaşça kapayarak o tutuşa karşılık verdi. Gözlerini ellerinden çekip ela harelere dikip o yoğun bakışa aynı şekilde karşılık verdi.
"Şimdi gidebiliriz." dedi esmer, bakışı kadar Gökmen'in tüylerini ürperten yoğun bir sesle. Ardından bir adım atarak sarışının yanına geçip, parmaklarının tutuşunu sıkılaştırdı. O soğuk parmaklar sıcak tenini üşüttü. Teni üşüdükçe göğsü cayır cayır yandı.
Gökmen titrek bir nefes alıp verdi. O an dipsiz bir çukurun yalnızca aydınlık tarafında olduğunu fark etti. Bu adam sonu olacaktı. Onu o çukurun en dibine, en karanlık noktasına çekene kadar durmayacaktı. Ve anlaşılan Gökmen de durmasını istemeyecek kadar keyif alacaktı o korkutan düşüşten...
Etraflarındaki onca insanı, o kuru gürültüyü umursamadan el ele mekanın ön bahçesinde ilerlerken her adımda daha cesur hissetti kendini. Sonunda adımları mekanın en gürültülü masasının önünde durdu. Bir şamatanın tam ortasında olan arkadaş grubundan üzerlerine düşen gölgeyi ilk fark eden Derman oldu. Dudaklarına dayadığı şişeyle yan tarafına doğru önemsiz bir bakış attı.
Karşısındaki tablonun bütününü algılamadan önce kulak kepçeleri pembeleşmiş Gökmen'i gördü. Sonra gözleri Gökmen'in yanındaki herifi seçti ve ağzındaki birayı püskürterek hemen karşısındaki Uygar'ın suratına boca etti. O an Sibel'in anlattığı bir şeye katılarak gülen kıvırcık delikanlı yüzüne püskürtülen birayla masanın yarısını devirerek ayaklandı. Gözlerini sıkıca kapayıp, "Amına koyayım senin Derman! Ne yaptın lan it! Ağzıma girdi hepsi ya!" diye bağırarak bir yandan tükürüp bir yandan hızlı hızlı yüzünü koluyla kurularken kimse onu umursamadı. Zira masada onun dışında gözlerini kullanabilen dört kişinin dördü de istemsizce Derman'ın kocaman gözleriyle kitlendiği yere dönmüş ve mal gibi kalmışlardı.
Arslan gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken, zira suratlarındaki ifadeler çok komikti, Gökmen boştaki eliyle huzursuzca çenesini kaşıyıp, "Selamın aleyküm." demişti ne diyeceğini bilemeyerek.
"Ha siktir." demişti Derman.
"Doğru mu görüyorum?" demişti Sibel yanındaki Ufuk'u koluyla dürterken.
Ufuk ikilinin birleşik ellerinde takılı kalmış gözlerini çekmeden, "Ben çok çabuk göt oldum galiba Sibel. Gökmen'i kanlısıyla el ele görüyorum şu an. Meryem'e sor." demişti tutuk bir sesle.
"Ben de aynı şeyi görüyorum Sibel, sorma bence sen." demişti Meryem, aynı tutuk sesle.
O sırada sonunda yüzünü az biraz kurulmayı başarmış Uygar, masadaki mırıltılarla tek gözünü aralayıp herkesin kitlendiği yere bir bakış attı. Gökmen'in huzursuz ifadesinde dolanan gözleri yanındaki Arslan'a kaydığında bir an vaziyeti ayamadı. İç dünyasında adamın neden Gökmen'in yanında durduğunu sorguladı. Sonra gözleri onların birleşik ellerine kaydı. İç dünyasında neden ikilinin el ele tutuştuğunu sorguladı, sonunda mantıksız olduğunu düşündüğü ama varabildiği tek sonuca vardı.
Bir anda sırılsıklam saçlarını umursamadan karşısındaki Derman'a dönüp, elini yakaladı. Gözlerini, irkilerek ona dönen Derman'ın gözlerine dikti.
"Ah Romeo Romeo, neden Romeo'sun sen? İnkar et babanı, adını yadsı! Yapamazsan, yemin et sevdiğine. Ben de vazgeçeyim Capulet olmaktan!" diyerek tek kişilik bir tiyatro gösterisi sergilemeye başladığında Gökmen mal gibi kalmış, Arslan daha fazla kendini tutamayıp bir elinin tersini dudaklarına yaslayarak gülmeye başlamış, Derman anında yavşak bir gülümseme takınıp, Uygar'ın yanağından bir makas alıp, "Olur yavrum, babamı sikeyim." demişti.
Derman'ın sözleri, üzerine Arslan'ın her geçen saniye yükselen kıkırtılarıyla bir anda herkes höykürerek gülmeye başlamış, bir tek Gökmen her geçen saniye daha da mora çalan yüzüyle, "Dalganızı sikeyim sizin." diyerek homurdanmıştı. Böyle olacağını biliyordu. Hepsi gevşeğin dik alasıydı. Aralarında aklı başında olan tek kişi Ufuk'tu ama karnını tutarak masaya doğru bükülmüş katıla katıla gülen adamdan da ona hayır gelmeyeceğini o an anlamıştı.
Biraz önce dalga geçerlerse canlarına okuruz diyen şerefsiz de elini tutmaya devam ederken onların kahkahalarına eşlik ediyordu. Elini onun tutuşundan kurtarıp, "Bırak ya, seni adam yerine koyup adam yerine koyduklarımın yanına getiren aklımı sikeyim." diyerek gitmeye çalışınca Arslan onu belinden yakalayıp durdurmuş, Meryem hohlayarak, "Dur dur gitme. Ay sinirim bozuldu!" diyerek daha sesli gülmeye başlayıp Derman'ın üzerine doğru yıkılmış, Derman onu tutayım derken az daha sandalyesinden devrilecekken onun tutuşundan kurtulmak için çırpınan sarışını zapt etmeye çalışan Arslan'a tutunarak durmuş, "Pardon birader, ay enişte." demiş, masadaki kahkahaların volümünün yükselmesine neden olmuştu.
Onlar gülmeye devam ederken Gökmen en sonunda pes etmiş bir nefes verip, put gibi durmaya karar verdi. Biri gülse yumruklardı lakin altısı birden gülüyordu ve hepsine yetecek kadar enerjisi yoktu. Yüzünü onun sırtına gömmüş kahkahasını bastırmaya çalışan ama başarılı olamayıp sarsıla sarsıla gülmeye devam eden Arslan'la bir gözü seğirdi. Arkadaşlarının bu alaylı tepkisini bekliyordu ama Arslan'ın ihanetini beklemiyordu. Dirseğini sertçe onun böğrüne geçirip, "Sen yapma bari lan. Hani bana destek çıkacaktın puşt herif!" diye dişlerinin arasından söylenince, esmer delikanlı ahlayarak durmaya çalıştı. Biraz sakinleşince, kollarının tutuşunu sıkılaştırıp omzuna öpücük kondurdu. "Tamam tamam, kızma. Komikti ne yapayım?" dedi nefes nefese.
Gökmen omzuna aldığı öpücükle homurdansa da onun tutuşundan kurtulmaya çalışmadı. İçten içe köpüren kanı, çaktırmadan belini okşayan parmaklarla yatışıyor, suratını asarak bu goy goyun bir an önce bitmesini diliyordu.
"Gençler, eğlencenizi bölüyorum ama diğer müşterileri rahatsız ediyorsunuz, biraz daha yavaş." diyen garsonun sesiyle içinden şükür çekti. Zira biri müdahale etmezse sonsuza kadar güleceklermiş gibi görünüyordu.
Garsonun uyarısıyla herkes biraz sakinleşti. Dudaklarını birbirine bastırarak ya da hohlayarak ayarsız kahkahalarına son vermeyi başardıklarında, "Bitti mi?" dedi Gökmen ters bir ifadeyle.
Onun çatılı kaşları ve kızarmış yüzüyle attığı öldürücü bakışlarla tekrar gülmemek için dudaklarını büken beşliyle içli bir nefes verdi. Belindeki kola vurup, Arslan'ın tutuşundan kurtulduktan sonra, "Geçin dalganızı amına koyayım, elbet elime düşersiniz." diye homurdandı. "Geç otur şuraya sen de, asabımı bozma." diyerek arkasındaki adamı sandalyeye ittirdi.
Arslan, Gökmen'in patlamak üzere olduğunu bildiğinden itiraz etmeden Ufuk'un yanındaki boş sandalyeye oturunca sonunda grup sessizleşmiş, ortamın havası garipleşmişti.
Ufuk boğazını temizleyip, "Ee biraz geç olacak ama... Gökmen ne oluyor abicim?" dediğinde yan masadan rica ederek aldığı sandalyeyi Arslan'ın yanına çarparak koyan sarışın ona ters bir bakış atıp, "Ebenin amı oluyor. Yarak kürek gülmeden önce sorsaydın puşt." diyerek sandalyeye kuruldu.
"Biz anlayacağımızı anladık da... acaba doğru mu anladık diye sen bir teyit et." dedi Derman kaşlarını havaya kaldırıp, alayla baktı sarışına.
Gökmen ona ters bir bakış atıp, yanında diğerleri gibi merakla Gökmen'in yapacağı açıklamayı bekleyen esmere kaçamak bir bakış attı. Daha şimdiden rezil olmuştu. Allah bilir bu akşam son bulana kadar daha ne kadar rezil olacaktı...
İçine derin bir nefes çekip, "Birkaç haftadır sorunun ne diye sorup duruyordunuz ya; sorunum buydu işte." dedi yüzündeki somurtuk ifadeyi bozmadan.
"Çok açıklayıcı oldu kardo. Senin sorunun ezelden beri yanındaki herifti zaten. " dedi Uygar sırıtarak masadaki peçetelikten aldığı birkaç peçeteyle üzerindeki ıslaklığı kurularken. Arslan'la göz göze gelince, "Sen üzerine alınma birader, şahsi değil." diye ekledi. Bu heriften ilk gördüğü zamandan beri tırsıyordu. Yumruklarıyla Gökmen'i nasıl yamulttuğunu görmüştü. Aklına düşen karelerle başta yaşaması gereken şaşkınlığı o an yaşadı. Ha siktir lan, bunlar nasıl bu hale gelmişti?
"Alınmadım kardeşim. Ben yokmuşum gibi takılın, merakla dinliyorum." dedi Arslan sırıtarak, yerinde yayvanca oturup, bir kolunu Gökmen'in sandalyesinin tepesine atarken.
Onun sözleriyle Gökmen'in mavileri onu buldu. Ela gözlerdeki meraklı pırıltılarla yerinde huzursuzca kıpırdanıp önüne döndü. Masadaki beş göz de sabırsız bir merakla ikisinin üzerinde dolanıyordu ve nasıl bir açıklama yapacağını bilmiyordu. Gözleri kaçak göçek bir kez daha Arslan'a değdi. Sen az çıksana, ben söyleyeyim, dememek için dilini ısırdı. Onun yüzüne bakarak, sorunum bu adama abayı yakmamdı ama çözdük çok şükür. Şimdi garip, ne olduğu belirsiz bir ilişkinin içinde kıvranmaya başladık, diyemeyeceği için durumu nasıl izah edeceğini harbiden bilmiyordu. Ulan daha tanışmamışlardı bile! İnsan önce masadaki yabancıyla tanışır, ondan sonra başlardı sorguya suale. Ama yok, her şeyleri gibi bu da tersti.
Dudakları birkaç kez açılıp kapandı ama doğru sözcükleri bulamadı. Sessizlik uzadıkça uzadı. Gökmen gerildikçe gerildi. Patlamasına birkaç saniye kala, Arslan derin bir nefes verip, tam karşısındaki Ufuk'a doğru elini uzattı. "Gökmen'in ifade sorunları var, ben açıklayayım." diyerek sazı mecbur eline aldı. Yoksa bu gidişle sarışının sıkılı yumruklarından biri ağzını ilk açanın suratına inecekti. Ufuk, şaşkınca ona uzatılan eli tutunca, "Arslan ben, Gökmen'in sevgilisiyim." dedi.
Arkadaşları beklediği cevabı duymuş olmalarına rağmen birkaç şaşkın küfür bırakırken, Gökmen, "Sevgili miyiz?" diyerek o şaşkın küfürlere eşlik etti.
Esmer yüzünü ona döndü. Tek kaşı havaya kalkarken, "Değil miyiz?" diye sordu.
"Ne bileyim lan, en son akışına bırakalım demedin mi?"
"Akış yönü bu işte sarı. Neyiz amına koyayım fuckbuddy mi?"
"Anan fuckbuddy, salak salak konuşma."
Arslan bıkkın bir nefes verip, yüzünü Ufuk'a geri döndü. "Akışına bırakılan bir ilişkimiz varmış kardeşim. Adını bilmiyoruz, siz biliyorsanız bu mala da söyleyin. " dedi. "İsmin neydi bu arada?"
Onun sözleriyle kızlar ve Derman tekrar gülmeye başlarken, Gökmen, Arslan'ı omzundan ittirip, "Mal sensin yarak kafalı." diye yükselmişti.
Arslan onun sert bakan gözlerine bıkkın bir bakış atıp elini sıkan adama döndü yüzünü.
"Ufuk ben de. Geçmiş olsun mu diyeyim, hayırlı olsun mu diyeyim bilemedim." dedi samimi bir gülümsemeyle.
Hırsını alamamış Gökmen omzuna minik bir yumruk indirdiğinden, Arslan boştaki eliyle Gökmen'i takmadan omzunu ovuşturup, o samimi gülümsemeyi yansıtarak, "Gördüğün gibi geçmiş oluyor." Diye mırıldandı dertli bir sesle.
"Ay Arslan hiç dışarıdan göründüğün gibi değilmişsin. Biz seni öcü gibi görüyorduk. Valla çok memnun olduk, ben de Sibel." diyerek Ufuk'un yanından kafasını sarkıtarak ona elini uzatan kumral kızla Arslan gülümsemesini bozmadan Ufuk'un elini bırakıp ona yöneldi.
"Ben de Meryem." diyerek masanın diğer ucundan eğilerek ona elini uzatan esmer kızın elini de aynı samimiyetle sıktı. Gökmen'in yanında en sık gördüğü iki adam kalmıştı geriye. Biri Gökmen'e fısır fısır kıkırdayarak bir şeyler söyleyerek sarışından ölümcül bakışlar kazanmakla meşgul olduğundan yanındakini döndü.
"Sen bizim fakültedendin değil mi? Arada sırada görüyorum ben seni." diyerek elini ona uzatınca, gözleri hafiften çekik esmer delikanlı ona uzatılan eli tutup, "Aynen kardeşim, İnşaat Mühendisliği ikinci sınıfım. Derman ben de, valla çok memnun oldum." dedi sırıtarak. "Sizin bölümde eski sevgilimin yeni sevgilisi var. Bir ara göstersem iki tokatlar mısın lan?"
Arslan adamın cümlesiyle yayvan bir şekilde güldü. E adamlar onu sürekli Gökmen'le dövüşürken gördüğünden cümlesini yadırgayacak yüzü yoktu. "Tanıdık değilse hallederiz." dedi elini bırakırken.
Onun sözleriyle gözleri parlayan Derman, "Harbi mi?" dedi heyecanla. Üç haftadır Gökmen'i çocuğu dövmesi konusunda ikna etmeye çalışıyor ama her seferinde o dayağı kendisi yiyerek geri püskürtülüyordu.
Arslan gülerek onu onaylayınca, o da genişçe sırıttı. "Vallahi kaleyi içten fethettin kardeşim, helal olsun." dedi.
Ardından masadaki muhabbetten çok uzak, Uygar'ın tepesine binmek üzere olan Gökmen'e dönüp, "Göko ben Arslan'a verdim gitti seni he." dedi alayla.
Gökmen, Derman'ın sözleriyle Uygar'ın sıktığı ensesini bırakmadan yüzünü ona döndü. "Ne diyorsun yine allahın açı?" dedi dümdüz bir sesle.
Uygar, eline vurup, "Tamam bırak lan ensemi, tamam valla demeyeceğim bir şey. Kızarttın lan piç!" diyerek Gökmen'in tutuşundan kurtulmaya çalışırken, Derman, "Arslan'a diyorum, verdim seni." Diye kendini yeniledi.
"Allah razı olsun amına koyayım. Sen onay vermesen ne yapardım hiç bilmiyorum." dedi Gökmen, elinin altında kıvranan Uygar'ın kafasının üzerine bir tane yapıştırırken.
"Of salak salak muhabbetleri bir bırakın ya." dedi Meryem, gözlerini devirerek. "Adama kültür şoku yaşatacaksınız. Nereden düştüm bu hayvanların arasına diyecek şimdi."
"Yok demez, habitatına düşmüş sayılır." dedi Gökmen, sonunda Uygar'ın çenesini kapalı tutmasına yetecek kadar gizli gizli tehdit ettiğinden ensesini savurarak bırakıp masaya döndü.
Arslan onun sözleriyle kaşlarını kaldırıp, "Bir türlü mezun olamadığın anaokulunda mı öğretiyorlar bu lafları Gökkuş?" dedi alayla.
"Oha 'Gökkuş' çok iyiymiş!" diyerek kıkırdayan Sibel'le, Gökmen dişlerini sıkıp Arslan'a döndü. "Laf mı soktuğunu zannediyorsun sen şimdi?" dedi onun gibi kaşlarını kaldırarak. Arkadaşlarına uyduğu yetmiyor, bir de laf sokmaya çalışıyordu. Yok abi, harbiden şerefsizdi bu adam.
"Sokamadım mı?" dedi Arslan ela hareleri keyifle kısılıp, dudakları kıvrılırken. Gökmen'in aksine bu atışmadan keyif alıyordu.
"Yok sokamadın. Gel arkaya, nasıl sokuluyormuş göstereyim ben sana aslan parçası."
"Bence soktu gibi kanka ama yine de sen bilirsin." diyen Derman'ın alaylı cümlesini de, "Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar amına koyayım!" diyen Uygar'ın ağlamaklı sesini de takmadılar. Bir süre bakıştılar. Gökmen'in bakışlarında gezinen gizli küskünlükle Arslan yanlış yolda ilerlediğini sonunda fark etti. Sarışın ondan destek bekliyor, o ise ortamın laçkalığına uyum sağlıyordu.
Sarışının önüne dönüp, ileride kulaklığıyla uğraşan garsonu asık suratıyla masaya çağırınca Arslan da pişman bir şekilde kulağının altını kaşıyıp derin bir nefes vererek önüne döndü. Onların asla kimsenin anlam veremediği atışmasının ve gereksiz gerginliklerinin son bulmasıyla masaya bir kez daha sessizlik çökünce Uygar boğazını temizleyip, "E biz tanışmadık. Ben de Uygar, methini çok duyduk Gökmen'den." dedi hin bir gülümsemeyle elini Arslan'a uzatırken. Biraz önce aldığı tehditler olmasa daha güzel bir giriş yaparak tanışacaktı Arslan'la ama... işte. Gökmen'in gazabından korkuyordu.
Arslan önüne uzatılan eli sıkıp, "Memnun oldum kardeşim, bir ara anlatırsın." dedi gülümseyerek. Uygar sırıtarak göz kırpınca gülümseyişi istemsizce genişledi. Gökmen'in arkadaşlarını ilk andan sevmişti. Açıkçası hepsinin sarışın gibi gergin tipler olmasını bekliyordu lakin yanılmıştı. Eh, düşününce Gökmen gibi bir adamla dostluk kurabilmek için gevşek olmak şarttı. O kastıkça birilerinin ortamı yumuşatması gerekiyordu. Diğer türlü oradan buradan sürekli kavga patlak verirdi.
O sırada masaya gelmiş garsonun, "Ne alırsınız?" sorusuyla, Gökmen, "Bir Efes Malt, bir tane de Tuborg Gold." dedi sert bir sesle. Arslan'ın içtiği bira markasını bile bildiğini de o an fark etti. Yüzü iyiden iyiye asıldı. O, adamın sevdiği bira markasına kadar biliyordu lakin Arslan böyle bir ortamda ondan laf yemenin Gökmen gibi gururlu bir adamın ne kadar zoruna gideceğini akıl edemiyordu.
Esmerin bakışları onun asık suratına kaçamak bir şekilde değdi. Sarışın surat astığından ortam gerilmişti ve o gerginlik bir tek cebinden sigara paketini çıkarıp dudaklarının arasına bir dal koyduktan sonra masanın üzerine vurarak bırakan Gökmen'in umurunda değildi.
Arslan iç geçirdi. Gökmen'i surat astığında nasıl gönlünü alacağını daha keşfedememişti. O yüzden içgüdüleriyle hareket edip, bir kolunu agresif hareketlerle sigarasını yakmaya çalışan sarışının sandalyesinin başına atıp ona doğru yanaştı. Dudaklarını kulağına yanaştırıp, "Özür dilerim Gökkuş, eşeklik ettim." diye fısıldadı.
Sarışının bir türlü yanmayan çakmakla uğraşan parmakları bu sözlerle durdu. Çatılı kaşları yavaşça formunu kaybedince - zira bu zamana kadar birbirlerinden bir özür duymuşlukları yoktu-burnunun ucunu onun kulağının altına sürtüp, "Asma artık yüzünü, uymayacağım onlara." diye devam etti sevimli bir tebessümle.
Gökmen kafasını çevirmeden ona yandan bir bakış attı. Buna tav olduğuna inanamıyordu lakin karıncalanan parmak uçları ve kasılan karnı onunla aynı fikirde değildi. Dudaklarındaki dalı çekip, "Bir daha olursa ağzına sıçarım kedi." diye fısıldadı. Sonra bir elini onun çenesine koyup ittirdi. "Adam ol, dön önüne şimdi."
"Oğlum Gökmen'in yanında kadın ya da feminen tipler görmeye alışmışım ben ya. Bunlar flörtleşince inme iniyor bana." diyerek Ufuk'a dert yanan Derman'ın şaşkın sesiyle Arslan kıvrılan dudaklarıyla cebinden çakmağını çıkarıp Gökmen'e uzattıktan sonra önüne döndü.
"Bundan sonra alışsan iyi edersin Derman kardeşim." dedi arkasına yaslanırken. Gökmen'in önceki ilişkilerini öğrenmeye gram isteği olmadığından o cümlenin genişletilmesini istemediğini ima eder gibi sesi de ifadesi de sertti. Neyse ki, ortamdaki herkes mesajını almıştı.
"Ee sizin iş nasıl oldu ya? Gökmen daha üç gün önce yüzü dağılmış geldi falan ya..." dedi Ufuk çekingen bir merakla.
Sibel yüzünde kocaman bir şekilde anında atıldı. Yüzüne dökülen sarıya çalan kumral tutamı kulağının arkasına sıkıştırırken, hevesli bir ifadeyle onlara doğru eğildi. "Ay evet anlatsanıza. Ben sizi yıllardır gizli gizli shipliyordum da sabahtan beri çatlıyorum meraktan." Ardından kendine engel olamayarak kıkırdadı. "Resmen en imkansız shipim tuttu ya."
"Ship?" dedi Arslan şaşkın bir şekilde.
"Boş ver, kurcalama oraları kedi. Deli o biraz." diye fısıldadı sarışın.
Sibel'le samimi olmalarına neden olan şey Gökmen'in yönelimiydi. Yönelimini öğrenmeden önce kumral kızla asla anlaşamıyor, sürekli ne kadar geçimsiz olduğuyla ilgili iğnelemelerine diş sıkmak zorunda kalıyordu. Ama ne hikmetse kız, biseksüel olduğunu öğrendiği anda 180 derece dönmüştü. "Oha hep gay bir kankam olsun istemişimdir." diyerek neşeyle şakıdığında, dümdüz bir suratla, "Yalnız ben biseksüelim." diyerek cevap vermişti. Sibel ise onu, "Ay aman, aynı şey işte." diyerek geçiştirmişti. Çok saçma bir muhabbetti. Ancak Sibel'i tanıdıkça o saçmalığın kızın normali olduğunu fark etmiş, duyarsızlaşmıştı.
"Olduk işte bir şekilde, kurcalamayın." diyerek devam etti Gökmen, dudaklarının arasındaki dal yüzünden sesi boğuk çıkmıştı. Zira Sibel hevesle Arslan'a shipin ne olduğunu anlatmak için hazırlanıyordu.
"Odunsun Gökmen." dedi Meryem masadaki kuru yemişlerden birini Gökmen'e fırlattı. "Ne var anlatsan ya? Hayır yani, adamı son üç yıldır mütemadiyen bize gömüyorsun. Yıllardır sövgülerini dinledikten sonra bence bir açıklamayı hak ediyoruz."
Arslan'ın kaşları havalandı. Elalarından geçen meraklı parıltılarla dudaklarını aralayacağı vakit, Gökmen elindeki dalı onun dudaklarının arasına sokuşturup, uyarıcı bir bakış attı. Bu herhalde sus, sorma demekti. Zira Gökmen'in telaşlı ifadesi duyacaklarından hoşlanmayacağını gösteriyordu. Eh, zaten duyacaklarından hoşlanmayacağını da tahmin ediyordu. Gökmen, kendilerine ait olmayan o nefreti varıyla yoğuyla sırtlanmıştı.
"Sen öyle deyince aklıma şey geldi ya." dedi Sibel dudaklarında hain bir sırıtışla. Bakışlarını Arslan'a çevirip, "Biliyor musun geçen sene senden hoşlanan bir tane arkadaşımız vardı. Böyle seni sürekli Gökmen'le didişirken göre göre kız baya baya abayı yakmıştı sana." diye devam etti.
"Sibel tek kelime daha edersen ağzına sıçarım." dedi Gökmen tehditkâr bir sesle.
Arslan'ın kaşları bu kez alnına değecek kadar havalandı. "Eee?" dedi dudaklarındaki dalı çekerken.
Uygar'dan yükselen kıkırtılara, Ufuk'un, "Sibo karıştırma ortalığı." diyen bıkkın sesi eşlik etti. Derman ise film izliyormuş gibi önüne çektiği çerezleri tırtıklarken bir ona bir buna bakıyordu.
Sibel, Gökmen'i de Ufuk'u da umursamadan, "İşte sonra Gökmen bunu öğrenince-" diyerek konuşmaya başlayınca Gökmen gözlerini belertip, "Ben bir Burak kardeşimi arayıp geleyim en iyisi, biraz sohbet edelim kendisiyle." dedi tehditkar bir şekilde.
Sibel sevgilisinin adını duyunca anında sustu. Gözlerini kısıp, "Tehdit mi ediyorsun sen beni?" dedi.
Gökmen, birkaç dakika önce önüne koyulmuş birasından bir yudum alıp, "Valla nasıl anlıyorsan." dedi rahat bir şekilde arkasına yaslanarak. Esmerin gözlerini üzerinde hissetse de ona dönüp bakmadı. Ettiği küfürleri falan öğrenmesi umurunda değildi. Zira arkasından ettiğinin üç mislini yüzüne etmişti zamanında. Lakin ona kurduğu küçük kumpasları öğrenecek olması hoşuna gitmemişti.
Sibel, "Alçak şerefsiz." diye homurdanarak susunca zafer kazanmış bir edayla sırıttı. Arkadaşlarının bütün kirli çamaşırlarını biliyor olmak ilk defa adam akıllı işine yaramıştı.
"Ben bunu öğrenirim ama." diyerek kulağının dibinde mırıldanan sesle, dudaklarındaki sırıtışı silmeden ona döndü. Mavi harelerini onun kendinden emin elalarında gezdirdiği birkaç saniyenin sonunda, "Bok öğrenirsin." dedi sırıtarak.
Arslan bunu bir meydan okuma olarak algıladı. Alt dudağını ağır ağır diliyle yoklayıp, "Göreceğiz sarı." diye fısıldadı koyulaşan sesiyle, ardından bir dakika önce Gökmen tarafından dudaklarına tıkılan sigaradan bir nefes alıp dumanı burnundan salarken sigarayı sahibinin kıvrık dudaklarına uzattı.
Gökmen dudaklarına yaslanan sigarayı yavaşça kavrarken, "Görelim." diye mırıldandı tek gözünü kısarak.
"Çok fena flörtleşiyorlar lan." diye mırıldandı Uygar şok içinde.
"Baya fena." diye onu onayladı Derman, ağzına birkaç tuzlu fıstık teperken.
"Üzerlerinden yükselen cinsel gerilimin kokusunu bir tek ben almıyormuşum demek ki." diyerek onlara katıldı Meryem.
"Ay dokunmayın, azıcık gözüm bayram ediyor şurada." diyerek tekrar moda girdi Sibel.
Ufuk ise bıkkın bir nefes verip, "İçin de eve geçelim amına koyayım, herkes tip tip bakıyor." diye homurdanıp birasını dikledi.
"Oğlum neyden çekiniyorsun? Bu ikisi var ya anasını ağlatır tüm homofobiklerin." dedi Uygar sırıtarak. Sibel ikiliyi yakıştırdığını söylediğinde hep yüzünü ekşitip saçmaladığını söylerdi lakin anlam veremediği bir şekilde bu kombinasyondan hoşlanmıştı. Böyle hayvan gibi flörtleştiklerini görünce de kızın haklı olduğunu, harbiden yakıştıklarını düşünmüştü.
Uygar'ın sözleriyle Arslan, etraflarındaki muhabbete kulağını tıkamış sarışının, git gide koyulaşan; gözleri ve dudakları arasında mekik dokuyan mavilerinden gözlerini çekip güldü. Bu grubu harbiden çok sevmişti.