GÖKYÜZÜ SENİN BAHÇEN

1656 Words
Her insanın, canı yandığında, üzüldüğünde ya da ne bileyim düşünmeye ihtiyacı olduğunda sığındığı bir şeyler olurdu. Kimisi annesinin şefkatli bağrına yatırırdı kafasını, kimisi yorganının altına saklanırdı. Kimisi kulağına kulaklığını takar, bangır bangır çalan müziğe kendini kaptırıp, kendi düşüncelerinden soyutlanırdı. Kimisi, bulduğu bir parça kağıda hüznünü karalardı. Kimisi penceresinin önünde efkarla bir sigara yakar, kimisi beyni uyuşana kadar alkole sığınırdı. Gökmen ise ne zaman bir parça huzura ihtiyacı varmış gibi hissetse kalemlerine, boyalarına sığınırdı. Bazen bir peçeteye, bazen marketten aldığı fişin arkasına, defterinin köşesine, bulduğu temiz bir kağıda, bir sıranın üzerine; o an eline ilk ne geçerse, onun üzerine bir şeyler karalardı. Resim yapmak; koca dünyayı istediği zaman bir kalemle bir kağıdın üzerinde var etmek ona her zaman güçlü ve sarsılmaz hissettirirdi. O an ise ona huzur veren her şeyi bahçesindeki meşe ağacının altında toplamıştı. Sırtını çocukluğum dediği ağacın kalın gövdesine yaslamış, kulağına kulaklıklarını takıp yüreğine dokunan bir şarkı açmış, bir tarafında kalemleri, bir tarafında termosuna doldurduğu çayı, burnunun ucunu gıdıklayan bahar kokusunu soluyarak bağdaş kurduğu dizlerinin üzerindeki eskiz defterine zihninden bir kare çiziyordu. Kaç saattir orada oturduğunu bilmiyordu. Ağrıyan dizlerine bakılırsa saatlerdir orada bağdaş kurmuş oturduğu sonucuna varabilirdi ancak öylesine huzur dolmuştu ki içi, ne ağrıyan dizi ne tutulan sırtı ne de harcadığı saatler gözüne gelmiyordu. Sonunda elindeki resme son çizgisini atınca kafasını kağıttan kaldırıp dudaklarından rahatlamış bir nida bırakarak gerindi. Tutulmuş sırtı biraz rahatlarken, kulağındaki kulaklığı boynuna indirip, ortaya çıkardığı işe memnun bir bakış attı. Sağ yanındaki termostan kulplu cam bardağına tavşankanı çayı döktükten sonra, bacaklarını önüne doğru uzatıp sırtını meşe ağacının gövdesine yasladı. Gözlerini kapayıp mis gibi bahar kokusunu içine çekerken yüzünde huzurlu bir tebessüm can bulmuştu. Bir süre o şekilde kalıp, ruhunu çepeçevre sarmış huzurun tadını çıkararak çayını yudumladı. Ardından gözlerini açıp, elinde dumanı tüten bardağı dudaklarına yaklaştırıp sıcak çaydan son bir yudum aldı. İşte tam o sırada izlendiğine dair bir hisse kapıldı. Kafasını yavaşça kaldırıp önce evinin önüne baktı. Kimseyi göremeyince mavi gözleri karşı evi buldu. Bir süre ona izlenme hissini yaşatan gözleri arasa da kimseyi göremedi. Tam kuruntu yaptığını düşündüğü sırada gözleri onu buldu. Kollarını oturduğu balkonun demirlerine yaslamış, çenesini de o kolların üzerine dayamış esmeri gördüğünde kaşları çatıldı. O uzaklıktan bile ela gözlerin ağırlığını üzerinde hissediyordu. Niye onu izliyordu şimdi bu şerefsiz? Rahatsızca yerinde kıpırdanıp, anında bedeninden uzaklaşmaya başlamış huzuru geri alabilmek adına gözlerini esmerin suretinden çekip önüne döndü. Ellerini sarı saçlarına atıp huzursuzca karıştırdı. Üzerindeki gözlerin ağırlığı çok keskindi. Eline tekrar kağıt kalemini alıp, bir süre eskiz defterine anlamsız çizgiler çizse de baş düşmanı tarafından izlendiğini bilirken konsantre olması neredeyse imkansızdı. Kafasını hafifçe kaldırıp, kirpiklerinin arasından bir kez daha karşı eve göz attı. Hala oradaydı. Avını izleyen bir avcı gibi gözünü kırpmadan onu izliyordu sanki. Belki de yalnızca Gökmen'e öyle geliyordu. Belki de esmer olan yalnızca dalmıştı ama Gökmen izleniyormuş hissinden bir türlü kurtulamıyordu. Bir an için eşyalarını toplayıp eve girmeyi düşünse de o şerefsiz için keyfini bozmayı kendine yediremiyordu. Hışımla çimlerin üzerinden telefonunu alıp tuş kilidini açtı. Rehberine girip, liseye giderken tehdit mesajları göndermek ve canı sıkılınca küfür etmek için kaydettiği numarayı buldu. Mesajlaşma uygulamasına girip numarasını bulduktan sonra, istemsizce gözleri profil fotoğrafına takıldı. "Tipi bak hele, tipini siktiğim." diye homurdanıp, parmaklarını klavyenin üzerinde gezdirdi. Gökmen: Yeni hobin röntgencilik mi amına koduğumun uğursuz kara kedisi? Mesajı gönderdikten sonra kaşlarını çatıp, esmerin durduğu yere baktı. Biraz sonra esmer hareketlenip cebinden telefonunu çıkarınca, Gökmen de gözünü kırpmadan onun hareketlerini takip etti. Tam seçemese de mesajını okuyunca esmerin sırıttığını bilecek kadar onu tanıyordu. Biraz sonra telefonuna gelen bildirim sesiyle gözlerini yavaşça telefonuna indirdi. Arslan: Kanatların var diye gökyüzü tapulu malın mı Gökkuş? Okuduğu mesajla kaşları biraz daha çatıldı. Gökyüzüne mi bakıyordu sahiden? Ama kafası aşağı dönüktü... Gökmen: At yalanını sikeyim inananı. Gökyüzü ne zamandan beri benim evimin bahçesinde? Mesajı hızlı hızlı yazıp gönderdikten sonra kafasını kaldırıp, mavilerini bir kez daha Arslan'a çevirdi. Arslan mesajına bakmadan önce cebinden bir şey çıkarıp bir süre oyalandı. O, dudaklarının arasına bir dal koyup ucunu tutuşturunca Gökmen sigara yaktığını anlayıp yutkundu. Nikotinsizlikten eli ayağı titriyordu resmen. Ailesi sigara konusunda aşırı katıydı. Abisi de, kendisi de sigara kullanıyordu ancak asla ev sınırları içerisinde sigara içmiyor, içemiyorlardı. Annesinin burnu radar gibi çalışıyor, sigara kokusunu anında alıyordu. Önce saatlerce söyleniyor, akşam gelir gelmez de babalarına ispiyonluyordu. İki yaşını başını almış delikanlı, babalarından çocuk gibi fırça yemeyi kendilerine yediremedikleri için yıllardır ev sınırları içerisinde sigara içmiyorlardı. Gökmen, ya evde herkes uyuduktan sonra balkonuna çıkıp içiyordu ya da evden çıkıp, evinin 200 metre ilerisindeki parkta, sıcak-soğuk, yağmur- çamur demenden ihtiyacını giderip evine öyle dönüyordu. Sonuç olarak esmerin yaktığı sigaranın hayali kokusu burnuna dolmuş, vücudu nikotiinnn naraları atmaya başlamıştı. Dudaklarını sertçe yalayıp, ağzının içinde homurdanırken gelen mesajla bakışlarını telefonunun ekranına çevirdi. Arslan: Ne çizdin? Kaşları şaşkınlıkla havalandı. Sorusunu görmezden gelerek resmen izlediğini kabul etmişti de, bu mal şimdi niye durup dururken onu izliyordu ki? Gökmen: Beni izlediğini kabul ediyorsun yani? Amacın ne lan senin? Arslan: Ne çizdin Gökkuş? Söyle, merak ettim. Gökmen sinirlendiğini hissediyordu. Kaşları çatıldı. Yüzündeki kemikler belirginleşene kadar dişlerini sıkıp, kısılı gözlerini Arslan'ın olduğu yere dikti. Siniri, esmerin hadsizliğine, aymazlığınaydı. Gökmen: Ebenin amını çizdim birader, gelip bakmak ister misin? Arslan: Olur :D Bekle iniyorum aşağı. Gökmen'in gözleri büyüdü. Kafasını hızla kaldırıp karşı eve bakınca esmerin balkon kapısının ardında kaybolduğunu görünce sesli bir küfür etti. Yapamazdı canım. Değil bu bahçeye adım atmak, bahçe kapısının önünden bile geçse canından olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını o da en az kendisi kadar biliyordu. Arslan'ın evinin demir kapısının kapanma sesini duyunca, eli ayağa birbirine dolaştı. Aceleyle ayaklanırken, ayağındaki bahçe terliklerini umursamadan bahçe kapısına doğru fırladı. Evinin açık camlarına kaçamak bir bakış atıp bahçe kapısından çıkarken kalbi korkuyla boğazında atmaya başlamıştı. Arslan evlerinin bahçesine adım atarsa babası esmer delikanlıyı vururdu. Ciddi ciddi vururdu. Şaka değil, mecaz değil, ironi hiç değil. Salonun ortasında, şık koltuk takımlarının üzerinde asılı duran av tüfeğinin orada olmasının tek nedeninin olur da bir gün Akınallar canına susarsa diyeydi. Ve anlaşılan Akınallardan biri sonunda canına susamıştı. Bahçe kapısından çıktığı anda duyduğu gıcırdama sesiyle gözleri kendi evinin camlarından karşı evin bahçe kapısına döndü. Yüzünde gevşek bir gülümsemeyle kara saçlarını arkaya yatırıp, "Ben gelirdim ya, zahmet etmeseydin Gökkuş." diye bağıran geri zekalıyla Gökmen kulaklarına kadar öfkeyle kızardı. Hızlı adımlarla iki ev arasındaki dar alanı geçip, Arslan'ın bir metre önünde durdu. Arkasına temkinli bir bakış atıp, sert bakan gözlerini Arslan'ın keyifli karalarına çevirdi. "Canına mı susadın Arslan?" dedi dişlerinin arasından. "Sen ölmeyi bayılmak mı sanıyorsun embesil herif?" Arslan, dilini alt dudağında yavaşça gezdirip sırıtışını genişletti. "Sen gel dedin, ben de geldim. Neye sinirlendin bu kadar, hiç anlamadım." dedi omuzlarını silkerken. Gökmen gülse mi, karşısındaki gevşeğe kafa göz dalsa mı, yoksa arkasına yaslanıp çayını yudumlarken babasının Arslan'ı vurmasına izin mi verse bir türlü karar veremediğinden yüzünde ebleh bir ifadeyle karşısındaki herife bakakaldı. "Neyse, hadi göstersene ebemin amını. Çok merak ettim lan." diyerek ellerini üzerindeki kapüşonlunun ceplerine sokup Gökmen'e doğru birkaç adım atınca, sarışın delikanlı daha fazla dayanamadı. Aralarındaki iki adımlı mesafeyi kapatıp, Arslan'ı yakasından kavradı. Yüzünü Arslan'ın yüzüne yaklaştırıp, dişlerinin arasından öfkeyle boğuklaşmış sesiyle konuştu. "Senin canın sikimde değil ama ellisinden sonra babamın hapse düştüğünü görmeye dayanamam. Canına bu kadar susadıysan git ecelini başka yerde ara Akınal, benim sabrımı daha fazla zorlama." Arslan'ın elaları Gökmen'in öfkeyle koyulaşmış mavileri arasında dolandı bir süre. Elalarında deliliğin o harlı ateşi vardı. Aklından sarışına yapmayı geçirdiği bütün absürt düşünceler o gözlerinde vuku bulan deliliğin eseriydi. Ancak hiçbirini gerçekleştirmeye yeltenmedi. Onun yerine her zaman yaptığı gibi genişçe gülümsedi. "Saatlerdir hiç sigara içememişsindir sen şimdi, sinirlerin ondan gerilmiş bu kadar bence. Vereyim mi bir dal? Hararetini alır." dedi sakin bir sesle. Sesini duyanlar sanki yakasına öfkeyle yapışılmamıştı, saçları şefkatle okşanmış sanırdı. Gökmen'in dudakları şaşkınlıkla aralanırken, bir an için ne tepki vereceğini bilemedi. Mavi gözleri, kendisinden birkaç santim uzun esmerin elalarında takılı kalırken, "Sen harbi sorunlusun." diye mırıldanıp, tuttuğu yakayı ittirerek bıraktı. Kafasını omzunun üzerinden çevirip, evinin pencerelerine bir bakış daha attı. 17 yaşındaki kardeşi Gökberk'in salonun camından sarkmış, çatılı kaşlarıyla onlara baktığını görünce bir el hareketiyle ona sorun olmadığını göstermeye çalıştı. Gökmen ve Göktuğ'un aksine, Akınalların evinde Gökberk'in yaşıtı yoktu. İki abisinin de gençlik yılları Akınalların kendileriyle yaşıt oğullarıyla mücadele ederek, nefretlerini kusarak geçtiğinden onları kıskanıyordu. Aile öğretisiyle yüreğinde büyümüş Akınal kini ve nefreti hep içinde patlıyordu. Bu nedenle ne zaman bir olay olsa soluğu abilerinin yanında alıyordu. Gökmen gelmemesine dair bir işaret vermese muhtemelen soluğu abisinin yanında alır, Arslan'a bir yumruk sallamak için fırsat kollardı. O suratını asıp, evin içine dönünce Gökmen de bakışlarını tekrar Arslan'a çevirdi. Bir süre ikisi de çıt çıkarmadan bakıştılar. Arslan'ın kara delikten hallice olan ela gözleri onu içine çekmeye başlayınca, Gökmen bir elini aralarına uzatıp, "Ver." dedi sinirle. Sigarası arabanın torpido gözünde kalmış ve arabayı da o sabah Gökmen'in dersi olmadığı için abisi almıştı. Düşmanından sigara almaktan gram gocunmayacaktı çünkü teklifi esmer olan yapmıştı. Arslan, önce önüne uzatılan ele, ardından sarışının ciddi ifadesine anlamaz bir bakış attıktan sonra dudaklarını yalayıp piç bir sırıtış takındı. "Burada mı?" diye sordu, kirpiklerinin altından elalarını Gökmen'in kısılı mavilerine dikerken. Gökmen, kafası karışmış bir şekilde ona bakınca devam etti. "Teşhirci diye içeri alırlar bizi Gökkuş, istersen şöyle tenhaya geçelim, orada veririm eline." Gökmen, duyduklarını önce algılayamadı. Sonra kafasının üzerinde yanan ampulle o gün bilyonuncu kez sinirden kıpkırmızı kesildi. Elleri bir kez daha Arslan'ın yakalarını bulurken, "Bana bir kez daha... sadece bir kere daha böyle sikik imalarda bulunursan, ahtım olsun seni öldürürüm Arslan." dedi dişlerinin arasından, nefretle. Sesindeki nefret öylesine bariz, öylesine yoğundu ki karşısındaki esmerin bir an için dili tutuldu. "Gökmen ne oluyor oğlum orada?" diye bağıran sert sese rağmen ikilinin gözleri birbirinden ayrılmadı. Nefretle bakıp, öfkeyle birbirlerinin nefeslerini solumaya devam ettiler. Arslan sonunda yakasındaki elleri sertçe tutup, bulundukları alandan kopardı. "Öldürmezsen adam değilsin Pekdemir." dedi, sarışının sesindeki nefretin bir benzeriyle. Avucunun içindeki bilekleri ittirerek bırakırken, elaları hala mavilerdeydi. "Ama haberin olsun, benim de bir ahtım var ve o ahtı gerçekleştirmeden ölmeyeceğim." "Gökmen!" diye gürleyen babasının sesiyle, Arslan, Gökmen'e son bir bakış atıp arkasını döndü. Hızlı ve öfkeli adımlarla evinin bahçesine girip, bahçenin demir kapısını sertçe kapattıktan sonra hız kesmeden evine girdi. Gökmen onun arkasından bakarken öfkesinin yanına bir miktar merak tohumları ekilmişti. Acaba esmerin ölmeden gerçekleştirmeye ant içtiği şey de neydi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD