KAFASI KENDİNDEN BİLE GÜZEL

2337 Words
Taksiden inen delikanlı, nesneleri çift hatta 3-5 gören gözleriyle cebinden cüzdanını çıkarıp, "Kaç para verem abijim?" dedi ağzının içinde kelimeleri yuvarlayarak. "70TL tuttu birader." dedi taksici, dikiz aynasından götü başı dağıtmış gence ters bakışlar atarken. Herif tüm yol boyunca sarhoş ağzıyla, kelimeleri yuta yuta, leş gibi rakı kokan nefesini arabanın içine sala sala şarkı söylemişti ve yol biraz daha sürse Allah yarattı demeden pata küte girişip, arabasından fırlatacaktı. "Yetmişşş." dedi paraları cüzdanından çıkarırken. Sonra kafasını aniden kaldırıp, kaşlarını çatarak iki koltuğun arasından adama doğru sarktı. "Abijimm kafamız kıyak diye bizi keklemiyorsun dimi sen?" "Tövbe tövbe. Taksimetre önünde, bak kardeşim istersen." dedi adam, bir eliyle dikiz aynasının üzerindeki taksimetreyi sinirle gösterirken. "Du bakayım." dedi Gökmen, gözlerini kısıp, ağzını bükerken siyah ekranın üzerindeki mavi sayıları görmeye çalıştı. "ÇÜŞŞŞ! Abijim burada 7700 yazıyor, ne yaptın, nereye getirdin bizi sen ya?" dedi kafasını ani bir hamleyle cama çevirip, doğru yere gelip gelmediğini kontrol edebilmek için yüzünü cama dayadı. Ancak önünü göremeyen delikanlı evini de göremedi. Taksici bıkkın bir nefes aldı. "Birader paramı verir misin artık? Çattık gece gece ya!" "Tamam abijim ya, ne kızıyorsun? Vereyim paranı. Kaç para tutmuştu abijim?" dedi tekrar kafasını cüzdanına eğerken. Adam sabır dileyen bir nefes aldı. "Kardeşim sen ver cüzdanını bana, ben alayım ücreti." diye homurdanıp, çocuğun elindeki cüzdanı çekip aldı. İçinden 70 TL alıp, cüzdanı çocuğa geri verdikten sonra, "İn hadi." dedi sert bir sesle. "İneyim tabii. Hayırlı ak-akşam- Bu akşam ölürüümmm beni kimseee tutamazzzzz. Sen bile tutamazsın yıldızlar tutamazzz..." Adam ön taraftan uzanıp, inmeyi unutan delikanlı için kapı kolunu çekip, ittirerek kapıyı açtı. "Hadi birader hadi, gece gece karakolluk edecek adam bizi ya!" "Yemedik arabanı be! İniyoruz!" dedi Gökmen, adamın sesi yüksek çıkınca o da sesini yükseltmişti. Taksiciyle karşılıklı sövüşe sövüşe sonunda arabadan inmeyi başardı. Adam gazı köklerken, o da megafon yapmak suretiyle ellerini dudaklarının iki yanına koyup, "Yürüüü anca gidersin, taaaş arabası!" diye arkasından bağırdı. Sonra zihnine aniden dolan şarkıyla parmaklarını şıklatarak yolun ortasında oynamaya başladı. "Yürüüüü anca gidersin. Güzel elbiseleri giyip kuşanacağım. Senin önünden geçip sana bakmayacağım..." Yorulunca öfleyerek durdu. "Nereye geldim ben ya?" dedi ağzını şapırdatıp, çatılı kaşlarıyla çevresine bir bakış atarken. Evin bahçesindeki meşe ağacını görünce, "Haa ev!" diye aydınlanma yaşadı. "Evlerinin önü boyalı direk, yerden yere vurdun sen beni felek..." diye yeni şarkısına geçiş yaparken, sarsak adımlarla bahçe kapısını yavaş olmaya çalışarak açtı. Metal kapının kilidini, işaret parmağını dudağına yaslayıp, "Şiştt, sessiz ol lan!" diye kilide söylenerek kapatırken, yerinde bir sağa bir sola sallanıyordu. O kafayla bile babasına yakalanmaması gerektiğini biliyordu. Sarsak adımlarla bahçeyi geçip, evin kapısına ulaştı. Kontrolsüz hareketlerle arka cebine ulaşıp anahtarını bulduktan sonra, gözleri görmediği için kapıya doğru eğilebildiği kadar eğilip, anahtarı yuvaya yerleştirmeye çalıştı ancak bir türlü deliği tutturamıyor, anca yüksek takırtı sesleri çıkarıyordu. Biraz sonra kilidi tutturdu ancak bu seferde anahtar bir türlü deliğe uymadı. "Hangi götüne koyduğum bozdu bu kilidi?" diye söylendiği sırada ağırlığını verdiği kapı aniden, hızlıca açıldı. Vücudu savrulup, gergin bir bedene yapışırken, anında "Babajımmm! Vallahi şu kadarjık iştim..." dedi işaret ve başparmağını birbirine yaklaştırıp ne kadar içtiğini gösterirken. Ağzına aniden kapanan elle, yalanlarını sıralamaya devam edeceği cümle yarım kalınca kafasını kaldırıp ağzına kapanan elin sahibine baktı. "Senin içeceğin rakıya sokayım ben Gökkuş!" diye dişlerinin arasından fısıldayan telaşlı sesi duyunca, görmeyen gözlerini kısıp sesin sahibini görmeye çalıştı. Gökmen, ağzındaki eli ittirip sonunda tanıdığı sesle kaşlarını çattı. "La kedi, senin benim evimde ne iş-" El tekrar ağzına kapanınca konuşamadı. "Burası benim evim, siktiğimin aptal sarışını. Seninki karşıda." dedi Arslan tekrar dişlerinin arasından fısıltıyla. Gökmen elinden kurtulmaya çalışıp, ağzındaki el yüzünden boğuk ve anlamsız ses dizisi olarak duyulan bir dolu küfür yüzünden avucunu çocuğun ağzına daha çok bastırdı. "Sus geri zekalı herif, sus! Öldürteceksin kendini!" diye fısıltıyla bağıran Arslan, omzunun üzerinden endişeli gözlerle evin içine bir bakış attı. O an, evdekilerden birinin seslerine uyanma ihtimaliyle kalbi korkudan boğazında atıyor, telaşlı zihni ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Sarışının kafasının bir dünya olduğu aşikardı. Kapıyı suratına çarpsa, evdeki herkesi uyandırana kadar rezillik çıkaracağına ve sonunda en iyi ihtimalle götüne iki-üç kurşun yiyeceğine emindi. Tutup kolundan kendi evine götürmeye kalksa, bu seferde kendi ailesini uyandırıp Arslan'ın canını tehlikeye atacaktı. Ne yapacağını bilemeyerek, ellerinin arasında çırpınan Gökmen'i umursamadan bir süre boşluğa bakıp, düşündü. En sonunda ağzını sarışının kulağına dayayıp, "Sakın sesinin çıkarma Gökkuş!" dedi. Sıcak nefesleri Gökmen'in kulağını huylandırınca, kulağını omzuna doğru kaçırıp, baygın bakan mavilerini Arslan'ın elalarına dikti. Arslan, elinin altındaki görüntüyle bir an için afallarken, "Uslu uslu beni takip ediyorsun şimdi, tamam mı?" diyerek daha sakin bir sesle devam etti. Gökmen, uysalca başını sallayınca onu tereddütle, ağzındaki elini çekmeden evin içine doğru yönlendirdi. Şu an belki de ikisinin birden ölüm fermanını imzalayacak bir şey yapıyor, Gökmen'i odasına götürüyordu. Ancak aklına bundan daha parlak bir plan gelmemişti. İkisinin de hayatta kalmasını sağlayacak tek mantıklı hareket buydu. Tek duası Gökmen'in yukarı çıkar çıkmaz sızmasıydı. Bir elini sarışının beline sarıp, boştaki elinin çocuğun hala bir şeyler söylemeye çalışan ağzının üzerine sıkı sıkıya kapamışken dubleks evin içindeki merdivenlere kadar ilerledi. Ancak kollarının arasındaki herif çırpınıp durduğundan, ağzına kapanan ele ardı ardına tokatlar indirdiğinden o dik merdivenleri ses çıkarmadan nasıl çıkacakları konusunda ciddi endişelere sahipti. Bıkkın bir nefes verip, kafası neredeyse göğsüne gömülmüş çocuğa ters bir bakış attı. "Ulan senin yüzünden huzurlu tek bir günüm geçmiyordu şimdi gecelerime de göz diktin hayvan herif." diye kendi kendine söylendi. Ardından yüzünü sarışına yaklaştırıp, baygın bakan mavilere dikti elalarını. "Sesini çıkarırsan o koca götüne bir tüfek dolusu mermi yersin Gökmen. Şimdi sessizce yukarı çıkacağız. Anladın mı?" Gökmen, ela gözlerden mavilerini çekemeden uyuşukça kafasını sallayınca Arslan'ın endişeli gözleri onun mavileri arasında dolandı. Yüzündeki sert ifade yerini yumuşak hatlara bırakırken, ela gözlerindeki öfkeli bakış da yerini hafif bir afallamaya bıraktı. Sarışının her konuda onunla zıtlaşmasına o kadar alışmıştı ki, sözünü uysalca onaylaması bir an için şaşırtmıştı. Gökmen'in belini sarmış kolunun tutuşunu sıkılaştırırken, önündeki dik merdivenlere bakıp, "Gazamız mübarek olsun." diye ağzının içinde mırıldanıp, sarışının ağırlığının çoğunu üstlenerek merdivenleri tırmanmaya başladı. Üç adımda bir düşme tehlikesi geçirerek de olsa sonunda merdivenleri bitirip, tekrar düzlüğe çıktıklarında Arslan nefes nefeseydi. Gökmen ise sonunda ağzındaki elin baskısının azalmasıyla, ağzındaki eli sertçe itip, "İmdaatt! Adam kaçırıyor-" diye bağırmaya başlamıştı ki Arslan büyüyen gözleriyle elini hızlıca sarışının ağzına kapadı. Abisinin odasından gelen tıkırtı sesleriyle küfür edip, neredeyse uçarak ve tabii ki çırpınan sarışını da kendiyle sürükleyerek, can havliyle koridorun sonundaki odasının kapısına ulaştı. "Arslan?" diye koridorun diğer ucundan seslenen abisinin sesini duyunca odasının kapısını açıp, Gökmen'i içeri fırlatıp, kapıyı arkasından sertçe kapadı. Tam zamanında yetişmişti çünkü bir saniye sonra koridorun ışığı yanmış, uykulu ve yarı açıkgözleriyle abisi Akın görüş açısına girmişti. Sırtını kapısına yaslayıp, sertçe yutkundu. Yuvalarını tehdit edercesine büyümüş gözleri ve korkulu ifadesiyle abisine bakıp, "E-efendim abi?" dedi içine kaçmış sesiyle. "Bir bağırtı duydum, sen miydin?" dedi esmer delikanlı ayaklarını sürüyerek kardeşine doğru ilerlerken. Yaslandığı kapının ardından gelen takır tukur seslerle gözleri büyüdü. "Bendim! Evet, ben bağırdım!" diye bağırdı. Abisi onun sesiyle yerinde sıçradı. "La ne bağırıyorsun deli deli manyak herif!" dedi sinirle. "Kusura bakma abi, sesimi ayarlayamadım bir an." dedi sertçe yutkunurken. "Tövbe tövbe, bu da kırdı kafayı iyice." diye homurdandı Akın. "Git zıbar Arslan. Valla bak babam kalkarsa yersin fırçayı." "Yatıyorum şimdi ben de. Hadi allah rahatlık versin abim." dedi arkasındaki kapı kolunun indirilmeye çalışıldığını anlayınca gözleri bir kez daha büyüdü. Bir eli jet hızında kapı kolunu tutup, tüm gücüyle aşağı indirilmesini engellerken, "Hadi sana da. " diyen abisini kafasıyla onayladı. Abisi söylene söylene arkasını döndüğü an jet hızıyla odasının kapısını açıp, kapı ağzındaki delikanlıyı içeri itti. Ne olur ne olmaz diye, durduğu yerde iki yana sallanan delikanlının ağzını tekrardan bir eliyle kapadı. Anında kollarının arasında çırpınmaya başlamış sarhoş deliyi kapattığı kapıya yaslarken, yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı. Hissettiği gerilimle hızlanmış nefesleri sarışının yüzünde can verirken, öfkeyle kısılmış elalarını mavi gözlere dikti. Biraz sonra abisinin odasının kapanma sesini duyunca, elini kararsızca çocuğun ağzından çekip, kafasını onun yanından kapıya dayadı. "Yemin ederim on dakikada on yıl yaşlandım anasını satayım." dedi hızlı soluklarının arasında. Resmen kan-ter içinde kalmıştı. Gökmen ise o anda, burnuna dolan kokuyla sakinleşmişti. Burnunu yavaşça kokunun en yoğun geldiği yere doğru ilerletip, burnunu sıcacık nemli alana dayadı. İçine derin bir nefes çekti. "Bahar gibi kokuyor." dedi harfleri yutarak. "Çok güzel." Arslan boynuna dayanan burunla, karanlıkta görmeyen gözleri kapısına dikili öylece kala kaldı. Gökmen'in kolları sıkı sıkıya beline dolanıp, boynundan tekrardan derin bir nefes çekilince olduğu yerde titredi. Sakinleşmeye başlamış nefesleri tekrar hızlanırken, içine titrek bir nefes çekti. Ne oluyordu lan? "Ne pismiş bunun da sarhoşluğu..." diye kendi kendine söylense de sertçe yutkunmaktan kendini alamadı. Sakinleşmek için gözlerini sıkıca kapasa da boynunu gıdıklayan nefesler buna mani oluyordu. "Gökkuş..." dedi, şimdi boynuyla omzu arasındaki o boşluğa yüzünü gömmüş, derin derin soluyan çocuğa. "Gel uyutalım seni. Sabaha seninle uğraşacak enerji lazım bana." dedi, beline dolanmış kolları çözüp, bir adım geri çekildi. Gökmen'in baygın bakan gözleri onun gözlerini bulunca ansızın sertleşti. "Lan kedi, odamda ne işin var senin?" dedi sert bir sesle. Arslan gülse mi ağlasa mı bilemedi. "Harbi zeka geriliği var sende sarı. Ulan içince balık hafızalı olanı da ilk defa görüyorum anasını satayım." dedi kafasını bir yana eğip, gülerken. "Balık." dedi Gökmen, gözleri kısılıp, boşluğa odaklandı. Ardından iki elinin avuç içlerini yavaşça bitiştirip, "Kırmızı balık gölde, kıvrıla kıvrıla yüzüyor. Balıkçı Hasan duruyor, oltasını atıyor..." diyerek şarkı söylemeye başladı. Bir yandan da olduğu yerde vücudunu kıvırarak, söylediği çocuk şarkısına hayat veriyordu. Arslan bu görüntü karşısında önce dondu kaldı. Ardından kendini tutamayarak kahkahalara boğuldu. Gökmen onu takmadan şarkısını söyleyerek balık taklidi yapmaya devam ederken, o da sesi çok çıkmasın diye dudaklarını ısıra ısıra yerleri yumruklaya yumruklaya gülmeye devam etti. Sonunda sakinleştiğinde karnını tutarak hohlarken, diğer eliyle gözünden akan yaşları sildi. Kafasını kaldırıp, olduğu yerde sallanarak onu izleyen sarışına baktı yüzünde bir gülümsemeyle. "Çok güzel gülüyorsun lan. Bir daha gülsene." Arslan'ın yüzündeki sırıtış genişledi. "Sen harbi harbi bana yavşıyorsun şu an." Gökmen omuzlarını silkti. Bir elini havaya kaldırıp, "Yooo orada duracaksın." dedi ciddi ciddi. "Biz helalimiz olmayana yavşamayız gardaş." Havadaki elini sertçe göğsüne vurup, kafasını bir yana eğdi. Tek gözünü kırpıp, "Kıpsss." diye de bitirdi sözlerini. "O zaman çok şükür." dedi Arslan yerinden kalkarken. Gökmen kısılı gözleriyle yerden kalkan kalıplı adamı şöyle bir süzdü. Üç tanelerdi. Üçü de çok yakışıklıydı. " Vazgeçtim lan, gel buraya..." dedi Gökmen onu ensesinden yakalarken. "Öpüşelim." Arslan dudaklarına doğru taarruza geçmiş dudakların üzerine bu gece yüzünce kez elini kapadı. "Orada duracaksın Gökkuş." dedi sert bir sesle. "Sarhoşlarla öpüşmüyorum, ayıkınca gel." Gökmen, ağzındaki eli itip, "Sarhoş." dedi, ardından gözleri tekrar boşluğa daldı. Arslan'dan biraz uzaklaşıp, bir elini havaya kaldırdı. "İçkiii nedir bilmezdim, şimdi bir sarhoşş oldum." Arslan, elini alnına vurup kıkırdadı. Ardından aynı eli Gökmen'in alnına vurup, "Orası sarhoş değil, ayyaş mankafa." dedi. Gökmen, alnına aldığı darbeyle, "Vurun be! Düşene bir de siz vurun be!" diyerek iyice drama bağlayınca Arslan, artık Gökmen'i yatırması gerektiğine karar verdi. Çocuğu kolundan tutup yatağına sürükledi. Göğsünden ittirip, yatağa oturmasını sağladıktan sonra, bacaklarının arasında durup ona doğru eğildi. "Kaldır kollarını." dedi Gökmen'in leş gibi kokan, kirli tişörtünün uçlarını tutarken. Gökmen ona söylenileni ikiletmeden yaptı. Biri onunla otoriter bir ses tonuyla konuşunca dinlemesi gerektiğini düşünüyordu. Arslan, Gökmen'in tişörtünü tek çırpıda çıkarıp kenara attı. Yüzünü tekrar Gökmen'e döndüğünde gördüğü görüntüyle birkaç saniye için apışıp kaldı. Önünde sarı saçları birbirine girmiş, baygın mavileri Arslan'ın üzerinde gezen, yarı çıplak sarışına bakarken kalp atışlarının hızlanmaya başlamasıyla bir şok dalgasıyla sarsıldı. Bir elini kalbine götürürken, kafasını kalbine doğru eğip, hesap sorar gibi "Ne oluyor lan sana?" dedi sert bir sesle. Gökmen," Ne oldu sana, ne oldu böyle, nerde o eski taş fırın erkeği, bir anda oldun light erkeği! " diyerek aklına yeni düşen şarkıyı söylemeye başlayınca, Arslan hızlanan kalp atışlarını görmezden gelip sarı saçların üzerine sert bir tokat geçirdi. "Değiştir mi oynuyorsun amına koduğumun salağı?" diyerek hıncını ondan çıkardı. Gökmen yediği tokatla yatağa devrilirken minik bir inleme bırakınca, Arslan'ın gözleri büyüdü. Çok garip şeyler oluyordu. O minik inleme niçin kasıklarına doğru ani bir kan akışına sebep olmuştu lan şimdi? Kocaman olmuş gözleri bu sefer erkekliğini bulurken, "Ulan iyice ayarlarımız bozuldu galiba." diyerek kendi kendine söylendi. Yatağa devrilen Gökmen, dirseklerinin üzerinde doğrulup yediği tokatla alnına dökülmüş sarı tutamlarının arasından Arslan'a kötü bir bakış attı. Ancak karşısındaki görüntü öylesine hoşuna gitmişti ki, anında neye sinirlendiğini unuttu. "Şişt kedi..." dedi sarhoş ağzıyla. Arslan'ın bakışları ona dönerken, alt dudağını yavaşça yalayıp, "Tırmalasana beni." dedi, dudaklarına çapkın bir gülümseme yerleştirirken. Arslan sertçe yutkundu. Mavi gözlerdeki kararmış bakış, hala hızlı olan nabzının tamamen ritmini bozarken, "Gökmen, siktirme sarhoşluğunu, rahat dur. " dedi dişlerinin arasından. Gökmen'in gözleri iyice niyeti bozduğunu ayan beyan ortaya sererken, Arslan yatakta ona doğru eğilip, bir elini sarı tutamların arasından geçirdi. "Uyu Gökkuş, yoksa elimden bir kaza çıkacak." dedi, ciddiyetini anlasın diye sert bakan karalarını gece lambasıyla aydınlanan odada sarışının gözlerine dikti. Gökmen saçlarına giren parmaklarla gözlerini mayışık bir edayla kırpıştırdı. Yatakta elleri üzerinde yükselip, yüzünü Arslan'ın yüzüne yaklaştırırken, sıcak ve anason kokan nefesini esmerin dudaklarının üzerine bıraktı. "Ben de onu istiyorum ya." dedi tahrik etmeye çalışan bir fısıltıyla. Ancak kesinlikle başarılı değildi. Özellikle sözcükleri yutarken. Ancak Arslan o fısıltıdan etkilendi. Nefesleri boğazına dizildi. Kasıklarını ateş bastı. Yine de sabah Gökmen'in bütün bunları hatırlayacağının bilincinde, "Kuş eti sevmiyorum ben Gökkuş, başka kapıda dene şansını." diyerek uzaklaştı. Kaşları çatılan çocuğu bir kez daha kafasından sertçe ittirip yatağa düşmesini sağlarken, titreyen ellerini görmezlikten geldi. "Uyu Gökmen." dedi yataktan uzaklaşırken. Gökmen'in gözleri kapanırken, Arslan'ın altındaki görüntü karşısında nefesi kesildi. Bu oluyor olamazdı. Cidden olamazdı. "Senin ağzına sıçayım ben sarı." dedi nefes nefese ve sert bir sesle. Altında uzanan, mızmızlanan ve sızmak üzere olan çocuk, onun sözlerini anlaşılmaz birkaç mırıltıyla cevap verince azrailini görmüş gibi bir hızla yataktan uzaklaştı. Can havliyle kendini küçük balkonuna atarken titreyen ellerini yolmak ister gibi hırsla kara saçlarından geçirdi. "Hay sıçayım..." dedi şokla büyümüş gözleri kabarmaya yüz tutmuş kasıklarına giderken. Nefesleri hissettiği şaşkınlık ve telaşla birbirinin peşi sıra hızlı hızlı aralık dudaklarından dökülürken, bir an için ne yapacağını bilemedi. Ardından sakinleşme umuduyla balkonundaki ahşap masanın üzerine attığı sigara paketine ulaştı. Dudaklarının arasına bir dal yerleştirip, kendini yığılır gibi plastik sandalyeye bırakırken gözleri tam kendi balkonunun karşısındaki Gökmen'e ait balkonun karanlık camlarına dikildi. Sigarasından çektiği derin nefesi dudaklarından yavaşça salarken, gözleri tekrardan kasıklarını yokladı. Hafifçe kabarmış üyesine bir süre çatık kaşlarla baktıktan sonra, yüzünü sertçe sıvazlayıp, başını geriye atarak oturduğu sandalyede yayıldı. "Bir kuş etine meyletmediğimiz kalmıştı zaten amına koyayım." diye kendi kendine kederle söylenirken, biraz önce içeride verdiği tepkilerin tek seferlik olmasını umdu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD