PENCEREMDEN UÇ, PENCERENE KON

3820 Words
Onu uykusundan uyandıran şey susuzluktu. Dilinin damağına yapıştığını ve bütün organlarının cayır cayır yandığını hissederek yorgun gözkapaklarını güçlükle araladı. Anında gözlerine hücum eden parlak ışıkla, minik bir sızlanma nidası çıkarıp, bir kolunu gözlerinin üzerine siper etti. "Güneşini sikeyim!" diye homurdandı çatallaşmış sesiyle. Bir dakika kadar kolunu yüzünden indirmeden sızlandı. Ardından kolunu temkinli bir şekilde indirip, gözlerinin ışığa alışması için gözlerini bir süre mayışık bir şekilde kırpıştırdı. Boğazındaki kurulukla ağzını şapırdatıp, dudaklarını yalarken, bir eliyle komodinin üzerinden hiç eksik etmediği sporcu tipi suluğunu almaya yeltendi. Ancak elini attığı yerde değil suluk, komodin bile yoktu. Sarı kaşları anlam vermeye çalışır gibi çatıldığı sırada tembel hareketlerle yerinde doğruldu. Bir elini dağılmış sarı tutamlarına atıp karıştırırken boş bakan gözleri tekrar suluğunu bulmak umuduyla yatağın sol tarafına kaydı. Suluk yoktu. Komodin yoktu. Yalnızca duvara dayanmış kahverengi klasik bir gitar vardı. Çevredeki iletiler, akşamdan kalma olan zihninde oldukça geç anlam kazandığından boş gözlerle odayı incelemeye devam etti. Kendi odasında tuvallerinin ve şövalelerin dizili olduğu yerde 72 ekran bir LCD TV ve kabloları birbirine dolanmış oyun konsolları vardı. Duvarlar, birkaç sene önce kendi elleriyle yaptığı grafiti ve sürrealist resimlerden yoksun, el değmemiş bir beyazdan ibaretti. Burası kesinlikle onun odası değildi. Sonunda beynine zuhur eden bilgi akışıyla gözleri ansızın kocaman oldu. Büyümüş gözleri açık pencereden süzülen rüzgarla azıcık üşüyen çıplak gövdesine kaydığı sırada hemen yan tarafından gelen sakin nefes alış verişleri duyumsadı. Kafasını korkuyla hızla yan tarafına çevirdiğinde yastığa gömülmüş tanıdık suratı görmesiyle başından aşağı kaynar sular dökülmesi ve kendini telaşla yataktan atmaya çalışması aynı saniyede gerçekleşti. Sarsak hareketlerle kalkmaya çalıştığı yataktan, dolandığı çarşafı fark etmediğinden çarşafla beraber yeri boylaması bir oldu. Kalçası parke zeminle gürültüyle buluşurken, canının acısını duyumsamadan, "Ha siktir oradan lan!" diye bağırdı. Onun çıkardığı gürültülerle Arslan, tavşan uykusundan yavaşça uyandı. Birkaç saniye ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bomboş bakan ela gözlerini kırpıştırsa da bir saniye sonra, yeri boylamış, yüzünde bir dehşet ifadesiyle ona bakan sarışını görüp anında ayıldı. Dudakları alaycı bir sırıtışla kaplanırken, uykulu gözlerinden birini kısarak tek dirseğinin üzerinde doğruldu. Bir eliyle boynunu ovuştururken, "Günaydın bebeğim." diye mırıldandı boğuklaşmış sesiyle. Sözleriyle Gökmen'in gözbebekleri titreyip, dudakları aralanırken daha büyük bir şokun içine yuvarlanırken buldu kendini. Bebeğim mi demişti o? Yok yok, beşiğim demiştir canım, ne bebeği? Arslan, onun uzun süre daha o şok halinden kurtulamayacağını fark edip, yüzündeki sırıtmayı bozmadan oturur pozisyona geçip, çıplak gövdesini Gökmen'in gözüne sokmaya çalışır gibi rahatça gerindi. Ela gözleri, bir kez daha hala kımıldamadan, hatta nefes almadan ona bakan sarışına dönerken, "Dün geceden sonra öğlene kadar uyursun diye tahmin etmiştim, erkencisin baya." dedi. "Ne oluyor lan burada?" dedi Gökmen, sonunda kendine gelirken. "Ne anlatıyorsun lan sen?" Onun yükselen sesiyle Arslan hızla yatağından ayrıldı. Gökmen onun yalnızca baksırdan ibaret olan bir pijamayla yataktan çıkmasıyla yüreğini kaplayan endişe ve korkuyla bir kez daha afallarken, Arslan uyuşuk adımlarla gidip tam onun önünde durdu. Ela gözleri sarışının şişmiş ve kızarmış mavi gözlerinde gezinirken, kaşlarını kaldırıp, "Dün gece kapıma dayandın Gökkuş, hatırlamıyor musun?" diye sordu. Gökmen'in zihni o an için bomboştu. Hayal meyal Uygarların evinden çıktığını hatırlıyordu ancak gerisi bölük pörçük, bulanık anlardan ibaretti. Sertçe yutkundu. Ancak yiğitlikten ödün vermeyerek, "Yalan söyleme lan!" diye gürledi. "Ulan, susuzluktan ölecek olsam bir damla su için bile kapını çalmam ben senin!" Arslan'ın dudakları alayla kıvrılsa da, gözlerindeki bakış buz gibiydi. "Demek ki, bilinçaltın seninle aynı fikirde değil sarışın. Kollarını boynuma dolarken, dudaklarıma yapışmaya çalışırken kim olduğumun da gayet farkındaydın." Neşeden uzak, alaycı bir kıkırtı bırakıp, biçimli kaşlarını havaya kaldırdı. " Harbi lan, bu kadar mı yokluktasın?" Sözleri, Gökmen'in zihninde bölük pörçük, hayal meyal bulanık birkaç sahnenin canlanmasına neden oldu. Hatırladıklarıyla gözleri büyürken, sertçe yutkundu. Dudakları birkaç kez açılıp kapandı ancak tek bir ses çıkmadı. Yanakları dün geceki tavrının utancıyla hafifçe kızarırken, büyümüş gözlerini Arslan'ın keskin elalarından kaçırıp en yakınındaki obje olan gitarına dikti. Arslan, onun bir yıkımın eşiğinde gibi gözüken yüz ifadesine keyifle baksa da, oynadığı oyunu uzatmamaya karar verdi. Zira, Gökmen dün gece körkütük sarhoştu ancak kendisi tamamıyla ayıktı. Yani biraz önce sıktığı yalandan zararlı çıkacak olan oydu. Gökmen girdiği şoktan çıkınca elbette bunu fark edecek, oklar yok yere Arslan'a dönecekti. Bu sebeplerle keyifli bir kıkırtı bırakıp, "Şaka lan şaka, korkma bu kadar. Bir bok olmadı aramızda." dedi. Gözlerini Gökmen'in bir ümitle, jet hızında ona dönen dehşet içindeki mavilerine dikip, "En son kırmızı balık gölde şarkısını söyleyerek yaptığın balık taklidinden sonra sızdın kaldın Gökkuş." Yüzüne hin bir sırıtış yerleşti. "Ulan, yıllardır kuş kuş deyip duruyoruz, meğer içinde bir balık yaşıyormuş." Gökmen, onun alayını umursamadan emin olmak ister gibi bir süre esmeri süzdü. Onun rahat ifadesiyle bir eli istemsizce kalbine giderken, derin bir nefes verdi. Arslan'la cinsel bir birliktelik yaşamaktansa balık taklidi yapıp rezil olmayı tercih ederdi. Yine de elindeki kötünün iyisiydi. Baş düşmanına rezil olmuş, ağzına malzeme vermişti. Ve bu rezilliğinin önündeki bir on yıl ısıtılıp ısıtılıp önüne sunulacağına emindi. Düşünceleriyle yüzünü ekşitip, boğazını rahatsızca temizledikten sonra, "Niye aldın beni içeri lan?" dedi kaşlarını çatarak. Harbi, hadi kendisinin kafası kıyaktı, ne yaptığını bilmiyordu. Bu piçin derdi neydi? Ne diye onu odasına kadar çıkarmıştı? Arslan, gece boyunca kendi düşünceleri içinde kıvranmış, bir sağa bir sola dönerek yanındaki sıcak bedeni olabildiğince görmezden gelmişti. Sarışının horultuları da cabasıydı. Sonuç olarak uykusuzluktan ela gözlerinin kenarları kızarmış ve kaşınıyor, vücudunun her yanı bir kamyon dayak yemiş gibi ağrıyordu. Gökmen'e cevap vermek yerine ihtiyaçla kollarını omuzlarından sırtına doğru atarak gerinirken, ağzını yaya yaya esnedi. Gökmen'in bakışları istemsizce onun kasılan göğüs kaslarında ve heybetli çıplak bedeninde gezindi. Şerefsizin vücudu çok iyiydi. Ondan bu kadar nefret ediyor olmasaydı, ağzının suyunu akıtıyor olurdu. O, yutkunup gözlerini yarı çıplak bedenden kaçırırken, Arslan sonunda ona cevap vermeye karar verdi. "Gece anahtarınla bizim kapıyı açmaya çalıştın Gökkuş. O sırada balkonda sigara içiyor olmasaydım, şu an hastanede hala ağlaya ağlaya götündeki mermilerin çıkarılmasını bekliyor olurdun." dedi bir elini ensesine atıp, boynunu iki yana doğru bükerek kıtlatırken. Felaket tutulmuştu. Ve tek sebebi önündeki ayyaş sarışındı. Kaşları bu gerçekle çatılırken, ağzının içinde homurdandı. Şu iti postalayıp, bir an önce deliksiz bir uyku çekmek istiyordu. Gökmen ise ne diyeceğini bilemedi. Böyle bir durumda teşekkür etmesi gerekiyordu ancak o kelimeler Arslan'a kurulacağı zaman diline ağır geliyor, dudaklarını kitliyordu. Bu esmerin onu ilk kurtarışı, ya da ilk yardımı değildi. Çocuklukları, ergenlikleri ve gençlikleri karşı karşıya da olsa birlikte geçmiş ve esmer bugün olduğu gibi birçok sefer onun götünü kurtarmıştı. Lisedeyken kopyadan enseleneceği zaman, okuldaki ülkücülere dalaştığı zaman, okulun arka kapısındaki demirlerden kaçmaya çalışıp da bacağını kırdığı zaman... Hatta babasına yakalanmamak için evin köşesinde hızlı hızlı sigara içerken Arslan defalarca uyarıcı ıslıklarla kıçını kurtarmıştı. Ancak Gökmen bu zamana kadar ona bir kere bile teşekkür etmemiş, onun yerine benzer yardımlarla onun kıçını kurtararak kendince boynuna dolanan borçları ödemişti. Bu sefer ki yardımı için de teşekkür etmeyecekti. Elbet, Arslan'ın da canının tehlikeye düşeceği durumlar olacaktı. Gökmen yine öyle bir anda borcunu öderdi, olur biterdi. Laf kalabalığının lüzumu yoktu. Yerinde huzursuzca kıpırdandığı birkaç dakikanın ardından yavaşça ayaklandı. Bacaklarına dolanmış yorgandan sağa sola sallandığı birkaç beceriksiz hareketin ardından kurtulduktan sonra siyah yorganı yatağa fırlattı. Darmaduman olmuş sarı saçlarını bir eliyle karıştırırken, yerde gezinen gözleri kaçamak bir şekilde Arslan'ı buldu. Anında gözleri ela gözlerle buluşunca, gergin ifadesini saklamak için boğazını temizleyip omuzlarını dikleştirdi. "Bir tişört falan ver de siktir olup gideyim." dedi sert bir sesle. Arslan, kaşlarını kaldırıp, "Af buyur?" dedi alayla. Gökmen gözlerini devirip, "Böyle mi çıkayım evinden kara kedi?" dedi. Sesinden kendini ılımlı olmaya zorladığı fazlasıyla belli oluyordu. "Dün gece çıkardığını giy bir zahmet sarı. Siksen vermem sana tişörtlerimden." dedi Arslan kaşlarını çatarak. En takık olduğu şeylerden biri kıyafetleriydi. Öyle ki, bir ara kıyafetlerini abisinden kurtarmak için dolabına kilit taktırmayı bile düşünmüştü. Gökmen'in gözleri odanın içerisinde dolanıp, dün çıkartılan gri tişörtünü buldu. Üzerinde gördüğü kusmuk parçalarıyla yüzünü ekşitirken, "Ben de sikseler o tişörtü bir daha giyemem." dedi. Kaşlarını çatıp, mavi gözlerini ona ters bakışlar atan elalara dikti. "Yıkar, yarın getiririm. Cimrilik yapma da ver işte." Arslan ona çatılı kaşlarıyla bakmaya devam edince, Gökmen gözlerini devirip Arslan'ın dolabına ilerledi. Bu evden çıplak çıkardı çıkmasına da kendi evine tişörtsüz girmeye kalkarsa ya babasından ya anasından esaslı bir bağırtı yerdi. Ve çatlayan başı kesinlikle o bağırtıyı işitecek kıvamda değildi. O, iki kapaklı dolabı açıp gözlerini jilet gibi ütülenip, askılara asılmış kıyafetlerde gezdirdiği sırada sol elinin bileği yakalandı. Esmer, tuttuğu bileği kendine doğru çektiğinde Gökmen yapıştığı çıplak göğüsle afallayarak burnunun dibindeki yüze bakakalmıştı. Burnuna dolan tanıdık kokuyla, dün gecenin bir anısı daha hortlayınca gözbebekleri titredi. 'Ha siktir!' dedi içinden, resmen dün gece bu kediye yürümüştü. Hem de ne yürümek! "Olmaz dediysem olmaz Gökmen. Lafımı ikiletme bana." dedi Arslan sert bir sesle. Sert ifadesi sarışının gözlerindeki şaşkın bir o kadar da alık bakışla yavaşça dağılırken, kaşları Gökmen'in şaşkınlığına anlam vermeye çalışır gibi havaya kalktı. Dudakları aralanıp ne olduğunu sorgulayacağı sırada kapısının hemen ardından gelen bağırtıyı duydu. "Arslan! Uyanmadın mı hala abicim, kahvaltıya bekliyoruz seni!" diyerek kapıyı tıklatan Akın'ın sesiyle ikisinin de gözleri aynı anda büyüdü. "Ha siktir!" dedi Arslan fısıltıyla. Uyandıklarından beri saatte hiç bakmamışlardı. Arslan uykusunu o kadar alamamış bir haldeydi ki, saatin daha erken olduğunu varsaymıştı. Ancak görünen o ki, ev ahalisinin uyanıp kahvaltıya oturacağı kadar olmuştu saat. "Arslan!" dedi Akın, kardeşinin kapısını bir kez daha tıklatırken. "Giriyorum bak içeri." Gökmen, korkuyla yutkunup, put kesme işine olduğu yerden devam ederken, Arslan dudaklarını aralayıp, "Uyandım abi, in sen, geliyorum." dedi hızlı hızlı. "İnmeden seninle bir şey konuşacaktım, müsaitsen giriyorum." dedi Akın. Kapı kolunu aşağı indirmişti bile. Kardeşi mahremi konusunda çok hassas olduğu için müsaade almadan içeri girdiği her seferde papaz oluyorlardı. Akın bu hassasiyetin sebebinin odasına gizli gizli aldığı kızlar ve püfür püfür içtiği sigaralar olduğunu bilse de kardeşine istediği alanı tanımaya özen gösteriyordu. Sonuçta kendisi de o yollardan geçmiş, aynı haytalıkları yapmıştı. "Eşhedu enna ila-" "Bir dakika!" dedi Arslan, gözlerini kapamış kelimeyi şahadet getiren malı, kendisine getirmek için kafasına bir tane geçirip, onu kapısı açık dolabın içine ittirdi. Alan dar, Gökmen ise 1.80'lik bir danaydı. Ancak ya oraya sığışacak ya da dün gece kalçasına buyur edemediği kurşunları biraz gecikmeli olarak buyur edecekti. "Gir içeri, sesini de çıkarma." dedi Arslan, fısıltıyla. "Balkona çıksaydım lan, buraya nasıl sığayım?" dedi Gökmen, sözlerinin aksine bir dizini dolabın tam ortasında raflar yerine yatay bir boruya asılı kıyafetlerin bulunduğu boş alana koyarken. Arslan, "Oldu amına koyayım, kendi evine reklam et bizi." diye fısıltıyla homurdanıp, onu sırtından ittirdi. Gökmen homurdana homurdana dar alana iki büklüm olarak sıkışır sıkışmaz, Arslan hızla dolabın kapaklarını üstüne kapayıp, derin bir nefes verdi. Dün geceden beri çilesi bitmek bilmemiş, gerilim üstüne gerilim yaşamaktan iflahı kurumuştu. "Ulan sarı, varlığın küllüyen zarar amına koyayım." diye homurdandığı sırada abisi ona bir kez daha seslendi. "Gel abi." dedi Arslan, dağılmış saçlarını geriye yatırıp, kurumuş dudaklarını yaladı. Akın, kapıyı aralayıp içeri girdiğinde kardeşini ve odasını baştan ayağı sürdü. Ortada herhangi bir dişi göremeyince, "Sigara mı içiyordun lan yine?" dedi kaşlarını çatarak. "Aynen." dedi Arslan, dikkat çekmemek için dolaptan uzaklaşırken. "Kahvaltıya inmeden bir tane yakayım dedim." "Aç karnına içmesene oğlum şunu." "Darlama abi sabah sabah." Akın kardeşinin tavrına kaş çatsa da, bir şey demedi. " Neyse bana da versene bir tane, benim paketi dün gece şerefsiz Necip ayakta götürdü. Amına koduğumun otlakçısı." diye homurdanmakla yetindi. "Balkonda paket, al içinden." dedi Arslan, arkasındaki dolaba kaçamak bir bakış atıp, birkaç adım daha uzaklaştı. Akın, kapısı açık balkona doğru ilerlerken, "Hayırdır, ne konuşacaktın benimle? Bir durum mu var?" dedi o sırada Arslan. Dün gece televizyonun önündeki pufun üzerine attığı kıyafetleri eline alırken. "Bugün dersin yoktu dimi lan?" Yarım kollu tişörtünü üzerine geçirip, yakasını düzeltirken, "Yok abi, boş günüm." dedi. Akın, paketten aldığı iki dalı kulaklarının arkasına yerleştirmiş, birini de dudaklarının arasına koymuş bir halde odaya geri girip, "Akşama doğru dükkana baksana birkaç saat." dedi. Ardından ağzındaki dalın ucunu tutuşturup, içine derin bir nefes çekip verdikten sonra devam etti. "Bakarız da..." dedi Arslan, tek gözünü kırpıp başını sallarken, "Hayırdır?" diye devam etti. Abisinin yüzünde beliren hin sırıtışla, gözlerini devirdi. Anlaşılan abisi yine itlik peşindeydi. Adam otuzuna merdiven dayamış ancak hala ergenliğini atlatamamıştı. Arslan onun götünü toplamaktan usanmıştı ancak adam bana mısın demiyordu. "Asu yengenle özlem gidereceğiz." Arslan, bıkkın bir nefes verdi. "Geçen hafta ayrılmamış mıydınız siz?" dedi, eşofmanını bacaklarından geçirirken. "Göktuğ'a kuyruk sallıyor demiyor muydun?" Akın'ın kaşları çatılıp, yüzü kasıldı. "O piç rahatsız ediyormuş onu, kızın suçu yokmuş." dedi sert bir sesle. Arslan abisinin sözlerine gözlerini devirdi. İkisi de öyle olmadığını, Asu'nun paylaşılamayan kadın durumuna düşmekten hoşlandığından Göktuğ'a yanaşıp durarak aralarındaki düşmanlığı kendi egosunu beslemek için kullandığını biliyordu. Ancak Akın ne bu gerçeği ne de Asu ile yıllardır birlikte olmasının sebebinin Göktuğ olduğunu bir türlü kabul edemiyordu. Dudaklarını aralayıp, neredeyse lise 1'den beri mütemadiyen abisinin suratına çarptığı bu gerçeği bir kez daha çarpacağı sırada kıyafet dolabındaki sarışının varlığını hatırladı. Onun ağzına laf vermemek adına dilini ısırırken, rahatsızca saçlarını karıştırıp, "İyi bakalım, bakarız dükkana da, çok geç gelme. 7'de bizimkilerle maç izlemeye gideceğiz." dedi. Akın aldığı olumlu yanıtla sırıtıp, dudaklarının arasındaki sigaradan bir nefes çekti. "Tamamdır abisinin aslanı, altı dedin mi dönmüş olurum. Sen öğleden sonra gibi gelirsin." Arslan, eşofmanının iplerini bağlarken, kafasını sallamakla yetindi. Abisi elindeki sigarayı, Arslan'a uzatıp, "Al şunu kökle, ziyan olmasın. İniyorum ben." dedi. Arslan, uzatılan sigarayı alıp dudaklarına yerleştirirken, "Tamam, ben de geliyorum bir beş dakikaya." diye mırıldandı, bir gözü istemeden dolabına kayarken. Tüm bu süreç boyunca, Gökmen, iki büklüm olduğu dolabın içinde kıpırdamamak için götünden ter akıtmış, kaşınan sırtıyla bir yumruğunu dişlerinin arasına sıkıştırıp, içinden bildiği bütün duaları ve küfürler sıralamış ve olur da abi-kardeşin daha sonra kullanabileceğim bir açığını yakalarım umuduyla tüm konuşmayı dikkatle takip etmişti. Kapının kapanma sesini duyar duymaz dolabın kapağını tekmeleyerek açıp kendini dışarı attı. Bir elini sırtına atıp deli gibi kaşırken, "Ananı sikeyim, dolabından uyuz kaptım sanırım! Pire mi besliyorsun lan içeride?" diye köpürdü. Arslan onun sırtına ulaşmak için verdiği mücadeleyle önce afallamış ardından dudaklarındaki sigaraya rağmen kapalı bir sırıtış takınmıştı. Gökmen hala homurdanarak sırtını kaşırken, sigarasından son bir nefes çekip, "Dolabın dibinde yün kazak vardı, onun üzerine denk gelmişsindir." dedi, dudaklarından ayırdığı sigarayla sırıtışı belirginleşmişti. Gökmen'in gözleri onun sırıtışına kayar kaymaz, kendini toparladı. Ellerini hala deli gibi kaşınan sırtından çekip, omuzlarını sırtına doğru gererek kaşıntıdan kurtulmaya çalışırken, kaşlarını çatarak, "Tişört ver." dedi. Bu sözler Arslan'ın gülümsemesini silerken, bezgin bir nefes verdi. Bu piçin inadını biliyordu. Sırf Arslan vermek istemiyor diye o tişörtü alana kadar evini terk etmezdi bu kuş beyinli. O elindeki sigarayı Gökmen'in eline tutuşturup, homurdana homurdana kapakları açık dolabının önüne giderken, Gökmen de eline tutuşturulan ortalık malı olmuş, iki Akınal'ın pis salyası değmiş, bitmek bilmeyen dala tiksinen bir bakış atıp, kül tablası bakındı. Balkonun açık kapısından gördüğü cam küllükle oraya adımlayıp, izmariti içine attı. Gözlerini küllükten kaldırıp, tedirgince kendi evine çevirdi. Manzara, kendi balkonunun manzarasıyla neredeyse aynıydı. Tek fark, bu sefer ters taraftan bakıyordu ezbere bildiği manzaraya. "Gel giy şunu." diye içeriden seslenen Arslan'ın sesiyle, kendi evine bakmayı bırakıp içeri girdi. Esmerin memnuniyetsiz bir ifadeyle uzattığı tişörtü alırken sırıttı. Sabah sabah güne Arslan'ın moralini bozarak başlamak yeni ve keyif verici bir deneyimdi. "Sırıtma Gökkuş, sırıtma, sabah sabah tepişmeyelim." dedi kaşlarını kaldırarak. Gökmen onun cümlesiyle daha çok sırıtarak aldığı tişörtü keyifle üzerine geçirirken, Arslan gözlerini devirdi. "Yarın o tişörtü bir güzel yıkıyorsun, ütülüyorsun, ayağıma kadar getiriyorsun." dedi. "Getiririz kedi, tatava yapma." dedi Gökmen, dağılan saçlarını düzeltirken. "Lan o değil de ben bu saatte nasıl çıkacağım amına koyayım?" dedi aklına yeni dank eden gerçekle. "Kanatların yok mu Gökkuş, penceremden uçup kendi pencerene konarsın artık." dedi Arslan, yüzünde geniş bir sırıtışla kendini yatağına bırakırken. "Yine çok komiksin amına koyayım. Resmen kahkaha tufanı. Gül gül öldüm sabah sabah." diye homurdandı Gökmen, gözlerini devirirken. Bu piçten komple nefret ediyordu da, ömrünün geri kalanında tek bir şeyden nefret etme hakkı olsa alaycılığını seçerdi. Adamın mekanında ona atarlanmanın pek akıl karı olmadığını bildiğinden verebileceği en naif tepkiyi vermişti. Zira canının selameti Arslan'ın iki dudağının arasındaydı şu an. Arslan onun tepkisiyle kıkırdadı. "Kabul et lan, içten içe sen de beni seviyorsun." dedi kollarını göğsünde bağlayıp, kaşlarını kaldırırken. "Ben seni sevgiye boğmadan sen bana çıkışı göster kara kedi en iyisi. " dedi Gökmen, kaşlarını tehditkar bir şekilde havaya kaldırırken. "Hadi ya, boğsana." dedi Arslan, Gökmen'i taklit edip, tek kaşını havaya kaldırdı. Gökmen, dilini yanağının içinde gezdirip öfke parıltıları taşıyan mavilerini Arslan'ın meydan okuyan elalarına dikti. Ona şimdi yumruk sallarsa, bu evden canlı çıkma olasılığını hesapladığı birkaç saniyenin ardından omuzlarını düşürüp, gözlerini kaçırdı. Ölmek için fazla gençti. Rahatsızca boğazını temizlerken, tişörtünün düzgün olan yakalarını düzeltti. Arslan onun bu tavrı karşısında yayvan bir şekilde sırıttı. "Yemedi tabii." dedi alayla. Gökmen'in yerde dolanan gözleri hızla ona dönerken, kaşları çatılıp, bakışları sertleşti. "Bir daha desene onu." dedi Arslan'a doğru bir adım atarken. Arslan, onun attığı adıma alaycı bir ifadeyle bakıp, gözlerini mavi gözlere dikerken dudaklarını yaladı. Aralarında kalan bir adımlık mesafeyi acele etmeden kapayıp, Gökmen'le burun burun geldi. Biçimli kara kaşlarını kaldırıp, "Burada bana dayılanmaya çapın yetmez senin sarı, boşuna tüylerini kabartma." dedi, ardından bir elini kaldırıp hafifçe Gökmen'in yanağını pat patladı. Tam geriye bir adım atmak üzereydi ki elmacık kemiğine gömülen kafayla geriye savruldu. Dudaklarından firar eden yüksek sesli küfre engel olamazken, bir elini yanağına kapayıp şaşkın gözlerini ona öfkeyle bakan sarışına çevirdi. Şaşkınlığı uzun sürmedi. "Ulan şimdi siktim seni!" diyerek onu yakalarından tuttuğu gibi kafasını çocuğun burnuna gömdü. İkili çıkardıkları patırtının yanında bir de bağıra bağıra küfürleştiklerinden biraz sonra Arslan'ın odasının kapısı gürültüyle tıklatıldı. "Arslan ne oluyor lan?" diye bağıran abisinin telaşlı ve korku dolu sesiyle, Arslan altında aldığı sarışına indirmek üzere olduğu havadaki yumruğunu bozup, "Ha siktir!" dedi, yüzünü hızla kapıya dönerken. Abisinin kapıyı açmaya yeltenmeyişiyle rahat bir nefes alıp, gözlerini tekrardan altındaki bedene çevirdi. "Bir şey yok abi." dedi ağzının kenarındaki kanı elinin tersiyle silerken, altındaki nefes nefese sarışına öfkeyle baktı. "Yanlışlıkla kitaplarımı devirdim." "O sesler neydi?" "Televizyonu açmıştım abi, sesini fazla açmışım fark etmeden." dedi Arslan, aklına gelen ilk şeyi söyledi. "Ulan hıyar herif, ödümüz bokumuza karıştı aşağıda!" diye bağırdı Akın, kapıya yumruğunu geçirirken. Abisinin ne olursa olsun kapı çalmadan odaya dalmıyor oluşuna şükreden Arslan, patlamış dudağını diliyle yoklarken, "Kusura bakmayın abi valla, toplayayım derken birkaç kez daha düşürdüm kitapları. Bugün sakarlığım üzerimde galiba. " dedi. Gökmen ona ters bir bakış atarken, o da yavaşça o bakışlara karşılık verdi ancak sarışının üzerinden kalkmaya yeltenmedi. Ona yukarıdan bakmayı seviyordu. Hazır fırsat bulmuşken değerlendirmek lazımdı. Abisi homurdana homurdana bir kez daha aşağı kata ilerlerken, ikili sessizce Akın'ın iyice uzaklaşmasını bekledi. Arslan, kapalı kapıya kısa bir bakış atıp, yavaşça gözlerini tekrardan Gökmen'e çevirdi. Bir eli ani bir hamleyle sertçe sarışının çenesini kavrarken, bileğine sarınan eli umursamadan yüzünü sarışının yüzüne yaklaştırdı. "Bana bak sarı, bir daha ben senin götünü kurtarmaya çalışıyorken kendini yakmaya kalkarsan, yeminim olsun seni ateşe kendi ellerimle atarım." dedi dişlerinin arasından. Gökmen yüzünü kavramış eli sertçe bulduğu alandan çekip, karnının üzerinde oturmuş onu tehdit eden esmere nefretle baktı. "O elinden tutup seni de o ateşe çekmeyen en adi şerefsiz olsun o zaman." dedi tükürür gibi. Arslan gözlerini kapayıp sabır çekti. "Hasbinallaaaaah!" diyerek ayaklandı Arslan. O, sinirli ifadesiyle hırçın hareketlerle dağılmış üstünü başını düzeltip, aynı ölçüde dağılmış saçlarından parmaklarını geçirirken, Gökmen de karnına yediği yumruklar sağ olsun, dişlerini sıka sıka güçlükle yerden kalktı. Acıyan elmacık kemiğini parmak uçlarıyla yoklayıp, "Senin taş kafasını sikeyim." diye ağzının içinde homurdanarak, çift kişilik yatağın köşesine bırakılmış spor ayakkabılarına doğru ilerledi. Yatağa oturup homurdanmaya devam ederek, ayakkabılarını ayağına geçirip, bağcıklarını bağladıktan sonra, yataktan kalkıp, "Şimdi çıkışı göster Arslan efendi." dedi sert bir sesle. Arslan'ın gözleri onu buldu. Dişlerini gıcırdatıp ona nefretle baktığı birkaç saniyenin ardından pes etmiş bir nefes verdi. Gökmen'e değil de, dünden beri onun götünü korumak için verdiği emeğe acıdığından, "Pencere konusunda şaka yapmıyordum Gökkuş. Bu evden kapıdan çıkabilmenin yolu yok. Paşa paşa ağaçtan ineceksin." dedi, çenesiyle balkonu işaret ederek. Gökmen'in bakışları Arslan'la balkon arasında gitti geldi bir süre. Ardından gözlerine oturan kabullenmeyle, "Ulan, bıraksaydın bahçede sızsaydım güzel güzel amına koyayım ya! Şimdi düşüp kafamızı gözümüzü yaracağız boşu boşuna." diye sızlandı. Esmer delikanlı onun sızlanışını ve asık suratını keyifle süzdü. "Küçüklükten antrenmanlısın sen Gökkuş, bir şey olmaz. Düşüp bizimkileri bahçeye toparlarsan da ölü taklidi falan yap." dedi. Gökmen omuzlarını düşürdü. Başka şansı olmadığının bittabi farkındaydı. Arslan'ın evi de en az kendi evi kadar kalabalıktı ve bu evden elini kolunu sallaya sallaya kapıdan çıkabilmesi için hemen şu an görünmezlik ya da kurşun geçirmez bir beden icat etmesi gerekiyordu. O memnuniyetsiz bir yüzle, homurdana homurdana balkona çıkarken, Arslan da onu takip etti. Nisan'ın çiçek kokusu burunlarına vurup, ılık meltemi yüzlerini okşarken, Arslan ellerini eşofmanının cebine sokmuş, sağ omzunu balkon kapısına yaslamış bir halde Gökmen'i, Gökmen ise üzerine çıkabileceği bir dal arayışıyla büyük meşe ağacı izliyordu. Meşe ağacının iki kalın ve güçlü dalı balkonunun içine kadar uzandığından aslında Gökmen'in işi çok da zor değildi. Ancak yıllardır ağaca tırmanma konusunda antrenmansız olduğu için bir miktar tırsmıyor da değildi. Ağaçtan düştüğü an, çıkaracağı sesle bütün Akınalları başına toplayacak, dün bela kıl payı kurtulduğu kurşunlar güpegündüz kıçına buyur edecekti. Bu ihtimalle sertçe yutkunurken, "Ulan, yemin ederim evime sağ salim varayım, fakir fukaraya zekat dağıtacağım şerefsizim." diye mırıldandı. Arslan, onun sözleriyle sessiz bir gülüş bırakınca omzunun üzerinden ona ters bir bakış atıktan sonra, tekrar onu bekleyen zorlu parkura döndü. O balkon demirlerine yaklaşıp, bacaklarını tek tek mavi demirlerin dışına çıkarırken, Arslan da durduğu yerde gerginlikle onu izlemeye başladı. Düşerse gülerdi. Gülerdi gülmesine de, korkudan kafayı da yerdi. "Dikkatli ol lan, dalın sağlamlığından emin olmadan hemen fırlatma kendini." demekten kendini alamadı. "Biliyoruz biz de, çok konuşma sen." diye homurdandı Gökmen. Bir elini demirlerden çekmeden kendine en yakın olan kalın dala uzandı. Dalı aşağı doğru birkaç kez çekiştirip, hareket etmeyişinden güç alarak, elini bir üstteki kalın dala çıkardı. O dalı sıkı sıkı kavrayıp, eline batan kıymıkları umursamadan, kalbi boğazında atar bir vaziyette bir az önce sağlamlığını ölçtüğü dala bir ayağını koyup, kendini ileri doğru çekerek dalın üzerine çıktı. Onun hareketiyle Arslan'ın rahat ifadesi bozuldu. Düşerse yapabileceği hiçbir şey olmadığını bildiği halde gergin ifadesiyle demirlere yaklaştı. O kalbi boğazında, gerginlikle Gökmen'i izlerken, Gökmen rahat bir şekilde ağacın kalın gövdesine doğru ilerleyip, bastığı dola bacaklarını sarkıtarak oturdu. Bir süre gerginlikle beklese de ne dal kırıldı, ne Gökmen kafa üstü yere çakıldı. İkisi de derin bir nefes verirken, Gökmen kafasını kaldırıp Arslan'a son bir bakış attı. "Görüşürüz kara kedi." dedi mimiksiz bir yüzle. Selamı Arslan'ı şaşırtmış olacak ki, esmer delikanlının kaşları havalanmıştı. Gökmen onun ifadesini bıyık altından sırıttı. Veda cümlesi kurmuş olmasının tek nedeni, esmerin dün gece canını kurtarmış olmasıydı. Arslan, "Başımıza taş yağacak." diyerek söylenirken, Gökmen gülümsemesini dudaklarını yalayarak bozup, "İnşallah yağar." diyerek dikkatli bir şekilde ağaçtan inmeye başladı. Arslan, onun sözlerine kafasını bir yana çekip sabır çekerken, Gökmen heybetli ağacın dalları arasında temkinli bir şekilde ilerlemiş, maymun gibi o daldan bu dala konarak, sonunda toprakla buluşmuştu. Ayakları toprağa basınca, rahatlamış bir nefes verip, kafasını kaldırıp, avuç içlerini balkon demirine yaslamış onu izleyen esmere son bir bakış attı. Kafasıyla selam verip, pencereden görülme ihtimaline karşı eğilerek, hızlı ancak sessiz bir şekilde geniş bahçeyi aştı. Demir bahçe kapısının mengenesini yüzünü ekşiterek korka korka açıp, kapının diğer tarafına geçti. Kapıyı aynı dikkatle kapadığı gibi kendini yolun karşısına attı. Ve sonunda derin bir nefes aldı. Boğazında atan nabzını rahatlatmak için elini kalbine koyup, derin nefesler alıp verdikten sonra, "Çok şükür yine aksiyona doyduk." diye kendi kendine homurdanarak evinin bahçesine adımladı. "Bir daha o kadar içeni eşek siksin anasını satayım." Arslan ise hala elleri demirlere yaslı, kaşları hafif çatılı, düşünceli gözlerle onu izlemeye devam ediyordu. Gökmen, evine girip, demir kapının ardından kaybolduğunda o da derin bir nefes alıp, doğruldu. İki elini birden yüzüne atıp sıvazlarken, "Sen boku yemişsin." diye ağzının içinde söylendi. "Sen harbi boku yemişsin Arslan efendi..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD