"Kıskandın değil mi?" diye sordu kocam, eski sevgilisine bakakaldığımı fark edince. Bir yandan da yüzümü mahveden ıslaklığı parmaklarıyla yok etmeye çalışıyordu.
"Kimi?" diyerek inkâr yolunu seçtim. "O terlik burnun nesini kıskanayım. Hah!" Sinirden ağlamak istiyordum. Lanet olsun! Sağanak yağmur sadece beni mi bulmuştu? Seval denen mankenden bozma oyuncu yanımıza doğru salına salına yürürken Dinçer’in koluna yapıştım. O aptal davetteki sıradan bozma asistan değildim artık. Dinçer benim kocamdı. Seval ise yalnızca dış kapının paspası olabilirdi. Hatta dış kapımdan da uzak durması, onun için en iyisi olurdu.
“Maddeleri sakın unutayım deme kravat manyağı. Yoksa o sözleşmeyi bu gece zevkle sana yediririm.”
Kadınlardan daha tehlikeli bir şey varsa o da eski sevgili kategorisinde olan manken bozması kadınlardı. Siz hamile, rakibiniz sıfır bedense işler daha da zorlaşabilirdi. Yine de Dinçer’in tapusu her halükarda benim üstümde, fakat lanet olasıca tapu kıskançlık hormonlarım üstünde pek işe yaramıyordu. Bu gece benim gecem olmalıydı, kocamın eski sevgilisinin değil!
Benim sözlüğümde –ki bunlar bence çoğu kadın için geçerli- kadınların korkulu rüyası olan birkaç durum vardır.
Mesela, en yakın dostunuzun, tam da meteliksizken sizden borç istemesi felaket bir durumdu.
Başıma geldiği için söylüyorum bu gerçekten korkutucu olabiliyordu. En yakın dostunuz sizden hiçbir zaman yardım istememişken, kırk yılın başı sizden yardım istiyordu ve sizin eliniz kolunuz bağlıydı.
İkinci olarak, hiç olmadık bir zamanda kadınsal hastalıklarınız baş göstermesiydi.
Bunun detayına inmeyecektim, siz kadınlar benim ne demek istediğimi gayet iyi anlamışsınızdır.
En felaketi ise, sevgiliniz ya da kocanızın aranız limoniyken eski sevgilisiyle karşılaşmasıydı. Kadının arsızlığı, muhteşem vücudu ve sizin sefil bir sokak kedisi gibi ıslak olduğunuz o andı.
Hayal edebiliyorsunuz değil mi? Makyajım akmış, saçlarım bozulmuş ve özene bezene giydiğim elbisem mahvolmuştu. Karşımdaki kadın ise kuaförden çıktığı ilk an kadar tazeydi. Mini mini elbisesi, ahenkle dans eden saçları ve erkekleri içine çekip bir daha bırakmayan yemyeşil gözleri vardı. Ah o gözleri oymalı, bebeklerini kadının eline vermeliydim. Benim yanımda kocama bakmaya, arsızca sırıtmaya nasıl cesaret ederdi? Ve kocam, o şirret kadına nasıl gülebilirdi?
Kocam, eski sevgilisini yeni dizisi için tebrik ederken araya girdim. “Ben lavaboya gidiyorum. Arabanın anahtarını verir misin?” Dinçer nihayet başını bana çevirmeyi başarabildi. Anahtarı uzatıp, “Gelmemi ister misin?” diye sordu.
“Yok,” dedim sinirle. “Sen, Seval’i yalnız bırakma, maazallah kaparlar falan. Ne yaparız sonra?”
İkisini de sinirle arkamda bırakarak lavabodan önce otoparka yöneldim. Gece yeni başlamıştı ve bu gece gündem Dinçer’in yanındaki Seval olmayacaktı. Arabaya ulaştığımda çantamdan anahtarı çıkardım ve bagajı açtım. Elbisemin üstündeki ince tülden kurtulduktan hemen sonra makyaj çantasını alıp lavaboya yöneldim. Kocamı kıskançlık krizlerine sokmak istemezdim ama bunu hak etmişti. Eve gittiğimizde tabaklar havada uçuşacak olsa bile yolumdan dönmeyecektim. Parasıyla çok övünen kocam evimize yeni bir yemek seti alabilirdi ama ben tekrar bu geceye, bu ana dönemezdim ve Seval’i yerin dibine sokma şansını bir kez daha yakalayamayabilirdim.
Makyajımı temizledim ve yeniden göz alıcı bir makyaj yaptım. Kurtarıcı çantamda saç spreyinden parfüme, rujdan ojeye kadar her şey mevcuttu. Ayağını yoldan kaldırıma atarken bile dikkatli davranan ben, asla kolay kolay hazırlıksız yakalanmazdım. Minik göbeğim hafifçe belli oluyordu ve bu gecenin sürprizi hamileliğim olmalıydı. Seval’in saçma salak dizisi günün konusu olamazdı. Benim bebeğimin varlığı, onun dizisinden çok daha önemliydi.
Son olarak dudaklarıma belirgin bir şekilde kırmızı ruj sürdüm ve aynaya göz kırptım. Saçlarımı da şekillendirdikten sonra tamamen hazırdım. Lavabodan çıkmadan önce Dinçer’in özel günler için sıkmamda ısrar ettiği parfümümden sıktım. Savaşa kesinlikle hazırdım ve gecenin sonunda kazanan ben olacaktım. Makyaj çantasını arabaya bıraktıktan sonra mini eteğimi içeriye girmeden önce hafifçe çekiştirdim. Ne yazık ki uzayan kumaştan değildi ve yürürken aşağıya değil yukarıya doğru çıkıyordu. Eh, bu da Dinçer’in cezasıydı. Eski sevgilisiyle tatlı tatlı sohbet etmek yerine, benimle ilgilenmeli ve kıskanç karısının öfkeden gözlerinin kör olmasına izin vermemeliydi.
İçeriye kraliçe edasıyla adım attım. Biraz önce ıslak ve bakımsız halimi görünce başını çevirenler şimdi bana şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyordu. İnsanlar esasında böylesine sığ fikirli yaratıklardı işte. Onlar için önemli olan içiniz değil görüntünüzdü. Elbisenizin kalitesine, yaptığınız makyaja ve saçlarınıza dikkat ederlerdi. Ayakkabıları unutmamak lazımdı tabii… Gece boyunca konuştukları şey çoğunlukla bunlar olurdu. Saçınızın gerçek rengi mi yoksa boya mı olduğu çok önemli bir detaydı mesela ya da elbisenizi nereden aldığınız… Dudaklarınızın estetik olup olmadığı üzerine kendi aralarında bahse bile girerlerdi. Bu konu böyle uzayıp gidiyordu işte. Yaldızlı hayatın basit fikirleri…
Bir masanın yanından geçerken başımla hafifçe selam verdim ve kocamı, Seval ile bıraktığım yere yöneldim. Seval, kocamın anlattığı bir şeye gülerken koluna yapışmıştı. Ah o kolu orta yerinden kırmak vardı ama bana yakışmazdı. Dudaklarıma yapmacık bir tebessüm yapıştırarak yanlarına ilerledim.
Dinçer’in beni fark etmesiyle elindeki kadehin sallanması bir oldu. Gözleri önce hayretle açıldı, ardından öfkeyle kısıldı. Eteğin boyunu gördüğü anda kalp krizi geçirmesinden endişelenmedim değil.
Yanlarına ulaşmamla beni sahiplenici bir şekilde kendine çekmesi bir oldu.
“Bu ne hâl?” diye sorarken sanki kulağıma fısıldamıyor resmen öfke kusuyordu.
“Dinçer toplum içinde bari rahat dur,” dedim arsızca gülerek. Seval’in yüzündeki tebessüm an be an silinirken, ben de belimi ortadan ikiye ayıracak baskıya dayanmaya çalışıyordum. Seval karnımı fark edince haince sırıttı. Silinen tebessümü yerli yerine gelirken başına geleceklerden habersizdi tabi.
“Kilo almışsın Burçak. Sporu bıraktın mı yoksa? Eh uzun süre çalışmayınca da hemen kendini belli etmiş.” Tebessüm ettim. Beklediğim an buydu zaten. Heyecanlı bir şekilde bir elimle karnımı okşamaya başladım.
“O kadar belli oluyor mu? Biz bir süre daha saklamayı düşünüyorduk oysaki.” Ne dediğimi anlamak istercesine kaşlarını soru sorarcasına kaldırdı.
“Hamileyim,” dedim heyecanla. “Bir bebeğimiz olacak.”
Gözleri şaşkınlıkla bir bana, bir Dinçer’e döndü. Bana bak bana konuşan benim be kadın!
“Te…b..rik ed…rim,” dedi kekeleyerek. Sesimi duyanlar bizi tebrik etmeye koyulmuşken içeride bulunan gazeteci de bu fırsatı kaçırmamıştı. Sorular ardı ardına gelirken Dinçer tebessüm etmeye çalışıyor, yanımda kaskatı bir şekilde gergince dikiliyordu. Kalabalığın o kadar ilgisini çekmiştik ki Dinçer çareyi beni kaçırmakta bulmuştu.
“Sana bunun hesabını soracağım Burçak.” Beni arka taraflara doğru sürükleyerek bir kapıdan içeriye soktu. Kapıyı arkamızdan kapatırken sanırım kıyamet eve gitmeden kopacaktı. Etraftaki deterjan kokusu burnuma dolduğunda midem bulandı. Beni soka soka lise ergenlerinin sevgililerini soktuğu gibi temizlik odasına sokmuştu.
“Midem bulanıyor,” dedim kocam beni duvara sıkıştırdığı esnada. Gözleri öfkeli bir ateşle kaynıyordu ve o ateş beni yakmak üzereydi. Bu kadar delireceğini kesinlikle beklememiştim.
“Bana yalan söyleme!” diye kükredi. Çenemi tutarak göz göze gelmemizi sağladı, tabi buna tutmak denirse. “Bıktım şu ortalığı karıştırma merakından. Seni neden etkinliklere getirmediğimi anlıyorsun değil mi? Her defasında aynı şeyi yapıyorsun. Olay çıkaracak bir şeyi muhakkak buluyorsun.” Boşta kalan eliyle eteğimi çekiştirdi.
“Bu kahrolası eteğin boyu ne? Hangi ara elbise değiştirmeyi düşündün de, planını hayata geçirdin? Erkeklere bacaklarını göstermeye bu kadar meraklı mısın? Gözlerini sana dikmelerinden zevk mi alıyorsun?”
“Sen,” dedim araya girerek. “Beni delirtmekten zevk mi alıyorsun? Kıskandığımı bile bile o sülüğe gülümsüyorsun ve beni yok sayıyorsun. Ne yapmamı bekliyordun? Yanınızda komşunun kızı gibi dikilmeye devam mı etseydim? Sen ona gülümserken bana bakacağın anı sabırla bekleyecek değilim. Ben senin yanında süslük diye gezdirdiğin biri olmayacağım Dinçer Soysal! Eski sevgilini bu kadar özlediysen benden boşanıp ona gidebilirsin. Ama benimle evli olduğun sürece o kadına yan gözle bile bakmayacaksın.”
“Benim istediğim tek kadın sensin.”
“O zaman öyle davran lanet olası!”
“Sadece nezaketen…” demişti ki sözünü kestim.
“Başlatma Dinçer nezaketine… Beni çıldırtmak için böyle davrandığını benim kadar sen de iyi biliyorsun. Bir oyun oynanıyorsa iki taraflı oynanır Dinçer. Sonuçlarına katlanamayacaksan benimle oynama.”
“Bu elbiseyi bir daha giymeyeceksin.” Tabi, beyefendi verecek cevap bulamayınca hemen konuyu değiştirdi.
“Beni çıldırtmadığın sürece makul olduğumu biliyorsun. O yüzden söz veremem.”
“Herkes sana bakıyordu.” Sesindeki öfke bana mı yoksa bakanlara mı emin olamadım.
“Ama ben sana bakıyordum. Sen başkasına gülümserken de sana bakıyordum. Ona nasıl gülersin? Senden nefret ediyorum.”
Dudaklarıma eğilirken alaycı bir sesle mırıldandı. “Duygular karşılıklı karıcığım. Beni bir kez daha rezil etmeye kalkarsan sana dünyayı dar ederim Burçak Soysal.”
Kocamın öpüşüne karşılık verirken aklım karma karışıktı. Onunla çıktığım ilk davette ikimiz de daha normal insanlardık. Minik flörtümüz bile şu anki halimize kıyasla daha heyecan vericiydi. Onun yanında titreyen, sesiyle bile aklı başından giden kadın neredeydi? Hangi ara sırf onu çıldırtmak için oyunlar çeviren bir kadına dönüşmüştüm? Birbirimizi alt etme çabası bize nasıl böylesine normal gelebiliyordu?
Bizimkisi aşk mıydı, nefret miydi yoksa sadece alışkanlık mıydı artık emin değildim.