Olaylı günümüzün ardından bir hafta geçmişti. Hafta sonu olmasını fırsat bilerek güzelce dinlenmiştim. Dinçer’e olan kızgınlığımı temizlikten çıkarmıştım ve hafta içindeki dağınıklığa nazaran ev pırıl pırıldı. Evlendiğimiz ilk zamanlar Dinçer ile temizlikçi işini konuşmuştum ama o reddetmişti. Dinçer’in çocukluğundaki aile hayatı benimkinden farklı değildi aslında. O zamanlar maddi durumu orta düzeyde olduğu için evin işlerini ve yemeğini rahmetli annesi yaparmış, bu yüzden evliliğimizde evin işlerini benim yapmam gerektiği konusunda ısrarcıydı. O zamanlar durumları olmadığı için sorumlulukların annesine kalmış olduğu konusunda ısrar etmiş olsam da işe yaramamıştı. Sonuç olarak ev işleri ve yemek bana kalmıştı. İşleri bitirmiş ve dinlenmeyi başarabilmiştim. Ayaklarımı koltuğa uzatmış, farklı model ayakkabı tasarımları çizmeyi denediğim sıralarda Dinçer marketten dönmüştü.
“Bir şeyler hazırlayalım. Akşama annen ile babam gelecek,” diyerek bana günün felaket haberini verdi. Annem ve kayınpederim ayrı ayrı çekilmezken ikisi bir arada hiç çekilmiyordu. Hem kayınpederim yola ne zaman çıkmıştı ki?
“Allah yardımcımız olsun,” dedim mutfağa yönelirken. “Baban uçağa bindiğine göre durum ciddi!”
“Senin yüzünden babamdan fırça yedim Burçak. Nasıl olur da torunum olacağını gazetelerden öğrenirim deyip durdu.”
“İşyerinden kulağına gitmemiş mi? İlişkimizi bu şekilde öğrenmişti. Dinçer haber kuşların sanırım eskisi kadar hızlı uçamıyor.” Dinçer’in aldıklarını yerleştirirken nasıl olur da babasına haber vermek aklımdan çıkmıştı onu düşünüyordum. Kayınpederimle aram annemle olduğundan çok daha iyiydi. Annem tam bir damat düşkünüyse, kayınpederim de gelin düşkünüydü. Aslında ikisi sırf aynı fikri savunmamak için muhalefet oluyordu. İkisi bir araya geldiğinde Dinçer ile benden daha fazla kavga etmeyi başaran bir ikiliydi, emin olun.
“Haber kuşlarını bırak da akşama ne hazırlayacağız? Çayın yanına pastaneden bir şeyler aldım. İkisinin seveceği yemeklerden yap olur mu?”
“Tamam,” diyerek emrini duymazdan gelmeyi tercih ettim. Akşama çift yönlü bir kıyamet kopacağı için enerjimi şimdiden tüketmemem gerekiyordu. Dinçer için yemek yap demesi kolaydı tabi. Şimdi kimseyi zehirleyemeyeceğim bir şekilde basit ama davete yaraşır yemekler yapmanın yolunu bulmalıydım. Kocam yemek konusunda kötü olduğumu bile bile beni inadına zorluyordu.
Dinçer mutfak kapısından başını uzatarak benim telaşlı hâlimi acıyan gözlerle izledi. Bakışları beni ilk kez yemek konusunda mahcup etmeyi başarmıştı.
“En iyisi dışarıdan bir şeyler sipariş verelim Burçak. Hem yorgunsun uğraşma.”
“Şey… iyi olur aslında,” diye gönülsüzce mırıldandım. Şu anda Dinçer bana ne dese yeriydi. Haklıydı da…
“Hamile karımı yormayalım,” dedi kolunu belime sarıp, beni mutfaktan çıkartırken. “Düşüncesizlik ettim.”
“Böyle konuştuğunda çok tatlı oluyorsun kocacığım.”
***
“Hadi oğlumu anladım, sen nasıl haber vermezsin güzel kızım?” diyen kayınpederimle çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Bu geldiğinden beri aynı soruyu üçüncü soruşuydu ve ben her seferinde aynı cevabı veriyordum.
“Özür dilerim efendim. Biz de henüz yeni öğrendik ve fırsat olmadan gazetelere haber oldu.” Yemeklerimizi annem ve kayınpederimin atışmalarıyla zar zor bitirmiştik. Tam çayımı yudumlarken annem, kayınpederimi çıldırtacak bir laf etti.
“Münir Bey, ben ilk andan beri biliyordum. Aptal kızıma test almasını söyleyen bendim.”
“Benim gelinim aptal değil. İyi ki size değil de, babasına çekmiş.”
“Damadımın kibarlığı da bence annesine çekmiş. Size çekmiş olsaydı kaba adamın biri olurdu.”
İkisinin tartışması sürüp giderken başım bir anneme, bir kayınpederime dönüyordu. Arada bize laf sokuyorlar ve ardından tekrar birbirlerine dönüyorlardı. Acaba Dinçer ile bende yaşlandığımız da böyle mi olacaktık? Düşüncesi korkutucuydu. Hem de çok… Allah korusun!
“Hadi gelinim heyecandan unuttu. Sen neden haber vermedin sıpa? Böyle bir haberi nasıl olur da en son ben öğrenirim?”
“Baba gerçekten çok hızlı gelişti,” diye açıklamaya çalıştı zeki kocam.
“Damadım da çocuk haberinin heyecanına kapılmıştır. Bağırmayın ayol! Gençler işte.” Annemin araya girmesiyle ateş tekrar yükseldi. Bu gece bir bitse başka bir şey istemiyordum. Birbirlerini alt edemedikçe sesleri daha fazla yükseliyor ve benim başımın ağrısı daha fazla artıyordu.
“Dinçer ne düşünüyorum biliyor musun?”
“Ne düşünüyorsun güzelim?”
“Senin babanla, benim annemin arasını yapsak nasıl olur? Birbirlerini yemekten beni yemeye fırsat bulamazlar, ben de azıcık nefes almış olurum.” Annem bu sırada Dinçer ile konuştuğumu fark edince bana laf geçirmeyi ihmal etmedi.
“Seni saygısız, burada bir şey anlatıyorum.”
“Gelinimle ne derdin var dünür? Kız hayırsız kocasıyla uğraşıyor, görmüyor musun?”
“Benim damadım melek gibidir,” diyen annemle dudaklarımdan kaçan kahkahaya engel olamadım.
“Hem de ne melek! Kanatları olsa uçtu uçacak, o derece yani.” Dinçer’in kaşları söylediklerimle çatıldı. Zaten o kaşlar çatılmak için benim ağzımı açmamı bekliyordu. Babasından çıkaramadığı sinirini çıkarması için ben ideal bir stres topuydum. Bunu defalarca yaşadık.
“Başım çatlamak üzere Burçak, sen bari uyma şunlara,” dedi yalvarırcasına. Benim başım da farklı değildi. Beynimin orta yerinde şiddetli bir zonklama vardı ve her geçen dakika artıyordu.
“Bu konuda sana katılıyorum kocacığım. Eğer susmazlarsa ikisinden birini camdan atacağım.” Niyetim espri yapmaktı ama kocam ciddiye alırcasına cevap verdi.
“Kabul,” dedi manyak kocam. “Diğerini de alır ben atarım.” Çifte cinayet. Bayılırım… Acaba fırsat varken Dinçer’i de aradan çıkarsam mı? Gözlerim nasıl parladıysa artık, kocam içimi okumuş gibi sırıtarak lafa girdi.
“O güzel beynini boşa yorma, benden kurtuluşun yok güzelim.”
“Bizimkisi fakir umudu Dinçer,” dedim hüsran dolu bir sesle. Dinçer’i uyuz etme fırsatını asla kaçırmazdım. “Asla gerçekleşmeyeceğini biliyorum zaten.” Dinçer bana ters ters bakmaya başlayınca bu kez yetmişlik kayınpederim araya girdi.
“Gelinime kaşlarını çatma it herif, boyuna posuna bakmam alırım ayağımın altına!”
“Karı koca arasına girmeyin canım sizde!” Annem geri kalmadı tabi, o da lafını ortaya servis etti.
“Önce hangisini atalım?” Kocamın sorusuyla gergince kıkırdadım. Sesi biraz yüksek çıkmıştı ve ikisi de susmuş bizi izliyordu.
“Bence biz atlayalım ve kendimizi kurtaralım. Bu kez ikisi de çok pis bakıyor.”
“Siz ne konuşuyorsunuz kendi aranızda! Ayıp… Ayıp…” Annemin yorumuna kayınpederim de katılarak başını salladı.
Dinçer bir elini karnıma koyarak okşadı. “Bebeğimizin canı sessizlik aş ermiş. Biz de sizi evden nasıl göndeririz diye düşünüyorduk. Çok gürültü yapıyorsunuz. Anne ben seni yolcu edeyim. Burçak sen de babamın yatağını hazırlar mısın?”
Camdan atlasak daha iyiydi. En azından annemin ellerinde değil, kendi isteğimle can vermiş olurdum. Kocam diye demiyorum bazen cidden öküz olabiliyordu. Egoist öküz, bencil yaratık, anlayışsız kravat manyağı… Onlar çocuklarını seven iki yaşlı insandı sadece. Yani çocuklarının eşlerini desek daha doğru olurdu.
Neyse ki korktuğum gibi olmadı ve annem ile kayınpederim bir süre daha sakince oturup bize veda etti. Dinçer annemi yolcu ederken, ben de kayınpederimin yatağını hazırladım. Geceyi ucuz atlattığıma mutluydum. Nasıl desem; evlilik bazen yorucu olabiliyordu. Yine de iyi yanları yok değildi, yani kısmen… Hemen hemen… Öyle bir şey işte!