BURÇAK
Dinçer Bey yanımızdan ayrılıp odasına girdiğinde rahat bir nefes aldım. Berna Hanım bana çalışacağım masayı ve aldığı notları gösterirken, Leyla Hanım geldi. Kısa bir tanışmanın ardından kendisini takip etmemi söyleyince, peşine takıldım. Bulunduğumuz katı bana gezdiriyor, bir yandan da ne nerede tarif ediyordu.
“Burası montaj ve görsel efekt ekibinin odası,” diyerek kapıdan selam verdi. Ben de onun yaptığı gibi başımı hafifçe eğerek içeriye göz attım. Herkes işine öylesine yoğunlaşmıştı ki bizi görmediklerinden emindim.
“Burası yapım ekibinin odası...” Odadan içeriye girince ben de peşi sıra girdim. Birbirine karışan onca ses bir anda susmuş, bizi incelemeye başlamıştı.
“Dinçer Bey’in yeni yardımcısı Burçak Hanım,” diyerek beni tanıttı ve eliyle teker teker karşımdaki kalabalığı tanıtmaya başladı.
“Yardımcı Yapımcı Ahmet Bey, Birim ve Ulaşım koordinatörümüz Derya Hanım, Yapım Koordinatörü Necla Hanım, Yapım Direktörü Faruk Bey…” Leyla saymaya devam ediyordu ama ben dinlemeyi bırakmıştım. Aman yarabbi ne kadar çok yapım bilmem nesi vardı böyle! O konuşuyor ben tebessüm edip, başımı eğerek selam vermekle yetiniyordum. Hepsinin adını yarım saat içinde ezberlememi beklemiyorlardı değil mi?
Nihayet odadan çıktığımızda rahat bir nefes aldım fakat gezimiz ne yazık ki henüz bitmemişti.
“Bu oda da prodüksiyon ekibine ait. İçeriye girmeyelim hiç,” dedi gülerek. Sanırım suratımdaki dehşet ifadesini fark etmişti. “Tanıtsam da aklında kalmayacak sonuçta.” Minnetle gülümsedim ve merdivenlere yönelerek onu takip ettim. Merdivenlerin hemen yanında bulunan küçük gibi görünen odanın kapısında hukuk yazıyordu. En azından bu odaya girmeden aşağı kata yöneldik. Bütün katları bugün mü tanıyacaktım? Sanırım bu tanışma ve gezi faslı öğlene kadar sürecekti. Alt kata indiğimizde hemen merdivenlerin sağında bulunan kapıyı işaret etti.
“Burası yazım grubuna ait… Şu an rahatsız etmesek daha iyi olur.” Rahat bir nefes aldım. Bence de rahatsız etmenin bir anlamı yoktu. Onca ismi ve onca görevi kısa bir zamanda ezberleyemezdim. Ben de herkes gibi insan beynine sahip biriydim sonuçta.
“Bu oda cast ekibine ait. Burada şimdilik tanıman gereken kişi,” diyerek merdivenlerden çıkan kel kafalı adamı işaret etti. “Cast sorumlu Hakan Bey. Bu bölümden seninle birebir iletişim kuran genellikle Hakan Bey olur.”
“Şu diğer odada Sanat Departmanına ait… Buradan da tanıman gereken birinci öncelikli kişi Yapım Tasarımcısı Simge Hanım.” Hafifçe kapıyı araladı ve kızıl saçlı kadını işaret etti. Kadın bize dönüp bakınca başıyla selam vererek kapıyı kapattı. Önüme çıkan herkese böyle devamlı baş mı eğecektim ben? Eğer öyleyse en tepedeki adamın yardımcısı olmamın ne anlamı vardı Allah aşkına? Böyle giderse bir haftada eğilip kalkmaktan boynum tutulacaktı.
“En alt katta halkla ilişkiler ve proje yönetimi var. Yemekhane de alt katta. Şimdilik sanırım bu kadarı yeterli, yüzünden anlaşılıyor,” dedi gülerek. “Zaman geçirdikçe bölümleri ve çalışanları daha iyi tanırsın.”
“Gerçekten çok karışık,” dedim, sırtımdan boşanan teri hissediyordum. Ben iş görüşmesinde Dinçer Bey’e kafa tutmuş, yapacağım işin basitliğiyle âdeta alay etmiştim. Bu gezi acaba o alaycı çenemin sonucu muydu? Bana bir nevi basit dediğin iş, işte bu mu demek istiyordu? Allah yardımcım olsun.
“Merak etme birçoğuyla ayda bir ya da iki kez ancak karşılaşırsın. Her bölüm kendi içinde işini yapmakla sorumludur. Görüşecek olsan bile direkt o bölümün sorumlusu ile irtibat halinde olacaksın. Zaten zamanla alışacaksın bu yoğunluğa… Ben buradan bölümüme döneyim, sen de işinin başına dönebilirsin. Tekrar hoş geldin aramıza,” dedi elini uzatarak. Tebessüm ederek elini sıktım ve birkaç saniye arkasından baktım. Acaba Leyla’nın dediği gibi zamanla alışacak mıydım bu kalabalığa? Kim kimdi? Hangi departmanda hangi bölümün şefi var çoktan kafamda birbirine girmiş halay çekiyordu. Bu işi kaybetmek istemiyorsam çok çalışmalıydım.
--GEÇMİŞ SON--
***
Kahkaha atmamla Dinçer’in sert bakışlarını üstüme çektim. İlk iş görüşmemiz ne vahimdi öyle! Kim bilir Dinçer o gün hakkımda neler düşünmüştü? Bir aptal gibi yüzüne bakakalmıştım, o da yetmezmiş gibi ağzımdan dökülen sözcükler salaklığımı tescillemişti.
“Sırıtırsın tabi,” dedi kocam bana yandan doğru mağlup olmuş bakışlar atarken. Dinçer için hazmetmesi kolay değildi tabii ki. “Sonunda boynuma urganı geçirdin. Yakında köpeğinmiş gibi çişe de çıkarırsın beni.”
“Sen kendin çişe çıkamıyor musun sevgilim?” diye sordum alay edercesine. Genişleyen burun delikleri, çatılan kaşları ne kadar öfkeli olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyordu. Hafifçe tebessüm ettim. Yılanı deliğinden çıkarmaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktu.
“Sırıtmamın sebebi ilk iş görüşmemizi hatırlamamdı,” dedim gönlünü almak istercesine. Yüzünde oluşan hafif tebessüm onun da hatırladığını düşünmeme neden oldu.
Dinçer ile beraber, dik bakışların eşliğinde nihayet en üst kata ulaştık. Asistanın beni görünce suratının düşmesi kesinlikle benim hayal ürünüm değildi ama buna kocamı asla inandıramazdım. Etrafımızı saran düşman yumağını ne yazık ki sadece ben görebiliyordum.