16.Bölüm

2038 Words
BURÇAK Dinçer’in hediye ettiği pudra rengi elbisenin içinde, hazırladığım dört dörtlük masaya yapışıp kalmıştım. Pastanın üstündeki mumlar eriye eriye bitme noktasına gelmişti. Dolan gözlerimi kırpıştırarak nihayet hazırladığım masadan kalkmayı başarabildim. Kesinlikle ağlamayacaktım. Kocam beni hak etmediğini bir kez daha tüm hücrelerime kanıtlarken ağlamanın ne bana, ne de karnımdaki minik varlığa bir faydası vardı. Bana kızgın olduğunu, kontrole tek başıma gitmeme sinirlendiğini biliyordum fakat bu kadarı fazlaydı. Masanın en güzel köşesine yerleştirdiğim ultrason resmini parmaklarımın arasına aldım. “Baban seni hak etmiyor,” derken minik bir ultrason resmiyle konuştuğumu görmezden geldim. Kalbim daha kaç parçaya ayrılabilirdi bilmiyorum ama bir şekilde hâlâ parçalara ayrılabiliyordu. Öfke tüm vücudumu eline geçirmeye hazırlanıyorken, derin bir nefes alarak kendime gelmeyi denedim. Ama olmuyordu. Kalbim bedenimden çıkmak, öfkemse her yeri dağıtmak için büyük bir arzu duyuyor gibiydi. Dinçer beni her zaman kızdırmayı başarırdı ama bu kez kırıldığımı hissediyordum. Kalbime yerleşen hüzün beni öylesine güçsüz bırakıyordu ki nefes dahi almama izin vermiyordu. Gözümden kayan tek damlayı diğerleri takip etti. Bütün enerjim güneşin altında eriyen buz gibi eriyip gitmiş, bende heyecana ve neşeye dair hiçbir şey bırakmamıştı. Ultrason resmini özenle pastanın tam karşısına koydum ve eğilerek mumları üfledim. “Doğum günün kutlu olsun kocacığım,” dedim sinirle kıkırdarken. Masa örtüsünü kenarlarından tutarak bir hışımla çektim. Büyük bir gürültü koptu. Bütün gün boyunca uğraştığım her şeyin dağılmasını hüzünlü gözlerle izlemekten kendimi alamadım. Çığlık atmak istiyordum. İçimde biriken her şeyi haykırıp söksem biraz rahatlayabilirdim aslında. Fakat onu bile yapmaya gücüm yoktu. Kapının tıkırdı sesleriyle sakince bakışlarımı kapıya çevirdim. Dinçer’den önce İnci’ye takılan gözlerim soru sorarcasına kısıldı. İkisi birlikte salona girdiğinde ev savaş alanından çıkmış bir meydandan farksızdı. “Aman Allah’ım, ablam yine uçmuş,” diyen kardeşimin sesine kocamın dehşete düşmüş sesi karıştı. “Burada neler oldu böyle?” “Bir yuva yıkıldı,” demekten kendimi alamadım. İşin aslı şu saatten sonra o yuvayı toparlamak da istemiyordum. Dinçer affetmek de zorlandığım hatalarına yenisini eklerken susup kalmak bana göre bir şey değildi. Onu sevmeye devam edeceğimi, aşkından perperişan olacağımı bilsem bile bu iş buraya kadardı. Bu evlilik yürümüyordu, kısa ve net! “İnci senin ne işin var burada?” diyerek onların saçma sorularını görmezden geldim. Ne olmuşsa olmuştu, açıklama yapmayacaktım. “Burçak sen iyi misin?” Dinçer’in meraklı ses tonu canımı sıkmadı değil. Nasıl bu kadar vurdumduymaz olmayı başarabiliyordu hiç bilmiyorum. Keşke ben de onun gibi olabilseydim, inanın dünya o zaman daha güllük gülistanlık olabilirdi. “Elbette iyiyim. Kocamın her şeyi bir bok çukuruna dönüştürdüğünü düşünmeyi bırakırsam daha da iyi olacağım.” “Bak,” dedi Dinçer tane tane. Sanki karşısında akıl hastası biri varmış gibi davranıyordu. Eh beni delirtmeyi gerçekten başardığına göre akıl hastası olma ihtimalim yüksekti. Eğer aklı başında biri olsaydım o lanet pastayı yere değil, kocamın yüzüne çalardım. “İnci’nin başı beladaydı,” diye devam ettiğinde gözlerim mahcup bir şekilde başını yere eğmiş olan kardeşime döndü. “Dinlemek istemiyorum,” dedim araya girerek. “Telefon denen bir şey icat etmişler değil mi? Eminim bu aleti sırf canları sıkıldığı için icat etmediler. Arayabilirdin kravat manyağı! Beni birazcık önemseseydin arardın.” “İnci’nin evli bir adamla ilişkisi varmış, karısı da bunları basmış!” Benim gözlerim dehşetle açılırken, İnci tiz sesiyle cırladı. “Bu kısmı söylemeyeceğine söz vermiştin enişte!” “Görmüyor musun?” dedi kocam öfkeli bir sesle. “Ablan her an nöbetçi mahkeme aramaya çıkacak gibi görünüyor. Senin tuhaf ilişkilerin yüzünden boşanmasına izin verecek değilim.” Ben şaşkınca onları dinliyor, onlar ise son sürat tartışmaya devam ediyordu. Ah başım dönmeye başladı, otursam iyi olacaktı. “O senden boşanamaz. Boşanırsa annem onu eve almaz.” İsmi İnci, cinsi sivri dilli kardeşim doğru bir noktaya parmak basmıştı. Ben mümkünse anne faktörünü düşünmemeye çalışıyordum. Kocam, kardeşimin dediklerini önemsemeden kaldığı yerden devam etti. Çocuktan değil, Dinçer’den al haberi! “Yetmezmiş gibi kadın bunu güzel bir benzetmiş, İnci’nin de eşyaları orada kalınca bir ziyaret yapmanın iyi olacağını düşündüm.” Bu itiraf, Dinçer’in beni ve ailemi umursadığını gösteriyor fakat şu an yerimden kalkıp İnci’nin üstüne yürürken, bu ayrıntıyı pek düşünemedim. Nihayetinde kocam beni umursamadığı için değil, ailemin sorunları ile uğraştığı için geç kalmıştı. İnci’nin sarı saçlarını elime dolarken, attığı çığlığı görmezden geldim. Evli adamla ilişkisinden çok, kocamın geç kalmasına öfkelendiğimi kendime sakladım. “Kadının seni benzetmesine izin mi verdin?” diye sordum sinirle. “Ellerin o sırada ne yapıyordu? Hem senin evli adamla ne işin var? Bundan benim neden haberim yok? Dinçer’in oraya gitmesine nasıl izin verirsin? Ya bu haber duyulursa, ne olur hiç düşündün mü?” “Saçımı bırak abla ya!” diye isyan etti. Dinçer beni, İnci’den ayırmaya çalışırken onun rahat bir nefes aldığını fark ettim. “Dur, kravat manyağı dur. Sıra sana da gelecek. Hele bu cadıyla işim bitsin de!” “Evli olduğunu bilmiyordum tamam mı? Alper de sana yalan söylemişti, ne çabuk unuttun! Evli değildi tamam ama, nihayetinde senden başka bir sevgilisi olduğu ortaya çıkmıştı.” “Alper de kim?” Dinçer’in sesiyle İnci’nin saçlarına daha da asıldım. Lanet olası cadı kendini haklı çıkarmak için, tüm kirli çamaşırlarımı ortaya döküyordu. “Kapa çeneni İnci, yoksa ben kapatıcam.” “O zaman sen de, saçlarımı bırak!” Ensesine doğru bir şaplak atarak saçlarını bıraktım. Tokadan kurtulup önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve nazikçe kocama döndüm. Yeri geldiğinde ben de nazik olabiliyordum. “Önemsiz bir konu,” diye geçiştirdim ve haklı konumuna yükselmek için kocamın üstüne yürüdüm. Parmağımla Dinçer’in göğsünü dürterken, tamamen sinirli görünmeye çalışıyordum. Biraz önce içime depoladığım sinir buhar olup uçmuştu sanki. “Ne olursa olsun, doğum gününe geç kalmamalıydın, ya da aramalıydın,” dedim hüsranla. “Bütün hazırlık çöpe gitti,” diye devam ettim bakışlarımı dağılmış masaya doğru çevirirken. “Doğum günü?” Şaşkın ses tonu gözlerimi devirmeme neden oldu. “Unutmana şaşırmadım.” Bu arada İnci dağıttığım saçlarını düzelterek araya girdi. “Ben burayı toplarken sen neden pasta yapmıyorsun abla? Eniştem pastayı üflesin ve şu lanet konu bir an önce kapansın.” “Elimden bu kadar kolay kurtulacağını sanıyorsan, yanılıyorsun,” dedim gözlerimi kısarak. Ben daha evli adamı irdelememişken konunun kapanmasına kesinlikle izin vermeyecektim. “Bu kadarıyla kurtulacağımı düşünmedim zaten! Şansımı denedim sadece.” “Tamam,” dedim ben de tüm hüsranı bir çırpıda unutmaya çalışarak. “Dinçer sen üstünü değiştir, İnci buraları topla, ben de yeniden pasta yapayım.” Mutfağa yönelirken sesim sonlara doğru biraz bıkkın çıkmıştı. Kim günde iki kez pasta yapmak ister ki? Hele benim gibi mutfak sınırlarından nefret eden biriyse… *** Yarım saat sonunda Dinçer duşunu almış, üstünü değiştirmiş bir halde mutfaktan içeriye girdi. Kıyamet gibi geçecek olan bir geceyi ucuz atlatmıştı. İnci’ye bolca dua etmesi gerekiyordu yoksa elimden bu kadar kolay kurtulması mümkün değildi. “Kolay gelsin,” dedi boynuma doğru bir öpücük bırakırken. Az çok gönlümü nasıl alacağını biliyordu bu herif! "Sence nasıl görünüyor, oluyor değil mi?" Yaptığım pastadan başımı kaldırarak Dinçer'e baktım. Bakışlarını pastaya sabitlemişti. Sanki ona kimsenin çözemediği devasa bir matematik sorusu sormuşum gibi saniyeler boyunca pastayı inceledi. Taş olsa çatlardı ama ben Burçak'tım ve Dinçer'e karşı oldukça sabırlıydım. Evliliğimiz sayesinde sabır taşını geride bırakalı çok olmuştu. "Bu bir şeye benzemiyor Burçak," dedi parmağıyla pastanın üstüne boca ettiğim kakaolu kremayı işaret ederken. "Daha çok bebek maması gibi görünüyor." Öfkeyle ters bir laf etmemek için dişlerimi sıktım ama tabi ki başarılı olamadım. Benim sabır kotam da bir yere kadardı değil mi? "Defol Dinçer! Pastamı ben yerim, sen de tırnaklarını yiyebilirsin. Hem kremayı henüz yedirmedim. Daha işim bitmedi." "O zaman işin bitince sor deli kadın. Neden bana devamlı aptalca sorular soruyorsun?" "Aptalım çünkü," diye patladım sonunda. "Aptal olmasam sana soru sorma zahmetine girmezdim. Sen ne anlarsın ki? Duygusuz kravat manyağı!" "Pastadan mı? Senden daha güzel yapacağım kesin.” "Git başımdan!" "Nereye gideyim!" "Herhangi bir yere... Benden ve mutfağımdan uzağa... Defol!" Sinirle kremayı pastaya yedirmeye devam ettim. Ben burada, bugün onun için ikinci kez uğraşırken beyefendinin yaptığına da bakın. “Elinden zehir olsa yerim.” Söyledikleriyle kalbim sıkıştı ve zorlukla yutkundum. Ettiği tek bir kelimeyle kırıldığım her nokta yeniden can bulup birleşiyordu sanki. İnsan nedense âşık olunca her duyguyu zirve noktasında yaşıyordu. Bir an öfkeden nefesim kesilirken, bir anda kalbim kanat çırpmaya başlayabiliyordu. Bu sanırım en ufak olayda bile kavga etmesini başarabilen bize özgü bir şeydi. “Madem yiyeceksin neden beni deli etmeye çalışıyorsun?” diye bir soru sordum. Ellerini belime sararak sırtımı sıcak göğsüne yaslamama izin verdi. Bu bana beni tavlamaya çalıştığı güzel ayları hatırlatmıştı. *** (Geçmiş) Siz hiç daha önce aklınız ile kalbinizin ortasında kaldınız mı? Ankara’dan dönmemizin üstünden iki ay geçmişti. Dinçer Bey döndüğümüz günden bu yana bana dört koldan saldırıyor, kaçacak herhangi bir delik bırakmıyordu. Kalbim ona doğru koşup sarılmamı, aklım ise köşe bucak kaçmamı fısıldıyordu kulağıma. Her günümüz yeni bir kovalamacaya dönüşüyor, tüm günüm diken üstünde geçiyordu. Ben kaçmaktan yorulmuştum ama Dinçer Bey koşmaktan yorulmamıştı. Bu kadar ısrarcı olması, dergilerde hakkında çapkınlık haberleri dolaşmaması beni ister istemez etkiliyordu. Davranışları ciddi olduğunu gösteriyor gibiydi ama bir türlü emin olamıyordum. Dinçer Bey’in öğle kahvesi vakti gelmişti ama ben, dün yaşadıklarımızdan sonra o odaya girmeye ölesiye korkuyordum. Dahili telefonun kükreyen sesiyle bir an sandalyemden sıçradım. “Efendim…” “Burçak Hanım kahvem nerede kaldı?” Adi domuz! Sesi rengini belli etmiyor olsa da, içeride kıs kıs güldüğüne emindim. Beni delirtmekten ayrı bir zevk alıyordu bu herif. “Hemen getiriyorum Dinçer Bey,” diyerek cevap vermesine olanak tanımadan telefonu yüzüne kapattım ve ayaklarımın geri geri gitmeye oldukça hevesli olmasına rağmen mutfağa doğru yöneldim. Dinçer Bey’in kahve tiryakiliği çok yakında ben de Dinçer tiryakiliğine dönüşecekti. Onu görmediğim her an özlüyor, gördüğüm anlarda ise köstebek olup yerin dibine saklanmak istiyordum. Dinçer benim için uzaktan sevilecek adamdı zannımca. Zira ona yakın olmak kalp krizine davetiye çıkarmamla eş değerdi. Külliyen zarar, külliyen aşktı. Sonumuz ne olacaktı hiç bilmiyorum. Odanın kapısını hafifçe tıklatıp derin bir nefes aldım. Son zamanlarda Dinçer Bey’in yanında elimden geldiğince nefes tutma terapisi yapıyordum. Her nefes alışverişimde ciğerlerime süzülen kokusuna ancak böyle karşı koyabiliyordum. Dinçer Bey saçıma yapışmış şekerli sakız gibi ensemde gezindikçe, kısa zamanda nefes tutma rekorunu kırabilirdim. Adam bir türlü hayırdan ve ama kelimesinden anlamıyordu. Eline bir sözlük vermem işe yarar mıydı acaba? Ama hayır demek hayır demekti, ama da amaydı işte… Daha nasıl anlatabilirdim ki bunu? “Nihayet gelebildin,” dedi koltuğunu geriye doğru sürüp ayağa kalkarken. Söylemiş miydim? Patronum son zamanlarda, ne zaman odasından içeriye girsem beni ayakta karşılıyordu. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyordunuz. Birazdan dibime kadar girecek ve ben de nefes tutma seansıma başlayacaktım. Allah yardımcım olsun. Kahvesini elimden alırken haince gülümsedi ve parmaklarının tenimle buluşmasına izin verdi. Böyle ufacık temasların zararsız olduğunu sakın düşünmeyin. Karşınızdaki herif her gece rüyalarınıza giriyorsa ve ondan ölesiye etkileniyorsanız zararsız dediğimiz o ufacık temaslar oldukça tehlikeli bir şeye dönüşebiliyordu. “Artık dayanamıyorum,” diyerek kahvesini masasının üstüne bıraktıktan sonra bana dönerek başını eğdi ve biraz daha yüzüme yaklaştı. Ben hâlâ Dinçer’in, “Artık dayanamıyorum,” derken ne ima ettiğine takılı kalmıştım. Neredeyse göz göze, dudak dudağa gelmiştik. Bütün hücrelerim şu saniyede donup kaldı. Bana bu kadar yakın olması aklımı başımdan alıyor, tepemde sevda yelleri esiyordu. Kulağıma nereden geldiğini asla anlamayacağım aşk şarkıları çalınıyordu sanki. Pürüzsüz cildi, sol yanağındaki küçük beni, öpülesi dudakları ve tuhaf bakışlarıyla dilimi damağımı kurutmuştu. Aşk filmlerinde gördüğüm o dudakları ıslatma hareketini kesinlikle yapmamalıydım. O hareketin devamında ne olduğunu hepimiz biliyorduk. “Gönlünün ev sahibi olmam için daha ne yapmam gerekiyor?” diye fısıldayarak gözlerini gözlerime dikti. O bakışlarının arada dudaklarıma kaydığının farkındaydım. “Gönül bu, evimin kapısı değil ki her gelene açayım,” dedim ters bir şekilde. Konuştuğum sırada dudaklarımın arasından kısacık bir nefes alıverdim. Dinçer Bey’in varlığı yüzünden bayılmadıysam bile birazdan nefessizlikten bayılacaktım. “Ben, öyle alelade gelen biri değilim.” Sağ eliyle çenemi kavradı ve başparmağıyla hafifçe dudaklarımı okşamaya başladı. “Hem sen de benden etkileniyorsun, hissediyorum, biliyorum,” diyerek konuşmaya devam etti. “Yanılıyorsunuz Dinçer Bey,” diye itiraz ettim. Adil oynamıyordu. Doğrusu onu karşımda gördüğüm ilk andan beri hiç adil olmamıştı ki… “Öyle mi?” Boşta kalan elini belime dolayarak beni kendine doğru çekti ve çenemde duran eliyle başımı hafifçe kaldırdı. Dudakları dudaklarıma konmaya hazır bir haldeyken, “şimdi anlarız,” diye fısıldadı. Teni tenime değdiğinde vücudumdan bir elektrik akımı geçti. Ankara’da yaşadıklarımızdan sonra dudakları ilk kez dudaklarıma temas ediyordu. Mantığım ne kadar direnmemi söylese de ona karşı zayıf olan hislerim beni yine ele geçirmişti. Dudaklarım Dinçer’e karşılık verdiği sırada kalbim coşkuyla ritmini hızlandırdı. Aklım ne kadar direnmeye çalışırsa çalışsın kalbim Dinçer’in adını zikredip duruyordu. Dinçer’e ilk teslim oluşum bu andı sanırım. Ve içten içe son olmayacağını kalbimin derinliklerinde hissediyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD