Sakince bir nefes almayı denedim. Dinçer’e ilk yenilişimin ardından kim bilir kaç kez yenildim? Kırıyor, üzüyor, kızdırıyor ama ardından öyle bir şey söylüyordu ki kendimi ona yeniden yenilirken buluyordum. Dinçer benim zayıf yanımdı. Onunla orta yolu bulmayı, sakince konuşmayı çok istiyordum ama bunu hiçbir zaman başaramıyorduk. Bir gün ikimizde patlama noktasına gelecektik bu gidişle…
Pasta hemen hemen hazırdı ve sadece süsleme işi kalmıştı. Kocamın ellerini belimde, atan sıcak kalbini sırtımda hissederken pastaya odaklanmak benim için çok zordu.
“Bıraksan da pastayı bitirsem!” diye söylendim, başımı hafifçe yana çevirerek. Dudakları dudaklarımdan minik bir öpücük çalarak ayrıldı.
“Şu kutlama işi bitse, ben de seni bitirsem!”
“Kızgınlığın geçti mi?” Kontrole tek gittiğim için hâlâ kızgın olma olasılığı yüksekti. Beni tamamen kendine çevirdi ve yeniden kolları arasına hapsetti. Başımı kaldırarak o âşık olduğum gözlerine daldım.
“İnci ile uğraşırken, senin bana kızma ihtimalini düşününce kendi kızgınlığımı unuttum.”
“Ne hoş bir çiftiz,” diye kıkırdadım. “Kızgınlıklarımız birbirimize duyduğumuz korku yüzünden kaybolup gidiyor.” Dinçer de hafifçe sırıttı.
“Bu da bir şeydir değil mi? En azından kızgınlığımız bir şekilde geçiyor. Bu gece için özür dilerim.”
“Ben de seni beklemediğim için özür dilerim.”
“Affettin mi?” Hızlıca başımı salladım. Onun kolları arasındayken ve bana böyle sevgiyle bakarken affetmemek zordu. Hem geç kalmasının sebebi oldukça makul bir sebepti. İnci’nin hesabını bu geceden sonra dürecektim. Hem benden kaçmak için temizlik yapması onun için oldukça ideal bir cezaydı. Şu an yerleri silerken içten içe bana küfürler yağdırdığına yemin edebilirdim.
Dinçer gülümseyerek bana bakınca karşılık vermekten kendimi alamadım. Dudakları dudaklarımı bulduğunda hevesle karşılık verdim. Kendimi zorlukla kocamdan ayırdım.
“Pasta diyorum, bitmesi lazım. Huhu… Kime diyorum?”
“Tamam, tamam…” dedi beni özgür bırakırken. “İnci ne yapıyor, bir bakayım.”
Dinçer’in mutfaktan çıkmasıyla pastaya odaklandım. Gitmesine minnettardım yoksa pasta tüm gece böyle yarım yamalak kalacaktı.
Nihayet her şey tamamen hazırdı. Sofrayı yeniden hazırlamıştık. İki kişilik masamıza İnci’nin üçüncü gölgesi düşmüş olsa da umursamadım. Sonuçta şuan burada olmasaydı, evin içinde gerçek çaplı bir kıyamet yaşanmış olacaktı.
Dinçer pastanın üstündeki mumları üfledikten sonra çatalın ucuna minik bir dilim aldı ve bana uzattı. Ben de aynısını kocama yaptım ve birlikte masaya oturduk.
“Ne diledin?” diye sordum merakla.
“Hep yanımda olmanı… Bir ömür boyu…” Keyifle göz kırptı, tebessümüne eşlik ederken düğünümüzde verdiğim söz aklıma geldi ve ben de içten içe kocama eşlik ettim.
Minik kutlamamız bittikten sonra İnci ile birlikte masayı topladık ve bulaşıkları makineye yerleştirdik. İnci’yi hesaba çekmemek için kendimi zor tutuyordum ama sabaha kadar, en azından Dinçer evden uzaklaşana kadar kız kardeşimle kavga etmeyecektim. Dinçer etraftayken İnci ile tartışmayı, onun sarı saçlarına yapışmayı göze alamazdım. Her şeyin bir yeri ve zamanı vardı. Bu kavga etmek bile olsa…
İnci’yi bize geldiğinde kaldığı daimi odasına yönlendirdim. Anneme telefonla haber verdikten sonra ışıkları kapatarak odamıza geçtim. Dinçer çoktan kıyafetlerini çıkarmış ve yatağa uzanmıştı. Kapının sesiyle başını hafifçe kaldırmış ve gözlerini üstüme dikmişti. Makyaj masasının üstüne bıraktığım hediye paketini aldım ve kocamın yattığı kısımdan yatağa yaklaştım. Gözleri ellerimdeki paketten çok benim üstümdeydi ve hediye olarak benden neyi beklediğini çok iyi biliyordum. Kocam yattığı yerden doğrulmamıştı bile. Kısa bir süreliğine kendimi gerçek anlamda aptal gibi hissettim.
“Dinçer kalkmayı düşünüyor musun?”
“Elbette,” dedi sırıtarak. Kim bilir şu an kafasından neler geçiriyordu. “Seni soymamı mı istiyorsun karıcığım?” Gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Ayağa kalkmasıyla üstümdeki elbisenin fermuarına uzanması bir oldu. Gözlerim onun çıplak teninde gezerken hediyeyi unutmaya hevesliydim. Dinçer ile ne kadar kavga edersek edelim, beni ne kadar kızdırırsa kızdırsın ondan çok da fazla uzak kalamıyordum. Aynı şey kocam için de geçerliydi. Biz her şeye rağmen ayrılmaz bir bütünün iki parçası gibiydik. Minik bir kedi gibi onun göğsüne sokulma isteğimi görmezden gelerek fermuarıma uzanan elini ittirdim.
“Önce hediyeni vereyim,” dedim yumuşak bir ses tonuyla.
“Hediye yerine dudaklarından öpüversem olmaz mı?” Dinçer’in cilveleşmelerini görmezden gelmeye çalışarak, elimdeki paketi uzattım. Dinçer hediyeyi elimden alarak dudaklarıma bir öpücük kondurdu ve paketi açmaya başladı. Eğer kocanızın bir koleksiyon düşkünlüğü varsa hediye almanız hiç de zor olmuyordu. Kocamın kravatlara düşkünlüğünü en iyi bilen kişi olarak ona elbette kravat almamıştım. Allah aşkına o minik askıcıklarda bir tane daha kravat görmeye asla dayanamazdım. Dinçer paketin içinden çıkan kâğıtla yüzünü astı.
“Bu ne karıcığım yeni bir sözleşme mi? İşin gücün yok eline kâğıt kalem alıp yazıp duruyor musun Allah aşkına?”
“Boş boş konuşmayı bırakıp sadece okusana!” dedim sinirle. Elinin altında her şeyi olan bir adama ne hediye edebilirdiniz ki? Hem Dinçer maddi şeylere önem vermezdi.
“Bağ evi mi?” diye sordu kaşlarını kaldırarak. Şaşırdığı gözlerinden belli oluyordu. Benden böylesi bir jest beklemediğini biliyordum. Şahsen ben de kendimden böyle bir atak beklemezdim. Ama özel günlerde kavgaları bir kenara bırakmak gerekliydi değil mi?
“Hmm… Evet… İki günlük bir balayı… Sana hediye edebileceğim tek şey benimle iki günlük kısa bir tatil. Kırk sekiz saat boyunca istediğin her şeyi yapacağım. Dediğin hiçbir şeye itiraz etmeyeceğim.”
“Gerçekten mi?” Kocam hayretler içinde kalmış gibi görünüyordu. Açıkçası bu hediyeyi vermek aklıma geldiğinde ben de hayretlere düşmüştüm. “Sen benim söylediğim hiçbir şeye itiraz etmeyeceksin ve ne dersem yapacak mısın öyle mi?”
“Evet!”
“Emin misin? Sen! Benim her dediğimi yapacaksın.”
“Evet dedim Dinçer. Beynin algılamıyor mu?” diye sordum elimle başıma vururken.
“Beynim algılıyor güzelim de sen benim isteklerime hiçbir zaman uysal bir kedi gibi boyun eğmedin ki!” Haklıydı, ben kediden çok panter olmayı tercih ederdim ama arada bir de olsa kocama bir güzellik yapmayı deneyebilirdim sonuçta.
“Kıymetini bil işte, eğer istemiyorsan benim için hava hoş.” Kağıdı komodinin üstüne bırakarak beni kolları arasına çekti.
“Bana nasıl bir iyilik yaptığının farkında değilsin karıcığım,” derken sesli bir kahkaha attı. “Ah Burçak, elimden çekeceğin var karıcığım ve sözünden dönemezsin.”
“Söz sözdür,” dedim şüpheyle. Dinçer’in neşesiyle gözüm korkmadı değil, ama en fazla ne yapabilirdi ki?
“Soyun,” dedi sıcak nefesini kulağıma üflerken.
“Ne?”
“Soyun karıcığım, ben kırk sekiz saate başlamayı talep ediyorum.”
“Yarın bağ evine gidince başlayacak,” diye itiraz ettim. Kahretsin, böyle bir şey yapacağını ben neden düşünemedim ki!
“Hayır karıcığım, şimdi başlamalı çünkü benim doğum günüm ve ben senden soyunmanı istiyorum.”
“Bundan nefret ettiğimi biliyorsun,” dedim kızarmamaya çalışarak. Dinçer bana yiyecek gibi bakarken onun karşısında soyunmak bedenimde her zaman tuhaf işkencelere sebep olurdu ve ben bundan hiç ama hiç hoşlanmazdım. Hangi kadın aciz hissetmekten hoşlanırdı ki? Dinçer’in itiraz kabul etmeyen bakışlarıyla boynumu bükerek elbisenin fermuarına uzandım. Kocamın arzuyla parlayan gözleri üstümde gezinirken haince sırıttı.
“Ah Burçak, bana çektirdiklerini fitil fitil burnundan getirme şansı verdiğin için nasıl mutluyum anlatamam.” Ah lanet olsun, nasıl bir romantiksem bu işin kocamın hoşuna gideceğini düşünmüştüm, bu anı benden intikam almak için kullanacağı hiç aklıma gelmemişti.
“Ne var Dinçer, ne var?” dedim uykulu sesimle. Kocamın eline böyle bir fırsat vermenin benim açımdan böylesine acılı olacağını neden hiç düşünmemiştim?
“Kalk hadi!”
“Ah, lanet olsun. Dinçer saat gecenin dördü! Yine ne istiyorsun?”
“Seni,” dedi bu gece bilmem kaçıncı kez. “Ama banyoda…”
“Hayır,” diye inledim. “Ben uyumak istiyorum. Ne olur artık rahat bırak beni…”
“Bana söz verdin.” Beni elimden çekerek yataktan kaldırmış ve banyoya sürüklemeye başlamıştı. İntikam için yaptığını biliyordum ama bu nasıl bir intikamdı? Herhangi bir insan evladına böyle bir işkence yapılır mıydı Allah aşkına? Kocam kesinlikle ondan zar zor ayrı geçirdiğim gecelerin acısını çıkarıyordu.
“Ben gelene kadar işlerini hallet güzelim. Bir iki saate evde olurum, çıkarız.” Çayımı yudumlarken uykulu gözlerle kocamı onayladım. Değil valiz hazırlamak, elimi oynatmaya mecalim yoktu. Kendi salaklığımın başıma ördüğü oyuna dayanmam lazımdı. Elbet bu kırk sekiz saat bitecekti ve kocamdan acısını çıkaracaktım. Beni kukla gibi elinde oynatmasına itiraz etmeyecek, ağzından çıkanı emir sayacak ve içimden sakin olmak için milyonlara kadar sayacaktım. Dinçer yanağıma bir öpücük kondurup, sandalyenin arkasına astığı ceketini alarak evden çıktı. Uzun zamandır kocamı bu kadar keyifli görmemiştim ve bu keyfi benim sayemdeydi ama ben onun kadar keyif alamıyordum nedense. Bu planı yaparken iki taraflı mutlu olmayı hedeflemiştim lâkin mutlu olan tek taraf kocamdı. Eğer karşılıklı iki taraf varsa genelde tek bir taraf kazanırdı ve ben bu stratejiyi maalesef unutmuştum. Dinçer’i bir süreliğine düşünmeyi bırakarak sessizce kahvaltısını yapan İnci’ye döndüm. Onunla henüz masaya yatırmadığımız bir konu vardı ve o konu masaya yatmadıkça ben rahat edemeyecektim.
“Dökül bakalım küçük hanım! Şu dün akşamki olayı ayrıntılı olarak dinlemek istiyorum.” Gözlerini kısarak suratını buruşturdu, çatalını masaya bırakıp sinirle homurdandı.
“Sana hesap vermek zorunda değilim. Sen de benim annem değilsin.”
“Bana hesap vermek zorundasın. Annen değil ama ablanım.”
“Bu bana ve hayatıma burnunu sokman için yeterli gerekçe değil.” İnci’nin kırıldığını anlamak için falcı olmaya gerek yoktu. İçine geçmiş dikenlerini özgür doğaya salmasına bakılırsa tahmin ettiğimden daha fazla incinmişti. Bazen büyümek için incinmek kaçınılmaz oluyordu.
“Beni sefil hayatına başlatma da anlat,” dedim sert bir sesle. Eğer İnci’ye bir anda kibar davranmaya başlarsam sonu iyi olmazdı. Kardeşimi tanırdım, içindeki kırgın yanını kimseye göstermek istemez ve yaşadıklarıyla kendi yüzleşirdi. Onu anladığımı söylemem kesinlikle ters tepecek bir hareket olurdu.
“Abla!”
“İnci konuşmaya başlıyor musun yoksa annemi mi arayayım?”
“Tencere kapak birbirini bulmuşsunuz. Dün eniştem de, beni konuşturmak için seni aramakla tehdit etti. Körle yatan şaşı kalkar diye boşuna demiyorlar. Adamı kendine benzetmişsin.”
“Kocamı ağız tadıyla andığımıza göre konuya dönelim. Bu kez bunun üstesinden tek başına gelemezsin.” Dilimi ısırdım, işte bunu söylememem gerekirdi. Öfkeli gözlerini bana çevirerek ayağa kalktı. İnci’nin dikenlerinden sakınmak için ben de ayağa kalktım.
“Sen neden kendi hayatına bakmayı denemiyorsun abla? Aldatılmışsam ne olmuş? Daha önce senin de tecrübe ettiğine göre insanı öldürmüyor değil mi? Birileri duyacak diye korkmama da gerek yok, sonuçta sen de insanların arkandan ne dediğini umursamadan Dinçer ile evlendin. Bana akıl vermene gerek yok. Hatamın ve aptallığımın farkındayım. Bunun üstesinden kendim gelebilirim. Sen sadece kocanın kuyruğunu sıkı tutmaya çalışsan iyi edersin. Gazetelerde başka kadınlarla görünmeye devam ederse herkes arkandan dalga geçecek.” Son söylediklerinden sonra öfkeyle soluklandım. Ne olursa olsun bu işe bunu karıştırmaması gerekiyordu. Sinirle İnci’nin saçlarını yapışmamla, o da benim saçlarıma yapıştı.
“Senin dilinin ayarı yok,” dedim bağırarak. “Önüne gelenle flört edersen işte böyle olur. Aptal herifin teki gelir, seni parmağında oynatır. Gerçek aşkı bulacağım diye düştüğün şu durumlara bak. Hâlâ akıllanmadın.”
“Sen kendi hayatına bak. Âşık olduğunu sandığın adamla evlendin ama mutsuzsun. Doğru kişiyi bulsaydın mutsuz olmazdın!”
“Dinçer benim için doğru kişi,” dedim sinirle. Yine tüm okları bana ve hayatıma yöneltmeyi başardı. Bu kızdan işte bu nedenle nefret ediyordum. Kendi sorunlarından kaçmak için etrafındakileri yaralıyordu.
“Doğru kişi olduğu için mi boşanmak istiyorsun? O başka kadınlarla poz verirken bu yüzden mi evde oturuyorsun? Sen aptalın önde gidenisin abla! Ne boşanmaya cesaretin var, ne de mutlu olmaya… Tek düşündüğün günü kurtarmak, gerisini umursamıyor gibi davranıyorsun. Seni böylesi birine dönüştürdüğü için Dinçer’den nefret etmek istiyorum ama suç onda değil sende. Sen korkağın tekisin, senden akıl alacak değilim.” İnci’nin yüzüne indirdiğim tokat kalbime atılmıştı sanki. Beni yargılamaya, hayatımı basit görmeye nasıl cesaret ederdi? Ben geleceğimi kurtarmak için uğraşıyordum. Bunu nasıl olur da göremezdi?
İnci yanağına inen tokadın siniriyle ayağıma bir tekme geçirdi ve saçlarıma yeniden asıldı. Tıpkı eski günlerdeki gibi kavga etmeye başladık. O benim, ben ise onun saçlarını çekiyordum ve bulduğum her fırsatta neresine denk gelirse tekme atıyordum. Attığı çığlıkla daha da sinirlendim.
“Sivri dillisin İnci. Ağzından çıkanların nereye gittiği umurunda değil. Şimdi o dilini keseceğim ve sen de bir daha böyle boş boş konuşamayacaksın.”
“Lanet olsun abla, bırak beni. Koca kadınsın.”
“Sen çok küçüksün sanki.” İnci’nin çelme takmasıyla ikimiz birlikte yeri boyladık. İnci’nin gözleri dehşetle açılırken acıyla iki büklüm oldum. Bu numara her zaman işe yarardı.
“Ah unuttum. Bebek! Abla iyi misin?” İnci’yi saçından ve kolundan çekerek yere uzattım ve üstüne çıktım.
“İyiyim seni küçük sıçan. Sen ablana nasıl vurursun? Ah geberteceğim seni. Bir daha ileri geri konuşacak mısın?” dedim karnını gıdıklarken.
“Ab…la… Dur… yapma ya…” İnci güldükçe beni de bir gülme tuttu. İkimiz birlikte kahkaha atarken odaya dolan yabancı sesle başımı yukarı kaldırdım.
“Sanırım karınla tanıştım Dinçer,” diyen yabancı adamın arkasından kocam gözüktü.
“Kardeşiyle de tanışmış görünüyorsun.” Dinçer’in öfkeli gözleri İnci ve bana kilitlendi.