Bölüm 5

2460 Words
Lokantadan çıkana kadar tek kelime etmedi Eylem. Emir Ali’nin aracında yaptıkları yolculuk da sessizdi. Adam iş görüşmeleri yapıyor, yanında kız yokmuş gibi davranıyordu. Eylem ise onun varlığından başka hiçbir şeye odaklanamıyordu. Araç bir evin önünde durduğunda tedirgin olsa da belli etmeden araçtan indi. Emir Ali, ile birlikte odaya girdiklerinde adam sırtını kenarda duran masaya yasladı. Beklemeden konuya girdi: “Neymiş daha iyi olan şey, göster bakalım,” derken dudağında hafif bir kıvrım vardı. Eylem, heyecandan kuruyan boğazıyla “Önce bir şeyler mi içseydik,” diye mırıldandı. Gözlerini adamdan başka her yöne çeviriyordu. Bir türlü ona bakamıyordu. Yapmaya niyetlendiği şeyi nasıl yapacağı hakkında bir fikri yoktu. “İstersen içeriz,” dedi Emir Ali. Eylem bir türlü konuya giremiyordu. Masada meydan okuyan kızla alakası yoktu artık. Onun bu ürkek tavırlarını izleyen Emir Ali, sıkılmış bir şekilde saçını düzeltti. “Bırak şu içki meselesini, sen anlatacaklarını anlat da keyfimiz yerine gelirse gider içeriz, canımız sıkılırsa gider yine içeriz… Ama önce bir konuşmaya başla bakalım.” Eylem, adamın çıkışmasıyla gerilirken sırtını dikleştirdi. Sonra kızı baştan ayağa süzdü. Gereğinden daha yakın olduklarını hisseden Eylem geriye çekildi. Bu süre zarfında tuhaf bir sessizlik oluştu. Nereden başlayacağını bilemediği için odaya göz gezdirdi. Burası adamın çalışma odasıydı. Deri mobilyalar, bir masa, bir kitaplık… Kenarda duran bir içki dolabı… Sade, düzenli ve şık bir odaydı. Ama yatak odası değildi. Lokantadan ayrıldıklarında onu doğruca yatak odasına sürükleyeceğini sanıp konuşacaklarına odaklanamamıştı. Tüm cesaretine rağmen adamın onu ciddiye alıp konuşacağından bile emin olamamıştı… Şimdi nereden başlayacağını, ne anlatacağını bilemiyordu. “Odayı sevmedin mi?” dedi Emir Ali. “Sevmedim,” dedi Eylem bir şey söylemiş olmak için. “Ama beni sevdin sanırım? Gelip ortalığı karıştırdığına göre?” dedikten sonra ekledi. “Ailelerimiz bir evlilik anlaşması yaptı. Burçin ile buluşma nedenimiz de buydu. Ondan daha iyiyim derken benimle evlenmek istediğini varsaydım, yanlış mı düşündüm? Eylem sevdim diyecekti ama adam öyle keskin bakıyordu ki yalan söylediğini hemen anlayacağından emindi. Sonuç olarak bu ayarlanmış bir evlilikti. Sevgi pazarlıkta yoktu. Biraz daha oyalandı. Ona kalsa bir türlü konuşmaya başlayamazdı. Gerçi adamın sıkılmış tavırlarından anladığı kadarıyla ilgilendiği şey kelimeleri değildi. Adamın gözlerine baktı. Sonra bir cesaret aralarındaki mesafeyi kapatıp adamın yüzünü avuçladı ve dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Kısa bir süre sonra adam ona karşılık vermeyince geri çekildi. Ve adamın yüzündeki ifadeden beklediği şeyin bu olmadığını anladı. Hayal kırıklı ve rahatlama karışımı bir hisle yutkunup geri çekilmeyi düşünürken Emir Ali onu belinden çekip bedenine yasladı. Ellerini sırtına ve beline sıkıca bastırıp kızı bedenine hapsetti. Sonra dudaklarına eğilip öyle değil böyle öpüşülür dercesine öptü Eylem’i. Eylem, dudaklarının adamın dudakları tarafından esir alınmasına önce şaşırdı. Yine de adamdan kurtulmaya çalışmadı. Daha sonra hissettiği arzu onun daha çok şaşırmasına neden oldu. Emir Ali’nin öpücüğü kalbinin deli gibi atmasına, bedeninin titremesine neden olmuştu. Yakıcı öpücüğünün sonu yok gibiydi. Eylem, bedeninin kontrolünü, kokusuyla başını döndüren, dudaklarıyla onu sarhoş eden adama bırakmıştı. Düşünemiyor, sadece hissediyordu. Parmakları düşmemek için onun gömleğinin yakasına asılmıştı. Vücudunun tüm ağırlığını onun sert bedenine emanet etmişti. Tıpkı kaderini de emanet ettiği gibi… Adam dudaklarını serbest bıraktığında nefes nefeseydi. Emir Ali’nin parlayan kahve gözlerine, biçimli dudaklarına bakarak neden durduğunu anlamaya çalıştı. Bedeninin kontrolünü hala eline alamamıştı. Emir Ali, kızın kabarmış dudaklarına, utanç ve heyecandan kızarmış yanaklarına bakıyor, kızı yeniden öpmemek için kendini toparlamaya çalışıyordu. Kızın dudaklarını kemiriyor oluşu onu fazlasıyla zorluyordu. Aralarındaki bu çekim onu da hazırlıksız yakalamıştı. Gözleri kızın narin hatlarında gezindikten sonra yeniden çarpıcı, yeşil gözlerine ulaştı. Bir kadının hem masum hem de arzu dolu bakabileceğini Eylem sayesinde öğrenmiş oldu. Kızın taze çiçekler gibi kokusuna karşı koyamıyorken, gözleri yumuşak, tatlı dudaklarına takıldığında kendine hakim olamadı. Bu kez, yüzünü avuçlarının arasına hapsetti. Dudaklarını kızın dudaklarından her koparmaya çalıştığında kendini yeniden onu öperken buluyordu. Eylem’in ona cevap vermesi de işini kolaylaştırmıyordu. Sonunda kızı soyup masaya yatırma fikrini kafasından atmayı başarıp bedeninin hakimiyetini ele almayı başardı. Ellerini kızın narin bedeninden çekti. Eylem bu kez oyalanmadan geriye adımladı. Nefes nefese olan göğsü, elbisesinin altında inip kalkıyordu ama Emir Ali’ye bakmaya cesareti yoktu. Başını eğmiş, odadaki en ilgi çekici şey iki metreye yakın boyu, çelik gibi kaslarıyla ortalığa dalga dalga enerji yayan adam değil de halıymış gibi bakışlarını yere odaklamıştı. Utangaçlık başka bir şeydi, bu kızın tavırlarınki şey başka. Kız bir şeyler gizliyordu. Ona yakınlaşmak için farklı bir nedeni vardı. “Bu kadar mı?” dediğinde kızın yutkunmasıyla gülmeye başladı. “Esas konuya gel artık. Neden benimle evlenmek istiyorsun. Neden seni seçeyim? Sonuç olarak babamların üzerine pazarlık yaptığı kişi sen değil kuzenindi. Sende ondan iyi olan ne var?” diye sordu farkı açıkça görmesine rağmen. “Onun kadar güzel olmasam da ondan daha donanımlıyım,” dedi Eylem Emir Ali, kaşlarını çattı. “Donanımlı?” “Amerika’da okudum. Ekonomi ve Finans. Stanford mezunuyum. Burçin işlerden anlamaz ama ben sana yardımcı olabilirim. Bir senedir amcamın yanındayım, bu işlerden anlıyorum cidden. Boş konuşmuyorum.” Emir Ali gür bir kahkaha attı. Saftı bu kız. Burçin’i kendinden güzel sanmasına inanamıyordu. Başını sağa sola sallayıp “Sence ben parasını verip bir çalışan bulamaz mıyım?” diye sordu. “Bulursun tabi,” diyen Eylem dudaklarını ıslattı. “Benim gibisini bulamazsın.” Emir Ali, yeniden güldü. “Eylem, sen benimle evlenmeye mi çalışıyorsun, yoksa yanımda işe girmeye mi?” Eylem, “Evlenmeye,” diye mırıldandı. Ama o da hafifçe gülümsemişti. “Ama bir anlaşma yapıldığını söyledin. Ve ben de daha bir anlaşma teklif ediyorum.” “O zaman bu teklifi düşüneceğim,” dedi Emir Ali. Sonra elini kıza uzattı. Eylem, onun el sıkışmak niyetinde olduğunu sanarak elini uzattı. Emir Ali, kızın elini sıkıca tutup “Hadi gidelim,” dedi. Eylem, nereye gideceklerini bile sormadı. Adamın onu evine bırakacağını sanıyordu. Yanılmıştı. Araca bindiklerinde kolunu rahat bir şekilde omzuna atmasına sessiz kaldı. Başta bu yakınlıktan rahatsız olsa da dakikalar ilerledikçe rahatladı, alıştı, kendini adamın sıcaklığına bıraktı. Ona yaslanıp telefonla konuşmasını dinledi. Dinlerken adamın sesinin bile kulağa hoş geldiğini düşünüyordu. Ara sıra bakışları Emir Ali’nin yüzüne kayıyor, ona yakalanmamak için bakışlarını hızlıca başka yöne çeviriyordu. Emir Ali, cidden yakışıklıydı. Kirli sakalı, alnına düşen simsiyah saçları, gür kirpikleri ve keskin çenesiyle kusursuzdu. Eylem, gözlerini her ona çevirdiğinde, hain gözleri adamın kalemle çizilmiş gibi duran, dakikalar önce ona nerede olduğunu bile unutturan dudaklarına takılı kaldığı için gözlerini kendi ellerine çevirdi. Bakışları parmağındaki yüzük izine gitti. Çıkarıp fırlattığı yüzüğün izine… Okan’ı düşündüğünde hissettiği tek şey mide bulantısıydı artık. Ve Okan ile birlikte oldukları süre içinde böylesine bir çekim hissettiğini hatırlamıyordu. Okan ona hep nazik ve sevecen davranmıştı. Emir Ali, ona nazik davranmıyordu. Alaycıydı. Tavırları da biraz kendini beğenmişti. Bir şey vardı ki Eylem’i hazırlıksız yakalamıştı. Emir Ali, onunla evlenmeyi düşüneceğini söylemiş, ona hiçbir şeyin sözünü vermemişti ama hal böyleyken bile onu sahiplenmişti. Araçtan indiklerinde başka bir lokantanın önündeydiler. Emir Ali bir şey açıklama zahmetine girmeden kızın elini tutup yanına çekti. Elini bile götürüp bedenine yasladı. Eylem, belini sıkıca kavramış bu elden de rahatsız olmamıştı. Özellikle insanların temasından hoşlanmayan biri olarak kişisel alanını ihlal eden bu adamdan çoktan uzaklaşmak isterdi ama istemiyordu. Loş ışıklarla aydınlatılmış bir balık lokantasına gelmişlerdi. İçerisi neredeyse bomboştu. Küçük taburelere yerleşmiş iki kişiden biri darbuka, diğeri klarnet çalıyordu. Kenardaki masalardan birine yerleştiklerinde Emir Ali, kızın tam karşısına oturdu. Kapıdan beri peşlerinde yürüyen, tepelerinde dikilmekte olan garson, sipariş için bekliyordu. Emir Ali, kızın sipariş vermek için harekete geçmediğini fark edince arkasına yaslandı. Kaşlarını çattı. Kendine bakmasını beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra pes edip sıkkın bir nefes salıverdi. “Ne var?” dedi garsona. “Ali Bey, uskumrumuz var, öğleden sonra geldi. Mis gibi valla. Levrek de öğleden önce geldi. İsterseniz taze karides, kalamar tabağı da hazırlatayım?” diye öneride bulundu. “Levrek olsun. Bir de büyük getir,” dedi. Sonra Eylem’in sessizliğine daha fazla dayanamadı. Kollarında olmaktan şikâyeti olmadığını sanıyordu, kız tacize uğramış, kaçırılmış gibi pozlara girdikçe sinirleri bozuluyordu. Zaten üfleseler uçacak kadar zayıf ve narin bir kızdı, bir de böyle durunca… “Sen bir şey istiyor musun Eylem?” diye sordu. Kız sonunda başını kaldırdı. “Efendim?” dedi. Sonra Emir Ali’nin ona öfkeyle bakan gözlerini, tepelerinde dikilen garsonu fark etti. “A, pardon. İştahım yok, ben bir şey almayayım,” dedi kendini toparlayarak. “Sen ona da levrek at,” dedi Emir Ali başını sağa sola sallarken. Yemekleri geldiğinde yemek için harekete geçmeyen kızın yanına oturdu. Sıkkın bir nefes verip gömleğinin kollarını sıvadı. Eylem şaşkınca onun ne yaptığını anlamaya çalışırken, balığı az sayıdaki kılçıktan arındırıp kızın dudaklarına götürdü. “Ye bakalım,” dedi. Eylem ikiletmeden dudaklarını araladı. Lokmasını güçlükle çiğnerken Emir Ali’nin ikincisini hazırladığını görünce aceleyle yuttu. Onun neden böyle bir şey yaptığını anlamasa da sorgulamıyordu. Birkaç lokmadan sonra başını sağa sola salladı. “Teşekkür ederim, yeterli,” dedi. Emir Ali gür bir kahkaha atıp siniri bozulmuş bir şekilde gülmeye başladı. Kız kendine hizmet ettirmiş, bir de teşekkür edip arkasına yaslanmıştı ya… Diyecek kelime bulamıyordu. Rakı bardağını eline aldı. Bir yudum alıp kıza uzattığında dudaklarını araladığını fark edince “Bunu da sen iç be Eylem,” deyip bardağı kızın eline tutuşturdu. Eylem’in içkiyle pek arası yoktu. “İçmesem olmaz mı?” diye mırıldandı. Emir Ali, “Sen benimle evlenmek istiyor musun?” diye sordu. Eylem ciddiyetle başını salladı. “İç o zaman,” cevabını alınca bardağı tepesine dikip bitirene kadar durmadı. Bitirdikten sonra bardağı masaya koydu. “Oldu mu?” diye sordu. “Olmadı,” dedi Emir Ali. Bardağı yeniden doldurup kızın önüne koydu. “Yavaş iç, meşrubat içmiyorsun Eylem,” dedi. Sonra balığından bir çatal daha alıp ağzına attı. “Her şeyi de ben diyeceğim,” dedi yeniden içmeye başlayan kızı süzerken. “Ne gibi?” dedi Eylem. Boğazını yakıp geçen içki, baştaki kadar rahatsız etmiyordu artık. Ve hafifçe gülümseye başlamıştı. Emir Ali onun sarhoş olmaya başladığını fark edip “Sarhoş olma demiyorum ama içtiğini midende tutmanı da isterim hani…” diyerek kıza tabağını işaret etti. “Aç karnına içilmez o elindeki.” Eylem, balıktan bir iki lokma daha alıp ikinci bardağı da bitirdi. Masaya gereğinden biraz sertçe bıraktığı bardağın ardından tatlı bir şekilde gülümseyerek “İyiyim ben,” dedi. Saçlarını geriye attığı sırada müzik, biraz daha hareketli bir hale gelmiş, masalar da yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Ortamın ışıklandırması da eskisine göre daha aydınlık bir hale getirilmişti. Emir Ali, kızın boynundaki izleri o zaman fark etti. Sinirle dudağını ısırırken ciddileşti. “Boynuna kim dokundu senin?” Eylem garson bardağını doldurup geri çekilene kadar sessiz kaldı. Sonra buruk bir tebessümle “Yengem,” cevabını verdi. Emir Ali, bu cevabı hiç beklemiyordu aslında. “Yengen mi?” diye yeniden sorarken buldu kendini. Eylem, hafifçe başını sallayıp üçüncü bardağı bitirene kadar sessiz kaldı. “Eylem,” dedi Emir Ali. “Yengen neden böyle bir şey yaptı?” Eylem derin bir nefes aldı. “Sadece adımı mı öğrendin Emir Ali, adamların aileyi araştırırken benim hakkımda bir şey merak etmemiş miydin?” Emir Ali, “Ben insanların ne söylediğini değil, senin ne yaşadığını merak ediyorum. Birisi müstakbel karımı üzdüyse bunu bilmem gerekir,” dedi. Eylem, kıkırdadı. “Müstakbel karın? Cidden mi?” “Ben yapmayacağım şeyi söylemem, sen de beni tanı biraz artık. Offf of, işimiz var seninle,” diyen Emir Ali, kızın kızarmış yanağını elinin tersiyle okşadıktan sonra “Anlat Eylem, ne olduysa anlat. Anlatacağın hiçbir şey fikrimi değiştirmeyecek,” dedi. Eylem kimseye güvenmezdi ya, alkol de şişede durduğu gibi durmuyordu hani… Güvendi Emir Ali’ye, güvenmek istedi, başka çıkar yolu da yoktu. “Nişanlıydım. Nişanlım beni Burçin ile aldattı. Ayrıldım,” diyerek yüzüksüz elini havaya kaldırdı. Bu sırada hafifçe sallanmış, dengesizce arkasına yaslanmayı başarmıştı. Emir Ali, “Eee,” dedi kıza. “Sadece bu yüzden mi kızın evlilik hayallerini yıkmaya karar verdin?” Eylem tekrar hafifçe kıkırdadı. Gülen sesiyle “Nişanlımla aslında uzun zamandır ilişkileri varmış ama beni deli eden bu değildi…” dedi. “Yengem olanları duyduğunda beni susturmak için boynumdaki şeyi yaptı. Kızı da alenen beni aşağıladı. Hiç utanmamış, pişman olmamıştı. Buna hakkı olduğunu düşünüyordu. Ben, onun eskisini almaya layıktım. Ona göre alt tabakaydım. İyi olan şeyler onun için yaratılmıştı…” Eylem yeniden güldü. “İyi olan şeyi kendime almak istedim ben de… Seni. Yani seninle başlayarak onları üzecek bir sürü şey yapmak istedim.” Emir Ali, kızın her söylediği kelimeyle daha çok sinirleniyor ve geriliyordu ama bu hislerin muhatabı karşısındaki kız değildi. Babasının emriyle sıkıcı bir görüşmeye gitmişti. Aslında Cevahiroğlu ailesinden biriyle muhatap olmak bile yeterince canını sıkıyordu. Eylem yanına geldiğinde Sezgin’in yeni bir dümen çevirdiğinden emindi, o kaypak herifin bu kez neyin peşinde olduğunu öğrenmek için Eylem’le çıkmıştı. Ve şimdi halihazırda öldürmeye niyetlendiği adamdan daha çok nefret eder hale gelmişti. Kız çatalını balığa götürüp bir lokma daha aldı. Yeniden güldü. Gözleri akmayan yaşlarla dolu doluydu. Ağzındaki lokmayı zorlukla çiğniyordu. Yine de lokmasını yuttuğunda “Evlerine girdiğimden beri beni insan yerine bile koymadılar. İnan ki kendimi sevdirmek için çok şey yaptım. Sevmeye niyetleri yoktu, sevmediler. Bunu da anlarım. Herkes herkesi sevemez. Sevmek zorunda da değil… Ama onlar benden nefret etti. Bunun nedenini hiç anlamadım. Küçük bir kız çocuğundan nefret etmek için nasıl bir nedenleri olabilir ki?” Emir Ali, gözlerini kapayıp sakinleşmek için birkaç nefes alıp verdiği sırada “Sen de mi benden nefret ediyorsun?” sorusunu duydu. Kirpiklerini aralayıp “Nefret etsem neden evlenmek isteyeyim?” diye sordu. “Neden evlenmek isteyesin?” dedi Eylem. Kendine güvenen pozları buraya kadardı. “Onu da sen bul Eylem. Her şeyi benden bekliyorsun.” Emir Ali, yan masada oturmuş, onları dinlemiyor gibi ifadesiz bir yüz takınmış olan adamına hesabı ödemesini için bir bakış attı. Yavaşça ayaklanırken kendisinin de çakır keyif olduğunu fark etti. Kızı dinlerken sinirden üç duble götürmüştü. Niyeti kızı evine bırakmaktı ama onu bu halde, anlattığı cehenneme atmak da istemiyordu. Zaten kararını da vermişti. Bu kararın anlaşmayla alakası yoktu. Kızı ayağa kaldırıp beline sarıldı. Arabaya kadar susmadan konuşan kız, yol boyunca da anlatmaya ve ağlamaya devam etti. Kadınların göz yaşı silahtır derlerdi de inanmazdı Emir Ali, bu kızın göz yaşları öyleydi. Her bir damlasıyla göğsü sıkışıyordu sanki… Eylem sabah gözlerini açabilmek için epeyce uğraştı. Sonunda aralamayı başardığında nerede olduğunu hatırlamakta güçlük çekti. Bakışları odada dolaşırken gece olanları yavaş yavaş hatırlamaya başladı. Yatağın hemen yanına bırakılmış notu eline aldı. “İşim var, çıkıyorum. İstersen burada kalabilirsin. Hapı yut, suyun hepsini iç, her şeyi de bende bekleme…” Eylem, ağrıdan çatlayan başına rağmen kenarda duran pet şişeyi ve hapı eline aldı. İlacı içip yavaşça ayağa kalktı. Yatağa baktı. Birlikte uyuduklarını biliyordu. Emir Ali’nin kendini yatağa bırakıp yanına uzandığını da hatırlıyordu ama gerisi yoktu… Zihnini birkaç dakika boyunca zorladı, hiçbir şey hatırlayamadı. Zaten yatağa yatırılmasından öncesini de pek anımsamıyordu. Neyi ne kadar anlattığından emin değildi. Kırışan elbisesini eliyle düzeltebildiği kadar düzeltip aynanın karşısına geçti. Harabeye benzeyen görüntüsü ile karşılaştığında yüzü düştü. Emir Ali’nin uyanınca karşılaştığı manzara buysa, kaçıp gitmesi oldukça normaldi. Telefonunu eline aldı. Rehbere girdi. Amacı taksi çağırmaktı. Ama rehberde ilk sıraya kaydedilmiş numarayı görünce yatağa oturdu. Emir Ali kendi numarasını kaydetmişti. “Ali sadece Ali.” Bunu görünce yüzünde kendiliğinden bir tebessüm oluştu. Defne ona bundan bahsetmemiş olsaydı, nedenini kavrayamazdı ama dün gece ona birkaç kez Emir Ali dediğini hatırlamıştı. Taksiyi aradı. Oyalanmadan hazırlanıp evden çıktı. Amcasının evine gittiğinde yengesi ve Burçin onu kapıda bekliyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD