“Eee?” dedi Emir Ali.
“Kuzenim yerine benimle evlenmeni istiyorum.”
Burçin ayaklanıp herkesin onlara bakmasına neden olan bir çığlık attı.
“Sen ne saçmalıyorsun Eylem!”
“Neden sizinle evleneyim?” dedi Emir Ali. “Sizde ondan iyi olan bir şey göremiyorum!”
Burçin savaşı kazanmıştı. Rahatlamış bir nefes alarak kuzenine bakarken o samimiyetsiz gülümsemelerinden birini maske edinmişti.
“Yalnız görüşebilirsek size neyin daha iyi olduğunu gösterebilirim!” dedi Eylem.
Emir Ali, ayaklanan kızın peşi sıra ayağa kalktı.
“Ne saçmalıyorsunuz siz!” diye çığlık atan kızı görmezden geldi.
Kolunu Eylem’in beline dolayarak onu çıkışa doğru yönlendirdi.
Peşlerinden gelmeye çalışan Burçin, herkes onları izlediği için çaresizlik içinde yerinde kalakalmıştı.
***
“Evlendiğin gece ne işi?” dedi bir bahane aranırken. “Beni yalnız bırakıp nereye gideceksin?”
“Lan kalsam sanki sevişeceğiz!” diye isyan etti Emir Ali.
Eylem, “Ne işin var ki?” dedi ağlamaya hazırlanırken. “Benden önemli ne işin var senin? Hem belki, belki sevişeceğiz?”
Emir Ali, kısık sesli bir kahkaha attı. “Belki mi?” dedi gergin bir tonda. “Belki için işimi bırakamam. Çocuk gibi davranmayı bıraktığında, gerçekten istediğinde söyle. Oyunlarınla uğraşamam.”
Yine de kızın sırtını okşamaya devam ediyordu. Neden devam ettiğini bile bilmiyordu ama onu rahatlatmadan gidebileceğini de sanmıyordu.
Eylem, kararsızlıkla dudaklarını ıslattı. Sonunda “Gecelik bile giydim!” diye fısıldadı.
“Yani?” dedi Emir Ali.
Onun gecelik giydiğinin farkındaydı ama bunun bir davet olduğunu anlamamıştı. Bir an düşünerek daha önce karısının kendi eşofmanları ve tişörtüyle yattığını anımsadı. Bakışları aşağı kaydı, kızın dekoltesinden neredeyse tamamen görünen göğüslerine bir bakış attı. Zaten tahrik olmuştu. Günlerdir onun peşinde gezip istediğini alamadığı için rezil hissediyordu. Şimdi de yarıda kalacak bir sevişmeye başlayacak hevesi kendinde bulamıyordu.
“Emir,” dedi Eylem kalçasını hafifçe kımıldatırken. “İstiyorum.”
Emir Ali, gözlerini sımsıkı kapayıp yeniden açtı. Derin bir nefes aldı. Karısından yayılan çiçek kokusunu içine çekti. Eylem ‘istiyorum’ dediği an kalbi, mümkünmüş gibi daha bir hızla atmaya başlamış, bacaklarının arasındaki organ, canını yakacak kadar kabarmıştı. Kendini tutmak, kıza bir hayvan gibi saldırmamak için tüm iradesini kullanması gerekiyordu. Onun berrak tenine, terden vücuduna yapışmış, ikinci bir deri gibi göğüslerini saran zar kadar ince geceliğine, gecelikten bile belli olan göğüs uçlarına bir an baktı. Son bir çabayla kendine hakim oldu.
“Eylem, sonra bırak dersen bırakamam. Oyun oynuyorsan hiç sırası değil bilesin.”
Eylem, “İyi,” diye mırıldandı. Daha fazlasını söylemeye dili bir türlü varmıyordu. Teklifsizce onu öpüp duran, sevişmek için zorlayan adamın neden geri adım attığını anlayamıyor, zihninden elli tane fikir geçiriyordu. En baskın olanı artık beğenilmediği, adamın hevesinin kaçtığı yönünde olanıydı ki, bunu dillendirmeden duramadı. “Artık istemiyorsun beni demek,” deyip başını eğdi, adamın kucağından inmeye çalıştı.
Emir Ali, “Ne?” diye sordu, kısa, sinirli bir kahkaha daha atarken. “Ne dedin?”
“Başkasının yanına gidiyorsun. Git madem,” dedi Eylem en tatlı sesiyle.
Onun bu narin, tatlı halleri Emir Ali’nin dayanmasını güçleştiriyordu. Son sabır kırıntılarını kullanırken “Lan ne başkası, ne istememesi?” dedi sinirle.
“İşinin de amına koyim, gitmesinin de… Sen bir baksana bana?” deyip kızın başını yukarı kaldırdı. Gözlerinin içine alev alev yanan gözleriyle uzun uzun baktı.
“Eylem, salak mısın kızım sen? Hiçbir şeyden anlamıyorsun da şunu da mı hissetmiyorsun?” diyerek kıza artık pantolonunu zorlamaya başlamış olan şişkinliği gösterdi.
Mafyanın Karısı
Mafya
Töre