Zaman nehirler oluşturdu. Aktı geçti acımadan. Alexander, yılların körlüğünü tek bir bakışla fark etti. İçindeki cendere ise kararlarına etki ediyordu. Veronica ona ilgi duyuyordu ama bunun sadece çocukça bir istek olduğuna karar vermişti. Sonuçta aralarındaki yaş farkı bir yana genç kız hastaydı ve ona aşırı korumacı tavır gösteren çevresinden birine aşık olduğunu düşünebilirdi.
Her yan yana gelmelerinde dilinden dökülenler onu vazgeçirmek ister gibiydi. On yedinci doğum gününde aldığı hediyeye sıkıştırdığı notun üzerinde “Abby gibi kalbimde olduğun için teşekkür ederim. Seni seviyorum küçük kız kardeşim.” yazıyordu. Bu notu okuyan genç kız sadece gözlerinin içine bakmış başını teşekkür eder gibi sallamış ve yarım saat sonra küçük çaplı bir kriz geçirmişti. Genç adamın masasında çalışırken elinden kalemi sinirle üzerini karaladığı çizimin üzerine attı. Aradan aylar geçmişti ama o bakışı unutamıyordu. Ayna karşısında kendi gözlerinin içine bakarak ona ilgisi olup olmadığını anlamaya çalıştığı çok olmuştu ama asla o gözle göremeyeceğine beynini inandırmıştı. Kalbi ise köşesine çekilmiş sanki onun fark edeceği günü beklermişcesine sessizce duruyordu.
Kapı tıklandığında “Gel” dedi. Odaya Arthur girdiğinde kardeşinin gergin yüz ifadesi ile karşılaştı. Genç adam kendini masanın karşısındaki koltuğa attığında kendi de geri yaslanıp tek kaşını kaldırdı. Normalde genç adamı böylesine patlamaya hazır bomba gibi görmeye alışık değildi.
“Arthur, neler oluyor neyin var?”
Nefesini sertçe veren adam gözünü kapatıp açtı ve “Mezuniyetten sonra ailecek büyük bir davete katılacağız ve bil bakalım oraya kim gelecek?” dediğinde bir müddet düşünen Alexander aklına gelen kişi ile gözlerini büyüttü.
“Martin Calvin?”
“Evet kardeşim ta kendisi.”
“İyi de onun bizim etrafımızda olması zor değil mi? Sonuçta adamın müşterilerinin yüzde altmışı bize geçti ve piyasa da şirketinin zorda olduğunu duydum.”
Yüzünü sıvazlayan Arthur “Bilmiyorum ama bir finansör bulmuş. Kaybının yarısından çoğunu onun sayesine geri kazanmış ve bizimle yarışmak için kendince startını vermiş.” derken sesi soğuk ve sıkıntılı çıkıyordu.
Martin Calvin, tasarım ve takı işinde Andrew’in kurduğu ve çocuklarının yönetmeye başladığı şirketin en büyük rakibiydi. Zamanında babasının pis işlerine bulaştığını duymuşlardı ve mümkün olduğu kadar uzak duruyorlardı. Şimdi ise yeniden karşılarına geçmesi canlarını sıkmıştı.
Diğer yandan evde telaş vardı çünkü sadece Veronica kıyafet beğenememişti. Davete saatler kalmıştı ve genç kız “Gitmesem olmaz mı?” diye omuz silkip duruyordu. Ablası onu omuzlarından tuttuğunda “Bana bak kıvırcık şimdi şu askıdaki elbiselerden sana en uygununu seçiyoruz ve hazırlanıyorsun. O sıkıcı davette sen olmazsan bende sıkıntıdan patlarım. Üstelik seni evde yalnız bırakabileceğimizi düşünmen bile aklının düzgün çalışmadığının kanıtı.” diyerek gözlerini büyüttü. Onun bu haline kıkırdayan kız ise bir süre elbiseleri inceledi. Sonunda biraz da kurtulmak ister gibi kırmızı iç astarlı dantelli bir elbise seçti. Yaka kısmı kayık şekilde duruyordu ve omuz detayları oldukça hoştu. Dizinin bir karış üzerine geliyordu ama oldukça hoştu.
Sonunda elbise işi tamam olduğunda kadınlar önce duş aldı sonrasında hemen giyinmeye başladılar. Abby ile Vanessa birbirinin saçını yaptığında sıra en küçük üyelerine gelmişti. Çok fazla işleme maruz kalan Veronica “Yeter bayılmak üzereyim” diye isyan ettiğinde son dokunuşu yapan kız geri çekildi. Artık biraz daha büyüyen kardeşi gerçekten de çok güzel olmuştu. Beyaz tenine yakışan siyah saçlarını boynunu öne çıkarak şekilde dağınık topuz yapmış, kıza uygun makyajı da bitirdiğinde bakanın bir kez daha baktığını bir genç kıza dönüştürmüştü. Her şey iyi güzeldi ama ela gözler parlamıyordu.
Vanessa dişlerini sıktı. Karşı karşıya geldiklerinde Alexander’ın yüzüne yumruk atmak istiyordu. Kardeşine bunu yapmaya hakkı yoktu. Ama biliyordu ki kimseyi hiçbir şeye de zorlayamazlardı.
Mike, Andrew ve Charlie hazır vaziyette salonda beklerken onlara oğlanlarda katılmıştı. Ve tabi kadınlar yine en son inmek için hazırlardı.
Önce anneler indi merdivenleri asilce. Yıllar geçse de şarap misali güzel ve dinç kalan güzel kadınlar. Kocalarını daha kaçıncı kez büyülenebilirdi bilmiyorlardı. Sonra Abby ve Vanessa indi. Kardeşlerinden babalarından aldıkları iltifat yüzlerini gülümsetmişti. Bir de kıskançlıklarını gizleme gereği duymadan “Yanımızdan ayrılmıyorsunuz” demeleri yokmuydu. Kadınların kahkahasına neden olmuşlardı.
Andrew “Küçüğümüz nerede peki o neden inmedi?” dediğinde adım sesleri duyuldu. İncecik ayak bilekleri göründü önce siyah ayakkabılar içinde. Sonra kırmızı elbise içinde Veronica. Arthur “Güzelim” dedi mırıldanır gibi. Liam sadece dudağının ucunu kıvırdı keyiflice ama kaşlarını da incecik çatmayı ihmal etmedi. Alexander nefesini tuttu. Onu daha önce de elbiseler içinde görmüştü ama bu defa farklı bir şeyler vardı. Küçük kıvırcığı daha büyümüş gibiydi. Mike “Tanrım sen bu geceyi belaya bulaşmadan geçirmemi sağla. Siz benim küçüğüme ne yaptınız?” derken yanındaki kızına ve Abby’e bakıyordu.
Genç kız “Baba, olmamış mı?” diye sorarken masumdu. Ela gözleri Alexander’a değmemek için savaş veriyordu. Babası öne çıkıp onun elini iri avucuna hapsetti. Saçının bozulmasını umursamadan kollarına çekti ve sıkıca sarıldı. Bir an bebekliğini düşündü. Hala kollarında küçücük kalışına gülmek istedi. Kızı büyüyordu. Büyüyor ve ölüme adım adım daha da yaklaşıyordu.
“Küçüğüm, olmuş elbette hem de beni kıskançlıktan delirtecek kadar güzelsin. Bu gece gözümün önünden kimse kaybolmuyor. Sen ve ablana kesin talimatım bu.”
Laura “Mike, lütfen” dese de gülmekten de kendini alamıyordu. Herkes sonunda arabalara dağıldığında istikamet davet salonuydu. Yol boyunca camdan dışarıyı izleyen genç kız içindeki yangını zihnindeki savaşı görmezden gelmeye çalışıyordu. Kendini bir şeylere alıştırma derdindeydi. Artık bazı şeylerden emin olmuştu. Kalbindeki aşkına karşılık bulamayacaktı. Maviler elalarına asla şefkatten öte başka bir duygu ile bakmayacaktı. Sol yanı her defasında olduğu gibi yeniden acı ile kasıldı. Fiziki değildi bu sızlama, ruhunun kıvranan odalarından geliyordu.
Büyük bir otelin önünde durduklarında gazeteciler çoktan geçiş yolunu iki taraftan sarmış flaşları ardı ardına patlatıyorlardı. Sırayla inen davetlilere sorular soruyor onların her anını yakalamak için fırsat kolluyorlardı. Veronica babasının kolunda yolu adımlarken onlara uzatılan mikrofonun sahibi “Bay William kızınız için aranan kalp konusunda bir gelişme var mı? Doktorların ona biçtikleri ömür belirliydi.” dediğinde adımları sekteye uğrayan kız babasının kolunu daha da sıkı tutmaya başladı. Başını eğip yüzünü saklamak ister gibi bir hali vardı. Mike adama ters bir bakış attı. Ardından adımlarını biraz hızlandırarak içeri geçmeyi seçti.
Aileleri için ayrılan masaya geçtiklerinde hepsinin morali bozulmuştu. Aslında çoktan çıkıp gidebilirlerdi ama bu defa da genç kız kendini kötü hissedecekti. Bu nedenle yerlerin oturduklarından itibaren masadaki hemen hemen herkes onun gözünün içine bakıyordu. İçeriye yayılan müzik ise açılış dansı için yükselirken pist bir bir dolmaya başlamıştı. Andrew karısını kaldırırken Arthur Veronica’yı seçmişti. Liam kendi içinde neye karar vermişti bilinmez Abby’e teklif etmişti. Alex ise Vanessa’ya. Koca aile insanların büyük kıskançlığı ve merakı arasında kendilerini müziğe bıraktığında adımlar birbirini takip ediyordu.
Genç kız Arthur’un kollarında yüzüne sahte ve zoraki bir tebessümle dönerken adamın “Güzellik resmen felç geçirmiş buldok gibi duruyorsun. Tanrı aşkına biraz olsun gerçekten gülümser misin?” demesiyle istemsiz kahkaha attığında diğerlerinin de dikkatine takılmıştı. Alex ile sırt sırta gelen kardeşi “Eş değiştirme” diye mırıldandığım da ‘Hayır’ demesine izin vermeden küçüğünü kollarından ayırdı ve sevdiği kız ile dansa devam etti. O sırada Alex tam Veronica’nın elini tutup dans edecekti ki bir anda araya Jane’nin girmesi ile durmak zorunda kaldılar.
“Selam tatlım. Bu yakışıklı delikanlı ile dans etmemde bir sorun yoktur umarım. Hem sen yorulmuşa benziyorsun.”
Jane bunu bilinçli yapmıştı elbette çünkü Alexander’a aşıktı. Onu elde etmek için her adımı atar türlü oyun çevirebilirdi. Havada kalan elini indiren genç kız başını sallayıp “İyi eğlenceler” derken sesi içine kaçmış gibiydi. Yine de omuzlarını dikleştirip gözlerini adamın irislerine dikerek yanlarından ayrıldı. Amacı biraz olsun nefes almak ve sıkışan kalbine sayıp söylemekti.
Büyük balkon olan yere doğru adımlarken geri de kalan aile üyelerinin kaşları çatılmış gözler Jane ile dans etmeye başlayan Alexander’a dönmüştü. Sonunda açıklığa çıkan kız derince birkaç soluk aldı. Korkuluklara dayanıp önlerinde uzanan manzaraya bakarken kendi kendine mırıldanıyordu.
“Olması gereken oluyor Ver bunu kabul et. Sen onun hayatında sadece kardeşi kadar varsın. O seni sevmiyor. Sevmeyecekte. Gözlerinden bir şeyler anladığından bu yana sana karşı daha bir saçmalar halde. Umudun varsa öldür. Kalbinde ona çiçek bahçeleri ektiysen soldur. Olmayacak iş için parçalama yorgun ruhunu.”
“Siz iyi misiniz bayan?”
Bir anda duyduğu ses yüzünden irkilip geriye döndüğünde dengesini sağlamakta güçlük çekmişti. Karşısındaki adam onun düşeceğini anladığında uzanıp incecik belinden tutmuş ve bedenine çarpıp sabitlenmesini sağlamıştı. Şu an ikili uzaktan sarılıyormuş gibi görünebilirdi ve birkaç magazincinin de istediği tam olarak buydu. Veronica biraz olsun nefesini düzenlediğinde geri çekilmek için kıpırdandı. Ama adamın derince birkaç soluk alıp “Çikolata” diye mırıldanması ile kaskatı kesildi. Az önce hayatında ilk kez gördüğü ve düşmesine neden olabilecek adam saçlarını koklamıştı. Korktu. Büyük bedenden, yayılan sert ve can acıtıcı enerjiden, etrafına dolanan çelik gibi kollardan deli gibi korktu.
“Bırakın lütfen beni.” diye mırıldandığında sesinin bu kadar aciz çıkmasına kendi de sinirlenmişti. Adam usulca geri çekildiğinde anında bir adım uzaklaştı ve gözlerini özellikle ondan kaçırdı.
“Korkuttum kusura bakmayın. Sizi öyle düşünceli görünce selam vermek istedim.”
“Önemli değil şimdi müsaadenizle ben içeri geçsem iyi olacak.” dedi yanından geçip gitmek istedi. Oysa adamın niyeti onu çabucak bırakmak değildi.
“Hemen gidiyormusunuz? Bana daha adınızı bahşetmediniz.” derken hemen önüne geçip gitmesini engelledi. Gözleri irileşen Veronica ise bir anda uzun boylu adamın yüzüne doğru başını kaldırdı ve zehir yeşili gözlerle karşılaşınca içini saran korku kendini daha da belli etti.
“Gitmek istiyorum.”
“Gidebilirsiniz genç ve güzel bayan ama sadece adınızı söylemeniz yeterli. Sadece gözlerinden acı ve kederi belli olan bu küçüğü tanımak istiyorum.”
Sanki damarına basılmış çocuk gibi inatla başını kaldıran kız “Ben küçük değilim siz çok fazla büyüksünüz” dediğinde adamın dudağının ucunun havalandığını fark etti. Başını yana eğmiş dikkatle yüzünü gözlerini inceliyordu.
“O zaman aslında normal olan ama bana göre küçük kalan bayan hala adınızı söylenmediniz. Açıkçası her geçen saniye daha da merak içine düşüyorum.”
Genç kız kendine hayali tokatlar atarken sağına soluna baktı ve bakışlarıyla onu arayan ablasıyla Arthur’u fark etti. Eğer burada bu adamla onu görürlerse işler karışabilirdi. Üstelik gördüğü yeşillerden de ürktüğünü hissediyordu.
“Adım Veronica. Şimdi gitmeme engel olmayın lütfen.”
Omuzları dikleşen adamın dudakları aralandı. “Veronica” diye mırıldanırken bir adım yana kaydı ve geçmesine izin verdi. Acele ile giden kızın ardından devam etti.
“Çikolata kokulu Veronica.”
Genç kız hemen masaya geçtiğinde ablası ve Arthur bunu fark etmiş tepesinde dikilip kızarmış yüzüne merak ve tedirginlikle bakıyorlardı.
“Sen nereye kayboldun? Aklım çıktı kızım ya.”
Ablasının gözlerine baktığında tedirginliği o kadar fazlaydı ki bunun nedenini bile bilmiyordu. Ne diyeceğini düşündü. Yalan söylemek istemiyordu ama zehir yeşili gözlerden o kadar ürkmüştü ki doğruyu da söylemek istemiyordu. Tek istediği bu saçma davetin bitmesi eve gidip bilgisayarının başına oturarak aklındakileri yazmaktı. Bu nedenle sadece “Hava almak için balkona çıkmıştım sıkıntı yok. Ne zaman bitecek bu davet eve gitmek istiyorum.” dedi.
Yanına oturan kardeşi yüzünü incelerken farklı şeyler olduğunu da anlıyordu ama sesini çıkarmadan başını sallamakla yetindi. Arthur ise çatık kaşlarla balkon kapısının oraya bakıyordu. Hemen dibinde beliren Alexander “Neler oluyor?” dediğinde sadece küçük bir işaretle ileriyi gösterdi. Onlara doğru gelen adam ile kaşları daha derinden çatılırken dişlerini sıkmaktan çeneleri kasılmıştı. Durumu fark eden Mike ve Andrew ise omuzlarını dikleştirmiş gözlerini kısmıştı.
Hemen genç kızın arkasında duran adam “Merhaba. Sizi görmek ne güzel. Tüm aile burada bir aradasınız. Gözlerim yaşardı doğrusu.” dediğinde oturduğu sandalyede geri yaslanan Andrew “Martin Calvin. Seni de görmek güzel demek isterdim ama içimden gelmiyor. En son senin şirketin batmakla meşguldü. Nasıl oldu da bu kadar hızlı toparladın.” derken sesindeki gizli tını onu tanıyan herkese ulaşmıştı. Andrew geçmişte karanlığın göbeğinde yaşamış yer altının sert adamıydı. Evlatları ve eşi için vazgeçmiş olsa da eli hala uzanabildiği kadar ileri uzanıyordu.
Martin adamın bu sözlerinden sonra tek kaşını kaldırdı. Sonra bir nefes çekti içine ve o kadar pahalı parfüm kokuları arasından incecik çikolata kokusu sardı dört yanını. Gözleri oturduğu için daha da küçülen bedenin üzerine döndüğünde dudakları ukalaca kıvrıldı.
“Bazen bir melek çıkar karşına sende o meleğin çikolata kokusuna yeniden canlanırsın. Kim bilir belki benim içinde bu geçerlidir.”
Alexander omuzları çöken ve alt dudağını içten içe kemiren kıza gözlerini çevirdi. Ardından hala onu izleyen adama irislerini çıkardığında sol yanında bir kıpırtı hissetti. Sanki ucu sivri bir çubukla biri onun yaşamak için çarpan kalbini itekliyordu. Arthur ve Liam çoktan ayağa kalmış kaşları derinden çatık bir halde Martin’i süzüyorlardı.
Mike tehlikeli bir ses tonu ile kızı Veronica’ya sonra da ona gözlerini dikmiş tebessüm eden adama baktı ve “Aldığın nefesi keser melek dediğini de Azraile çeviririm Calvin. Şimdi gözlerini kızımın üzerinden çek ve geldiğin gibi git.” dediğinde Laura yıllar sonra kocasını öylesine sinirli ve karanlık görüyordu. Menekşe kocasının koluna elini koysa da o da kaşlarını çatarak Martin’e bakıyor oğullarının vereceği ters tepki ile ortalığın karışacağını biliyordu.
Genç adam kızdan gözlerini çekse de tek kaşını tehditkar bir biçimde kaldırıp “Sakin olun baylar. Sorun çıksın istemeyiz. Özellikle de kalbi hasta Veronica’nın yanında. Şu an için üzülmek onun için kötü olabilir. Ben şimdi kendi isteğimle gidiyorum ama çikolata kokulu melekle daha çok karşı karşıya gelecek gibiyiz.” dedi ve arkasını dönüp gitti. Masadaki erkekler kısık sesli küfürler homurdanırken yok olmak ister gibi küçüldükçe küçülen Veronica kimse ile göz göze gelmemeye çalışıyordu.